Kurtuluş Savaşı ve AKP gericiliğinin borazancılığı üzerine- bir daha
Ukraynalı Komünist General Mikhail Frunze |
Marks, her dönemde hakim olan ideolojinin, her zaman hâkim sınıfın ideolojisi olduğunu söylerken , bunun bir günde oluşturulan ve tek bir “biçimde” , değişken olmadığını söylemiyor. İçinde bulunan herhangi bir dönemde, hakim sınıfların çıkarları doğrultusunda yaratılmak istenen ortam ve şartlara bağımlı olarak , bu ortam ve şartlara uygun, düşünce, anlayış ve tavrında hakim sınıflar tarafından sürekli yaratılacağından , pekiştirileceğinden , güçlendirileceğinden bahsediyor.
Bu düşünce, görüş, anlayış ve tavır belirlemede uygulanacak strateji ve taktik, beyin üretimi araçları, methodları ve bireyleri vasıtasıyla hayata geçirilir. Planlanan savaş için kamu oyu yaratma, bilinen taktikleri dışında, tarihi ve sınıf mücadelesi bütünü içinde kaçınılmaz olarak uyguladıkları en önemli strateji ve taktik, Sovyetlere ve Sosyalizme karşı mücadelelerinde kendisini gösterir. 100 yıla yaklaşan Staline ve sovyetlere karşı uygulanan taktiklerin tecrübesi, günümüzde burjuvazi tarafından değişik konularda, değişik içeriklerde kendisini daha da yaygın devam ettirmektedir.
Eğer bu gün, hakim sınıflar, kendine solcu ve hatta hızlı solcu diyenleri AKP nin borazancılığını yaptırabiliyorsa, bu bir tesadüf değil, hakim sınıfların uzun vadeli çıkarları doğrultusunda ortam ve şartları yaratma faaliyetlerinin büyük ölçüde başarısının bir sonucudur. Çünki planlanan, arzulanan ortam ve şartların yaratılması, bu ortama uygun toplumsal düşünce ve anlayışın yaratılabilmesi ile başarıya ulaşabilir.
Bu nedenle Marksist Leninistlerin sorumluluğu , burjuvazinin bu tür, döneme uygun sinsi taktiklerinin oyununa düşmek değil, bu taktikleri deşifre etmektir. Çünki bu, sınıf mücadelesinin -güç dengeleri, faşizme karşı ittifaklar konusu, acil ve gündemde olan sorunlar gibi -sorumlulukları içinde taşıyan, teşhir ve kitleleri örgütleme ciddi görevleri ile yakından ilgilidir.
AKP gericilierinin kurtuluş savaşına saldırıları, özünde kurtuluş savaşıyla kazanılmış olan tüm demokratik haklara saldırılardır. Leninden şu alıntının dışında başka alıntı yapmamaya çalışacağım, diğer alıntılar “Lenin ve Türkiyedeki ulusal kurtuluş savaşının tarihsel önemi” başlıklı yazıda kronolojik sıralı.
Lenin emperyalist dönemdeki Ulusların Kendi Kaderini Tayini hakkında ; "" Rusya, İran, Türkiye ve Çin deki devrimler, Balkan savaşları - bu bizim "Oryent" imizin, bizim dönemimize ait dünya olaylar zinciri dir. Ve sadece kör bir adam bu olaylar zincirinin bağımsız ulusal devletler ve ulusal birlik oluşturmak için çaba gösteren bir dizi burjuva -demokratik ulusal hareketlerinin uyanışı olduğunu göremez..”” der.
Savaşın “Kurtuluş Savaşı “ olmadığını ileri süren AKP li gericilere ilave olarak, Kürt Milliyetci aydınlar , Brujuva Miliyetci Kuyrukçular, Popülerlik peşindeki opportunist döneklerin yazıları tamamen dedikodulara, gerici faşist , ajan kaynaklara , ve entellektüel zavallılık derecesine düşen iddialara dayanan uydurukçu , ama AKP nin toplumsal düşünce ve tavır yaratma taktiğine en iyi hizmet eden yazılardan oluşmakta. Her konuda Markstan, Leninden, Stalinden ezberci sloganlar atan “Hızlı solcu “ geçinenlerinse yazdıklarında, her nedense aniden, hiç bir tane Leninden ya da Stalinden alıntı göremezsiniz.
Neden? Nedeni çok bariz, çünki alıntı yaparlarsa maske düşer.
Toplumsal anlayış, görüş ve tavır belirleme taktikleri
Batıda , özellikle ABD ve İngilterede öğretilen şekliyle, toplumsal düşünce ve tavır yaratma aktivite ve rolü iki alana ve hedefe yöneliktir.
Birincisi , yazılanı sorgulayamıyacak , “NE” söylenildiğinden çok “KİM” in söylediğine bakarak algılayacak ve benimseyecek , eğitim seviyesi düşük olan toplumsal kesimi hedef alır. Bu toplumsal tabaka için, her ne uydurursan uydur, yazanın “KİM” liği büyük ölçüde belirleyicidir. Yazanın okuyanla “aynı” temel görüşü olduğu “sahte-bilinci” ve bu yönde “akademik ünvanı, popülerliği” , “NE” söylenildiğini, ve mesajı alması için yeterli olacaktır. Bunlar kolayca algılanacak “direk” mesajlar. Örneğin bir AKP linin ya da Kürt milliyetcisinin “Kurtuluş Savaşı diye bir şey yok” AÇIK mesajını algılaması, ve bu yönde tavır oluşturması , özellikle yazanın “KİM” liğine bağımlı olarak hiç te zor olmayacaktır.
İkincisi, gene büyük ölçüde yazanın “KİM” liğine bağımlı olarak verilen “GİZLİ” ve “DOLAYLI” mesajlar. Bu tür yazılar genellikle , eğitim seviyesi daha yüksek olan, demokratları ve teorik olarak solu hedef alırlar. Onların mesajları , dolaylı olarak, yazılanın içeriğinin ötesinde, sınıf mücadelesi ve ideolojisinde odaklanır. Yani gizli mesajlardır, uzun vadeli anlayış ve tavır yaratarak, karşı ideolojiyi değiştirmeyi , burjuva ideolojisini bu toplumsal kesimde hakim kılmayı hedefler.
Bu yazılarda asıl hedef gösterilmez. Buna yüzlerce örnekler verilebilir ancak en net bir örneğini Fikret Başkayanın Lenin in adı geçmeden , Lenini ve Leninizmi “teorik” olarak hedef aldığı Fikret Başkayanın “”Devrimi yeniden düşünmek “”yazısı nda bulabilirsiniz.
“Kurtuluş Savaşına “ yapılan saldırılar , aynı şekilde sonuçta Leninin, Stalinin, Enver Hocanın ve diğer Marksist Leninist önder durumunda olanların, bu konuda yaptıkları değerlendirmelerinin yanlış olduğu mesajını veriyor. Eğer onlar- özellikle o dönem yaşayan ve aktif olarak katılan, bir ölçüde yönlendiren, sonucunu etkileyen Lenin ve Stalin, buna Anti Emperyalist Kurtuluş savaşı diyorsa, aksi iddia, toplumsal anlayış ve görüşün oluştuğu insanların kafasında, Lenin ve Stalinin hatalı ve yanlış olduğu , 90 sene sonra yazan çapulcuların doğru olduğu eğilimini yaratacaktir.
Konuyu sadece bu “tek” bir örnekte ele almamak, diyalektik byaklasmak gerekir. Burjuva ve Marksist Leninist İdeolojik mücadele en geniş alanda, her gün devam etmekte. Bu anlayış ve görüşü geliştiren kişi ya da kişiler , Fikret Başkaya gibi binlercesinin Lenin in yanlışlığını hedef alan yazılarıylada aynı fikir oluşturduğunda, burjuvazi beyin yıkama, manipulasyon, anlayış ve tavır oluşturma ideolojik mücadelesinde, Marksist Leninist ideolojiye karşı başarılı adımlar atmış olacaktır.
Marksist-Leninistler, özellikle sosyalist devrim açısından belirleyici olmayan bu tür konularda uyanık olmalı, gericiliğin taktiksel tuzağını onlara tuzak olarak çevirip, gerici yüzlerini teşhir etmeleri , en geniş kitleleri kucaklayacak taktiksel yaklaşımlar içine girmeleri gereklidir.
Temel alınması gereken “Emekci halkların ve mücadelenin çıkarları “, gericilerin borazancılığı yaparak onları “onaylamak”, güçlendirmek, ırkçılığı körüklemek, gericiliğe karşı muhalefeti bölmek ve onlara karşı güçleri zayıflatmak değil, tam tersine muhalefeti güçlendirmeyi hedef almalıdır.
Sorulması gereken temel soru; gündemdeki ana sorun ne ?, burjuvazi tarafından gündeme getirilen ve sol adına (çoğunlukla sol maskesi altında) kucaklanan ve borazancılığı yapılan “konu” , “ Ne”ye ve “Kim”e hizmet ediyor” ? olması gerekir. Bu tür gerici borazancı yaklaşımların , şu içinde bulunduğumuz dönemde “emekci halkların ve mücadelenin çıkarlarına” olduğunu iddia etmek, ancak burjuva ajanlarının değerlendirmesi olabilir.
“Emperyalistler bırakıp gittiler “ iddiası
Bu emperyalist aşıklarının, savaşın bir Kurtuluş Savaşı olmadığı konusunda “kanıt” larından birisi, entellektüel seviye olarak “dünya düzdür “ diyen bir AKP liden biraz üstte olan, “Emperyalistlerin – İngilizlerin İstanbulu ve boğazları gönüllü olarak, iyi niyetleriyle bırakıp gittikleri zırvası…
Demekki bizim emperyalistler hakkında, yanlış bilgimiz , onların tarihi hakkında yanlış yargılamamız varmış. Emperyalistler İstanbul gibi tarihi ve dini , Boğazlar gibi stratejik önemi olan bir şehri, savaşmadan, uğraşmadan , gönüllü olarak yeni TC ye hediye vermişler...Ne diyelim, eğer dünya düzse, bu da böyledir.
Bunu yazanlar (avaraj yazıların dışında) tarih konusunda sıfır bilgisi olan insanlar değiller. Bunlar genellikle batıda eğitim görmüş, bilinçli yazarlar. Kimisi popülerlik , "farklı olma" küçük burjuva duygularını tatmin etme peşinde, kimisi emperyalistlerden ve burjuvaziden maddi, akademik vb çıkarlar temin eden , yada etme peşinde koşan insanlar, yada ikisi birden.
Bunu yazanlar biliyorki İngiltere o zaman askeri olarak eski Osmanlı topraklarına dağılmış , Almanlarla savaşta kayıplar vermis ve İstanbulda sadece 15,000 askeri gücü bulunmaktaydı.
Şimdi, bir tarafta yabancı topraklarda , yabancı halkın içinde olan 15,000 asker, diğer tarafta , İstanbul işgalinden tut, Orta Doğuda yenilgilerden , Yunan işgalinden tamamıyle sorumlu gördükleri ve onlardan inanılmaz nefret duyan, kini nedeniyle belkide bir tane bile esir almaya niyeti olmayan, 100 bine yakın asker. Leninin Osmanlıya ayak kaldıran ve kaçan üç Karadeniz Filosu gemisini yeniden silahlandırıp TC ye vermiş olduğu diğer bir güç faktörü. Buna İlave olarak İngilizleri Ukraynada bertaraf eden Ukraynalı Komünist General Mikhail Frunze nin Aralovla beraber bu orduya danışmanlık yapması. Daha da ilave olarak Leninin boğazlar konusunda uzlaşmaz olduğunu belirttiği tavrı ve direktifi- yani sessiz kalmayacağı.
Kim takar bu somut gerçekleri, efsaneler ve masallar, ajan açıklamaları, dedikodular varken.
Evet doğru eğer dünya düzse, emperyalistlerde İstanbulu gönüllü terkettiler.
Ve her nedense, ayrıldıktan sonra hemen arkasından, Mussolini ile yeniden savaş plan ve tehditleri başlattılar.
Bu emperyalist ve gizli AKP aşıklarını sevmemek elde değil, hiç olmazsa güldürüyorlar bazen.
Erdoğan Ahmet
12 Eylül 2017
Zaman yeterse 1925 e kadar devam eden İngiliz- Mussolini - Yunan savaş plan ve hazırlıkları konusuna ve Yunanlı Komünistlerin Anadolu işgaline bakışları ve pratikleri konusuna ayrıca deyinmeye çalışacağım.
Hiç yorum yok