Header Ads

Header ADS

“Maoist Komünist Partisi” 3. Kongresi Üzerine - 1 - Emperyalizm

Üçyüz sayfalık belgenin kendi içerisinde bir sistematiği yoktur. Yapılan bıktırıcı tekrarlar ile adeta sayfa sayısı artırılmıştır. Belgede açıklanan kimi tespit ve değerlendirmeler, belgenin sonunda yer alan MKP’nin programına da olduğu gibi yansıtılmıştır. “3. Kongre Belgeleri“nde, Marks- Lenin şöyle demiştir vb. şeklinde atıfta bulunulmaktadır. Okuyucuların denetlemesi için alıntıların kaynağı verilmemektedir.

“3. Kongre Belgeleri“nde yapılan maddi hatalar, siyasi seviyenin ne olduğu hakkında ipuçları vermektedir. Örneğin 623 yıl süren Osmanlı İmparatorluğu’nun bin yıl sürdüğü iddia edilmektedir!(1) “1700’lere gelindiğinde Avrupa’da başlayan sanayi devrimleri“(2) tespitleri yapılmaktadır. Gerçekte Marksizmde sanayi devrimi olarak adlandırılan olgu 1760-1850 yılları arasında İngiltere’de başlayıp, diğer Avrupa ülkelerine sıçramıştır. Ulaştıkları “teorik düzey“ sonucu yapılan tahlillerle okuyuculara kimi yanlış bilgiler verilmektedir. 1916’da İngiltere ile Fransa arasında yapılan Skeys-Picot antlaşmasının tarihi 1917 olarak verilmektedir.(3) 1923’te yapılan Lozan anlaşmasının tarihi 1924 olarak verilmektedir.(4) Bunlar “3. Kongre Belgeleri“nin nasıl yazıldığı ve araştırmanın nasıl yüzeysel yapıldığını gösteren bir kaç örnektir yalnızca.

MKP’nin Dünyada Durum Değerlendirmesi(!)
MKP’ye göre; dünya “Rus emperyalizmi sahneye çıkana“ dek tek kutuplu bir dünya idi.“Tek kutuplu dünya Rus emperyalizminin sahneye çıkmasıyla sona ermiştir. Emperyalist dalaşın esasta Rus-ABD emperyalizmi ekseninde keskinleşeceği“ (5) gerçeği ortaya çıkmıştır! “Tek kutuplu dünya “ tahlili, aslında ABD’yi tek başına dünyanın hâkimi gören ve gerçeklerle fazla ilgisi olmayan bir dünya tahililidir. ABD dün olduğu gibi, bugün de hâlâ dünyanın büyük emperyalist güçleri arasında en güçlü olanıdır. Fakat hiç bir dönemde emperyalist dünyaya şu veya bu emperyalist güç tek başına rakipsiz egemen olmamış, emperyalist dünya bu anlamda hiç bir dönemde tek kutuplu olmamıştır.

3. Kongre belgelerinde MKP devamen şunları söylüyor:
“Zira ABD emperyalizmi bir emperyalist devleti değil ya da zayıf bir emperyalist ittifakı değil, son derece güçlü devletlerden teşekkül olarak güçlenmiş büyük emperyalist blokları karşısına almak durumundaydı. Rusya-Çin-Hindistan gibi güçlü ve emperyalist devletlerin olduğu, dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturan ‘’Şangay Beşlisi’’ bloğunu (ki Rus emperyalizminin AB bloğu ülkelerinin birçoğunu Doğal Gaz ticareti ve anlaşmalarıyla kendisine bir biçimde muhtaç bıraktırma avantajı da düşünüldüğünde) dikkate almamak gibi bir keyfiyete sahip olamazdı ADB emperyalizmi.“ (6)
Önce yanlışları düzeltelim. Şanghay İşbirliği Örgütü 1996’da, Çin, Rusya, Kazakistan, Tacikistan ve Kırgızistan tarafından kuruldu. Bu örgüte 2001’de Özbekistan’ın katılımı ile üye sayısı altıya çıktı. 1996’da beş ülke tarafından kurulan Şanghay İşbirliği Örgütü, “Şanghay Beşlisi“ olarak adlandırılıyordu. Özbekistan’ın bu örgüte katılmasıyla birlikte, “Şanghay Beşlisi“ tanımı artık kullanılmıyor. Devam edelim. MKP, bir kalem darbesi ile Hindistan’ı Şanghay İşbirliği Örgütü’ne dâhil etmiş! Hindistan, Şanghay İşbirliği Örgütü içerisinde yer almıyor. Bunun ötesinde MKP’den “Hindistan’ın da “güçlü ve emperyalist devlet“ olduğunu öğreniyoruz geçerken. Buna Hindistanlı Maoistlerin ne dediğini bir sorup öğrense MKP iyi yapar! Bizim bildiğimiz Hindistan’daki hiç bir
Maoist ve marksist-leninist parti ve grup, Hindistan’ı böyle değenlendirmiyor. MKP bu konuda araştırmasını ortaya koyup, Hindistanlı marksist-leninistleri de aydınlatma görevine sahip burada.

MKP III. Kongre belgelerinde, ABD, Rusya, Çin ve Hindistan emperyalist olarak değerlendirmektedir. Üçyüz sayfalık belge içerisinde sadece bir kez İran’ın durumunun tartışıldığı yerde “Avrupa emperyalistleri“ kavramı kullanılmaktadır(7). AB sermaye grupları içerisinde yer alan bir birlik olarak değerlendirilmektedir. Diğer emperyalist büyük güçler (Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya, Kanada, İtalya) hakkında tek laf edilmemektedir. Diğer emperyalist büyük güçlerden bahsedilmemesinin nedeni ne olabilir? Nedeni “Üç Dünya Teorisi“nden kopmamaktır. MKP’ye göre şimdi dünya iki kutuplu bir dünyadır. Bu iki kutuplu dünyanın başını ABD ve Rusya çekmektedir.

Diğer emperyalist ülkeler, bu iki büyük güç çevresinde kümelenmişlerdir! MKP’nin “Üç Dünya Teorisi“ni nasıl savunduğunu ayrı bir başlık altında ele alacağımız için geçiyoruz.

Bugünün emperyalist dünyasının gerçek durumu nedir?
Emperyalist dalaşta mutlak patron sadece ABD emperyalizmi değildir. AB ile ABD emperyalistleri arasındaki çelişmeler yer yer açık olarak dışa yansımaktadır.

Emperyalist güçlerin her birinin kendine göre özel hesapları vardır. Her emperyalist güç, yürüyen emperyalist dalaşta en büyük payı kapmak için çalışmaktadır. İkinci Dünya Savaşının yenik ülkeleri Almanya ve Japonya, emperyalist dalaşta dünyadaki yerlerini çoktan aldılar. Sosyal emperyalist kampın çöküşü ertesinde, batılı emperyalist güçler arasında ki dalaş kızıştı. AB, ABD’nin dünya jandarmalığını sorgulayabilecek bir konuma doğru evrimlenmektedir. AB, ABD’nin tek başına hegemonya iddiasının karşısında ciddi bir rakiptir. Rusya paylaşım mücadelesinin önemli bir tarafıdır. Çin emperyalist dünyanın en hızlı gelişen ülkesidir. Emperyalistler, en başta emperyalist güçler arasındaki çelişmeler derinleşiyor. Şimdilik savaşlar emperyalistler arası savaş yerine, bölgesel savaşlar düzeyinde yürüyor. Bunun en iyi örneği Suriye’dir. Suriye’de bütün savaş aktörleri karşı karşıya gelmiş durumdadır. Kısaca emperyalistlerin kapışması devam ediyor, edecek.


Emperyalizmin özellikleri değişti mi?
MKP, emperyalizmin kimi özelliklerinde nitel değişikliklerin yaşandığını iddia etmektedir! MKP’nin öne sürdüğü iddiaların ne olduğuna bakalım: “Çok Uluslu Tekeller, Ulusal Tekellere Oranla Belirleyici Hale Gelmişlerdir.“(8) Çok uluslu tekellerin belirleyici hale geldiği ve dünyaya hükmettiği doğrudur. Ama bu yeni bir olgu değil, emperyalizmi emperyalizm yapan temel özelliklerden biridir. 

Çok uluslu tekellerin egemenliği, mali oligarşinin egemenliği, sermaye ihracının belirleyiciliği, dünyayı aralarında paylaşan uluslararası tekelci kapitalist birlikler, dünyanın teritoryal olarak en büyük emperyalist güçler arasında paylaşılmışlığı bugünün dünyasının da temel gerçekleridir! 

Sermayenin ve üretimin uluslararası bir karektere bürünmesi iç pazarın dışına çıkılması, sürekli genişleme, yayılma, ulusal sınırları aşma ve bütün dünyaya yayılma eğilimi, kapitalist üretim biçimine özgü yasadır. Çok uluslu tekellerin belirleyici hale gelmesi, emperyalist gelişmelerin normal sonucudur.

MKP’ye göre; “Sermayenin yaşamak için sürekli büyüme ve merkezileşme zorunluluğu üzerindeki kapitalist işleyiş, devrimlerle ortadan kaldırılmazsa mevcut serbest rekabet ve pazar dalaşları çok uluslu tekellerin bir bölümünün iflası, bir bölümünün ise birleşeceği, tek dünya tekeli trendine doğru ilerlemektedir. Fakat sermayenin rekabetçi doğası ve sınıf mücadelesi gerçeği, bunun çatışmasız ve kendiliğinden bir süreç izlemeyeceğini göstermektedir.“(9) Sermaye sürekli merkezileşiyor ve büyüyor. Sermayenin sürekli merkezileşmesi ve büyümesi kapitalist gelişmenin bir sonucudur. Bu tespitler doğrudur. Yanlış olan bu kapitalist işleyiş, devrimlerle ortadan kaldırılmazsa tekellerin bir bölümü iflas edecek, bir bölümü birleşerek tek dünya tekelinin kurulacağı anlayışıdır. Bu anlayış aslında yeni değildir. Daha emperyalizmin ortaya çıktığı ilk dönemlerden itibaren, başta Kautsky olmak üzere “ultra emperyalizm“ teorisyenleri, gelişmenin tek dünya tekeli yönünde olduğu tezlerini savunmuştur.

Lenin, “Kapitalizmin en yüksek aşaması - Emperyalizm“ adlı yapıtında MKP’nin “tek dünya tekeli trendi“ diye adlandırdığı konuya, Kautsky’e atıfta bulunarak şöyle değinir:
“Salt ekonomik açıdan, diyor Kautsky, “kapitalizmin yeni bir evre daha geçirmesi olanaksız değildir; kartellerin politikasının dış politikaya taşınması, ultra- emperyalizm evresi, yani “bugünkü emperyalist politikanın, ulusal mali sermayelerin birbiriyle mücadelesi yerine, uluslararası düzeyde birleşmiş mali sermaye tarafından dünyanın ortak sömürülmesini koyan yeni ultra-emperyalist politika tarafından geriletilmesi olasılığını“ düşünmek gerekir.“
Lenin Kautsky’nin düşünülmesini önerdiği bu teorik olasılık konusunda şu taspitleri yapar:
“Salt ekonomik açıdan“ bir ultra-emperyalizm mümkün müdür, yoksa bu ultra saçma bir şey midir?
Salt ekonomik açı sözünden “salt“ bir soyutlama anlaşılırsa, söylenebilecek her şey şu teze çıkar: Gelişme tekellere, bir dünya tekeline, bir dünye tröstüne doğru gidiyor. Bu hiç kuşkusuz doğrudur, fakat “gelişme“ nin besin maddelerinin labarotuarlarda üretilmesine doğru “gittiği“ sözü gibi hiç bir şey ifade etmez. Bu anlamda bir “ultra-tarım teorisi“ ne kadar saçmaysa, ultra- emperyalizm “teorisi“ de o kadar saçmadır. 
Fakat, mali sermaye çağının salt ekonomik koşullarından 20. yüzyılın başına rastlayan tarihsel somut bir dönem olarak söz ediliyorsa, o zaman “ultra-emperyalizme“e ilişkin ölü soyutlamalara (bunlar bir tek amaca, dikkati mevcut çelişkilerin derinliğinden saptırmaya hizmet eder) verilecek en iyi yanıt, bunların karşısına bugünkü dünya ekonomisinin somut ekonomik gerçeğini çıkarmak olacaktır. Kautsky’nin ultra-emperyalizme dair boş gevezelikleri, başka şeylerin yanı sıra, emperyalizm savunucularının değirmenine su taşıyan yanlış bir fikri, mali sermaye egemenliğinin dünya ekonomisindeki eşitsizlikleri ve çelişkileri azaltacağı fikrini beslemektedir. Oysa gerçekte mali sermaye bu eşitsizlikleri ve çelişkileri güçlendirir. (Lenin, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması-Emperyalizm, İnter Yayınları, Ekim 1995, s. 97)

Eğer “tek dünya tekeli trendi“nden anlaşılan şey salt teorik bir olasılık üzerine fikir cimnastiği yapmaksa, evet, böyle bir teorik olasılık bütünüyle dışlanamaz. Sıfıra yakın teorik olasılıklar da sonuçta olasılıklardır!

Fakat eğer “tek dünya tekeli trendi“nden anlaşılan 21. yüzyılın başına rastlayan tarihsel somut durumda dünya gerçekliği ise, o zaman bu gerçeklikle ilgisi olmayan ultra saçma bir tespittir.

Emperyalizm 21. yüzyıl başında da yekpare bir bütünsellik arzetmiyor. Emperyalizm çağında egemen olan mali sermaye grupları 21. yüzyılda da dünya egemenliği dalaşında birbiri ile kıyasıya bir rekabet içinde bulunuyor. Değişik emperyalist  güçler, başta emperyalist büyük güçler olmak üzere, değişen ittifaklar içinde sömürü ve nüfuz alanlarını korumak için diğer emperyalist güçler aleyhine pazarlarını genişletmek için savaşa başvurmaktan çekinmiyor. İkinci Dünya Savaşından bu yana, halk yığınlarının devrim yapmalarını önlemeye yönelik onlarca karşıdevrimci savaş yaşanmıştır. Emperyalistlerin kışkırtıp desteklediği onlarca gerici yerel savaşlar oldu. Bu savaşlarda milyonlarca insan yaşamını yitirdi. En son Irak, Afganistan, Libya ve Suriye buna örnektir. Böl, parçala, yönet emperyalizmin politikasıdır. “Tek dünya tekeli trendine doğru ilerleme“ tespitleri ile MKP, utangaç bir şekilde Marksizm-Leninizmi değil Kautsky’i savunmaktadır. Kautsky’e göre; kapitalist sistem kendi çıkarları doğrultusunda, kendi iç çatışmalarını uluslararası koordinasyon mekanizmalarını geliştirmesiyle çözebileceğini öne sürüyordu. Kapitalizmin dünya çapındaki karşılıklı bağımlılık derecesinin yükselmesi, dünya çapındaki içiçelik, Kautsky`e göre emperyalizmde “ultra-emperyalizm” diye formüle ettiği bir uzlaşıya yol açacaktı.

Kautsky, ultra-emperyalizm ile kapitalizmin emperyalizme erişmiş halinde kendi iç çelişkilerini aşacağını söylüyordu. Kautsky “ultra emperyalizm” teorisinde “bütün dünya emperyalistlerinin birleşmesi sayesinde” kapitalizmin uluslararası alandaki çelişmelerinin aşılabileceği ve savaşların da “uluslararası düzeyde birleşmiş sermaye” sayesinde ortadan kaldırılabileceği bir gelişimi öngörüyordu. “Tek dünya tekeli“nin oluşturulması ile emperyalistler arasındaki çelişmelerin de ortadan kalkacağı anlamına gelmektedir. MKP’nin yaptığı tespitlerin gerçeklikle ilgisi yoktur ama Kautsky’nin teorisi ile epey ilgisi vardır.

Kapitalizmin “planlı“ ekonomisi:
MKP’ye göre tekeller, “Kendi denetimlerinde olan toptan perakende satış ve ticaret kuruluşları (satış mağazaları) üzerinden toplumun taleplerini kontrol etmekte ve üretimini önemli oranda talep orantılı gerçekleştirmektedirler.(…) Rekabetin keskinliği, yeni özelliklerle donatılmış ürünlerin çok daha kısa sürelerde piyasaya sürülmesini zorunlu kıldığından ötürü, daha planlı ve dikkatli üretim yapmak zorunda kalmaktadırlar.“ (10)

Burada savunulan temel düşünce şudur: Kapitalizm, toplumun taleplerini kontrol etmekte ve üretimi talebe orantılı olarak gerçekleştirmektedir. Rekabetin keskinliği sonucu, ürünler daha kısa süre içerisinde piyasaya sunulmakta ve tekeller daha planlı, daha dikkatli üretim yapmaktadır! Burada adeta planlı bir kapitalist ekonomi ile karşı karşıyayız. Fakat MKP Kongresi, kapitalizm ile planlı ekonominin bir zıtlık olduğunun da farkındadır. Onun için “üretim anarşisinin tamamen ortadan“ kalkmadığını açıkladıktan sonra, “çok uluslu tekellerin, dünya üretiminin yüzde 80’ini elinde bulundurdukları için, pazarın kapasitesini ve talebini daha yaygın bir şekilde kontrol edip ve geçmişe oranla daha çok planlı ve denetimli bir üretim yapmakta oldukları”nı(11) açıklamaktadır.

Kapitalist ekonominin gelişme yasaları vardır. Kapitalizm, plansız üretim yapmakta ve daha fazla kâr etmeyi merkeze koymaktadır. Kapitalizm için esas olan kârdır.

Kapitalizmin ekonomik krizleri gerçek anlamda planlı bir ekonomide düşünülemez olan aşırı üretim krizidir. Üreticiler ve işletmeler, kendi üretimlerini, başka işletmelerle ve tüketicilerle uyumlu hale getiremezler. Anarşi işte buradadır, yani plansız, düzensiz bir üretim yapılmasındadır. Daha iyi üretim ve pazarlama koşulları sağlama uğruna,  daha fazla kâr elde etme uğruna, özel üreticiler arasında yürütülen rekabet ve savaşım, üretimdeki anarşiyi şiddetlendirmektedir. Satılamayan metalar depolarda stoklanır. Pazarın daralması sonucu işçiler sokağa atılır ve üretim kısıtlanır. İşletmeler kapatılır. İşsizlik hızla artar. Kent ve kırda birçok küçük üretici yıkıma uğrar. Üretilen metalar için pazarlama olanaklarının olmaması, ticaretin sarsılmasına yol açar. Kredi ilişkileri bozulur. Kapitalistler, büyük bir nakit sıkıntısı hisseder ve vadesi gelmiş borçlarını ödeyemezler. Borsa çöker, hisse senetleri ve tahvillerin değeri düşer.

Sanayi işletmeleri, ticaret firmaları ve bankaları bir iflas dalgası kaplar. Günümüz dünyasında, egemen olan kapitalizmin işleyişi kısaca böyledir.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.