Referandumu Boykot; Sol çocuk hastalığının Sağa sapma pasifizmi ile buluştuğu çelişki
1981 de revizyonizme karşı Marksizm Leninizmi seçerek bir hareketden ayrılan yoldaşların boykot kararı, kararlarına saygı duyma nın yanında, oportunizmin çamuruna batmamak için eleştiriyi de gerektiren bir karar.
Kararın temel değerlendirmesi “”Öz olarak birbirinden farklı olmayan egemenlerin iki yönetim sisteminin oylanacağı referandumu, devrimci sınıf kitle hareketi yaratmanın manivelası olarak kullanılamaz”” teorik olarak doğru.
Eğer Leninin “””Mücadele tarzını duruma göre belirlemek, kendini günün olaylarına, küçük siyasetin düzensizliklerine ve değişmelerine uydurmak, işçi sınıfının birincil çıkarlarını ve kapitalist sistemin tümünün, kapitalist evrimin tümünün ana özelliklerini unutmak, bu birincil çıkarları anın gerçek ya da varsayılan yararlarına uğruna feda etmek---revizyonizmin siyaseti budur “” sözleri temelinde eğer somut değerlendirme yapıldığında küçük çıkarlar uğruna birincil çıkar feda ediliyor sonucuna varılıyorsa, o zaman da karar doğru.
Ancak, değerlendirmeyi sadece ülke içi kapsamında ve sadece referendum özelinde yaparsak muhakkaki farklı değerlendirme sonuçları ortaya çıkacaktır, ya da sadece orta doğu olarak ele alırsak ve dünya somut şartlarından soyutlarsak , gene farklı değerlindermeler ortaya çıkacaktır.
Boykotun bir araç olarak hangi durumlarda olacağını o içinde bulunduğu dönem belirleyecektir. Genel ve her duruma uyan bir taktik olarak ele alınmaması gerekir. Leninin deyimiyle- Devrimci geleneklere çok değer veren ve onlara karşı dönekçe ya da darkafalı bir tutum takınılmasını acımasızca yeren Marx'ın kendisi de, aynı zamanda, devrimcilerin düşünebilmelerini, eski savaşım yöntemlerinin kullanılamayacağı koşulları tahlil edebilmelerini ve yalnızca bazı sloganları yinelememelerini istemişti.
Boykotun, tamamen meşru ve devrimin yükseldiği anlarda bazan temel yöntem olduğunu yığınların kafalarına yerleştirmeliyiz diyen Lenin , bir boykotun ilânı için temel koşul olarak devrimin gerçekte yükselmekte olup olmadığının, gerçeklerin ciddî bir tahliline dayanılarak kararlaştırılması gerektiği koşulunu belirtir.
Sanmıyorum ki Boykot kararı alan yoldaşlar, ülkemizde devrimci bir durum olduğu değerlendirmesi yapmış olsunlar. Ne yazıkki, böyle bir durum olsa bile, şu anda Türkiyede önderlik edebilecek güçte bir tane bile parti ya da hareket yok.
Taktiksel olamaz, çünki Lenininst yoldaşlar bu konuda Leninin; “Boykot bir taktik çizgisi değil özel koşullar altında uygun düşen özel bir savaşım aracıdır. Bolşevizmi "boykotçuluk"la karıştırmak, onu "boyevcilik"le karıştırmak kadar kötüdür” temel değerlendirmesinin bilincindeler.
Eminim ki yoldaşlar a göre de, Boykot bir taktik değil, bir araç da değil o zaman alınan Boykot kararı , “nasıl olsa hiç bir şey değişmeyecek” değerlendirme temelinde, referanduma karşı ilgisiz ve pasif olmak.
Referandum un bir teşhir ARACI olarak kullanılma ortamı varmı, Referandum gerçekten birbirinden farkı olmayan iki yönetim sisteminin birinden diğerine geçişin oylamasımı yoksa bir DARBE mi, Referandum un sonucu Türkiyenin Emperyalizmin Çine kadar uzanan yeni stratejisinin önemli bir parçası olan Orta Doğu projesinde daha aktif rol oynayabilmesini sağlayacakmı, yoksa sağlamayacakmı sorularına verilecek cevap, yoldaşların değerlendirmelerinin doğruluğu, ya da yanlışlığı konusuna da cevap verecektir.
Bu temelde üç konuya değinelim;
1- Ülke ve bağımsız olarak düşünemiyeceğimiz dünya -özellikle orta doğu da, İçinde bulunduğumuz dönem ve referendum un bu konudaki ilgisi.
2- Strateji ve taktik içinde referandum güncelliğinin araç olarak önemi olabilirmi olmazmı?
3- Emekçi halkın kaderine ilgisiz kalabilirmiyiz?
1-Marksist teoriler ışığında, bir Marksist Leninistin görevi, Marksist-Leninist yöntemi belli ülkelerdeki somut durumu değerlendirmeyi, bu somut durumu, belirli koşullara uygulamayı, "genel olarak" soyut düşmana karşı değil, özgül, somut belirli düşmana karşı mücadeleye uygulamayı öğrenmek ve öğretmektir. Özel genelden kopuk değil diyalektik bir bağlantı içindedir.
Türkiyenin içinde bulunduğu dönem tesadüfi değil, dünyadaki gelişmelerin kaçınılmaz bir sonucudur.
Hepimizin gayet iyi bildiği gibi, Sovyetler dönemi George Kennan in emperyalist “muhafaza” teori ve stratejisi güncelliğini kaybetti, ve yerini Huntington un “Kültürler arası çatışma” teori ve stratejisine bıraktı. Bernard Lewis’ın Arap ülkeleri gayri meşrudur ve bu nedenle batının çıkarlarına bir tehdit teşkil edemeyecek şekilde küçücük parçalara bölünmesi gerekir değerlendirmesi temelinde, ülkelerdeki merkezi güçleri zayıflatma, politikayı bir araya getirebilecek ortak bir sivil toplum, ortak bir ulusal kimliği yoketme, etnik, mezhebi bölünüp parçalalanabilecek ne kadar farklılıklar varsa destekleme, birbirlerine düşürme taktiğinin hayata geçirilmesi, Emperyalistlerin , Huntington in Kültürler arası çatışma teorisi temelindeki stratejisinin taktiksel örnekleridir.
Orta doğu temelinde oluşturulan bu teori, Çin i de içine alan, son nihayette Çin i hedef alan, Sovyetlerin dağılması dönemi emperyalist stratejisinin temelini oluşturmuştur.
Gündemde olan İsrailin başkentinin Jerusalem e kaydırılmasına neo-konların karşı çıkış nedeni, aslında bu planın ne olduğunu kendi ağızlarından açıklamasıdır. “””bu (başkentin değişmesi) biribirleriyle çatışma içinde olan müslüman ülkelerin dikkatlerini İsraile çekmek , müslümanların birleşmesine sebep olmak olur “””.
Bu karşı çıkış, sadece teorinin pratiginin degil, Halkların hangi şekilde olursa olsun birleşmesinden duydukları korkunun ifadesidir.
Kütürler arası çatışma teorisini doğrulama plan ve provokosyanları sonucu yönetilen , silahlanan, beslenen fanatic örgütler, sadece Orta Doğu değil, ayni zamanda kendi ülkeleri ve Avrupa içinde kullanılmayı hedeflemektedir.
Avrupa da gericilerin iktidara gelmesi için, gerek göçmenleri hedefleyen ve gerekse avrupa halkına yönelik provokasyon taktiklerini kullananlar, Çine giden yolda İran ı, İran a giden yolda Türkiyeyi de savaş alanına çevirip, orta çağa göndermekten çekinmeyeceklerdir. Ve bu uğurda da, her türlü provokasyonları uygulayıp, farklılıkları uzlaşmaz hale getirip halkları birbirine düşürmekten de çekinmeyeceklerdir. Bunun isbatı kapı komşularımızdadır, ve hala devam etmektedir. İran yakındır.
Erdoğanın “Orta Doğu Projesinin eşbaşkanıyım” çağrıları, "başarısızlığı garantilenmiş Askeri Darbe", ve hemen arkasından gelen Referandum talebi , sistemin içindeki basit bir değişimi değil, faşist bir darbeyi hedeflemektedir.
Sermaye, gündemlerinde olan politika ve pratiği varolan yasal yöntemlerle, parlemento vs, gerçekleştiremedigi zaman , yeni yöntemler, yeni siyasi yönetim yapısıni gündeme getirir. Yasal yollardan hayata geçirilemeyen politika ve pratikler, bu yasaların ortadan kaldırılması, ve yerini amaca uygun ve onu engelleyici olmayacak siyasi bir yapıyla, hayata geçirilmesidir.
Açık Faşizm, ya da faşist diktatörlük, sınıflar üstü bir devlet biçimi değildir, aday diktatörü de. sınıflar üstü kişiliği olan bir birey değildir, Değişen devletin özü de değildir, yürütme biçimidir. Ama Açık Faşizm, iç ve dış siyaset ve günlük yaşam ın kontrolünü tekeli altına almayı hedefler. Bunu, bütün muhalefetlerini hızlı ya da süreceli bir şekilde, baskı, terör , tutuklama, katliamlar, provokasyonlar vb taktikler uygulayarak sağlar.
Yani referandumda amaç , SİVİL FAŞST DARBE ile emperyalist planların hayata geçirilmesinde, Türkiyenin katılımına karşı olası muhalefetin bastırılımasıdır.
Yani BOYKOT a temel alınan “birbirinden farklı değil” değerlendirilmesi, yanlış bir değerlendirmedir.
Bu temelde, HAYIR yerine BOYKOT çağrısı, pasifliğin de üstüne çıkan , mücadeleyle , kanla KAZANILMIŞ HAKLARIN , mücadelesiz bir şekilde faşizme geri verilmesi çağrısı olmanın dışına çıkmayan bir çağrı olmakla sonuçlanacaktır..
Gerçek şu ki, EVET le HAYIR arasındaki fark, mücadelenin bir adım ileri atılabilme şansı ile , mücadelenin tamamıyle bastırılabilecek hale gelmesi arasındaki farktır.
2- Stalinin “Hareketi hızlandırmak veya yavaşlatmak, kolaylaştırmak veya zorlaştırmak -işte siyasi strateji ve taktiğin alanı ve uygulama sahası” sözlerini hatırlarsak dönemsel Siyasi AMAÇ teşhir ve taktikleri, yüzlerce ve belkide binlerce günlük ARAÇ teşhir ve taktiğini bünyesinde taşır. Siyasi mücadelenin, kitleleri aydınlatmanın, kitlelerle kaynaşmanın, onlarda siyasi bilinç oluşturmanın, vazgeçilmez fırsatları ve şartlarıdır.
Yapılması gereken, Marksist Leninistler için, bu gündemi bir araç olarak kullanıp , gözleri ve kulakları sonuna kadar açılmış, ne olduğu , neler olabileceği konusunda beyinleri aydınlanmaya hazır halde olan kitlelerde siyasi bilinç oluşturmak için , pasif kalma, kendini kittlelerden soyutlama yerine , onlara bu sistemin, sistemin yürütücülüğü ile yükümlü olan hükümet ve diğer kurumlarının nasıl halk düşmanları olduklarını, kimleri temsil ettiklerini, kimlere hizmet ettiklerini açıklayan, ama kitleleri sadece HAYIR la herşey bitecek hayalperestliğine düşürmeyecek Teşhir pratiğinin uygulanmasıdır.
Bu fırsat, HAYIR kampanyasının bir SON değil, mücadelenin bir başka ama kitlelerle biraz kaynaşmış, YENİ BİR BAŞLANGICI olarak ele elınmalıdır.
Stalinin ustaca açıklamasıyla,Taktik, stratejinin bir parçasıdır, ona tabidir ve ona hizmet eder, Taktik, savaşın bütünüyle değil, onun tek tek parçalarıyla, mücadelelerle, çarpışmalarla ilgilenir….taktik, her verili anda somut savaş durumuna azçok uygun, düşen şu ya da bu çarpışmayı, şu ya da bu mücadeleyi kazanmayı, şu ya da bu kampanyayı, şu ya da bu eylemi başarıyla gerçekleştirmeyi hedefler.
Bu neden le , referendum da HAYIR a yaklaşım, sivil darbeye, faşist diktatörlüğe, dini gericiliğe, ve emperyalistlerin Orta Doğuda planladıkları oyuna HAYIR kampanyasını içine alması ve kitlelerin olası iç ve dış savaşa karşı uyarılması ve bunu planlayanların teşhir edilmesi pratiklerini de beraberinde getiren bir bütün olarak ele alınması gerekir.
Referandum, dünya haritasının yeniden çizilme, yeniden paylaşma nın bir parçası olan “Büyük Orta Doğu Projesi” plan ve projesinde, Türkiyenin daha aktif rol oynayabilmesi güç ve ortamını sağlamayı hedefliyen, emperyalistlerin Orta Doğu halklarını birbirine düşürme, kana boyama, bu arada bütün değerlerini yağmalama pratiğini kolaylaştırmayı hedefleyen SİVİL FAŞİST bir DARBE dir.
Darbeler sonucunda güçler dengesinin ne kadar değiştiğinin 71 ve 80, iki faşist darbeyi yaşayanlar olarak, tecrübeyle bilincindeyiz. Mücadelenin nasıl geriletildiğinin, baskı ve terörün ne kadar yoğunlaştığının , devrimcilerin evlerinde, sokaklarda kahpece kurşunlandığının bilincindeyiz.. Demekki askeri ya da sivil faşist DARBE lere BOYKOT çağrısı yapmamamız için gerekli değerlendirmelerimiz var tecrübeye dayanan..
3- Marksistler emekci halkların kaderlerine seyirci kalamazlar. Emekci halka ve onun gücüne inancımız ve umudumuz bittiği anda Devrimciliiğimiz de biter, Burjuva Liberalizm başlar.
Sovyetlerin dağılımından sonra ülkelere yapılan provokasyonların, saldırıların, işgallerin, emperyalizmin sömürü politikasının değişik bir şekilde devamı olduğu somut gerçeğinden yola çıkarsak , bu saldırıların özünde ezilen halkları ve onların mücadelelerini hedef aldığı , sınıf mücadelesinin bir sonucu olduğu ortaya çıkmazmı?
Yani görünüşte, ve revizyonistler tarafından gericiler arası savaş olarak değerlendirilen bu savaşlar , özünde emperyalistler le ezilen halklar arasındaki mücadelenin değişik bir biçimde ve alanda devamından başka bir şey değilmidir?
Türkiyedeki emekci halkın büyük olasılıkla iç ve –ya da dış savaşa sürüklendirileceği bir ortamda , onları kaderleriyle başbaşa bırakmak, devrimci bir yaklaşım olabilirmi?
Emekçi Halkına sahip çıkmayanlar, onlarla kaynaşmayanlar, onlardan biri olup onların güncel taleplerini göremeyenler, halktan kendilerine sahip çıkmalarını ve uzun vadeli talep etrafında “birleşme”lerini bekleyemezler
Gelinen yerde engeniş kitlelerle kaynaşma olasılığı ortaya çıkmıştır.
Belirli pratikte birliklerin oluşturulması zorunluluğu yanında , başka bir yazıda belirttiğim gibi , iç savaş olasılığına karşı, gelinen yer , sadece arada bir olacak saldırılara karşı değil, olası top yekün, durmak bilmeyecek gerici saldırı ve katliamlara karşı birliği, beraberliği ve her mahallede örgütlenip, diğer yakın bölgelerle ilişkilere geçip, planlı bir şekilde saldırılara hazır olmayı gerektirmektedir.
Umarız yoldaşlar yaptıkları değerlendirmeyi gözden geçirirler..
Sağlıcakla EA
21 Şubat 2017
Hiç yorum yok