Emperyalist burjuvazinin “Kızıl Napolyon”u Troçki!
1919/1920 döneminde dünya basınının, dünya burjuvazisinin sempatiyle bağlam içinde “kızıl Napolyon” diye tanımladığı Troçki o dönem “Savaş Komiseri”ydi; uzun, şık subay paltosuyla; yüksek, parıldayan çizmesiyle; belindeki tabancasıyla cephe boyunca dolaşır, askerlere ateşli konuşmalar yapardı. Zırhlı trenini ana karargaha dönüştürmüştü, özel üniforma taşıyan silahlı muhafız kıtası vardı. Troçki'nin treni, Troçki'nin muhafız kıtası, Troçki'nin konuşmaları, Troçki'nin dış görünüm bütün dünyaca biliniyordu. Avrupa ve Amerika'da Kızı Ordu'nun zaferleri Troçki'nin “önderlik yeteneği”nin sonucu olarak görülüyordu.
Tanınmış Amerikan yurt dışı muhabiri F. Marcosson, Troçki'nin insanı büyüleyen bir toplantısını şöyle anlatır: Troçki, sahneye iyi bir çıkışın önemini bilirdi. Yığınları bir süre bekletirdi. Doğru psikolojik anda yan kapıdan içeri girer, seri adımlarla kürsüye doğru ilerlerdi. Nefesler kesilmiş, herkes pür dikkat olmuştur, 'Troçki geliyor' fısıltıları duyulur. “Ondaki hırs, ilkeldir...En belirgin özellikleri kendini beğenmişlik ve kuruntuydu”.
Böyle bir Troçki, SSCB'nden kovulduktan sonra kapitalist dünyada her türden Sovyet düşmanı unsurların efsaneleştirdiği bir şahsiyet olmuştur. İşte böyle bir Troçki'yi Winston Churchill'in kaleminden dünya burjuvazisi “Romanov'ların yetim kalmış tahtının hemen yanında duran” kişi olarak tanımlıyordu (16).
SSCB'nin yıkılacağından oldukça emin olan emperyalistler, SSCB'nin nasıl bir ülkeye dönüşeceğine ve yeni “önder”in kim olacağına çoktan karar vermiş gözüküyorlardı.
Troçki'nin en belirgin özelliği ilkesizliktir. Onun bütün yaşamı ilkesizlik üzerine kurulmuştur. Onun bu özelliğini bilmek için mutlaka onunla yakın ilişkide olmaya gerek yoktu. Yazılarını okumak da yeterlidir. Bütün yazılarında, otobiyografik olduğu için Troçki'yi ve ilkesizliğini görebilirsiniz. Tabii ki, onu yakından tanıyanların, izleyenlerin anlatımları da var. Örneğin bunlardan biri de eski “Bundcu” Libor, ikinci parti kongresinden sonra şu değerlendirmeyi yapar: “Çeşitli ilkeleri, duruma uygunluğuna bağlı olarak etiket gibi çekip çıkartır”. Bunun Türkçesi, “nabza göre şerbet” vermektir; ortama göre “ilke” değiştirmektir. Demek ki Lenin, Troçki'ye boşuna “hain”, “hergele” dememiş (17).
Ekim Devrimi sonrasındaki süreçte, özellikle Troçki'nin Ekim Devrimi önderleri sıralamasında sıraya bile girememesi hayatını karartır. İktidar tutkusu, sosyalizmin inşasına katılmaktan daha ağır basar; bu tutku onu kaçınılmaz olarak SBKP(B)'ye -Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik)- ve SSCB'ne karşı mücadeleye yönlendirir. Troçki'nin Ekim Devriminden sonra partili yaşamında (1917-1927) katılmadığı, doğrudan kurmadığı ve yönlendirmediği hiçbir parti ve SSCB düşmanı gruplaşma, sapma veya muhalefet oluşumu yoktur; Troçki bütün bu oluşumlara dolaylı veya dolaysız olarak katılmıştır, önerilerde bulunmuştur, duruma göre ortakların programatik anlayışını, sloganlarını değiştirmiştir.
“Kahrolsun Stalin”, SSCB, SBKP(B) ve sosyalizmin düşmanlarını birleştiriyordu. Troçki, “sağ”dan “sol”dan fiilen birleşenlerden sadece birisi değildi, önderlerinin başında gelenlerden birisiydi.
Troçki'nin seçkin bir Marksist olduğu tam bir efsanedir; tam bir şehir efsanesidir. Troçki'yi seçkin bir Marksist yapan ne türden çalışmaları var diye sorsanız, cevap bulamazsınız. Doğrudur, siyasi yaşamının bir satırı dahi kayıt dışı kalmamıştır. Ama Troçki'yi Troçki yapan anlayışları tarihsel gelişme tarafından hep çürütülmüştür. Lenin'in, Stalin'in Marksizme şu veya bu konuda katkıları olmuştur.
Peki, Troçki'nin katkısı nedir?
Devrim analizi mi?
Parti/örgütlenme analiz mi?
Sosyalizm analizi mi?
Emperyalizm analiz mi?
Yoksa sosyalizmin inşası analizi mi?
Troçki nihayetinde kurulmakta olan sosyalizmi yıkmaya ve bunu da düşmanla işbirliği içinde gerçekleştirmeye çalışan birisiydi. Bu çabasında da başarısız kalmıştır.
Troçki'nin bütün siyasi yaşamı, başarısızlığın ve hüsranın özetidir.
Yoksa değil mi?
Lunaçarski, Troçki'nin teorik potansiyelini değerlendirirken şunları söyler: “Sanat ile ilişkisi soğuk”, felsefeyi üçüncü sırada bir mesele olarak görür, dünyaya bakışın temel sorunlarını bir biçimde geçiştirir. Krupskaya ise “Marksist yöntem yoldaş Troçki'nin asla güçlü yanı değildi” değerlendirmesini yapar 1924'te (18).
Troçki'nin yazılarında belli bir ideolojik bütünlük arıyorsanız, aradığınız bütünlüğü bulamazsınız. Veya böyle bir bütünlük var diyorsanız fena halde yanılmış olursunuz. Ekonomi üzerine ve siyasi yazılarında veya felsefi anlayışlarında savunduğu, geliştirdiği bir dünya görüşü, Marksizme bir katkısı yoktur. Yöntem ve düşünce bakımından Marksizmden ayrı düşmek Troçki için hiç de sorun değildi. Bu bakımdan Marksizm, Troçki'nin umurunda bile değildi. Marks ve Engels, Troçkist değillerdi; bu nedenle onlar, Troçki'yi fazla ilgilendirmiyordu. En azından Lenin'i ve Stalin'i ilgilendirdiği kadar ilgilendirmiyordu.
Troçki, dünya işçi hareketinde gelmiş geçmiş en büyük eklektikçidir, pragmatikçidir; onda düşünce bütünselliğinin yerini düşünce mozaiği almıştır. Çok sayıda kitap, kitapçık, makale yazmıştır. Belli başlı olanlarına bakınız, görüşünde, yönteminde bir bütünsellik bulamazsınız. Bunları yazı içinde göstereceğiz.
Troçki, aynı zamanda başkalarının düşüncesi karşısında tahammülsüzlüğünü açığa vuracak derecede kolektif faaliyetten uzaktı ve kendini beğenmişin birisiydi. Troçki, kendi konumunu bir biçimde gölgede, geride bırakabilecek birisini yanında asla istemezdi. Kolektif faaliyet içinde bile ayrıcalıkların peşindeydi.
Troçki'nin yazıları sürekli değişik yerlerde ve değişik yayınevlerinde basılmıştır. Redaksiyonunda eleştiriler dikkate alınmıştır, değiştirmeler (çıkartma ve ekleme) yapılmıştır. Bu da daha ziyade Marksist görüş aşısına göre değil, o günün koşullarında moda olan burjuva bilimi bakış açısına göre yapılmıştır. Ama Troçki, bu değiştirmeler için bir açıklama yapma zahmetine girmemiştir. Lenin ise tam tersini yapardı, görüş değişikliğinin nedenlerini açıklardı. Bu, her ikisi arasında bir kalite farkıdır.
Kabul etmek gerekir ki Troçki, ne yazdığından, doğru veya yanlış yazdığından bağımsız olarak parlak bir yazarın özelliklerine sahipti. Ama onun sorunları sistematik olarak ele alma ve Marksizme inanma derdi yoktu.
Peki, Troçki Marksizmden ve Marksist felsefeden ne anlıyordu? “Yeni Rota” yazısında Troçki, Marksizmi sadece “tarihsel analizin ve politik yönlenmenin yöntemi” olarak görüyordu. Felsefeden anladığı da “bütün bilimlerin genelleşmiş söylemlerini bir sistem çatısı altında toplamak”tı.
Marksizmin kaynakları ve gelişmesi bağlamında Troçki, “Marksizm, geniş kapsamlı materyalist ve diyalektik anlamda Darvinizmin insan toplumuna uygulanmasıdır” diyordu “Komünist eğitimin Görevleri” yazısında.
Peki, “kanka”sı Lenin'den veya Leninizmden ne anlıyordu Troçki? Çok basit: Troçki'ye göre Leninizm, “burjuva toplumun can çekiştiği çağda doğrudan devrimci faaliyet için Marksizmin dış sıkıştırması”dır. Bu oldukça muammalı “dış sıkıştırma” işini Kluschin şöyle açıklıyor: Troçki'nin, “dış sıkıştırma”sı “yeni tarihsel koşullarda geliştirme anlamına gelmiyordu, tersine Marksizmin Lenin tarafından basitleştirilmesi, fukaralaştırılması, kısaltılması” anlamına geliyordu. Aynı yöntemi, daha da çirkin bir biçimde Stalin için de kullanmıştır.
Troçki'ye göre Leninizm “devrimci faaliyetin sistemi”ydi. Hepsi bu kadar.
Peki, bu büyük “Marksist”, Lenin'in “kanka”sı, hiç Marksizm-Leninizm kavramını kullanmış mıdır? Bilmiyorum, bulamadım. Marksizm ve Leninizm kavramlarını ayrı yazarak kulanmıştır. Troçki açısından “Marks, vizyonu olan bir peygamberdi, Lenin ise mirasın en büyük gerçekleştiricisi idi” (19).
Hakkını yememek lazım; Troçki olağanüstü yetenekli birisiydi. Kadim dostu G. A. Siw, “Troçki, Marksizmin teorisini çok iyi açıklayabilirdi, ama pratikte kullanımına gelince mutlaka teslim oluyordu” diye yazıyordu adı geçen Troçki değerlendirmesinde.
Kluschin, “teorik görüşlerinin, özellikle de felsefi-sosyal alandaki görüşlerinin seviyesi bakımından Troçki, çoğu ortalama Sovyet Marksist bilimcilerinin bilimsel olgunluğunun oldukça gerisinde kalmıştı ve hiçbir açıdan Lenin ile karşılaştırılamazdı” değerlendirmesinin ardında şunları yazıyor:
“Teorik düşüncelerinde istikrar olmadığı, eklektizme, birleşebilir olmayanları birleştirmeye eğilimli olduğu için Troçki, her geçen yıl, özellikle de Lenin'in ölümünden sonra Marksizmin devrimci temel ilkelerinden sürekli uzaklaştı, bıkmadan usanmadan tek ülkede sosyalizmin mümkün olmayacağında ısrar etti. Sürgünde ise Marksist öğretiden nihai olarak koptu ve sübjektivizm ve voluntarizme dayanarak ona alternatif ideolojik-teorik konumlara geçti” (20).
Gerçekten de Troçki'nin SSCB'nden kovulduktan sonraki yazıları onun Marksist öğretiden açık kopuşunu gösterir. Troçki, kendi eylemiyle Marksist-Leninist olmaktan çıkmıştır. Oysa hem Marksist, hem Leninist, hem Bolşevik ve hem de “Stalinist” olma şansı vardı. Ama o Troçkizmde karar kıldı. Troçkizmi geliştirmek için de Marksizm-Leninizme karşı mücadele etmesi gerektiğini biliyordu; bu mücadelesi onu karşı devrimle buluşturdu.
Bu yazı serisinde size Ekim “devrimin büyük önderini”, Lenin'in “kanka”sını, Lenin'in deyimiyle Rus devriminin “hergele”sini atlatmaya çalışacağız...
İbrahim Okçuoğlu
İbrahim Okçuoğlu
Hiç yorum yok