TDKP BİRİNCİ (KURULUŞ) KONGRESİ BELGELERİ -1980 - Program
Bu belgeler, Türkiye Devrimci Komünist Partisi Merkez Yayın Organı YOLDAŞ dergisinin 17. sayısından alınmış ve yayınevimiz tarafından aynen yayınlanmıştır.
Dizgi: Parti Matbaası
Baskı: Parti Matbaası
Tarihi: Nisan 1980
TÜRKİYE DEVRİMCİ KOMÜNİST PARTİSİ PROGRAMI
1 — Çağımız emperyalizm ve proleter devrimleri çağıdır. Kapitalizm bu çağda çürüyen, asalak ve can çekişen kapitalizm olan tekelci kapitalizm (emperyalizm) aşamasına girdi. Tekelci kapitalizm tek tek ulusal ekonomileri, tek bir dünya ekonomisinin zincirinin halkaları halinde birleştirirken, kapitalizmin yıkılması ve sosyalizmin kurulması için objektif koşulları (doğrudan ya da belirli Ön aşamalardan geçerek) dünya çapında olgunlaştı. 8u durum dünya çapında başta sosyalist ülkelerin işçi sınıfı olmak üzere (bugün tek sosyalist ülke olan ASHC) tüm dünya proletaryasının sosyalizm mücadeleleri ve ezilen halkların ulusal bağımsızlık ve halk demokrasisi mücadelelerini, tek bir dünya sosyalist devrim sürecinin bileşenleri olarak birbirine bağladı ve aynı temel hedefe, emperyalizme yöneltti. Çağımızda dünya sosyalist devrim sürecinin merkezinde proletarya durmaktadır. Proletarya bu sürecin temel itici gücünü oluşturmakta, geleceği temsil etmektedir. Bu nedenle çağımızın temel çelişmesi; çürüyen, dağılan, çözülen ve dünya çapında, genel olarak üretici güçlerin gelişmesinin önünde ayak bağı haline gelmiş bulunan kapitalizm ile geleceği ve onun yeni dünyasını simgeleyen sosyalizm arasındaki çelişmedir. Bu çelişme ve ondan kaynaklanan bir dizi başlıca çelişme (sosyalist ülkeler ile kapitalist ülkeler, ileri kapitalist ülkelerde işçi sınıfı ile burjuvazi, emperyalizm ile ezilen halklar ve emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişmeler) hep birlikte, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak, kapitalizmin çöküşünün ve sosyalizmin zaferinin yolunu açmaktadır. Dünya proletaryası ve onun temel müttefiki ezilen halklar, bu şanlı yoldan, geleceği fethetmeyi amaçlayan büyük yürüyüşlerine başlamışlardır ve zafer er geç onların olacaktır.
2 — Ülkemizde kapitalizmin gelişmeye başlaması ve dolayısıyla işçi sınıfının doğuşu ve gelişmesi, Batı Avrupa ülkelerine göre bir hayli geç oldu. Bununla birlikte, daha emperyalizm öneesi dönemde bir yandan toplumun bağrında henüz manifaktür aşamasında bile olsa, kapitalist işleTmelerin filizlenmeye başlaması sonucunda; diğer yandan ise Avrupalı kapitalistlerin ülkede giriştikleri yatırımlara bağlı olarak bir işçi sınıfı oluşmaya başlamıştı. Ancak bu sınıf proleterleşme süreci içine girmiş olmakla birlikte henüz, esas olarak köylülük ya da zanaatkarlıkla bağlarını koparmamış, yarı-proleter unsurlardan oluşuyordu ve çok cılızdı.
XX. yüzyılda Batılı kapitalist ülkelerin tekelci kapitalizm aşamasına girmeleriyle birlikte bu ülkeler için sermaye ihracı zorunluluğu belirleyici bir önem kazandı. Bu dönemde emperyalizmin boyunduruğu altında yarı-sömür-ge bir ülke haline girmiş bulunan Türkiye'ye de yapılan sermaye ihracı arttı ve bu olgu ülkede kapitalizmin, buna bağlı olarak do proletaryanın gelişmesini bir ölçüde de olsa hızlandırdı. Bununla birlikte bu sermaye başlıca rantiye bir nitelik taşıdığından onun esas işlevi ülkede sanayii geliştirmek değil aksine ulusal sanayi kapitalizminin gelişmesini engellemek oldu. Sermaye ihracının gelişmesine yol açtığı kapitalizm ise, esas olarak emperyalizmin uzantısı olan ve bu yüzden üretici güçlerin gelişmesini engel feodalizmle ittifak halinde komprador ve tekelci bir kapitalizm niteliği taşıyordu. Ayrıca o dönemde, iş gücünün meta haline gelmesinin zayıf, nüfusun az, ulaşımın yetersiz olduğu bugünkü Türkiye toprakları henüz emperyalizm için yeterince kârlı bir yatırım alanı oluşturmuyordu. Ve ülkeye ihraç edilen finans-kapital azdı. Bu da daha çok, borçlandırma yönünde kullanılıyordu. Bu durum sonucunda, doğrudan yatırımların azlığı nedeniyle dolaylı ve dolaysız olarak ülkede her türlü kapitalizmin gelişmesi son derece düşük bir düzeyde bulunuyordu.
O zamanlardan bu yana; Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı özellikle İkinci Dünya Savaşını izleyen dönemde, meta üretimi giderek yaygınlaştı. Ülkenin mali sermaye tarafından gittikçe daha fazla köleleştirilmesine bağlı ve onun bir aracı olarak Türkiye’de komprador tekelci kapitalizm gelişti. Bu durum, (emperyalizmin, komprador tekelci kapitalizmin ve feodalizmin baskısı altında gelişmesi esas olarak engellenmekle birlikte) ülkemizde ulusal kapitalizmin de belirli bir gelişme göstermesine yol açtı. Sonuç olarak yarı-sömürge yarı-feodal_.ülkemizde meta üretimi temeli üzerinde genel olarak kapitalizm egemen bir duruma geldi.
3 — Her yerde olduğu gibi, .bu gelişmeye küçük üreticinin mülksüzleştirilmesi eşlik etti. Ama bu_mülksüzleştirme, esas_olarak ulusal bir_ sanayi kapitalizmi tarafından gerçekleştirilmediğinden, küçük üreticilerin yitirdiği üretim araçları ve diğer zenginlikler, büyük ölçüde emperyalistler, kompradorlar ve yarı feodal toprak ağaları tarafından "yağmalandı. Ülkede ulusal burjuvazinin elinde sanayiinin gelişmesini gerçekleştirmeyi mümkün kılacak bir sermaye birikimi hiçbir zaman olmadı. Bu durumun sonucu olarak, bugün ülkemizde emperyalist sömürünün gerçekleşmesine hizmet eden komprador, tekeci-tüccar ağı sayesinde ülkenin en ücra köşelerine kadar yayılmış gelişmiş bir ticaret ve bununla birlikte yine aynı amaca hizmet, eden emperyalistler ve komprador tekelci_kapitalistler tarafından tekelleştirilmiş az sayıda sanayi işletmesi bulunmaktadır. İşte ülkemizde modern sanayi proletaryası yoğun bir biçimde esas olarak bu işletmelerde toplanmıştır.
Bunun dışında feodal toprak ağalarının ellerindeki topraklarda giderek daha fazla kapitalist sömürüye başvurmalarına ve ulusal burjuvazinin ellerindeki kapitalist işletmelerin oldukça yaygınlaşmış olmasına karşın, gerek ülkemizde toprak ağalarının feodal İşletmelerinin "Prusya yolundan salt kapitalist tarım işletmelerine dönüşmesinin mümkün kılacak bir sanayi " sermayesi birikiminin olmayışı; gerekse kırlarda zengin köylü işletmelerinin emperyalizmin, komprador tekelci kapitalizmin ve feodalizmin baskısı altında gelişmemesi ve tam kapitalistleşmemesi, bu işletmelerde çalışan işçilerin sayısını sınırlamakta ve bu işçiler büyük çoğunlukla yarı-_feodal sömürüye tabi yarı-proleter durumunda bulunmaktadır. Ayrıca, emperyalist yağma ve sömürü nedeniyle, kapitalizmin yol açtığı mülksüzleştirme ile mülksüzleşenlerin sanayide çalıştırılması arasındaki oranın ülkemizde çok daha genişleyerek dev boyutlara ulaşmış olması, gizli ve açık işsizler ordusunu her çeçen gün daha da büyütmekte, yurtdışına işçi göçünü hızlandırmakta ve mevsimlik işçi, seyyar satıcı gibi geçici işlerde çalışan yarı-proleter ile lümpen proletaryanın sayısında büyük bir artışa yol açmaktadır. Bunun yanı sıra, bürokrasi ve çürümüş bir kapitalizmin yaygınlaştırdığı asalak kurumlar alabildiğine yayılmıştır ve bu kurumlarda, çok sayıda üretici olmayan işçi ve emekçi çalışmaktadır.
'Sonuç olarak, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkemizde bugün modern sanayi proletaryasıyla tarım proletaryası ve diğer proleter, yarı-proleter unsurlardan oluşan küçümsenemeyecek sayıda bir işçi sınıfı oluşmuştur. Bu sınıf, emperyalizmin, komprador tekelci kapitalizmin ve feodalizmin ağırlığı altında ezilen, çürüyen, dağılan ve yozlaşan toplumun bağrında, tükenmez bir enerji kaynağıdır ve dev bir devrimci güç oluşturmaktadır. Proletarya, bugünkü toplumumuzda, ilerici, devrimci ve gelişmeye açık ne varsa hepsini peşinden sürüklemeye ve devrimci süreç sonuna kadar götürmeye yetenekli tek sınıftır.
4 — Proletarya, sınıflı toplumlardan sonuncusu olan kapitalizmin ürünü ve onunla birlikte tüm sömürü, baskı ve zulüm dünyasının mezar kazıcısıdır. Çünkü yalnızca o, üretim araçlarının özel mülkiyeti alanı dışında yer alır ve n bu yüzden her türlü toplumsal felaket ve kötülüğün kaynağı olan özel mülkiyeti kaldırabilme yeteneğine sahiptir. Mevcut düzene karşı olan diğer emekçi sınıfların tersine proletarya kapitalizmin gelişmesiyle birlikte çözülüp dağılmaz, aksine nitelik ve nicelik olarak gelişir ve güçlenir. Üretim içindeki yeri bakımından, örgütlenmeye en yatkın sınıftır.
Proletaryanın nihai amacı sınıfsız topluma vurmaktır. O, her stratejik aşamada üretici güçlerin önündeki engelleri devirerek kesintisiz olarak bu amaca ulaşır. Her aşamada temel hedeflere karşı mümkün olan en geniş cepheyi kurar. Ülkemizin içinde bulunduğu devrim aşamasında proletarya, emperyalizmi, onun uzantısı komprador-kapitalizmi ve feodalizmi işçi-köylü İttifakı temelinde, şehir küçük-burjuvazisi ile birlikte tasfiye edecektir. Bu aşamada ulusal burjuvazi tarafsızlaştırılacak ve devrime katıldığı oranda onunla ittifak yapılacaktır. Bu siyaset siyasi planda, ulusal burjuvazinin, özellikle köylü kitleleri üzerindeki etkisinin kırılması ve onun tecrit edilmesi siyasetiyle birleştirilmek zorundadır. Daha sonra yoksul köylülük ve diğer yarı-proleter unsurlarla birlikte her türlü kapitalizm tasfiye edilecektir. Bu aşamada diğer emekçi sınıflar, mevcut sınıf konumlarını terk ederek proletaryanın saflarına geçtiği sürece, onlar da anti-kapitalist bir güç haline gelirler, proletaryanın yanında mücadele ederler.
Böylece proletarya bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm yolundan, toplumun kendisi ile birlikte tüm sınıfların yok olacağı ve şehir ile köy, İşçi ile köylü, kafa emeği İle kol emeği arasındaki çelişmelerin ortadan kalkacağı, işbölümüne olan bağımlılığın ve meta ekonomisinin sona ereceği ve 'herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre' ilkesinin gerçekleşeceği sınıfsız topluma dönüşmesini sağlar. Komünist toplum, insanlığın gerçek altın çağı olacaktır.
5 — Proletarya, bu süreci sonuna kadar götürebilmek için mücadele içinde burjuva (ya da burjuva-feodal) devlet aygıtını şiddete dayanan devrimle parçalamak ve proletarya diktatörlüğünü kurmak zorundadır. Bizimki gibi yan-sömürge, yarı-feodal ülkelerde komprador-feodal oligarşinin egemenliğindeki devlet aygıtının proletaryanın önderliğinde geniş halk kitlelerinin mücadelesiyle yıkılmasına bağlı olarak kurulacak olan işçilerin, köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü, proletarya diktatörlüğünün özgül bir biçimidir. Sömürücü sınıflar, onların kalıntıları ve yardakçıları için diktatörlük, emekçi halk için ise demokrasi olan proletarya diktatörlüğünün, sosyalist toplumun tam olarak inşası ve sınıfsız topluma geçiş süreci boyunca varlığını koruması ve kendini sürekli pekiştirmesi zorunludur. Çünkü sosyalist toplumda, uzlaşmaz sınıf _çelişkilerine kaynaklık eden sömürücü sınıflar tasfiye edilmesine karşın, kapitalizmin kalıntıları henüz tam olarak aşılamaz ve buna bağlı olarak sınıflar, sınıf çelişmeleri ve sınıf mücadeleleri hâlâ var olmaya devam eder. örneğin sosyalist toplumda sürekli olarak kapitalizmi doğuran küçük meta üretimi uzunca bir süre kalıntılar biçiminde de olsa, varlığını sürdürmeye devam eder; Kaldı ki bu işletmeler sosyalist sanayi sistemine bağlı kooperatifler aracılığıyla kolektifleştirilerek sosyalist ekonominin özel bir parçası haline-getirildiğinde bile, tam sosyalist İşletmeler haline gelinceye kadar meta ekonomisi ve değer kanunu yarlığını sürdürür. Bunun yanı sıra sosyalist toplumdu kafa emeği ile kol emeği, şehir ile kır arasındaki farklılıklar ve çelişmeler de, kapitalist toplumdaki uzlaşmaz zıtlıklarından sıyrılmış olsalar da, tam olarak aşılamamış ve işbölümüne bağımlılık sona erdirilememiştir. Sosyalist toplum, hâlâ burjuva hukukunun sınırlarının bütünüyle aşılamadığı ve toplumsal zenginlikten herkesin emeğine göre pay aldığı bir toplumdur. Emperyalizmin baskısı ve kapitalizmin bütün kalıntıları, proletaryanın elindeki kurumlarda bile belirti bir liberal-bürokratik yozlaşmanın ve yeni burjuva unsurların ortaya çıkabilmesinin koşullarını yaratır. Bu durum, başta parti ve proletarya diktatörlüğü olmak üzere, bu kurumların soflarının burjuva-revizyonist unsurlardan sürekli arındırılarak güçlendirilmesini zorunlu kılar. Ancak, sosyalist toplumda derin bir değişime uğramış ve birbirine yaklaşmış bulunan emekçi sınıflar arasındaki çelişmeler uzlaşabilir çelişmeler olduğundan, proletarya diktatörlüğü altında, bu çelişmeler Marksist-Leninist bir tutumla ele alındığı sürece kapitalist toplumdaki gibi, şiddetli mücadelelere yol açmazlar ve adım adım çözümlenirler. Bununla birlikte, eğer sosyalist toplumda proletarya diktatörlüğü sürekli korunup pekiştirilemezse, sınıf mücadelesi doğru bir biçimde yürütülemezse, sosyalist inşa sürekli geliştirilerek kapitalizmin kalıntılarına karşı onları yok edinceye kadar mücadele edilmezse, kapitalizme geri dönüş kaçınılmaz olur.
6 — Emperyalizm koşullarında, proleter devrimlerinin, emperyalist sistemin en zayıf halkalarını oluşturan tek tek ülkelerde başarıya ulaşarak gelişeceği göz önüne alındığında; emperyalizm dünya çapında tayin edici yenilgiye uğrayıncaya kadar kapitalizmin restorasyonu tehlikesi, yalnızca içte kapitalizmin ve burjuva ideolojisinin kalıntılarının varlığından değil, fakat aynı zamanda, dışta emperyalist güçlerin varlığından da kaynaklanmaktadır. Devrime ve sosyalizme karşı iç ve dış düşmanlar her zaman birlikte hareket etmişlerdir ve proletarya da bu düşmanlara karşı yürüttüğü mücadeleyi birleştirmek zorundadır.
7 — Proletaryanın, toplumsal gelişmenin objektif koşullan tarafından belirlenen devrimci niteliği, sınıfsal çıkarları ve idealleri, dünyanın her yerinde bir ve aynıdır. Bu idealler, komünist toplumda simgelenmektedir. Proleter enternasyonalizminin temellerini oluşturur. Devrimci proletarya, dünyanın her yerinde, kendi bilimsel ideolojisi Marksizm-Leninizm’i teme alarak, en somut ifadesini «kendi» ülkesinde devrim yapmada, ülkesindeki devrimin Çıkarlarını dünya sosyalist devriminin genel çıkarlarına tâbi kılmada, devrimi sonuna kadar sürdürmede ve çıkar gözetmeksizin karşılıklı yardımlaşmada bulunan enternasyonalist birlik ve dayanışmasını güçlendirmektedir. Bu enternasyonalist birlik, dayanışma, çıkar ve özlem birliği uluslararası alanda, geçmişte Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in zamanlarında olduğu gibi tek bir enternasyonal Örgütün çatısı altında birleşmeye kadar varan biçimler alabileceği gibi; bu durum, tek bir ülkede, bir arada yaşayan çeşitli milliyetlerden proletarya için, tek bir proletarya partisi içinde birleşmenin gereğinde ifadesini bulur. Milliyetçilik ve her türlü ulusal bencillik siyaseti proletaryanın değil, burjuvazinin ideolojisi ve sınıf tavrıdır. Proletarya enternasyonalisttir.
Türkiye Devrimci Komünist Partisi, bugün dünyanın tek sosyalist ülkesi Arnavutluk'un, çeşitli ülkelerde devrim ve sosyalizm için savaşan kardeş Marksist-Leninist partilerin kararlı destekçisidir.
8 — Türkiye, emperyalizmin, komprador-tekelci kapitalizmin ve feodal kalıntıların hüküm sürdüğü yarı-sömürge, yarı-feodal, çok uluslu geri bir tarım ülkesidir. Bu durum. ülkemizin hâlâ demokratik devrim süreci içinde olduğunu belirlemekte ve devrimci proletaryaya nihai hedeflerini gerçekleştirme yolunda ilk adım olarak demokratik devrim sürecini tamamlama görevini yüklemektedir. Bu zorunludur, çünkü emperyalizm ve proleter devrimleri çağı olan çağımızda, burjuvazi, demokratik devrimi sonuna kadar götürerek tamamlama yeteneğini yitirmiş bulunmaktadır. Proletaryanın önderliği, bu devrimi kesintisiz olarak, sosyalist devrime götürecektir.
9 — Bununla birlikte, demokratik devrim hâlâ burjuva karakterini korur ve özünde köylülüğün toprak devrimi olmaya devam eder. Türkiye, yüzyılın başından beri demokratik devrim süreci içinde bulunmasına karşın ülkede ne bir toprak devrimi, ne de ulusal sanayi kapitalizmi esas olarak gelişmediğinden feodalizm tasfiye edilememiş, aksine, emperyalizm ve komprador tekelci kapitalizmle kaynaşarak yaygın kalıntılar halinde Köylülüğü ezmeye devam etmiştir. Siyasi özgürlük hâlâ kazanılamamıştır. Bu koşullarda ulusal burjuvazi belirti bir ölçüde ilerici bir rol oynar ve proletarya önderliğinde Ulusal Demokratik Halk Devrimi; genel olarak kapitalizmi değil emperyalizmin uzantısı niteliğindeki ve bu yüzden feodalizmle birlikte üretici güçlerin gelişmesinin önüne engel oluş turan komprador tekelci kapitalizmi tasfiyeyi amaçlar. Cağımızda genel olarak her türlü kapitalizm zamanını doldurmuş olmakla birlikte, ülkemizin yarı-sömürge, yan-feodal yapısı göz önüne alındığında, emperyalizm ve feodalizmle bağları koparılmış bir ulusal kapitalizm geçici bir süre daha var olmaya devam edecektir. Bu, ulusal kapitalizmin gelişmesini kısıtlayarak süreç içinde tasfiye edecek olan demokratik devrimden kesintisiz olarak gelişecek olan proletaryanın sosyalist devrimidir.
10 — Ülkemizde demokratik devrim süreci, belli başlı şu aşamalardan geçerek gelişti:
Merkezi feodal Osmanlı Despotluğunda, burjuva demokratik fikirlerin İlk şekillenmeye başlaması XIX. yüzyıla rastlar. Bu dönem aynı zamanda ülkenin, sanayi devrimlerini gerçekleştirerek bir dünya ticaret ağı kurmayı başarmış bulunan ve hâlâ serbest ticaret ve serbest rekabetçi sanayi kapitalizmi çağını yaşadıkları için, bütün zorbalık, sömürü ve zulmüne karşın, objektif olarak ilerici bir rol oynamaya devam eden Batılı kapitalist ülkeler ile ekonomik bağlarının giderek güçlendiği ve buna bağlı olarak meta üretiminde ve dolaşımında görülen bir-canlılığın feodal sistemi parçalamaya başladığı bir dönemdir.
Ama Türkiye'de burjuva demokratik devrim süreci, esas olarak ülkenin emperyalizmin egemenliği altına girdiği bir dönemde patlak veren 1908 'Jön Türk' Devrimi ile başladı.
1905 Rus Devrimi, birçok Doğu Avrupa ve Asya ülkesini etkiledi. Ve bu ülkelerdeki halkların demokratik hareketine yeni bir itelim kazandırdı. Bu devrim dalgalarının etkisi altında o zaman Osmanlı Devletinin sınırları içinde bulunan Balkanlar'da, çeşitli ezilen ulusların, ulusal kurtuluş mücadeleleri hızlandı ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde feodal despotluğa karşı yerel halk- ayaklanmaları, grevler (özellikle maden işletmelerinde) hareketler yaygınlaştı. İşte 1908 «Jöntürk» Devrimi ulusal ticaret burjuvazisi tarafından yönlendirilen ordu içindeki bir ilerici hareketin, bu hareketlerden destek alarak ve onlara dayanarak başarıya ulaşmasıyla gerçekleşti. Ancak 1908 Devrimi, geniş halk kitlelerinin devrime kendi talepleri uğruna bizzat savaşarak geniş ölçüde katıldığı ve ona damgasını vurduğu güçlü bir halk devrimi niteliği taşımıyordu. Bu yüzden sonuçta, 1908 Devrimi, saltanatın yanı sıra göstermelik bir Anayasa ve Meclisin kurulmasına yol açmakla birlikte, ülkenin yarı-sömürge vö feodal, yarı-.feodal yapısı değişmeden kaldı. 1908 Devrimi, emperyalizme ve feodalizme darbe vurmayı başaramayan eski tipte cılız ve güçsüz bir burjuva devrimiydi.
«Jöntürk'lerin» partisi olan «İttihat ve Terakki», iktidardan pay aldıktan sonra, emperyalistler ve feodallerle tümden uzlaştı ve giderek onların aleti haline geldi. Bu durum, temsil ettiği oldukça palazlanma ve zaten emperyalizmle sıkı bağları olan ulusal burjuva kesimlerin (tefeci-ticaret burjuvazisi) iktidarın kendine sağladığı olanaklardan yararlanarak hızla kompradorlaşmasına yakından bağlıydı. Böylece «İttihat ve Terakki» yönetimi daha iktidarı ele geçirir geçirmez, kendilerine dayanarak iktidara geldiği ezilen Balkan uluslarının ulusal kurtuluş mücadelelerine ve işçi sınıfı ve halk hareketine karşı alabildiğine saldırdı. Komprador-feodal zorbalık, düzenin bir parçası haline geldi ve İttihat ve Terakki yönetimi sonunda ülkeyi Alman emperyalistlerinin safında bir piyon olarak Birinci emperyalist Paylaşım Savaşına soktu.
Savaş sonunda Alman emperyalizminin başını çektiği ve Türkiye'nin de saflarında yer aldığı emperyalist blok yenilgiye uğrayınca ülkemiz, galip emperyalist devletler ve onların kuklası Yunan gericiliği tarafından işgal edilerek sömürge, yarı-sömürge bir ülke haline getirildi.
Bu duruma bağlı olarak, Anadolu'nun çeşitli milliyet halkının emperyalist düşmana ve onun yerli ve yabana yardakçılarına karşı yürüttüğü ulusal bağımsızlık savaşı başladı ve hızla gelişti. Halkımız elde silah yıllarca mücadele ederek ve pek çok fedakârlığa katlanarak, emperyalist işgalcileri ve onların kuklası Yunan gericiliğini ülkeden kovdu.
Ulusal Kurtuluş Savaşı, ulusal ticaret burjuvazisi önderliğinde yürütülen, ulusal devrimci bir savaş, aynı zamanda da tamamlanmamış bir burjuva devrimiydi. Bu savaş sonunda, emperyalist işgale son verilmekle birlikte, burjuva-feodal önderlik nedeniyle devrim ileri götürüleme-di ve ülkenin toplumsal ve ekonomik yapısı esasta değişmeden kaldı. Meşruti monarşi yıkıldı ve-yerine feodal-burjuva bir cumhuriyet kuruldu ama bu, feodalizme karşı bir mücadeleyi ifade etmiyordu. Çünkü Kemalist Devrin daha sonraki gelişmesiyle işçilere ve köylülere karşı, bir toprak devrimi ihtimaline karşı yöneldi. Ülkenin üzerinde emperyalizmin ulusal baskısı devam ederken: bu baskı ezilen millet ve milliyetler üzerinde, Türk egemen sınıflarının da katılmasıyla katmerli ve çok daha vahşice uygulandı. Ulusal Kurtuluş Savaşı içinde elde edilen an-ti-'emperyalist kazançlar sayesinde ülkenin siyasi bağımsızlığı sağlandı ve bir ölçüde güçlendirildi. Ancak Kemalist burjuvazinin giderek kompradorlaşması ve finans kapital gericiliğinin aleti haline gelmesine bağlı olarak, bu siyasi bağımsızlık zamanla iyice yozlaştı. Mevcut yarı sömürge durum süreç içinde daha da pekişti ve devlet, yukarıdan aşağıya adım adım faşistleştirildi.
Fakat bu dönemde, ülkede meta ekonomisinin ve kapitalizmin, sınırlı da olsa, belli bir gelişme göstermesine bağlı olarak işçi hareketi gelişiyor, köylülüğü siyasi hayatın dışında tutan feodal zincirler aşınıyor ve feodal parçalanmışlık ortadan kalkmaya başlıyordu. Bu durumda, Kemalistlerin burjuva-feodal diktatörlüklerini sağlamlaştırmak ve özellikle 1929'da patlak veren büyük buhranın yükünü halk kitlelerinin sırtına daha kolay yıkabilmek İçin. kapitalizm koşullarında kitleleri zor yoluyla zapt etmek amacıyla geliştirilmiş yöntemlere ve bunların bir sis-temleştirilmesi olan faşizme duydukları İhtiyaç artmaktaydı. Böylece büyük burjuvazi ve toprak ağalarının faşizm eğilimi güç kazandı ve burjuva-feodal diktatörlük, faşist kurumlarla pekiştirilerek faşist-feodal bir diktatörlük hafine getirildi. Kemalim faşist-feodal diktatörlük altında, işçiler, köylüler, diğer emekçi kitleler ve ezilen Kürt ulusu her turlu demokratik ve siyasi haktan yoksun olarak insafsız bir sömürü, baskı ve zulme tabi tutuldu. Buna karşılık başta proletarya olmak üzere, geniş emekçi kitleleri ve Kürt burjuva feodal diktatörlüğe karşı sürekli mücadele. Bu mücadele, Özellikle devletin faşist bir karakter kazandığı 1930'lardan bu yana daha da şiddetlendi Faşist-feodal diktatörlük, o zamandan bu yana görünüşte birçok değişiklik geçirmesine ve zaman zaman farklı emperyalist devletlerin güdümüne girmesine karşın varlığını sürdürmeye ve emekçi kitleleri ezmeye devam etti. Başlangıçta İngiliz-Fransız emperyalizminin etkisi belirleyici iken; daha sonra, 1930'larda Alman emperyalizminin gelişmesi ve yayılmasına bağlı olarak egemen sınıfla giderek artan ölçülerde Atman emperyalizmine bağlandılar. Bu durum, özellikle İkinci Dünya Savaşının ilk yıllarında iyice belirginleşti. Ancak Alman emperyalizminin yenilgi ve çöküşünün başlamasıyla birlikte, İngiliz-Amerikan emperyalizmi, egemen sınıflar ve onların faşist-feodal diktatörlüğü üzerindeki nüfuzunu tekrar sağlamlaştırdı. İkinci Dünya Savaşından sonra, İngiliz emperyalizmini arka plana iten ABD emperyalizmi ülkemizde dizginleri tamamen ele geçirdi. Bu durumun bugün de esas olarak devam etmesine karşın, özellikle 1970'lerde dünya halkla halkının emperyalist düşmana ve onun yerli ve yabana yardakçılarına karşı yürüttüğü ulusal bağımsızlık savaşı başladı ve hızla gelişti. Halkımız elde silah yıllarca mücadele ederek ve pek çok fedakârlığa katlanarak, emperyalist işgalcileri ve onların kuklası Yunan gericiliğini ülkeden kovdu.
Ulusal Kurtuluş Savaşı, ulusal ticaret burjuvazisi önderliğinde yürütülen, ulusal devrimci bir savaş, aynı zamanda da tamamlanmamış bir burjuva devrimiydi. Bu savaş sonunda, emperyalist işgale son verilmekle birlikte, burjuva-feodal önderlik nedeniyle devrim ileri götürüleme-di ve ülkenin toplumsal ve ekonomik yapısı esasta değişmeden kaldı. Meşruti monarşi yıkıldı ve-yerine feodal-burjuva bir cumhuriyet kuruldu ama bu, feodalizme karşı bir mücadeleyi ifade etmiyordu. Çünkü Kemalist Devrin daha sonraki gelişmesiyle işçilere ve köylülere karşı, bir toprak devrimi ihtimaline karşı yöneldi. Ülkenin üzerinde emperyalizmin ulusal baskısı devam ederken: bu baskı ezilen millet ve milliyetler üzerinde, Türk egemen sınıflarının da katılmasıyla katmerli ve çok daha vahşice uygulandı. Ulusal Kurtuluş Savaşı içinde elde edilen an-ti-'emperyalist kazançlar sayesinde ülkenin siyasi bağımsızlığı sağlandı ve bir ölçüde güçlendirildi. Ancak Kemalist burjuvazinin giderek kompradorlaşması ve finans kapital gericiliğinin aleti haline gelmesine bağlı olarak, bu siyasi bağımsızlık zamanla iyice yozlaştı. Mevcut ya-n-sömürge durum süreç içinde daha da pekişti ve devlet, yukarıdan aşağıya adım adım faşistleştirildi.
Fakat bu dönemde, ülkede meta ekonomisinin ve kapitalizmin, sınırlı da olsa, belli bir gelişme göstermesine bağlı olarak işçi hareketi gelişiyor, köylülüğü siyasi hayatın dışında tutan feodal zincirler aşınıyor ve feodal parçalanmışlık ortadan kalkmaya başlıyordu. Bu durumda, Kemalistlerin burjuva-feodal diktatörlüklerini sağlamlaştırmak ve özellikle 1929'da patlak veren büyük buhranın yükünü halk kitlelerinin sırtına daha kolay yıkabilmek İçin. kapitalizm koşullarında kitleleri zor yoluyla zapt etmek amacıyla geliştirilmiş yöntemlere ve bunların bir sis-temleştirilmesi olan faşizme duydukları İhtiyaç artmaktaydı. Böylece büyük burjuvazi ve toprak ağalarının faşizm eğilimi güç kazandı ve burjuva-feodal diktatörlük, faşist kurumlarla pekiştirilerek faşist-feodal bir diktatörlük hafine getirildi. Kemalim faşist-feodal diktatörlük altında, işçiler, köylüler, diğer emekçi kitleler ve ezilen Kürt ulusu her turlu demokratik ve siyasi haktan yoksun olarak insafsız bir sömürü, baskı ve zulme tabi tutuldu. Buna karşılık başta proletarya olmak üzere, geniş emekçi kitleleri ve Kürt burjuva feodal diktatörlüğe karşı sürekli mücadele bu mücadele, Özellikle devletin faşist bir karakter kazandığı 1930'lardan bu yana daha da şiddetlendi Faşist-feodal diktatörlük, o zamandan bu yana görünüşte birçok değişiklik geçirmesine ve zaman zaman farklı emperyalist devletlerin güdümüne girmesine karşın varlığını sürdürmeye ve emekçi kitleleri ezmeye devam etti. Başlangıçta İngiliz-Fransız emperyalizminin etkisi belirleyici iken; daha sonra, 1930'larda Alman emperyalizminin gelişmesi ve yayılmasına bağlı olarak egemen sınıfla giderek artan ölçülerde Atman emperyalizmine bağlandılar. Bu durum, özellikle İkinci Dünya Savaşının ilk yıllarında iyice belirginleşti. Ancak Alman emperyalizminin yenilgi ve çöküşünün başlamasıyla birlikte, İngiliz-Amerikan emperyalizmi, egemen sınıflar ve onların faşist-feodal diktatörlüğü üzerindeki nüfuzunu tekrar sağlamlaştırdı. İkinci Dünya Savaşından sonra, İngiliz emperyalizmini arka plana iten ABD emperyalizmi ülkemizde dizginleri tamamen ele geçirdi. Bu durumun bugün de esas olarak devam etmesine karşın, özellikle 1970'lerde dünya halkla
— III —
12 — Türkiye Devrimci Komünist Partisi'nin devrimimizin bugün içinde bulunduğu aşamada savunduğu ve devrimci demokratik işçi-köylü diktatörlüğü altında gerçekleştireceği temel talepler şunlardır:
Siyasi Alanda;
1. Komprador-feodal devlet ve düzenin bütün kalıntıları tasfiye edilecek, emperyalistler ve gericiler tarafından yapılacak onu tekrar canlandırmaya yönelik bütün girişimler, işçi sınıfı, emekçi halk ve onların diktatörlüğü tarafından ezilecektir.
2. Ekonomik, siyasi, askeri, mali, kültürel, diplomatik, siyasi her alanda emperyalistlerle ve sosyal emperyalistlerle yapılan kölelik anlaşmaları ve onlara verilmiş olan bütün imtiyazlar kaldırılacak; ülkemiz topraklan üzerinde tek bir emperyalist askeri birlik ve üs bırakılmayacaktır.
3. İşçi-köylü iktidarı altında, halk sınıf ve tabakalarına tam bir siyasi özgürlük (söz ve basın, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü) sağlanacaktır. Bir avuç komprador feodal, ilerici burjuva ve onların uşakları dışında kalan her yurttaş, kadın veya erkek, milliyet farkı gözetilmeksizin eşit haklara sahip olacak ve bu hakların kullanılması güvence altına alınacaktır, Din ve inanç özgürlüğü saygı görecektir. Din ile devlet işleri kesin olarak birbirinden ayrılacak; gerçek bir laisizm uygulanacaktır.
4. Ulusal savunma, halkın silahlandırılması temelinde kurulan halk ordusu ve halk milislerine dayandırılacaktır.
5. İşçilerin, köylülerin devrimci demokratik halk iktidarının kurulmasına bağlı olarak, ülkemiz üzerinde emperyalizmin ulusal baskısı tasfiye edilecek, ezilen Kürt ulusunun bir referandumla ayrı devlet kurma hakkı da dahil olmak üzere ulusal kaderini tayin hakkı gerçekleşecektir. Demokratik halk iktidarı bütün azınlık milliyetler için tam bir hak ve dil eşitliğini gerçekleştirecektir.
TDKP ulusal düşmanlıkların yok edildiği, çeşitli milliyetlerden halkın bir arada yaşadığı tek bir devletten yanadır. Büyük bir devlet üretici güçlerin daha hızlı gelişmesini sağlayacaktır. Bu devlet demokratik merkeziyetçiliğe 3 dayanan bölgesel özerklik temelinde örgütlenir. Ancak ayrı devlet kurma veya aynı devlet içinde kalma konusunda karar sadece Kürt ulusunun olacaktır.
Ulusların kendi kaderini tayin hakkı konusunda, Türk milliyetine mensup komünistler propagandalarında ayrılma hakkının savunulmasını esas alırken, başta Kür komünistleri olmak üzere bütün ezilen milliyetlere mensup komünistler propagandalarını, emperyalizme ve gericiliğe harcı çeşitli milliyetlerden işçilerin ve halkın birliğinin savunulmasını esas alarak yürütmelidirler.
6. Türk ordusunun Kıbrıs’taki İşgaline son verilecek; bütün Türk ve diğer yabancı askerlerin Kıbrıs'tan çekilmesi, emperyalistlerin üslerinin ve ayrıcalıklarının aldırılması ve her iki milliyetten Kıbrıs halkının Kıbrıs'ın kaderini Özgürce tayin hakkı savunulacaktır.
Faşizm suçluları dışında tüm tutuklu ve hükümlüleri kapsayan genel af ilan edilecektir. Kendi gücüne güven ilkesini uygulayacak olan işçilerin köylülerin devrimci-demokratik iktidarı dünyada ki bütün ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerini destekleyecek, sosyalist ülkelerle sarsılmaz bir dostluk kuracak, anti-emperyalist ve demokratik ülkelerle dayanışma halinde bulunacak ve emperyalistlerin kendisi hakkında besledikleri niyetler konusunda bir an bile hayale kapılmadan, diğer ülkelerle toprak bütünlüğüne ve egemenliğine karşılıklı saygı, saldırmazlık, iç işlerine karışmama, eşitlik ve barış içinde bir arada yaşama temelinde iyi ilişkiler geliştirmeye çalışacaktır.
Ekonomik Akında;
9. Ekonomi, işçi ve emekçi halkın yararına yeniden örgütlenecek ve dış ticaret, bankacılık ve sigortacılık işçi-köylü devletinin tekeli altına alınacaktır. Emperyalist devletlere olan bütün "borçlar İptal edilecek, emperyalistlere ve komprador tekelci burjuvaziye ait bütün banka ve sanayi işletmeleri ile onların her türden malına işçi-köylü diktatörlüğü tarafından el konulacaktır. El konulan bütün işletmeler sosyalist ekonominin ilk dayanak noktaları haline getirilecek, ekonomi adım adım merkezi bir plan uyarınca yönetilecektir.
10. Emperyalizmin ve komprador tekelci kapitalizmin yanı sıra köylülüğü ezen feodal kalıntıların kökünün kazınması için yarı-feodal toprak ağalığı ekonomisi ve tefecilik tasfiye edilecek, her türlü angarya ortadan kaldırılacak, toprak ağalarının ellerindeki topraklara ve hazine topraklarına Köylü Komiteleri aracılığıyla tazminatsız olarak el konulacak; feodal, yarı-feodal ilişkilerin hüküm sürdüğü topraklar köylülüğe dağıtılacaktır.
Devrimci işçi-köylü diktatörlüğü altında bütün topraklar millileştirilecektir; yani toprağın satılması, satın alınması, kiralanması ve başkasına devredilmesi yasaklanacaktır.
Devrimci işçi-köylü diktatörlüğü tarafından el konulan toprakların bir bölümü üzerinde devlet çiftlikleri kurulacaktır. Devlet çiftlikleri tarım alanında sosyalist ekonominin ilk örnekleri ve dayanak noktaları olacaktır.
Devrimci işçi-köylü diktatörlüğü, el konulan toprakların feodal, yarı-feodal ilişkilerin hüküm sürdüğü toprakların köylülere dağıtılması ile ortaya çıkan işletmeler de dahil olmak üzere, bireysel köylü işletmelerinin bütününün kooperatif ve giderek daha üst düzeyde kolektif işletmeler İçinde birleşmesini teşvik edecektir. Ve bunun için kesinlikle hiç bir zor yöntemi kullanmayacaktır.
Köylülerin bankalara ve tefecilere olan tüm borçları iptal edilecek, toprakları üzerindeki her türlü ipotek kaldırılacaktır.
Toprak ağalarının ve komprador-feodal devletin elindeki bütün tarım makine ve aletlerine, tohumluk, gübre ve ilaca vb. el konacak; bunlar devrimci işçi-köylü diktatörlüğü tarafından kurulacak Makine-Traktör İstasyonlarında toplanacak ve Köylü Komiteleri aracılığı ile köylülerin bunlardan yararlanması sağlanacaktır.
11. Ormanlar, akarsular, su kaynakları ve bütün zenginlikleri halkın ortak mülkiyeti haline getirilecektir.
12. Kendi başına ele alındığında tam bir demokratik devrim, en iyi çalışma koşulları, en geniş siyasi özgürlüğün bile proletaryayı kapitalist sömürünün zincirlerin den kurtaramayacağının ama onun gücünü toplamasını ve bu zincirleri kırmasını sağlayacak koşulları yaratacağının bilincinde olan TDKP, proletaryanın kapitalizm koşullan altında savaş gücünü artırmak ve onu çürüme ve yozlaşmadan korumak için aşağıdaki talepleri savunur. Devrimci demokratik işçi-köylü iktidarı, ilk adımda bunların eksik siz bir biçimde gerçekleştirilmesini sağlar;
a) Devrimci proletaryanın her türlü sınıf örgütü ve sınıf sendikaları için uluslararası alanı da kapsayan tüm özgürlüğün sağlanması,
b) En çok 8 saatlik işgününün ve haftada 40 saat çalışmanın tarım dahil bütün işyerlerini kapsayacak şekilde genelleştirilmesi; her yıl ücretli dinlenme hakkının gerçekleştirilmesi,
c) Sınırsız grev ve genel grev hakkı; lokavtın yasaklanması,
d) İşsizliğin önlenmesi ve İşsizlik sigortasının uygulanması,
e) Bütün işyerlerinde hastalık ve kazalara karşı önleyici tedbirlerin ve sağlığa uygun çalışma koşullarının sağlanması.
f) Karşılığı işçiler tarafından ödenmeyen sigorta, tazminat ve emekli aylığı uygulamalarının her alanda gerçekleştirilmesi,
g) 18 yaşından küçük gençler için 6 saatlik işgünü; gece çalıştırma yasağı; 16 yaşından küçük çocukların kapitalist sömürüye tabi tutulmasının ve feodal bir kalıntı olan çıraklığın yasaklanması.
h) Eşit işe eşit ücret ödenmesi,
ı) Kadın emeğinin kadın sağlığına zararlı sanayilerde yasaklanması,
İ) İşçi annelerin çalışma süre ve koşullarının, durumlarına uygun olarak düzenlenmesi, bütün iş yerlerinde kreş ve emzirme odalarının açılması,
k) İşçilere sağlığa uygun barınma koşullarının sağlanması,
ı) Bir işçi ailesinin insanca yaşamasını sağlayacak genel asgari ücret ödenmesi,
m) İşçiler üzerinde feodal sömürü kalıntılarına son verilmesi.
13. Şehir küçük burjuvazisinin elindeki küçük işletmeler korunacak, bunların kooperatifler içinde birleşmeleri teşvik edilecektir.
Devrimin bu aşamasında emperyalist ve feodal sömürünün gerçekleşmesinin aracı olmadıkları, devrime, halk iktidarına ve ulusal ekonomiye karşı çıkmadıkları ve ona zarar vermedikleri ^sürece orta burjuvazinin elindeki İmletme ve mallara el konulmayacak, ancak bunlar demokratik halk iktidarının ve işçi komitelerinin denetimi altına alınacaktır.
15. Tüm çalışanlara grev ve toplu sözleşme yapma yetkisine sahip sendika kurma hakkı tanınacaktır.
16. Mevcut düzende açlığa ve sefalete terk edildikleri için kitleler halinde yurt dışına göç etmek zorunda bırakılan «göçmen işçiler»e ülke içinde uygun çalışma ve yaşama koşulları sağlanarak, onların yaşadıkları ekonomik sürgün hayatına son verilecektir.
17. Çocukların fiziki ve moral gelişmesini ve eğitimini sağlayacak tedbirler alınacak, kimsesiz ve evlilik dışı çocukların bakımı ve yetiştirilmesi garanti altına alınacaktır.
18. Bugünkü vergi düzeni ve dolaylı vergiler tümüyle kaldırılacak; onun yerine, sömürüyü ve sosyal eşitsizlikleri tasfiye etmeye yardımcı olacak bir Artan Oranlı Gelir Vergisi sistemi konacaktır.
Kültür ve Diğer Alanlarda;
19. İşçi-köylü diktatörlüğü altında geliştirilecek olan kültür, onun bir unsuru olan proletarya kültürünün gelişmesi için en olumlu koşulları bağrında barındıran, kitlesel nitelik taşıyan anti-emperyalist, anti-faşist, anti-feodal ve Marksist-Leninist ideoloji tarafından yönlendirilen bir küftür olacak; bilim, sanat ve edebiyat halka hizmet edecektir.
20. Ulusal demokratik, halkçı ve parasız bir eğitim sistemi kurulacak; teorik eğitim üretici çalışmayla birleştirilecektir. Eğitim, geniş halk kitlelerini devrim mücadelesine sevk etmenin bir aracı olacaktır.
21. Zorunlu ve tek bir resmi devlet dili olmayacak, her ulusal bölgede ulusal dil resmi dil olacaktır. Bütün uluslar ve milliyetler ana dillerinde eğitim yapabilecekler, hiç bir kısıtlama olmaksızın ana dillerini özgürce kullanabileceklerdir. İşçi-köylü iktidarı bütün ulusal kültür ve diller üzerindeki her türlü baskıya son verecek, onların gelişip açılmalarının koşullarını yaratacaktır.
22. Hukuk sistemi değiştirilecek, yargı yetkisi çeşitli düzeylerdeki halk meclislerine karşı sorumlu olan halk mahkemeleri tarafından kullanılacaktır.
23. Halk sağlığını güvence altına alan geniş bir halk sağlığı sistemi kurulacak; yaşama koşullan iyileştirilecek ve halka, sağlığa uygun barınma koşulları sağlanacaktır.
24. Emekçi halkın bedensel gelişmesinin koşullan sağlanacak; kitle sporu teşvik edilecektir.
– IV –
13 — Proletarya ve onun öncüsü Türkiye Devrimci Komünist Partisi önderliğinde halkın, şiddete dayanan devrimle komprador-burjuvazi ve toprak ağalarının burjuva-feodal ve gerici faşist diktatörlüğünü yıkması ile proletarya diktatörlüğünün özgül bir biçimi olarak kurulacak olan işçi ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü; başlangıçta ayaklanma organları olarak doğan ve daha sonra devrimci iktidar kurulduğu ölçüde yasama ve yürütme yetkilerine sahip yönetim organlarına dönüşen, her kademedeki emekçi halk meclislerine ve onların halk tarafından seçilen, denetlenen ve gerektiğinde görevden alıntın temsilci organlarının demokratik merkeziyetçilik esasına göre örgütlenmesi temeline dayanan ve proletarya ve emekçi halkın çeşitli kitle örgütleri tarafından desteklenen ve denetlenen, demokratik bir yönetim sistemidir.
Devlet işlerini yönetmekle görevli memurlar halk tarafından seçilir, denetlenir ve gerektiğinde görevden alınır,
İşçi ve köylülerim devrimci demokratik diktatörlüğü, demokratik devrimden kesintisiz olarak gelişen sosyalist derimin gelişme süreci içinde, tek başına proletarya ve onun Marksist-Leninist partisi Türkiye Devrimci Komünist Partisi tarafından, tüm emekçi halkın yönetilmesine dayanan sosyalist bir_ diktatörlüğe dönüşür.
14 — Devrimci proletaryanın, proletarya ve halkın mücadelesini yürütmeye yetenekli en ileri unsurlarını bağrında toplayan ve saflarında burjuva-revizyonist unsurların ve hiziplerin varlığına izin vermeyen, proletaryanın en saf örgütü olan Türkiye Devrimci Komünist Partisi, nihai amacı olan komünist toplumun kurulmasına kadar yürüteceği mücadelede, proletaryayı durmaksızın kendi sınıf ideolojisiyle donatarak eğitecek, birleştirecek ve yönetecektir. Sınıfsız topluma geçişle birlikte; proletarya diktatörlüğü gibi parti de gereksiz hale gelerek yok olacaktır.
15 — Devrimin başarısı, doğru Marksist-Leninist bir önderlik altında, onun yok etmeyi hedef aldığı güçlere karşı, tutarlı ya da tutarsız bir mücadele potansiyeli taşıyan bütün sınıf ve tabakaları birleştirebilecek ve mücadeleye seferber edebilecek bir cephenin oluşturulmasına bağlıdır. Ulusal Demokratik Halk Devriminde proletaryanın cephe siyaseti işçi-köylü temel ittifakını gerçekleştirmek, bu temel üzerinde şehir küçük-burjuvazisini devrimci saflara kazanmak, ulusal burjuvaziyi tarafsızlaştırmak ve onunla, devrimci mücadeleye katıldığı sürece ittifak kurmak esasına dayanır. Türkiye Devrimci Komünist Partisi cephe siyasetini hayata geçirirken, ne temel hedeflerini, ne de mücadelesiz birlik olmayacağı gerçeğini bir an bile olsa gözden kaçırmayacaktır.
16 — Türkiye Devrimci Komünist Partisi, militarist-bürokratik devlet cihazını zor ve şiddete dayanan devrimle yok edecektir. Halkın gericiliğe karşı yürüteceği genel silahlı ayaklanma süreci içinde doğacak ve Türkiye Devrimci Komünist Partisi tarafından yürütülecek olan işçi sınıfı ve köylülüğe dayanacak halk ordusu; karşı-devrimci silahlı kuvvetlerin dağıtılmasının, devrimci demokratik halk iktidarının kurulmasının, onun ülke çapına yayılarak pekiştirilmesinin ve devrimin kazançlarının savunulmasının aracı olacaktır. Halk ordusu, üretimden kopuk ve zorba bir ordu değil, ama üretime katılan ve kendi içinde demokratik bir ordudur ve o, aynı zamanda halkın genel askeri eğitimini sağlamanın bir aracıdır.
17 — İşçi sınıfının burjuvaziye karşı yürüttüğü mücadelenin temel araçlarından biri de onun devrim, sosyalizm ve komünizm idealleriyle sınıf mücadelesi içinde eğitildiği kitlesel örgütleri olan sendikalardır. Ne var ki, bugün kapitalist-revizyonist dünyada işçi sendikalarının yönetimi, geniş ölçüde, faşist, reformist ve revizyonist burjuva akımların temsilcisi sendika ağalan tarafından gasp edilmiştir ve sendikalar, işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinin aleti olmaktan çıkarak, onu, mevcut düzene bağlamanın araçları haline getirilmiştir.
Bu durum, dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi ülkemizde de, işçi sınıfının öncü müfrezesi olan Türkiye Devrimci Komünist Partisi'nin yönetiminde, geniş İşçi kitlelerini bağrında toplayan sınıf sendikalarının örgütlenmesini zorunlu kılmaktadır. Türkiye Devrimci Komünist Partisi tarım proletaryası dahil bütün işçi sınıfını, devrim ve "Sosyalizm yolunda seferber edebilecek sınıf sendikalarının örgütleyecektir."
Proletarya diktatörlüğünün kurulduğu koşullarda sendikalar, diğer görevlerinin yanı sıra, geniş proleter kitlelerin sosyalizmin inşasına ve üretimin sosyalist yönetimine katılmasının kaldıraçları haline de gelirler. Proletarya diktatörlüğü sisteminin bir parçası olarak partinin önderliğinde sendikalar, aynı zamanda, proletaryanın kendi diktatörlüğü üzerinde kuracağı denetimin ve bu diktatörlük saflarında ortaya çıkabilecek yozlaşmalara karşı mücadelenin de araçlarıdır.
18 — Geniş emekçi köylü kitlelerinin tam bir örgütsüzlük, parçalanma ve dağılma halinde bulunduğu ülkemizde, Türkiye Devrimci Komünist Partisi, proletaryanın önderliğinde köylülüğü örgütlemek ve onun anti-emperyalist ve anti-feodal potansiyelinden sonuna kadar yararlanmak amacıyla, yoksul köylülerin ağırlıkta olduğu, tüm köylülüğü bağrında toplayan Köylü Birliklerinin kurulmasına Özel bir önem verir.
Bugünkü burjuva-feodal düzende çeşitli tarım kooperatifleri, esas olarak zengin köylülerin ve yarı-kapitalist toprak ağalarının geniş emekçi köylü kitlelerini ezdiği ve sömürdüğü, emperyalist ve komprador tekellere bağımlı kapitalist işletmelerdir. Ancak, eğer proletarya ve onun Marksist-Leninist partisinin rehberliğini kabul eden emekçi köylülerin yönetime aktif bir biçimde katılması ve böylece emekçi köylüler yararına demokratik bir biçimde yönetilmeleri sağlanabilirse, kooperatifler, kolektif kapitalist işletmeler olmaktan çıkmadıkları halde, mevcut koşullarda, bu ölçüde, köylülüğün anti-emperyalist, anti-feodal mücadelesinin araçları durumuna getirilebilirler.
Proletarya diktatörlüğü koşulları altında, sosyalist sanayi sistemine bağlanan ve toplumsal mülkiyet altında bulunan toprak üzerinde, yine toplumsal mülkiyet altında bulunan temel üretim araçlarıyla üretim yapan kooperatifler ise, tamamen nitelik değiştirerek, küçük köylü ekonomisini kolektif büyük işletmelere dönüştürmenin ve onu sosyalist ekonomiyle adım adım bütünleştirmenin araçları haline gelirler. Ancak TDKP, tarım kooperatifleri sosyalist sanayi sistemiyle tam olarak bütünleşinceye (kooperatif, modern tekniğe dayalı büyük tarım-sanayi komplekslerine ve kooperatifçi köylü, bu komplekslerde çalışan işçiye dönüşünceye) kadar, sosyalist ekonominin bu Özel (yarı sosyalist) parçasının özelliklerini dikkate alır ve onu geliştirecek bir yol izler.
19 — Gençliği kazanmanın geleceği kazanmak demek olduğunun bilincinde olan TDKP, burjuva-feodal düzen ve ideolojilerin başta işçi gençlik olmak üzere, halk gençliği üzerindeki yozlaştırıcı ve zehirleyici etkisine karşı her yolla savaşacaktır. TDKP gençliğin maddi-manevi özlemlerini ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak ve bu ihtiyaçlardan hareket ederek devrimci inisiyatifini sürekli geliştirecek biçimde Marksist-Leninist önderlik altında örgütleyecek; gençliğin sonsuz devrimci enerjisini, işçi ve diğer emekçi kitlelerin enerjisi ile birleştirecek ve gerçek kurtuluş yolunu göstererek devrim yolunda seferber edecektir.
20 —Bugünkü burjuva-feodal! düzen genel olarak kadını köleleştirmekte, aşağılamakta, yeteneklerini köreltmekle ve ikinci sınıf bir insan durumuna getirmekte, ayrıca işçi ve emekçi kadın üzerinde daha yoğun bir sömürü gerçekleştirmektedir. Oysa devrimci mücadele ve hayat, Onun, ana ve kadın olarak, mevcut düzenin kendisine ve çocuklarına hazırladığı kötü gelecekten, haksızlıktan, sömürü ve zulümden olağanüstü nefret ettiğini, onun yüksek bir devrimci ruha ve kararlılığa sahip olduğunu ve koşullar olumlu olduğunda toplumsal hayatın her alanındı büyük başarılar kazandığını her gün göstermeye devam ediyor.
Kadının tam kurtuluşu davası, proletaryanın kurtulurumdan, sömürünün ve baskının olmadığı yeni bir dünyanın yaratılması büyük davasından ayrılmaz. Özü itibarıyla bir burjuva devrimi olan Ulusal Demokratik Halk Devriminin esas olarak kadının siyasi kurtuluşunu ve hak eşit eşitsizliklerinin yok edilmesini gerçekleştireceği; onun sosyal kurtuluşunun ve bu alandaki fiili eşitsizliklerin yok edilme-sinin ise sosyalist devrimin gelişme süreci içinde, proletaryanın Özel çabasıyla gerçekleşebileceği noktasından hareket eden TDKP, devrimin bugün içinde bulunduğu aşamada, partinin önderliğinde emekçi kadınların anti-emperyalist, anti-faşist, anti-feodal, kitlesel örgütlerini de yaratacak ve onun davası ve mücadelesini, proletarya ve diğer emekçi kitlelerin davası ve mücadelesiyle birleştirecektir. TDKP, kadının kurtuluşu konusundaki burjuva revizyonist teorilere karşı sürekli bir mücadele verecektir.
21 — Bugün kültür; eğitim, bilim, sanat ve edebiyat alanları, her türden burjuva-revizyonist ve feodal-dinci ideolojilerin yozlaştırıcı etkisi altında, halk kitlelerini uyuşturmanın ve onlar komprador-feodal düzenin uysal köleleri haline getirmenin araçları durumundadır. Bütün bu alanlarda çalışan emekçiler, mevcut düzenin bütün diğer kötülüklerinin yanı sıra onun bu özelliğinden dolayı, ayrıca hoşnutsuzdurlar. Onlar, eğitim, bilim, sanat ve edebiyatın proletaryanın ve emekçi halkın yararına olmasını, bunların maddi ve manevi bakımdan insanın ve toplumun çürümesinin değil, gelişmesinin aracı olmasını istiyorlar.
Tüm kültür alanını sınıf mücadelesinin ideolojik planda yürütüldüğü, Marksizm-Leninizm ile her türden burjuva revizyonist ve feodal-dinci bütün gerici ideolojilerin kıyasıya mücadele ettiği bir alan olarak gören Türkiye Devrimci Komünist partisi Marksizm-Leninizm’in bu alanda da egemen olması ve kültürün sonsuza kadar gelişip, açılması için proletarya devriminin zorunluluğunun bilincinde olarak eğitim- bilim, sanat ve edebiyat emekçilerini Marksist-Leninist önderlik altında örgütleyecek ve yönetecektir.
Hiç yorum yok