Header Ads

Header ADS

Emek , Demokrasi , ve Özgürlük  Bloğu- bildirgesi ve siyasi içeriği


Emek ,Demokrasi ve Özgürlük bloğunun başlığından da anlaşılacağı gibi Emek, demokrasi ve özgürlüğü hedef aldığı ciddi iddiası olduğu algılanıyor. Elimizde sadece Blok un seçim bildirgesi olduğundan, bu bildirgeye ve içeriğine dayanarak, Blok un Emek yanlısı mı, yoksa Emek le sermaye arasındaki çelişkileri yumuşatma yanlısı olduğumu, hedeflediği demokrasi, Devrimci Demokrasi mi yoksa sermayenin çizdiği sınırlar içinde ve sermayenin kabul edebileceği bir içerikte Burjuva Demokrasisi mi olduğu,  Savunduğu özgürlüğün  sadece Kürdistan için bir özerkliği mi, yoksa globalist sermayenin  Lübnanlaştırma politikalarıyla uyumlu, genel bölgesel özerklikleri  talepmi ettiği konularına kısaca deyinelim.

Blok, seçim beyannemesinde  toplumun doğrudan demokratik katılımını esas alan ve hayatın her alanında söz sahibi olmasına imkan tanıyan, sadece bir idari yapıdan ibaret olmayan esasında toplumsal katılımı ve demokratik yönetimi önceleyen, kangrenleşen sorunların en temel çözüm modeli olarak Demokratik Özerkliğin hayata geçirilmesi iddiası ve amacındayız diyor.  Öne sürülen  bu temel çözüm modeli ile sadece sorunların var olan kapitalist sistem içinde çözülebileceği hayallerini yaymakla kalmıyor, aynı zamanda sosyalizmin de bir alternatif çözüm olmadığı kapitalist iddialara sessiz kalmış, ve böylece de onaylamış oluyor. 
 
Bu yaklaşımını Blokun şu değerlendirmesinde daha net bir şekilde görebiliriz.
""AKP’nin belki de en fazla istismar ettiği, en fazla tükettiği alan demokratikleşmedir. Toplumda güçlü bir demokratikleşme isteği ve özgürlükler lehine bir beklenti oluştuğu ortadadır. Bu beklentinin de büyük mücadeleler ve ödenen bedeller neticesinde ortaya çıktığı da biliniyor. Ancak AKP hükümeti, bu olumlu havayı tam bir demokratikleşme için değerlendirmek yerine, partisel ve grupsal çıkarlarını elde etmek, ideolojik ve kadrosal yayılmayı sağlamak için kullandı. Bu şekilde ucuz bir yaklaşım göstererek, demokratikleşme isteğini heba etmekte ve toplumda umut kırılmasına yol açmaktadır."""
Yukardaki alıntıda açıkca görülebileceği gibi kapitalist sistemden, sermayeden-hakim sınıftan tamamen kopuk bir şekilde ele alınan AKP nin –tekelleşmenin hızla odaklandığı ve buna bağımlı olarak , gelişmiş kapitalist ülkelerde bile demokratik hakların kısıtlandığı, çiğnendiği bir dönemde- demokratikleşmeyi istismar ettiği ve tükettiği- yani istismar etmezse bu demokratikleşmenin  olasılığını iddia ediyor.  İşbirlikci sermayenin Devletinden soyutlanarak ele alınan ve  sorunu "Hükümet" e ve "hükümet iktidarına" indirgeyen bu yaklaşım, bu "istismar "olmazsa -hakim sınıf olarak sermayenin Devlet inin - bu demokratikleşmeye karşı olmadığı hayallerini yaymakla kalmıyor, AKP nin  "Devletin" de önünde bir engel olduğu gibi çarpık bir algılamaya çanak açıyor. 
Yani sorun, var olan kapitalist sistem, sermayenin sınıfsal iktidarı olan devlet değil, devletin iktidarı hükümet ve hükümetdeki parti…yoksa sorun çözümlenebilir. Böylesine bir anlayışa  sadece Lenin den şu sözleri aktarmak yeter. ;
"İnsanlar, her zaman, siyasetteki aldatmaların , aldanmaların aptal kurbanları olmuşlardır ..bütün .. dinsel, siyasal  toplumsal sözler,. arkasındaki şu veya  bu sınıfın çıkarlarını aramayı öğrenmedikleri sürece de, böyle kalacaklardır…"
Sınıfsallıktan ne kadar uzaklaşıldığını, işçi sınıfı ideolojisinden ne kadar  korkulduğunu ,  gene burdada , var olan sistem içinde sorunların çözülebileceği hayallerini , Blok un şu alıntısı ortaya koyuyor..;


""Herhangi bir ideolojiyi dayatmayan, ulusu ve vatandaşlığı etnik temelde tanımlamayan, devletin yetkilerini sınırlayan, bireysel-kollektif haklara dayalı, emekten yana, cinsiyet özgürlükçü, doğaya saygıyı insana saygıyla bir tutan, Türkiye’nin bütün farklı kültürlerini, inançlarını, değerlerini koruyan yeni bir anayasayı hep birlikte yapacağız.""

 "herhangi bir ideolojiye dayatmayan"???… İnsanların, ekonomik ve siyasi bir sistem içinde üretim ilişkilerine girdiği yaşamında ideolojden bağımsızlık olabilrimi?  İdeolojiden bağımsızlık iddiası, ya bilinçli bir şekilde , ya da bilinçsizce hakim olan ideolojinin savunulmasından başka bir şey değildir. Her dönemde hakim olan ideoloji, gerek yaşam biçimi , gerek yaşam anlayışı , gerekse üretim ilişkileri anlamında , hakim sınıfların ideolojisidir. 

Blok eğer bu "herhangi bir ideolojiye dayatmayan" şartını koymasaydı, sorun anlaşılabilridi. Ancak bu şartı koyarak aslında yaptığı, burjuvaziye açıkca sosyalist ideolojinin anayasaya dayatılmayacağı,  burjuva ideolojisi sınırları içinde kalınacağı sözü nü – garantisi ni vermesidir. Yani sistem içinde kalarak ve uzlaşıcı bir temelde olacağı vaadidir.  
Blok bu hakim olan ideolojik düşüncesini bildirgenin devamında daha da ortaya koyuyor..
Bildirgenin ekonomik kısmıyla ilgili bölümünde,  'Yönetimde katılımcılık, paylaşımda adalet! " başlığıyla , sorunları sıraladıktan sonra çözüm olarak şunları söylüyor  Blok..;


"katılımcı ekonomi anlayışımız Her şeyi, kar amaçlı piyasanın insafına bırakan anlayışa karşı, ekonominin hukuki ve ahlaki bir temele kavuşturulması,
Ekonomi yönetimini hükümetin dışında meslek grupları ve sivil toplum örgütleri aracılığı ile üreticilerin, tüketicilerin ve çalışanların yönetime katılmasını ve denetlemesini sağlayacak mekanizmalar  Merkezi, Bölgesel ve Yerel düzeyde oluşturulacak,"

Ayağı yere basamayacağı için "Bölgesel ve yerel bir ekonomi ve ekonomik denetleme "gibi  , ne olduğu bilinmez, uydurukcu bir ekonomik çözüm getirirken, aslında bunun  sınıfsal çelişkileri yumuşatma ve "üreticilerin, tüketicilerin ve çalışanların yönetime katılmasını sağlayarak "uzlaşma yı öngördüğünü  de ortaya koyuyor.  Bu arada , bu uzlaşma ve çelişkileri yumuşatmada , TÜSİAD  gibi sermayenin  örgütünüde unutmadığını  belirten "meslek grupları ve sivil toplum örgütleri" nin aracılığını da  ilave etmeyi unutmuyor..
 

Yani ekonomik sorunun çözümünün, sistem içindeki –kimisi burjuvazinin kendisinden oluşan, kimisi gerek emperyalist gerekse yerel burjuvazi tarafından finance edilen ve desteklenen - sivil toplum örgütleri aracılığı ile , sınıfsal çelişkileri yumuşatacak, uzlaştıracak politika ve pratiklerle sağlanmasını öne sürüyor. 
 
Bu sııfsal çelişkiyi yumuşatmada somut talep i de şöyle açıklıyor.
""Gelir, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilmelerinin tek aracıdır. Gelir dağılımında yaşanan eşitsizlik, başta temel ihtiyaç alanları olmak üzere insanlar arsında uçurumlar neden olmaktadır. İttifakımızın tüm bu sorunların aşılması yönünde öncelikli hedefi; Asgari ücret ve emekli aylıkları, yoksulluk sınırının üzerinde belirlenmesi, vergi dışı tutulması,
Görüldüğü gibi sınıf mücadelesi  ve onun varlığı konusunda  üsüt kapalı da olsa , bütün bir paragraf bile getirilmediği gibi,  mücadele yerine , sınıfsal çelişkileri yumuşatma ve böylece uzlaştırmayı ve bu uzlaştırmanın  yollarını politikasına temel olarak alıyor.

 
Bunun adı devrimcilik mi reformizmi, bunun adı- başkalarını suçlamak için kullandıkları- sosyal şövenizm, oportunizmmi , bunun değerlendirmesini okuyucuya bırakıyorum..
Benzer şekilde Kürt sorununu da ""Kürtlerin talep ve beklentilerini dikkate almaları ve üç yıldır İmralı’da süren görüşmeleri bir an önce müzakere sürecine dönüştürmeleri gerekmektedir"" sözleriyle Kürt halkından ve mücadeleden alarak, APO ya, müzakereye, transfer ediyor..
Blokun bildirgesinde , zaten genel olarak beklediğimiz yukardaki yaklaşımın dışında, en ilginç gelişme , Kürdistanda yerel demokratik özerklik taleplerine, Türkiye çapında 20-25 özerk bolge yönetimlerin ilave edilmesi
Sorunu tamamen kapitalizmden ve  kapitalist sistemden soyutlayan , –aslında APO nun da düşüncelerini biçimlendirmede büyük katkısı olan, Türkiyeyi bölünebilecek en küçük paralara kadar bölmekden bahseden Troçkist Küçükaydın ın yaklaşımına uyan-   sorunun merkeziyetci ulus-devlet olduğu gibi kapitalizmi aklayan, karşı devrimci, işçi sınıfı düşmanı bir içerikte. Bakın ne diyor Blok bildirgesinde;
"Katı merkeziyetçi, farklılıklara kapalı, ulus-devlet yapıları bir süredir temel tartışma konusu ve demokratikleşmenin güncel sorunu haline gelmiş durumda. Sorunun kendisini çok acil bir şekilde dayattığı ülkelerden biri de Türkiye’dir."
Yani sorun kapitalizm, sınıfsal bir iktidar olarak örgütlenmiş sermaye ve onun devleti değil, onun ulus-devlet biçiminde örgütlenmiş olması. Devam edelim ;
"Bu anti-demokratik anlayış, insan hakları meselesini de bireysel haklar temelinde ele alarak üniter devlet adına topluluk haklarını, bir başka deyişle kolektif hakları yok saydı. Halkın yönetime katılımı önüne engeller koyarak, devleti kutsallaştırdı."
 Yani bu anti-demokratik anlayışın temel sorunu , yani anti-demokratik, gerici olan, sermaye ve onun sistemi değil, onun ulus-devlet olarak yapılanmış olması….
Çözüm sermayenin sınıfsal bir iktidarı olarak DEVLET i ele geçirmek değil, Blokun sözleriyle çözüm, bu devlet içinde  demokratik özerklik..
"İdari yapının demokratikleştirilmesi için çözüm önerimiz, bölgesel yönetimler şeklinde tanımladığımız demokratik özerk’liktir"
Devamı çok daha çarpıcı, bırakalım sermayenin iktidarının ele geçirilmesini, yıkılmasını, Blok,  sermayenin iktidarının , ve siteminin pekiştirilmesi peşinde.
"Demokratik öz yönetim anlamına gelen Demokratik Özerkliği, demokratik cumhuriyet’in özüne uygun niteliklerinin pekiştirilmesi olarak görmekteyiz."

Kapitalizm altında Demokratik Cumhuriyetin özünün ve onun özüne uygun niteliklerin  ne olduğu konusunda hiç bir devrimciye açıklama yapmak gerekirmi? 
 

Bildirge  bu "pekiştirme "yöntemini ve  bu yönde amaçlarını  şöyle açıklıyor;
 
""Bu temelde Türkiye sosyo-ekonomik yapılarına göre 20-25 özerk bölgesel yönetime ayrılacak. Merkezi yönetimle, yerel yönetimler arasında idari ve siyasi yönetim organı olarak işlev görecek bu özerk bölgesel yönetimler işleri kolaylaştıracak ve hızlandıracak, halkın yönetime doğrudan katılımını sağlayacak, demokratikleşme açısından önemli bir adım olacaktır.
Emek, Demokrasi ve Özgürlük adayları olarak, Demokratik Özerkliği sadece Kürt sorununun çözümünde değil; bir bütün Türkiye’nin idari yapısının demokratikleştirilmesinde, toplumumuzun kültürel zenginliğini gözeterek çağdaş ölçülerde özgürlükçü ve katılımcı demokrasiye ulaşmada da güçlü bir seçenek olarak görmekteyiz.""

Yani Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu, sadece Kürt sorununun değil, Türkiye işçi sınıfının sorununun da var olan kapitalist sistem içinde çözülebileceğini ve bu çözüm için sivil toplum örgütlerinin aracılığıyla sınıfsal çelişkiler  yumuşatılıp, uzlaştırılarak,  "çağdaş ölçülerde özgürlükçü ve katılımcı demokrasiye ulaşma  yolunda" adımlar atacağını savunuyor…

AKP ye tek muhalefet olduğunu, CHP nin de katılımını arzulayan  Blok , bildirgenin içeriğinden anlaşılacağı gibi, sınıfsal bir iktidar olarak devlet e değil, CHP nin yerini alarak , devletin iktidarına talip olan burjuva  liberal bir muhalefet  olma peşinde.  

16 Haziran 2011
Erdoğan A

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.