Header Ads

Header ADS

Devrimci Demokrasi Mücadelesi, Güncel Haksızlığa ve Adaletsizliğe Karşı Sokakta Mücadele Vermeden Gerçekleşemez.

Gelinen yerde Türkiyedeki Devrimci Mücadelenin içler acısı durumunu görmek, kolay anlatılacak duygular değil. Sokaklarda mücadele ya kendiliğinden ya da yürekli ve kararlı bireylerin direnişleriyle sınırlı görünüyor, ve bu mücadeleler bile hakettiği desteği, bırakın sokağı, internetde bile yaygın bulamıyor. Devrimci gençlerin en uzun zaman harcadığı “sokağı” internet sosyal siteler, özellikle “facebook”. Evet disiplinli, örgütlü, dayanışmalı, merkezileştirilen - doğru bir şekilde kullanılırsa mücadeleye ciddi katkılar sağlanabilir. Ancak unutmayalımki, internet, burjuvazi için gelmiş geçmiş insan tarihinin en gelişmiş kontrol aracıdır. Mücadele alanı olan sokağın”, bilgi sayar önü “internet” haline dönüşmesi bile, bunun en somut örneğidir. 

Herkes bir birleşme bekliyor, ama bu yönde sözlerden ve hele ezberci sloganlaşmış teorik kopye-yapıştır alıntılardan başka gerçek mücadele alanı sokakta, ciddi pratikler görülmediği gibi, bu pratikleride küçümseyen tavırlar içindeler.

Emperyalizmin ve burjuvazinin devrimci demokrasi yolunda, ideolojik birliğin ve yoldaşça dayanışmanın önüne bir sürü ideolojik ve pratik engeller koyması kaçınılmazdır. Ancak gericiliğin bu büyük boyutlara ulaştığı gelinen yerde , ideolojik ve pratik birlik yolunda gençliğin, işçinin ve aydınların bu yönde harekete geçirilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. 

Tartışma ana siyasi sorunlar ve konular üzerine yoğunlaştırılmalı, gündemde olmayan ve gerçekten belirleyici olmayan konulardan kaçınmalı, ana ve güncel sorunlara “ne yapılmalı” konusunda cevaplar bulunmalıdır. 

İdeolojik birlik , sokaktaki birlikle, dayanışmalı mücadele olmadan gerçekleşemez. Devrimciler ideolojileri nedeniyle özüyle zaten adaletsizliğe ve haksızlığa karşıdırlar. Ancak bu haksızlık ve adaletsizliklere karşı pratik tavırlar alınması için “devrimi” ve “sonrası”nı beklemek, devrimci değil, evrimci bir yaklaşımdır, pasifistliktir. Güncel haksızlıklara, saldırılara seyirci kalmak, sadece videosunu çekmek devrimcilerin tavrı değildir. 

İnternetde izlenen genç bir fakir simitcinin zabıtalar tarafından tartaklanması, simitlerinin elinden alınması üzücü bir video, ya da bir kadının sebzelerini darma dağan eden, kadını tartaklayan zabıtaların videosu, ya da bacak kadar çocuğu bağlayıp kırbaçlıyan bir babanın videosu. Bu tür haksızlıklar ve iğrençlikleri gösteren yüzlerce videolar var. Ancak asıl üzücü olan, etraftan kimsenin bu haksızlıklara karşı çıkmaması , karşı çıkmaya cesaret gösterememesi. Videoya çekebiliyor insan bu haksızlığı ama , karşı çıkmaya cesaret edemiyor , ya kendi sorunu olarak görmüyor, ya da çözüm “başkasından” sonradan bekleniyor. Budur asıl üzücü olan. Buda insanların ne kadar “bireyleştiğini”, “tek” leştiğini , “yalnızlığını”, örgütsüzlüğünün en somut örneğidir. 

Leninin Siyasal teşhirler ve devrimci eylem eğitimi yazısından şu alıntı özellikle gündemle ilgil olduğundan çok önemlidir.
...işçileri, polisin halka zorbaca davranışına karşı, dinsel mezheplere zulmedilmesine, köylülerin kırbaçlanmasına karşı, amansız sansüre, askerlere işkence edilmesine, en masum kültürel girişimlerin bastırılmasına vb. karşı niçin hâlâ bu kadar az devrimci eylemde bulunmaktadır? Böyle bir eylem, "elle tutulur sonuçlar vaadetmediği"nden, "olumlu" fazla birşey sağlamadığından, "iktisadi mücadelenin" onları buna "itmediği"nden ötürü müdür? Böyle bir görüşü benimsemek, yineliyoruz, saldırıyı gerekmediği yere yöneltmek olur, kişinin kendi darkafalılığını "ya da bernştayncılığını" işçi yığınlarına yüklemek olur. Eğer bütün utanç verici haksızlıklara karşı yeteri kadar geniş, çarpıcı ve anında teşhirleri hâlâ örgütleyemiyorsak suç bizdedir, yığın hareketinin gerisinde kalışımızdadır. “”
Sona doğru örnekler vereceğim; ancak önce şu gerçeği belirtmek gerekirki, var olan hareketlerin “70 leri aşma” sözlerinin ne kadar “içi boş” olduğunu, 70 ler hakkında gazete ve genellikle “sokakta “ bulunmayan zamanın bazı tekkecilerin yazıları , kitaplarında anlatılan teorik kılıflar dışında, hiç bir bilgileri olmadığını da kanıtlıyor. 

Bu iç acısı durum nedeniyle, 70 lerin en önemli pratiği olan ve tekkeleri besleyen çalışma ve pratiğinden dersler le, özellikle gençlerin ve genç işçilerin mahalli, okul , işyeri gibi yerlerde dayanışma ve birlik komiteleri kurması, örgütlenmesi ve bu örgütlenmeyi sağlamlaştırması gerekir. Belirli bir hareket taraftarıysa , bu tür örgütlenmeyi kendi içinde başlatıp, yaygınlaştırabilir. Ancak bu örgütlenme ne kahramanlık, ne meşhur olma, ne bireysel hareketler amacıyla değil, herşeyden önce savunmaya dayanan, sokakta yapılan saldırı ve haksızlıklara karşılık verecebilecek şekilde, disiplinli bir yapıya sahip olması gerekir. 

Bu tür yerel örgütlenmeler haksızlığa ve adaletsizliğe karşı olan her toplumsal hareket içine girmeli, bu hareket içindeki kitlelerle ilşki kurmalı ve onları saflara kazanmak için mücadele vermelidir.

Haksızlığın kime yapıldığına bakılmadan ona karşı çıkılması, tavır alınması ve bu tavır almaya kitleleride katması, onların sadece kalplerini kazanmıyacak , düşüncelerini de etkileyecek, onlara cesaret verecektir. 

Bu tür güncel faaliyetler , özellikle günümüz teknolojisi nedeniyle , diğerlerine de örnek olacak , gençlerin canlanmasına, örgütlenmesine, kaynaşmasına ve birliğine zemini hazırlıyacaktır. 

Güncel fırsatlardan devrimci mücadele çıkarları doğrultusunda , disiplinli bir şekilde yararlanmak , haksızlığa ve baskılara karşı tavır almak , kitlelerin güvenini, yakın ilişkilerini, ve cesaretini oluşturacaktır. 

Bir bütün olarak İşçi sınıfı bakışı açısından bakarsak, Devrimciler sadece direk sömürüye karşı değil, ama kapitalizm nedeniyle gelişen ve olan , dolaylı ya da dolaysız, her türlü haksızlığa karşı çıkmak ve tavır almak zorundadırlar. Bu yönde en geniş kitlelerin işçi sınıfı mücadelesine katılmasını sağlamada yardımcı olacak faaliyetler içine girmek kaçınılmaz bir sorumluluktur.

Devrimci Demokrasi mücadelesinin başarısı için, haksızlıklara karşı mücadeleyi içine alan geniş çaplı bir yaklaşım , ayni zamanda kendisini, iktidara taşıyacak nihai savaşa da hazırlayıcı bir yaklaşımdır. Yani “ne istediğimiz”, güncel “ gerçekte” olandan bağımsız değil, ona giden yolda, ona tamamıyle bağımlı olan, ve mücadele içine alınması, uygulanması zorunlu olan pratiklerdir.

Devrimciler sadece haksızlığa karşı teoride savaşan değil, pratikte savaşan ve bu haksızlığa karşı kitle içinde, kitleleri cesaretlendiren, harekete geçiren militanlar olmalıdır. 

Hareketleri güçlendiren, kadrolar ve kadroların kitle içinde (yerel) çalışmalarıdır. Birlikleri zorlayan gene bu hareketlerin tabanlarının aktif mücadeleleri, diğer devrimcilerle ve demokratlarla yerel dayanışma ları, komiteler kurmaları, haksızlığa karşı güncel ve mümkünse anında pratik tavır almalarıdır. 

Dini gerici faşist iktidara karşı nefreti olan, yeteri kadar bilgisi olmayan,gerici eğitimin ve yaşamın etkisinde olan, laik gençleri , onların anlamadığı teorik terimler ve ezberci sloganlarla damgalayıp gericiliğin kucağına itmek, dervimci pratik değildir. Tekkeci teorisyen!!lerin sekter ve bilgiç iddalarının içi boş laflarının tersine, Mücadele sokaktadır, ve sokakta mücadele başkadır, kongrede tekke mücadelelerine benzemez. Sokakta mücadelede amaç en geniş kitleleri saflarına çekmek, kimilerini en azından tarafsızlaştırmak ve düşmanını zayıflatmaktır, çünki sokaktaki mücadelede kaybedeceğin “koltuk” değil, yaşamdır, gelecektir. Sokaktaki mücadele işçi sınıfıyla sadece iş yerinde, ekonomik mücadelede  değil, onlarla , dışarda her türlü haksızlığa karşı mücadelede kaynaşmayı gerçekleştirir.

Bir çok defa belirttiğim gibi, 73 de kıpırdayıp, 70 lerin sonlarına doğru oluşan yüzbinlerce devrimci, uzaydan düşmedi, bir kaç sene içinde “gazete” dergilerle de oluşmadı. Gazete ve dergiler belirli bir süreç içinde örgütlenmeyi merkezileştirmeyi hızlandırdı. Devrimci mücadele, tavanda oluşumlar devam ederken, tabanda Faşist saldırılara karşı mahalli, okul, işyeri vb örgütlenmelerle başladı. 

Devrimci ve demokratların, bu örgütlenmelerinde ilk adımları, haksızlıklara, soygunculara, halka baskı yapanlara ve faşistlere karşı tavırlarıyla başlamışdı. Mahalleden haraç toplayan serserilerden, haraç alan muhtarlara, gecekonduları yıkmaya gelen belediyeden, o zamanda simit ya da erik satan çocuktan avanta almaya çalışan zabıtalara kadar her türlü haksızlığa karşı aktif tavır alındı. Bu tavırlar, kendiliğinden bir şekilde, halkın güveninini kazanma ve halkla gönül bağlılığı kurmada önemli rol oynadı.

Gerçi zaman , teknoloji vb olarak farklı, ama yaklaşımın özü önemli olduğundan, o zaman dan duyduğum ve bildiğim örneklerden vermek , kanımca , yararlı olacaktır. 

Türkiyenin Devrimci güç anlamında en güçlü bölgelerinden birisi haline gelen bir bölge, şüphesizki fakir bölgelerden olacaktı. Devrimcilerin en ciddiye aldığı faaliyetlerinden birisi , özellikle küçük çocukları olan fakir ailelere kışın kömür sağlayabilmekti ve bu sürekli , imkanlar oranında gerçekleştirildi. 

Örgütlenmenin ve dayanışmanın yaygınlaşması ile, Tıp fakültelerinden ileri sınıf öğrenciler ve o zamanlar mücadeleye katkıları hiç te küçümsenmeyecek, hemşireler komitesinden gelen hemşire yoldaşlar sayesinde, fakir çocukları ve hastaları muayene etme çalışmaları, Fakir talebelere, üniversitelerden gelen öğrencilerin yazın kurs vermeleri, bölge halkı ile devrimcileri bütünleştirme yönünde çok önemli faaliyetler olmuştu. 

Bu örgütlülük ve halkla birleşim bölgedeki “çetelerin” de , çatışmaya bile gerek kalmadan kaybolmasını sağlamıştı.

Zabıtalar “sadece ciddi bir uyarı” ile artık “insanca” görevlerini yapmayı öğrenmişti. Üstüne İlave, bir dönem Yılmaz Güneyin mahkumlarla paylaştığı meyvalarıda “hal”den ucuza almada yardımcı olmaya gönüllü olmuşlardı.

Yakın çevredeki sanayi alanında genç İşçilerin maaşını kesen, aşırı saatler çalıştırıp parasını ödemeyen işletmeciler , bir dönem faşistleri koruma olarak kullanıp bu pratiklerine devam etdiler, ama kısa bir müddet sonra itleri de ayak basamaz hale gelince, adam gibi işçilere hakları demesekde, anlaştıkları miktarı “ödemeyi “ öğrendiler. 

Bu çalışmalar kısa zaman içinde kadroları geliştirme yanında, halkla bütünleşmeyle, diğer bölgelere , dahada yapıcı yardım etme olanağı sağladı. Başlangıçta bir tane olan dernek, sayısı sürekli artarak , sekize, sekiz bölgeye yükselmişti. Hatırlatayım, hala bilinen “önderlik” ler , yapılanma içindeydi, ve hiç bir ciddi yardımları yoktu, ancak katkıları yeni yeni başlıyordu. 

O zamanki “söylentiye” göre 76 lardan sonra, bu bölgelerde gece eve dağıtım yapan, ya da transit geçen polisler, bölgenin kuralı olarak , arabanın iç lambalarını yakıp, sürgülü kapısını açık bırakarak geçerdi. Bu kuralın gece “dolmuş”lar içinde uygulandığı söylenir. Benzer bir kural Elazığdan Hozat a giderken, geçiş alanında, her araba için geçerliymiş.

Bu tip çalışmalar bir sürü yerelde başladı ve Türkiye çapında yaygınlaştı. Gazete ve dergilerin çıkması , merkezi derneklerin açılması , yerel hareketleri daha da güçlendirdi, ve hareket altında buluşmasını sağladı. Bu da tecrübeli kadroların diğer yörelerde çalışmaları ve yararlı olmalarını, “yerel” in, “genelle “ bütünleşmesini, şehirden kırsala, kırsaldan şehire ziyaretlerle , kaynaşmasını sağladı. 

Bir üniversitedeki öğrencileri faşist saldırılardan  korumak için diğer okullardan binlerce öğrenciyi ve diğer gençleri otobüslerle, kimi yürüyerek o üniversiteye destek için getirebilmek , örgütlenmeyi gerektirir. Büyük ihtimalle şimdiki gençlerin çoğu bu 70 lerdeki okullar arası savunma ve destekleme kitlesel hareketlerdende haberleri yoktur. 

Örgütlülüğün, yani örgütlü olmanın önemi ve güçlülüğü su götürmez bir gerçektir. Ve hele doğru bir önderlik altında bu güç, katlanıp, faşizmin karşısında siyasi ciddi bir güç olur. Örgütlülük halkla bütünleşmeyle güçlenir. Küçük burjuva, “ben” ci, popüler olma, gösterişçi, parsa toplama amaçlı pratiklerler, bu örgütlülüğü ve gücü çabucak yıkar. Disiplin, planlı olma, aklını kullanma ve pratiğini özgül olanla sınırlayan, propogandanın, o pratiğin tamda kendisi olduğu bilincinde olan, ve bunun reklamını yapmayan, parsacı olmayan, bir örgütlülük ayakta kalabilecek bir örgütlülüktür. 

Haksızlığa karşı mücadele , sırf o amaçla yapılan bir mücadeledir, reklam için değil. Yardım ve yardımlaşma , sırf o amaçla yapılır, reklam için değil, önemli olan “yardım” dır, kimin yaptığı ve ne için yapıldığı , yapanların kendini reklam etmesi, o amacın dışına çıkar, örgütlülüğü yıkar. Ne zaman ve hangi şartlarda “gerekliliği”nin doğru değerlendirilmesi gerekir ki o da önderliğin sorumluluğudur. 

Köyüne izine gelmiş üç dört askeri öldürüp, bunun bir de övünerek reklamını yapmak, devrimcilik değildir. Halkla bütünleştirmez, halkın nefretini kazanır. Pratik sonuçta tamda Burjuvazinin çıkarlarına hizmet eder. 

Bu konuda belki bir şey anlayan olur umudu, ve kahpece kurşunlanan bir yoldaşın anısına , bir başka örnekle noktalıyalım.

70 sonlarına doğru bir yoldaşı ziyaret etmeye gitmiştim. O zamanlar bir yerden bir yere gitmek, “bin otbüse git” gibi kolay bir iş değildi. Yanlış bir yere adımını atarsan, transit bile geçerken, orası ayak bastığın son yer olabilirdi. Bu nedenle o yöreden bir başka yoldaşla beraber zikzak çizerek sonunda kasabaya ulaştık. Kahvede sohbet ederken, içeriye bir iki asker girdi, yoldaşla konuşmak istediler, o da rahat olun konuşabilirsiniz dedikten sonra askerler, bölükte bunlar Cumhuriyet okuyor diye, bir başçavuş tarafından herkese baskı yapıldığını, dövüldüğünü, uzun nöbetler tutturulduğunu vs anlattı. Yoldaş dinledi, kafasını salladı tamam gibisinden, erler çay içtikten sonra gittiler. Ne bu dedim gülerek, “haksızlığın nerde ve kime yapıldığı önemli değil “anlayışının pratiğini ve alanını genişlettik dedi. Bir kaç ay sonra yöreye döndüğümde, aklıma geldi sordum, ne oldu diye. Gülerek, “erler Cumhuriyeti aşdılar, bölükte bizim gazete okunuyor”dedi. 

Bundan herkes farklı sonuç-ders çıkarabilir. Asıl çıkartılması gereken sonuç, örgütlü olmanın getirdiği güçlülük ve haksızlıklara kime yapılırsa yapılsın karşı çıkmanın ve aktif tavır almanın bu gücü ne kadar arttırıp yaygınlaştırabileceğidir. 

Devrimci mücadele tek yönlü bir mücadele değildir. En geniş kitleleri kucaklamaya çalışan, nihai hedefe ulaşmak için her fırsattan yararlanmayı gerektiren, her türlü haksızlığa aktif tavır alan, kitlelerin sevgisini , saygısını ve güvenini kazanacak örgütlenme ve pratikler içine giren mücadele biçimlerini her zaman içinde taşıması gereken bir mücadeledir. Bunu programı , stratejisi ve taktikleri içinde, samimi ve ciddi bir şekilde bulundurmayan hiç bir hareket, bizim anladığımız anlamda bir partileşme gerçekleştiremez. İsterse ağzıyla kuş tutsun, Marksın, Leninin, Stalinin bütün kitaplarını ezberlesin, kitlelerden kopuk, tekke olarak devam etmeye ve sonunda yok olmaya mahkümdur.

Haziran 7, 2017
Erdoğan A.
Aslan Göncü ve Gökhan Edge yoldaşların anısına.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.