Tuzağa düşen farenin son çırpınışları - Son Darbenin Ayak sesleri - 1
Önerilen konu üzerine "Sessizliği Yırtacak Son Darbenin Ayak sesleri "başlığını atmamın birinci nedeni Türkiye de Erdoğan ve AKP nin sonunun kaçınılmaz olduğu değerlendirmesi temelindeydi.
Türkiyede hakim sınıflar arasındaki çatışma bir şekilde, ya uzlaşma ile ya da birinin diğerini yutması-yok etmesi, egemenliği kazanması ile sona ermek zorunda. AKP nin bu çatışmada hangi tarafta olduğu, onu her iki alternatif sonuçtada kurtaramıyacak, sonunu getirecektir diyebiliriz. Bu sonuç "bilimsel" bir değerlendirmeden çok, teorik ve tarihi örnekler temelinde bir tahmine dayanan bir yorum.
Türkiyede hakim sınıflar arasındaki çatışma bir şekilde, ya uzlaşma ile ya da birinin diğerini yutması-yok etmesi, egemenliği kazanması ile sona ermek zorunda. AKP nin bu çatışmada hangi tarafta olduğu, onu her iki alternatif sonuçtada kurtaramıyacak, sonunu getirecektir diyebiliriz. Bu sonuç "bilimsel" bir değerlendirmeden çok, teorik ve tarihi örnekler temelinde bir tahmine dayanan bir yorum.
**********
Türkiyede hala kavranmayan, Althuserden tut her türlü revizyonist Hakim sınıf , Devlet ve hükümet kavramlarının anti-Marksist anlayışın hakim olması bu -AKPnin bir şekilde gideceği- gerçeğinin görülmemesinin nedenidir. "Hükümet"le , egemen sınıfın baskı aracı olan "Devlet" kurumu her zaman birbirine karıştırılmış , ve hala soyut kavramlar olarak kalmakta devam ediyor.
Leninin Devlet üzerine konuşmasında belirttiği gibi, ""bu sorun öylesine karmaşık ve burjuva bilginleri ve yazarları tarafından öylesine anlaşılmaz hale getirilmiştir ki, konuyu ciddi bir biçimde incelemek ve bağımsız olarak bu konuyu iyice kavramak isteyen herkesin konuya birçok kez girmek, ona tekrar tekrar dönmek, açık ve tutarlı bir kavrayışa ulaşabilmek için konuyu değişik açılardan ele alması gerekir."
Leninin Devlet üzerine konuşmasında belirttiği gibi, ""bu sorun öylesine karmaşık ve burjuva bilginleri ve yazarları tarafından öylesine anlaşılmaz hale getirilmiştir ki, konuyu ciddi bir biçimde incelemek ve bağımsız olarak bu konuyu iyice kavramak isteyen herkesin konuya birçok kez girmek, ona tekrar tekrar dönmek, açık ve tutarlı bir kavrayışa ulaşabilmek için konuyu değişik açılardan ele alması gerekir."
Devletin ne olduğu üzerine Engels in ”Devlet "özel bir baskı gücüdür" nitelemesi ve Lenin in Devlet yazısında “Devlet, bir sınıfın bir başka sınıf üzerinde egemenliğini sürdürmesinin bir makinesidir. bir sınıfa öteki bağımlı sınıfların itaat etmesini sağlayan bir makinedir" tanımlaması , Devletin hakim sınıfların aracı olduğunu tartışma götürmesiz açıklayan değerlendirmelerdir.
Devamında ve bu yanılgı nedeniyle, en fazla olan yanılgı devletin biçimleri konusunda olmaya devam etti. Şu veya bu bir devlet biçimini değerlendirirken göz önünde bulundurulması gereken , bir sürü devlet kurumu ile bunlar üzerinde egemenlik kurmak isteyen siyasal güçler değil, bu kurumsal düzenlemelerin sermayenin egemenliğine nasıl hizmet vereceğidir. Yani bu biçimlerin sermayeden bağımsız (!) "siyasal güçler" le ilgili değil, bizzat sermayenin egemenliğinin biçimleri ile ilgilidir.
Lenin aynı yazısında konuyu şöyle açıklar
"Devletin egemenlik biçimleri değişebilir: sermaye, iktidarını, sahip olduğu bir biçimde şu yolda, bir başka biçimde bu yolda ortaya koyar -ama esas olarak, ister oy hakkı ya da öteki haklar olsun ya da olmasın, ya da ister cumhuriyet, demokratik bir cumhuriyet olsun ya da olmasın, iktidar sermayenin ellerindedir"
Devletin , biçimsel değişikliklerde olsa, "özü"nün değişmeyeceği konusunda Lenin ""Bir cumhuriyet nasıl birmaskeye bürünürse bürünsün, bu devlet, bazı insanların, ötekiler tarafından ezilmesi için bir makinedir." der.
Özetle, "Devlet" sınıfların bir "uzlaşma" organı olarak değil, tam tersine sınıf çelişkilerinin "uzlaşmaz" olmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. "Devlet" le "hükümet" ayni şey değildir, hükümet onun kurumlarından sadece birisidir. Devlet , hükümeti, parlementosu , askeri , polisi vb kurumları ile bir sınıfın diğer sınıf üzerinde hakimiyetini kurması ve korumasının bir aracıdır. Üretim araçlarına sahip olanlar ve üretim ilişkilerini belirleyenler "hakim olan sınıf", bu sahip olmanın ve uretim iliskilerinin yasalarını hazırlıyanlar , hayata geçirenler , devamlılığını sağlayanlarda kurumların üst kademesinde olan lar , yani (Asker ve) Bürokratlardır. Bürokrasinin üretim araçları sahipliği, üretim ilişkileri ve üretim sonucu oluşan değer de ki kontrolü hakim sınıfların çıkarları çerçevesi içindedir.
Yani Marksist teoride Bürokrasi kendi başına bir “değer” yaratmaz, ancak yaratılan “ değer” in “üretim” sürecindeki ve devamındaki koordinasyonunu, dağıtımını ve tüketimini kontrol eder. Yani üretim ilişkilerinde “yasaların” hazırlanması ve hayata geçirilmesi ile sorumludurlar.
Bu anlamda bürokrasi hakim sınıf değil, hakim sınıflara hizmet eden bir sosyal yapıdır.
Yani Erdoğan ve AKP sınıflar üstü bir yapı değildir, sermayeden -hakim sınıflardan bağımsız , onların üstünde değildir.
Gelişmeler üzerine kısaca
Türkiyedeki gelişmeleri özelde "sermaye" den ve genelde Emperyalizmden bağımsız olarak doğru bir temelde değerlendirmek olanaksızdır. Ülke özelinde gelişmeler, hakim sınıflar içi-arası çatışmalardan, geneldeki gelişim ve değişimler, emperyalistler arası çıkar çatışmalarından bağımsız değildir.
Sistemdeki biçimsel değişiklikler özelde ve geneldeki değişikliklere, uzlaşmalara, çatışmalara bağımlıdır. Erdoğan ve AKP nin tarihi rolü- Türkiyedeki gelişmelerin arka yüzü başlıkta deyindiğim ve nazi Almanyası ile karşılaştırma , Nazi rejiminin birbirleriyle çıkar çatışması içinde olan tekelci-sermaye , ulusal sermaye ve toprak sahiplerinin uzlaştırıcı ve uyum içine getirme amacı olduğu ve Türkiyedeki AKP nin benzer bir nedenle , sahte Askeri darbe provokasyonuve Sivil Darbeyle, "biçimsel değişikliği" başlattığını vurgulamıştım.
Yani AKP hükümetinin üslendiği görev, Türkiyedeki sermaye içi çıkar çatışmasında, eski sermaye - (tekelci, komprador, İstanbul sermayesi vs, hangi adlandırılma uygunsa) ile, gelişmiş olan "yeni" sermaye ( Anadolu, gerici, ulusal vs hangi adlandırma uygunsa) ile arasında uyum sağlama ile başlamıştı. Genelde bu görevin, Çin in İpek Yolu ve enerji çıkarları projesi, ABD nin Orta doğu ve Çinle global çatışmasından , Türkiyedeki sermayenin bu emperyalist çatışma, yayılma ve soygundan, daha fazla pay almasını kolaylaştıracak ortam ve şartları yaratmak, Özelde , bunu yaratacak , kolaylaştıracak siyasi sistemi oluşturmak olduğunu vurgulamıştım.
Gelişmeler Erdoğan ve AKP nin bu "uyumu" sağlayamadığı, sözü geçen sermaye arası çatışmanın keskinleştiği yönünde. Bu konuda henüz elimde netleşen veriler yok. Ancak "Eski" sermayenin uluslarası bağlantısı ve AKP ye karşı uluslarası izole politikasının yaygınlaşması, Arabistan gibi gerici faşist bir ülkeyi kucaklayan AB-D ülkelerinin "demokrasi" aşıklığından çok, bu ülkelerin sermayelerinin , Türkiyedeki "eski" sermaye ile olan ortak "çıkar" ları nedeniyle gelişmesi olasılığı, bana daha fazla belirleyici neden olarak görünüyor.
Buna ilave olarak, palazlanmış "Anadolu" burjuvazisinin uluslarası tecrübesizliği ve doğal kaypaklığı, AB-D yi gerek NATO , ve gerekse Rusya ya yaklaşım, Türkiyedeki "iplerin" büyük ölçüde elden gitmesi anlamında , endişeye düşürüyor. Yani geneldeki çıkar çatışmasında, stratejik bir ortağı kaybetme olasılığına bağımlı olarak, karşı tavır almak zorunda bırakıyor olabilir.
Sermaye arası, derinleşen çıkar çatışmaları uzun yıllar süren çatışmalar olmamıştır. Bir şekilde birisinin , bir çeşit darbe ile, "egemen"liği ele geçirmek için harekete geçmesi , kaçınılmaz bir sonuçtur.
Sermaye arası, derinleşen çıkar çatışmaları uzun yıllar süren çatışmalar olmamıştır. Bir şekilde birisinin , bir çeşit darbe ile, "egemen"liği ele geçirmek için harekete geçmesi , kaçınılmaz bir sonuçtur.
Bu nedenle Türkiyede, AKP sermaye arası uyum sağlayamadığı sürece -ki sanırım geç artık-, bir çeşit , büyük ihtimalle kanlı, bir darbe olasılığıda kaçınılmaz görünüyor.
Eğer "eski" sermaye egemen olursa, - tarihte uluslarası tekellerin egemenliği kaybettiği örneği henüz yok- Erdoğan ve AKP nin sonu , bir ders verme amacıyla hiçte iç açıcı olmayacaktır.
Eğer "eski" sermaye egemen olursa, - tarihte uluslarası tekellerin egemenliği kaybettiği örneği henüz yok- Erdoğan ve AKP nin sonu , bir ders verme amacıyla hiçte iç açıcı olmayacaktır.
Çok az ihtimalle, "Yeni" sermaye egemen olursa, uluslarası ilişkileri düzeltmek ve kendisine "yeni" bir yüz yaratmak için, süreç içinde ya da sonunda, Erdoğan ve AKP nin bilinen kesimlerini kendilerinden farklı göstererek, feda etmek zorunda kalacaktır.
Bir şekilde ortamı her iki tarafın çıkarına uygun hale getirerek, iç tekelleşmeleri sağlayarak vb, sermaye arası uyum sağlanması, Erdoğan ve AKP nin yaşamını devam ettirebilecektir.
Bir şekilde ortamı her iki tarafın çıkarına uygun hale getirerek, iç tekelleşmeleri sağlayarak vb, sermaye arası uyum sağlanması, Erdoğan ve AKP nin yaşamını devam ettirebilecektir.
Genelde stratejik ortaklıkların hızlı ve dengesiz bir değişim içinde olduğu bir dönemde, Türkiyedeki değişimlerde kaçınılmaz olarak hızlı ve dengesiz olacağından, değerlendirilmeleri de zorlaştıracağı kaçınılmaz. Ancak yapabileceğimiz tek değerlendirme, Türkiyedeki gelişim ve değişimlerin, dünyadaki - emperyalistler arası ve onların yeni stratejik ortaklıkla oluşturması vb - gelişim ve değişimlere direk bağlantılı olacağıdır.
Temmuz 28, 2017
Erdoğan A
Hiç yorum yok