Header Ads

Header ADS

Troçki ve parti disiplini


Örgütlenme sorununda Lenin'in Troçki'yi eleştirisinin çekirdeğini şu oluşturmaktaydı: Troçki, Lenin'in savunduğu parti anlayışını anlamamıştır ve özümsememiştir. Lenin komünist partinin bütünlüklü ideolojik bir temele sahip olması gerektiğini sürekli vurgulamış ve bu doğrultuda da acımasız bir mücadele yürütmüştür. Lenin'e göre ideolojide bütünlük, teklik, parti içinde görüş ayrılığının olmayacağı ve tartışılmayacağı anlamına gelmez. Önemli olan, tartışmalar sonuçlandıktan sonra, alınan kararın farklı düşüncede olanlar tarafından da pratiğe geçirilmesidir. Böylece Lenin, parti içinde eylem birliğini sağlamayı ve bütün yapılarıyla aynı noktaya vuran bir parti olunması gerektiğini, aksi taktirde devrimin gerçekleştirilemeyeceğini vurgulamıştır. 1917'de Ekim Devrimi üzerine Merkez Komitesinin aldığı kararı Zinovyev ve Kamenev'in kamuoyuyla paylaşması, Lenin tarafından mahkum edilmiş ve Lenin her ikisini de “grev kırıcısı” olarak tanımlamıştır. Lenin'e göre partinin her koşul altında bütünlüklü eylemi, hizipçi kaygılarla engellenmemelidir. Bu nedenden dolayı ve geçmişte bu türden faaliyetlerin sonucunu çok iyi bildiğinden dolayı parti içinde fraksiyon (hizip) oluşumunu ihanet olarak görmüştür. Nitekim X. Parti Kongresinde parti içinde hizipçiliği imkansız kılan kararların alınması için mücadele etmiş ve böylesi kararlar alınmıştır. Troçkistler, sonraları bu kararlara saldırmaya başladılar. Öyle ki, partinin ezici çoğunluğunu “hizip” olarak gördüler ve bu nedenden dolayı da “hizipçi diktatörlük”ten bahsetmeye başladılar. Troçkistlere göre partinin bütünlüklü çizgisini, genel çizgiyi savunan ezici çoğunluk “fraksiyon” (hizip) oluyor, o halde genel çizgiyi savunmayanlar da hizip olabilir. Kendilerini hizip olarak meşrulaştırmak için Troçkistler, X. Parti Kongresinde hizip oluşumuna ilişkin alınan kararların, hizip oluşturma yasağının kaldırılmasını ve grupların oluşmasına izin verilmesini talep etmişlerdir.

Troçki'nin derdi anlaşılır. Onun küçük burjuva bireyci yapısı, narsizmi onda Leninist parti anlayışına uyma, onu içselleştirme, herkes için geçerli olan kurallara, disipline uyma yeteneğinin olmadığını gösterir. Lenin ve Troçki arasında örgütlenme sorunlarına ilişkin tartışmalarda Lenin, Troçki'nin bu özelliklerini hep eleştirmiştir. Devrim öncesi dönemde Troçkizmin Bolşevik Parti'ye karşı mücadelesinde hep bu yönler öne çıkmıştır. Öyle ki Bolşevizme karşı örgütsel sorunlar ideolojik-siyasi karakter alarak süreklilik kazanmış ve giderek derinleşmiştir.

Ekim Devriminden sonra Bolşevik Parti'ye karşı aldığı tavrın nedeni de aynı sorunlardan kaynaklanmaktadır: Parti bir tarafa, Troçki bir tarafa. Troçki, kendini hep parti üstü bir güç olarak görmüştür, parti tüzüğünün, kararlarının kendini bağlamayacağından hareket etmiştir. Onun bu tavrı hiç de yeni değildir, II. Kongreden (1903) bilinmektedir ve Lenin tarafından da sürekli eleştirilmiştir.

“Güzel Sözlerle Karın Doymaz” makalesinde (1905) Lenin Troçki'nin parti disiplini anlayışıyla bağlam içinde şunu yazar:

“Ortaklaşa gerçekleştirilen bir parti kongresinden sonra devrimcilerin rencide olarak, parti onları seçmedi diye; parti kongresine “İskra”-düşüncelerini kabul ettirmek için gerici bir çabadır (Troçki’nin yeni “İskra” redaksiyonu tarafından yayınlanan bir broşüründe) diye; parti kongresinde kitle arasından işçiler yoktu diye yaygara kopartmalarını, bağırıp çağırmalarını engellemek için ne türden garantiler olabilir? Parti örgütünün biçimleri ve normları üzerine ortak bir kararın; partinin örgütlenme tüzüğü diye tanımlanan kararın ve sadece böyle bir tüzük biçiminde var olabilecek kararın işlerine gelmediği için, tüzük gibi şeyler bürokratik ve formalisttir bahanesiyle karaktersiz insanlar tarafından paramparça edilmesini engelleyecek ne türden garantiler olabilir?” (33).

Troçki bu! Ne yapacağı belli olmaz, kural tanımaz. Troçki, II. Pati Kongresinden sonra Lenin'i yanıltmadı ve işine gelmediği için çoğunluğun aldığı kararları gerici kararlar, evet gericilik olarak niteledi ve bu kararların azınlık için de bağlayıcı olduğunu reddetti.

“24 ayar“ birlikçi Troçki iş başında

MK'nın Ocak 1910 kararları doğrultusunda Bolşevikler, fraksiyonlarını ve gazeteleri “Proletari”yi dağıtırlar. Ama Menşevikler aynı doğrultuda adım atmazlar: Fraksiyonlarını ve gazeteleri “Golos Sosyal Demokrata”yı tasfiye etmezler, tasfiyeciler ile bağı da kesmezler. Tam tersini yaparlar: Petersburg'da 1914'e kadar çıkan aylık bir dergi kurarlar (“Naşa Sarya” - “Kızıl Şafağımız”). Moskova'da legal gazeteleri “Vosroşdyenye”yi (“Yeniden Doğuş”) yayınlamaya devam ederler. Yine Moskova'da Eylül 1910'a kadar çıkan “Şins”i (“Yaşam”) kurarlar ve Petersburg'da da dergileri “Dyelo Şins”i (Yaşam İçin Neden“) Ekim 1914'e kadar yayımlamaya devam ederler.

Eylül 1910'da Troçki, parti merkez komitesinin resmi temsilcisi olan Kamenev'i Pravda'nın yazı kurulundan dışlar ve onu “Göçmen kliğinin Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne karşı komplosu”yla suçlar. Troçki burada “Göçmen kliği” ile Bolşevikleri kastetmektedir. Troçki bununla da yetinmez ve “Parti üzerinde yer almak isteyen Lenin çevresi, kendini parti dışında bulacaktır” tehdidini savurur.

Lenin Troçki'nin bu hamlesini şöyle yorumluyordu: "MK'nın temsilcisini 'Pravda'dan uzaklaştırdıktan sonra Troçki'nin hizip oluşturma çabası, şimdi herkes için oldukça açıktır" (34).

Troçki birlik istemiyordu. “24 ayar” birlikçi görünerek Menşevik tasfiyecileri ve Otzovistleri destekliyordu. Bu nedenle MK kararlarına uymuyordu ve bu nedenle MK kararlarına uymayan Menşevikleri mahkum etmiyordu.

İ. Deutscher “24 ayar” birlikçi Troçki'yi konuyla bağlam içinde şöyle anlatır:

“Troçki, büyük birleşme savunucusu Menşeviklerin partide yarattığı yeni ayrılığa, muhalefet özgürlüğü adı altında göz yummuş oluyordu. Bu davranışı apaçık bir tutarsızlıktı kendisi için. Bir Bolşevik heyecanıyla yeraltı çalışmalarını göklere çıkaran Troçki ise yeraltı hareketini tehlikeli bir serüven sayarak bu işten kurtulma yolu arayanlarla işbirliği yapıyordu. Sonra da burjuva liberallerinin bu en sert düşmanı, burjuva liberalizmi ile ittifakı bağnazlıkla reddedenlere karşı böyle bir ittifakı tutanlarla birleşiyordu.

Bu kadar çelişkili davranışı durumunu bozmaktan başka bir işe yaramadı. Bolşevikler kendisini bir kere daha yalnız muhalif değil, hain bir düşman da saydılar. Menşevikler Troçki gibi … birinin Lenin'e kafa tutmasından memnundular. Ama onu yine de güvenilmez bir müttefik sayıyorlardı... Lenin'le yaptığı uzun sert kavgada Bolşevik Parti'nin en ufak kusurlarını didik didik etmek zorunda kalmıştı. Leninizmin neden tutmadığını o acı diliyle alaylı bir şekilde açıklıyordu. Menşeviklere karşı kırgınlığını ise daha çok özel tartışmalarda... anlatıyordu” (35).

Troçki, buydu ve başka bir şey değildi; "24 ayar" uzlaşmacı, oportünist, Menşevik, hizip ruhlu, Bolşevizm düşmanı!

Troçki'nin işbirliği yaptığı Menşevik tasfiyeciler illegal çalışmadan yana değillerdi: MK'nin 10 Ocak 1910'da aldığı kararlar doğrultusunda Rusya'da illegal çalışma yapmak zorunda kalan tasfiyeci Menşevikler, Rusya'daki MK toplantılarına katılmayı reddettiler. Öne sürdükleri neden ise oldukça öğretici: Bütün illegal örgütler "istenmiyor", "zararlıdır"! Uzlaşmacılara dahil olan MK üyeleri de bunu fırsat bilerek, Menşevik üyeler toplantılara katılmazlarsa MK toplantılarına katılmayacaklarını dile getirdiler. Nedeni çok ilginç: Böylesi MK toplantıları "temsil edici" değildir!

Söz konusu kararların alınmasından sonraki bir yıl içinde Rusya'da MK toplantısı yapılamaz. 15 ay boyunca uzlaşmacılar, tasfiyeci Menşevikleri toplantıya davet etmekle zaman geçirirler (Lenin). Bu zaman zarfında Rusya'da bütün illegal çalışmayı Bolşevikler ve Plahanovcular omuzlarlar.

Sadece Çarlık rejimine karşı mücadele etmekle sorun bitmiyordu; bu mücadeleyi sürdürebilmek için tasfiyecilere karşı da mücadele etmek gerekiyordu.


“Birlikçi” Troçki'nin marifetleri anlatmakla bitmez.

Devam edelim.

Mayıs 1914'te Lenin Troçki'nin disiplin tanımaz tavrıyla ilgili olarak “Birlik Yaygarasıyla Örtbas Edilen Birliğin Zedelenmesi Üzerine” makalesinde şunları yazar:

“Bu tür tipler, Rusya’da proleter kitle hareketinin henüz uyuduğu ve herhangi bir grupçuğun, başkalarıyla birleşmekten söz eden bir akım, bir grup, bir fraksiyon, tek sözcükle bir “güç” olarak görünmek için yeterince “yer bulduğu” dünün tarihsel oluşumları ve formasyonlarının enkazı olarak tipiktir.

Genç işçi kuşağının, ne 1908’den beri tasfiyecilikle ilişkiyi belirleyen ve saptayan parti kararlarını, ne de sözü edilen kararların eksiksiz tanınması temelinde, çoğunluğun birliğini fiilen gerçekleştirmiş olan Rusya’nın modern işçi hareketinin deneyimine herhangi bir biçimde güvenmek istemeyen, inanılmaz iddialarla ortaya çıkan kişilerin ne mal olduğunu tam olarak bilmesi gerekir” (36).

Troçki'nin de kararlı, taviz vermediği, ilke mertebesine çıkardığı tavırları vardı. Örneğin Troçki, Lenin tarafında karakterize edilen özelliğinden -parti kararlarına göre hareket etmemek, kendini parti üstünde görmek- kesinlikle taviz vermemiştir, bu özelliğine sadık kalmıştır.

“Bu tür tipler” her ülkenin devrimci mücadelesinde bir biçimde vardır; bunlar Troçkileşen, Martovlaşan, Kautskileşen, Negrileşen, Althusserleşen unsurlardır. Bunların ortak özellikleri devrimci mücadeleyi tasfiye edecek, burjuvazinin çıkarlarına ters düşmeyecek mücadeleye indirgeyecek özellikler taşımaları, bu özelliklerini sınıf mücadelesine, örgütsel işlerliğe emdirmeleridir. Bunun mücadeleye katılanlar tarafından her zaman biliniyor olmaması,“bu tür tipler”in elinde bir avantajdır.

XIII. Parti Konferansına (Ocak 1924) Stalin tarafından sunulan raporda diğer şeylerin yanı sıra muhalefetle ilgili şunlara yer verilir:

İlk dönem:

Yeni Ekonomi Politika (YEP) sürecinde bütün genel çizgisi yanlış olduğu için muhalefet, MK'yı sert eleştirmiş.

İkinci dönem:

Bu dönemde muhalefet ile Merkez Komitesinin genel çizgisi arasında bir yakınlaşma olmuş ve muhalefet, MK'nınkinden pek farklı olmayan bildirgeler sunmuş.

Üçüncü dönem:

Bu dönemle ilgili olarak Stalin'in raporda söylediklerine bakalım:

“Bu döneme Troçki'nin çıkışıyla, onun Rayonlara çağrısıyla girildi; öyle bir çıkış ki, uzlaşma eğilimlerini bir anda ortadan kaldırdı ve her şeyi tepetaklak etti. Troçki'nin bu çıkışından sonra en amansız parti içi mücadele dönemi başladı – öyle bir mücadele ki, Troçki, Politbüronun kararına oy verdikten sonra, ertesi gün o mektubuyla çıkması, olmayacak olan bir mücadele. Troçki'nin birinci çıkışını bir ikincinin, ikincisini bir üçüncünün izlediğini ve bununla bağıntılı olarak mücadelenin daha da kızıştığını biliyorsunuz...

Troçki'nin ilk hatası daha, MK Politbürosunun ve MKK'nın kararının yayınlanmasının ertesi günü bir makale ile ancak MK kararına karşı konulmuş olan bir platform olarak karakterize gedilebilecek bir makale ile ortaya çıkmış olması olgusunda yatmaktadır. Tekrar ediyor ve yineliyorum ki, bu ancak MK'nın oybirliği ile alınmış kararına karşı konulmuş bir platform olarak görülebilecek bir makaleydi. Şunu bir düşünün yoldaşlar: Politbüro ve MKK Prezidyumu şu veya bu günlerde bir araya geliyorlar, parti içi demokrasi hakkında bir karar sorusu müzakere ediliyor, karar oybirliği ile alınıyor ve bundan yalnız bir gün sonra MK'dan bağımsız olarak, MK'nın iradesine rağmen, MK'ya aldırış etmeksizin, Troçki'nin bir makalesi reyonlara gönderiliyor. Aygıt ve parti sorunu, kadro ve gençlik, fraksiyonlar ve parti birliği vs. vs. sorunlarını yeniden ortaya atan yeni bir platform, tüm muhalefet tarafından benimsenen ve MK kararlarına karşı çıkarılan bir platform. Bu ancak, Troçki'nin kendini Merkez Komitesine karşı koyması şeklinde değerlendirilebilir. Bu, Troçki'nin kendini açıkça ve sertçe MK'nın karşısına koyması demektir. Partinin önüne şu soru çıktı: Önder organ olarak bir MK'mız var mı yoksa artık yok mu; oybirlği ile alınan kararlarına bu MK'nın üyeleri tarafından riayet edilen bir MK var mıdır, yoksa MK'nın üstünde duran, onun için hiçbir yasanın yazılmamış olduğu, bugün MK'nın kararı lehinde oy verme, yarın ise bu karara karşı yeni bir platform ortaya çıkarıp yayınlama hakkını kendinde gören bir üst insan mı vardır yoksa? Merkez Komitesinin üyelerinden birisi açıkça, herkesin gözü önünde Merkez Komitesini ve onun oybirliği ile alınmış kararını göz ardı ettiğinde, işçilerin parti disiplinine tabi olmaları talep edilemez yoldaşlar. İki türlü disiplin olmaz: Biri işçiler için, diğeri makam sahipleri için. Sadece bir disiplin olabilir.

Troçki'nin hatası işte tam da kendini Merkez Komitesinin yerine koymasında ve kendinin MK'nın üstünde, onun yasalarının, onun kararlarının üstünde duran bir üst insan olduğunu düşünmesindedir ki, o bu tavrıyla partinin belli bir bölümünün bu Merkez Komitesine olan güvenin altını oymaya çalışmasına neden oldu” (37).

Troçki'ye göre bu dönem “Thermidor”luğun; SSCB ve SBKP(B)'de iktidarın kendi elinden alındığının, Lenin sağ olmasına rağmen Troçki için bir şey yapmayacağının artık anlaşılır olduğu sürecin başlangıcıdır. “RKP(B), XIII. Parti Konferansı, Troçkistler açısından genel anlamda SSCB'nin, SBKP(B)'nin karşı devrim sürecine girdiği konferanstır; bir dönüm noktasıdır. Bu nedenle bu konferanstan sonraki SSCB ve SBKP(B),Troçkistler tarafından referans alınmaz.

Ve sanmayınız ki, bu bir tarihtir, 1924'te olmuş bitmiş bir olaydır. Sınıf mücadelesinde Troçki tipleri her zaman olacaktır ve zarar vermeye devam edeceklerdir; bunlar kendilerini her türlü parti yasallığı üzerinde görürler; parti yasallığı, herkes için geçerli disiplin onlar için geçerli değildir. Bu tipler “üst insan” tipleridir.

“İşçi Devleti, Thermidor ve Bonapartizm“ yazısında (1935) bu bağlamda şunları söyler:

“Sol Muhalefetin paramparça edilmesi, iktidarın devrimci öncünün elinden bürokrasinin ve işçi sınıfının üst kesiminin tutucu unsurlarının eline geçmesiyle doğrudan eşanlamlıydı. 1924 yılı Sovyet Thermidor'unun (karşı devriminin- İ. O.) başlangıcıydı” (38).

Açık ki Troçki, “Sol Muhalefet“ ile SSCB'nde iktidarın karakteri arasından dolaysız bir ilişki kurmaktadır.

Troçki, Lenin'in ölümünden sonra da parti disiplinine uymama kararlılığını sürdürmüştür. Troçki'nin parti disiplinine uymama disiplinli tavrına karşı parti örgütleri sayısız bildirgeler hazırlamışlar ve sonunda Merkez Komitenin Ocak 1925'teki Plenumu'nda Troçki'nin, parti disiplinine uymama nedeniyle masaya yatırılması kararlaştırılmıştır. Başına geleceği bilmiş olsa gerek, Troçki bu Plenuma katılmamıştır. Ama bir mektupla parti içinde özel bir konuma sahip olma diye bir çabasının olmadığını açıklamakla yetinmiştir.

Söz konusu Plenumda Merkez Komitesinin soruna ilişkin aldığı kararı aktaralım:


”1-Parti disiplinine sadece sözde değil fiiliyatta da uyulmasının zorunluluğuna işaret eden kategorik bir uyarının Troçki’ye yapılması.

2- Troçki’nin görevinden alınması ve devrimci savaş konseyinde çalışmaya devam etmesinin imkansız olduğunun açıklanması.

3-Troçki’nin merkez komitesinde faaliyeti sorunu üzerine kararın gelecek parti kongresine ertelenmesi. Ama parti kararlarına uymamaya veya yerine getirmemeye çalışırsa merkez komitenin, parti kongresini beklemeden partinin siyasi bürosunda kalmasının imkansız olarak göreceğinin ve merkez komitedeki faaliyetinden uzaklaştırılması için dilekçe vereceğinin Troçki’ye bildirilmesi” (39).

MK Plenumu'nda alınan karar sonucu Troçki, görevini bırakmak zorunda kalmıştır (iki çekimser oya karşı oy birliği ile alınan karar). Önce siyasi büroda kalmasına izin verilmiştir. Ama Troçki, parti içi mücadelede disiplinsizlik yapmaya devam etmiştir.

Troçki nasıl devrim yapmak istiyordu, kimleri nasıl örgütlemeyi düşünüyordu vb. sorulara çok kafa yordum. Ama işin içinden çıkamadım. Yaşamının oldukça büyük bir kısmı partisiz-örgütsüz geçmiş. Yaşamının büyük kısmı “24 ayar” kendine benzettiği üç beş kişiye hükmetmekle, çevre, gazete grubu olarak var olmakla geçmiş. Devrim yapmak istiyor, ama devrim yapacak sınıfla ilişkisi olmadığı gibi onu nasıl örgütleyeceği konusunu kendine dert bile edinmiyor. Sonunda şu düşünceye vardım: Troçki Leninist örgütlenme ilkelerine saldırıyor, bu örgütlenmenin işçi sınıfı diktatörlüğüne götürmeyeceğini, aksine işçi sınıfı üzerinde bir diktatörlüğe neden olacağını ve bunun da sonunda kişi diktatörlüğüne dönüşeceğini savunabiliyor. Troçki, Leninist parti istemediğine göre en fazlasıyla sosyal demokrat anlayışlı, içinde her an ayrılıp kendi örgütünü kuracak hiziplerin, farklı akımların kendi örgütlenmesinin de olduğu bir parti modeli savunuyor. Bu da bir nevi II. Enternasyonal tipi partidir. Lenin'in örgütlenme anlayışına tamamen zıt bir örgülenme anlayışı.

Bu anlayışta olduğunu da açıklamıyor değil. “Siyasi Görevlerimiz” yazısından (1904) okuyalım:

“Parti örgütü önce kendini bütün parti yerine koyacak; sonra merkez komitesi kendini örgütün yerine koyacak ve nihayetinde tek başına bir 'diktatör' kendini merkez komitesi yerine koyacak...Toplum üzerinde diktatörlüğünü yürütme durumunda olan proletarya, kendi üzerinde hiçbir diktatörlüğü kabullenmek zorunda değildir”(40).

Diyelim ki Troçki!nin bu eleştirisi doğru. Bu durumda Troçki kendini eleştirmiş oluyor. Kendini Parti yerine, Mk yerine koyan ve sorumluluk taşıdığı dönemlerde ona göre hareket eden, kolektif yönetimi hiçe sayan Troçki'den başkası değildi.

Troçki'nin Leninist örgütlenme anlayışından ne denli uzak olduğunu şu sözlerinden de anlıyoruz:

“Komintern ve onun tüm seksiyonlarının önderliği ve resmi basını da, tartışmayı hemen hizipler ve gruplaşmalar sorununa kaydırmıştır. Partinin ideolojik hayatı, geçici ideolojik gruplaşmalar olmadan düşünülemez. Bunun dışında bir yol henüz kimse tarafından keşfedilmiş değildir. bunu keşfetmeye çalışanlarsa buldukları çarenin, ancak partinin ideolojik hayatını boğmaya eşit olduğunu göstermişlerdir. ...

Parti yaşamında gerçek bir özgürlük, tartışma özgürlüğü, parti çizgisini kolektif biçiminde ve de gruplar aracılığıyla oluşturma özgürlüğü olmaksızın, bu partiler asla belirleyici bir devrimci güç haline gelemeyeceklerdir” (41).

Bir partinin “belirleyici bir devrimci güç haline gelmesi” için kıstasların ne olduğunu Troçki'den öğreniyoruz:

1) “Partinin ideolojik hayatı, geçici ideolojik gruplaşmalar olmadan düşünülemez”.

2) Parti yaşamında gerçek bir özgürlük, tartışma özgürlüğü olmalıdır; bu özgürlük parti çizgisini kolektif biçiminde ve de gruplar aracılığıyla oluşturma özgürlüğüdür. Ancak böyle bir özgürlük olursa parti belirleyici bir devrimci güç haline gelebilir.

Görüş ayrılıklarının tartışılmadığı bir parti komünist partisi olamaz. Bunu Troçki de biliyordu. Ama farklı görüşlerin tartışılması için parti içinde gruplaşmanın, hizipler oluşturmanın ne denli yanlış olduğunu Troçki de kendi faaliyetinden dolayı biliyordu. Parti örgütlenmesinden anladığı hizipler federasyonu olduğu için Troçki yaptığını doğru buluyordu.

Troçki ömrü boyunca Partide ideolojik bütünlük ve eylem birliğine karşı mücadele etmiş bir figürdü.

Troçki, Leninist örgütlenmenin küçük burjuva “Troçki'ler“ için yaşam olanağı tanımadığını ve kendisinin ne denli hizipçi olduğunu da açkılıyor “Siyasi Görevlerimiz” yazısında:


“Ciddiye alınacak bir kapsamda ve önemde olan her grubun sessizce ve gizlice kendi kendini yok etmek veya disiplini dikkate almadan varlığı için mücadele etmek alternatifiyle karşı karşıya kaldığında şüphesiz ki, sonuncu yoldan gideceğini anlamak o kadar zor mu?” (42).

Troçki, yaşamı boyunca bu ilkesinden taviz vermemiştir!'

Örgüt dendiğinde Troçki bu olsa gerek!

Başka bir ihtimal olarak, Troçki'ye örgütsüzlüğü savunuyor diyebilir miyiz? Der misiniz, demez misiniz, bunu bilmiyorum, ama Troçki “24 ayar” örgütsüzlük abidesidir! Bunu biliyorum.

Aslında Troçki'den sonra Troçkist “eğim”lerin örgütlenme anlayışını incelediğimizde Troçki'nin yukarıdaki anlayışınına göre hareket edildiğini görüyoruz. Her bir Troçkistin şu veya bu konudaki görüşü kendine göre “24 ayar” doğrudur. Bu nedenle görüşünün doğruluğundan taviz vermez; ayrılır yeni bir “eğilim” kurar. Ayrılmak, yeni bir “eğilim” oluşturmak Troçkizme özgüdür; “genetik” bir sorundur.


Biraz da savaş döneminde Troçki'nin marifetlerine bakalım.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.