Gerici Dinci , Lübnanlaştırma, ve Çin emperyalizmi ; Üç Soruya yanıt
“Demokrasi güçlerinin var ya da yok olmalarında son şans dönemi” başlıklı yazıya yapılan yoruma cevabı, önemi ve uzun olması nedeniyle burda vermeyi uygun gördüm.
“””Dinci lik zaten gerici,ilerici dinci lik var mı. Lübnanlastirma projesi diye proje var mı, hepsi emperyalizmin ortadogu projesi. Emperyalizm bölgesel mi ki küreselleşiyor. Rusya ve Çin Emperyal güç değil mi?”””
Birinci soruya cevaba pratik yaşamdan örneklerle şöyle başlayalım; benim ve yoldaşlarımın çoğunun babaları beş vakit namaz kılarlardı, ama Halkın Kurtuluşu, Halkın Birliği, Dev Yol gazetelerinin hiç bir sayısını okumadan bırakmazlardı. Bırakın normal mitingleri, bulunduğumuz bölgelerdeki bir sürü insan camiden çıktıktan sonra yasaklı mitinglere katılırlardı. Şimdi biz bu insanları, dindar olmasına ragmen laikliği benimseyen insanları , zorunlu askerliğin olduğu Türkiye de darbeci diye döven, öldüren, kadınları aşağılayan, peçe taktıran, vb dincilerle aynı kefeye koyabilirmiyiz?.. Her hangi bir müslüman ülkeyi Suudi Arabistanla aynı kefeye koyabilrimiyiz.?
Ayırım yapmaktaki asıl neden, sekter olmayan bir yaklaşımın benimsenmesi ve hayata geçirilmesi, sekter yaklaşım la da, dindar olan insanları, bu gerici cephesine itme yerine, oınlardan uzaklaştırma, demokrasi mücadelesi cephesine kazanma amaç ve pratiğinin uygulanmasıdır. Özellikle gelinen yerde bu tür yaklaşım hayati önem taşımaktadır..
Evet var ve artık her türlü basında açıkça kullanılan bir terim. Orta doğu projesi “Lübnanlaştırma” teorisinin bölgesel pratiğinin süslendirilmiş adıdır.
Konuyu daha iyi anlatabilmek için tarihe ve temele dönmek gerekiyor. Mümkün olduğunca kısa ve basitleştirmeye çalışacağım.
Emperyalist diye adlandırılan sermaye, ya da ülkeler dünya politika ve pratiklerini güncel olaylara göre belirlemezler. İçinde bulundukları her dönemi inceleyip, değerlendirip teorileştirerek, belirli bir strateji ve buna bağımlı olarak taktikler belirler. Bu strateji, ta ki yeni bir dönem gelene kadar, gerektiğinde taktiklerde değişimlerle, uygulanır.
“Carrot and stick /Bir elde havuç bir elde sopa” politikası ve devamındaki soğuk savaş dönemi için 1947 de George Kennan tarafından şekillendirilen “containment/ muhafaza” politikası, o dönemler içerisindeki stratejiyi belirleyen teoriler temelindedir.
George Kennanın, dış işleri başlıklı yazısı temelindeki teori, Amerikanın artık Sovyetleri yenemeyeceği ama onu kendi içinde ve dışında gelişmesini engelleyebileceği, muhafaza edebileceğini vurguluyordu. Containment/ muhafaza teorisi olarak isimlendirilen bu teori, savaşa karşı daha akıllı ve yaratıcı bir alternatif olarak görüldü, ve uygulanmaya koyuldu. Bu politika ile emperyalistler dünya çapında gelişmekte olan bağımsızlık ve demokrasi mücadelelerinin yaygınlaşmasını engellemeyide büyük ölçüde başardılar.
Sovyetlerin parçalanması, ve dağılması üzerine artık gereği kalmayan soğuk savaş ve “muhafaza” politikasının yerini yeni bir politika alma gerekliliğinide beraberinde getirdi.
Bu yeni politikanın önceki dönemde yaratılan ve kullanılan “Özgürlük”, “demokrasi”, “insan hakları koruyucusu”, “medeni batı”, kılıflarına uygun olması gerekiyordu.
Ayni şekilde bu yeni politika sovyetlerin dağılması ile ortaya çıkan yeni pazarların ele geçirilmesi yolunda alınacak her türlü pratiğin, ve bu pratiğin getireceği sonuçlarıni “haklı gösterebilecek” ve “haklılığın onaylanabileceği” kılıfı içermesi gerekiyordu.
Ve en önemlisi, uluslarası şirketlerin hayali olan merkezi tek bir hükümetin, ve tek bir askeri gücün olduğu, diger herkesin silahsızlandırıldığı ya da g üçsüzlendirildiği yeni bir dünya düzeni kavramını satabilecek, ve bunun kılıflarını hazırlayabilecek bir politika olması da gerekiyordu.
İşte burda yep yeni bir dış politika uzmanı Samuel P. Huntıngton ortaya çıktı. İngiliz ( Israilli) Bernard Lewis, Fransız Laurent Murawıec in de katkılarıyla oluşturulan ve 1993 de basılan "The Clash of Civilizations," “kültürlerin çatışması” başlıklı yazı, George Kennanın soğuk savaş dönemindeki politikasının geçerliliğini kaybetmesi üzerine, bu yukarda sıraladığım gereklilikleri cevaplayan, yeni dönemde politikanın ne olması gerektiğine cevap veren teorik temel oldu.
Teoriye göre batılı olmayan hemen hemen bütün ülkeler, zaten bu doğmakta olan yeni dünya düzeni içinde ya muhafaza edilmiş, ya onunla bütünleşmiş, yada onun bir parçası haline gelmiş durumda . Sovyetlerin dağılması ile ortaya çıkanlar ulkeler hariç bunların dışında kalan “Çin ve müslüman ülkeler” bu yeni dünya düzeni dışında kalmışlar. Ve Huntington a göre bunlar hiç bir zaman bu düzene katılmayacakları olasılığının büyük olduğu gibi, batı medeniyetlerine karşı güçlerini birleştirme olasılığı da var. Bu yüzden teoriye göre “medeni batı ve hristiyanlık” bir tarafta “İslam ve tanrısızlar Çin’ ,diğer tarafta, Kültürlerin çatışması nı oluşturmakta.
Lübnanlaştırma teorisinin orijini 1990 yılında Bernard Lewis in yazısına dayanır. İslam ın iyi olan hiç bir şeyi olmadığını, batıya öfkeli olduğunu söyleyen Lewis devamında; “ Herşeye rağmen bütün Orta Doğunun Lübnanlaştırılması , israilin güçlenmesi ve zafer garantidir. “ der. Lübnanlaştırmanın pratiğini de
“Eğer ( bir ülkede) merkez güç yeteri kadar zayıflatılırsa, ne politik kimliği bir arada tutabilecek sivil bir toplum, ne GERCEK ANLAMDA BİR MİLLİ NİTELIK , nede MİLLİ-DEVLET NITELİĞİNİ OLUŞTURABİLECEK bir güç kalacaktır.Devlet, o zaman, Lübnandaki gibi dağılır, , birbiriyle savaşan dini ayırımlar, kabileler, bölgeler , partiler ve kaos oluşur.””” Olarak özetler.
Yani Lübnanlaştırma teorisi sadece Orta Doğuyu değil, özellikle müslüman olan tüm ülkeleri hedef alan pratiğin teorisidir. Bugün Orta Doğudan Kuzey Afrikaya kadar olan ve olmakta devam eden olaylara bakarsak, Lübnanlaştırmanın ne kadar gerçekleştirilmiş ve aktif olduğunu kolayca görebiliriz.
Aslında bunlar son soruya cevapla da ilgili. Çin le Rusyayı, ABD yi ve diğerierini aynı kefeye koymak
Eğer bizler bizden olmayanlardan başkalarını hep aynı kefeye koyarsak bırakın mücadele sırasını, yalnızlıktan ölmeye mahkum oluruz.
Başa dönüp teoriyi hatırlarsak, ve bu tüm “Lübnanlaştırma”ların, Afganistan dahil olarak, asıl hedefin Çin olduğunu çok rahat bir şekilde, hem teoride hem pratikte görebiliriz.
Unutmayalım Çin in etrafı Müslüman ülkelerle dolu. Onların da Lübnanlaştırılması ABD İngiliz İsrail in bu ülkelerde rahatca cirit atmalarını sağlayayacaktır.
Bu gerçekler bir yana, gittikleri ülkelerde alt yapıyı geliştiren, okullar , hastaneler yapan bir Çin le ,silahtan başka bir şey satmayan , en küçük ayrılıkları körükleyip halkı birbirine düşüren ABD, İngiltereyi nasıl aynı kefeye koyabiliriz..
Soruyu yöneten arkaşım , Umarım güçler dengesinin sosyal Demokrasiye karşı olduğu, yani onun zayıf güçte olduğu dönemlerde İTTİFAKLAR konusunun hayati bir önem taşıdığının bilincindesinizdir.
Türkiye emperyalizmin Lübnanlaştırma pratiğinin dışında tutulan bit ülkedir hayal perestliği , gelinen yerde tam tersini isbat etmektedir.
Çine giden yol İran dan geçer , İran a giden yolda Türkiyeden bu ikisi tamamlanmadan sanrım Çin e ulaşmak zor .
Bu nedenle , içinde bulunduğumuz dönemin ciddiyetini iyice anlamak, anlatmak, sekterliği, herkesi aynı kefeye koyma pratiğini bir yana bırakıp, herkesle ASGARİ temelde kaynaşmak ve kardeşleşmek , olacak ürkütücü ve korkunç geleceği engellemek, yada en azından hazır olmak çabalarına girmek gerekir.
Zaman , gündeme gelen her siyasi olguyu, gericiliğin teşhirini etme amacında , asgari de ortak olan yanları öne çıkarıp, din, mezhep, etnik ayırım yapmadan , ve hatta politik görüş farklılığı yapmadan , var olan bütün toplumsal yapılarla dayanışma sağlamak , gerici iktidara ve olacaklara karşı kardeşliğin ve birliğin çığırtkanlığını yapma amacında kullanılıp, demokrasi çıkarları doğrultusunda değerlendirmek gerekir. Yoksa geleceğimiz Suriyeden farklı, ya da Irak gibi olabilirmi bilmiyorum.Sizi bilmem ,ama ben o “bekle gör” şansını da almak istemem.
Sağlıcakla
Ocak 25, 2017
Hiç yorum yok