Header Ads

Header ADS

*Ana dilde eğitim * konusu üzerine

"Eğitim işlerini tek bir devletin içinde uluslara göre bölmeyi", "kültürde ulusal özerkliği", "eğitim işlerini devletin elinden almayı" derslerin yerli dilde okutulmasıyla karıştırmak dangalakça bir bilisizliktir. ..........Dünyanın hiçbir yerinde Marksistler (hatta hatta demokratlar) derslerin yerel dilde okutulmasına karşı çıkmış değillerdir. Dünyanın hiç bir yerinde Marksistler, "kültürde ulusal özerklik" programını benimsememişlerdir"  Lenin

Türkiyedeki devrimci hareketin ufukta görünen son sınavı *özerklik* başlıklı yazıda, dil konusunun en önemli bir sorun olarak ortaya çıkacağını vurgulamıştım. Tarih boyu gerek bir bütün olarak  özerkliğe ve gerekse eşitsizliğin bir parçası olarak  dil konusuna yaklaşımda burjuva ve markist yaklaşımın zıtlığı ,uzlaşmacı ve uzlaşmama, -eşitsizlik sorununun bütünden sadece parçaya indirgenmesinde- kendinisini göstermiştir. Türkiye  de Kürt halkının eşitlik sorunu da burjuva milliyetcileri tarafından kaçınılmaz olarak bu yönde geliştirilmektedir. Bu şekilde burjuva milliyetcileri ve onların sol kuyrukcuları , eşitsizliği bütünden soyutlayıp,  burjuvazinin, kabullenebileceği bir parçaya ve içeriğe  indirgeme aldatmacasının zeminini hazırlamaktalar. Ve aynı zamanda sorunu ana dilde eğitim görme zorlaması ile Türkiyedeki emekci sınıfın bölünmesi ve zaten gelişmede geri bırakılan Kürt emekci halkının daha da geri kalması yönünde , sınıf mücadelesine ve Kürt emekci halkına  ihaneti içinde taşıyan , bir yaklaşım sergilemekteler.

 Soruna yaklaşım aynı Ulusların kendi kaderini tayin hakkında olduğu gibi özden ve onun asıl içeriğinden uzak ezberci bir yaklaşım olmayı henüz aşmamaktadır. Her ikisindede temel ,*Zor* un ortadan kaldırıldığı, eşitliğin ve *gönüllü* lüğün ortamının yaratılmasıdır. Yani Marksistlerin karşı geldiği azınlığın kendi dilinde eğitim yapmaması değil, bu hakkının ve özgürlüğünün bile olmaması, zorla bastırılması. Hedeflenen bu  *zor* un ortadan kaldırılması, *zorunlu* resmi dilin ortadan kaldırılması,  her azınlığın ana dilinin bütün devlet ve resmi kuruluşlarda, heryerde, özgürce konuşulabilme hak ve özgürlüğünün ve ortamının sağlanması.

 Eşitsizlik konusunu Leninin,Dillerin eşitliği olayı  başlıklı yazısında Martovu haklı gördüğü, **konuşmacıların, ulusal toplulukların eşitliğinde ısrar edip eşitsizliği dil alanına aktarmalarının" fetişizm olduğu** değerlendirmesinde olduğu gibi sadece dil e indirgemek ve hele bunu *kendi dilinde eğitim yapma* hakkının kullanımı olarak lanse etmek , marksizmi burjuvazinin kabul edeceği bir içeriğe indirgemek olur.

 Konu özelinde önemli ve belirleyici olan bu hakkın kazanılması. Hakkın ve özgürlüğün uygulanması tamamıyle Kürt emekci halkının  gene *özgürce* kendi seçeneğidir,. Ancak tüm eşitsizlikler ortadan kalkmadan (ve bu sistem içinde kalkamıyacağına göre) talep edilen  hakkın kazanılması ve kendi dilinde eğitimin uygulanmasının talebi, farklı içeriklere ve yaklaşımlara sahiptir, birbirine karıştırılmaması gereken , iki zıt görüşü içinde taşıyan konulardır.

 Lenin in Diller sorununda liberaller ve demokratlar başlıklı yazısında belirttiği gibi " iktisadi zorunluluklar, aynı devlet içinde yaşayan ulusal-toplulukları (birlikte yaşamak istedikleri sürece) çoğunluğun dilini öğrenmeye doğru itecektir. .. ,düzen ne kadar demokratik olursa, kapitalizmin gelişmesi o kadar hızlı ve yaygın olacak ve iktisadi zorunluluklar, ayrı ayrı ulusal-toplulukları, ortak ticari ilişkiler için en uygun dili öğrenmeye doğru itecektir. "

 Aynı yazısında sorunun *zor* ve *Gönüllü* kullanım arasındaki farkı anlatırken  İsviçre örneğini göstererek, ortak tek bir devlet dili yerine, üç resmi dilin (Almanca, Fransızca ve İtalyanca) bulunmasından hiç bir zarar görmediğini , tersine yararlandığını ve (azınlıkların) Fransızca konuşmalarını, yalnızca demokratik bir devletin uygar yurttaşlarının, kendiliklerinden, çoğunluğun anladığı dilde konuşmayı yeğ tutmalarından ötürü olduğunu belirtir . Nedeninin ise , Fransız dilinin, İtalyanlara karşı kin telkin etmediğini; yani  dilin polis önlemleriyle zorla kabul ettirilmeyen özgür ve uygar bir ulusun dili olduğu olarak belirtir. .

 Sorun bir dil in konuşulması ya da konuşulmamasının *zor* a dayanıp dayanmadığı, yani bütünsel eşitliğin yaratılmış olup olmamasına bağımlıdır.

 Ezbercilik yerine, ülkenin somut özgül durumundan yola çıkarak, Leninin adı geçen yazısındaki şu değerlendirmesinin geçerliliğini bütünüyle koruduğunu görürüz-
 *Ticari ilişkilerin gereği, çoğunluğun, ülkenin hangi dilini konuşmasında yarar olduğunu belirleyecek olan, iktisadi zorunluluklar olacaktır. Ve bu ortak dil saptaması, ayrı uluslardan meydana gelen ülkenin nüfusu tarafından serbestçe kabul edildiği ölçüde, sağlam olacaktır, demokratizmin yaygın olduğu ve bunun sonucu olarak da kapitalizmin daha hızlı bir gelişme tanıdığı ölçüde çabuk gerçekleşecektir.*

 Şimdi bunu okuyan, halkların eşitliği mücadelesini parçasal ve burjuva özde taleplere indirgeyen  burjuva milliyetcileri Türkçenin konuşulmasının yasalar la değilde bu seferde farklı bir biçimde zorlandığı ve asimile politikası izlendiği yaygaracılığını yapacaktır.. Aradaki farkı Lenin "ulusal özümleme umacası başlıklı yazısında şöyle açıklıyor

 **…….Kim ulusların ve dillerin eşitliğini tanımıyor ve savunmuyorsa, kim her türlü ulusal baskı ya da eşitsizliğe karşı savaşmıyorsa, o, marksist değildir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu yoktur. Ama şundan da hiç kimsenin kuşkusu olmaması gerekir ki, başka bir ulusun marksistini "ulusal özümleme" fikrine sahip çıkmakla suçlayan sözde-marksist de,  gerçekte basit küçük-burjuva milliyetçisinden başka bir şey değildir.

 Milliyetçi önyargılara saplan-mamış olan bir kimse, kapitalizmin bu ulusları özümlemesi sürecini, büyük bir tarihsel ilerleme, .. dünyanın unutulmuş kovuklarında ulusal alışkanlıkların yıkılması olarak görür.

 Ama aynı devletin içinde, (ezilen ulus) proletaryası ile (ezen ulus)  proletaryası arasında şu anda var olan bağları ve ittifakı gevşetmek, sosyalizme, doğrudan ihanet ve (ezilen ulus)  burjuva "ulusal görevleri" bakımından bile, dargörüşlü bir politika sayılmalıdır.

Bir ulusun işçileriyle bir başka ulusun işçileri arasında her türlü ayırma girişimi, marksist "özümleme"ye karşı her saldırı, proletaryayı ilgilendiren  sorunlarda bir tüm sayılarak, ulusal bir kültürü, sözde tek ve bölünmez olduğu iddia edilen bir başka ulusal kültürle karşı karşıya getirme vb., burjuva milliyetçiliğinden esinlenen davranışlardır ve bunlara karşı amansızca savaşılmalıdır.***

Ve gene Leninin şu açıklaması günümüzdeki dil ve özerklik tartışmalarında devrimci tavrın ve yaklaşımın özünün ne olması gerektiğini belirtmektedir

 **Dil sorunları vb. yüzünden ayrı ayrı burjuva partilerin aralarında sürdürdükleri ulusal kavgalara karşı, işçi demokrasisi şu istekleri ileri sürer: her burjuva milliyetçinin öğütlediği şeyin tam karşıtı olarak, bütün ulusal-topluluklardan gelme işçilerin, bütün işçi sendika, kooperatif ve tüketim örgütlerinde mutlak birliği ve tam kaynaşması ile, ancak böyle bir birlik ve böyle bir kaynaşma ile demokrasi savunulabilir**

 Burjuva Milliyetcisi ile marksist yaklaşım konusunda ki temel farkları ortaya koyan Leninin ulusal kültür özerkliği yazısındaki sözlerini bütünüyle aktarmakta yarar var..

 **Burjuva milliyetçiliğinin ilkesi, genel, olarak, milliyetin gelişmesidir, burjuva milliyetçiliğinin tekelci niteliği burdan gelir, sonu olmayan ulusal kavgalar burdan doğar.Proletarya ise, herhangi bir ulusun ulusal gelişmesini desteklemek şöyle dursun, yığınları bu gibi hayallere karşı uyarır, kapitalist değişim için en geniş özgürlüğü savunur vezorla özümleme ya da ayrıcalıklara dayanan özümleme dışında, ulusların özümlenmesini olumlu karşılar.

 "Adil sınırlar" içinde milliyetçiliği desteklemek, milliyetçiliği "kurmak", özel devlet organizması aracıyla bütün uluslar arasında sağlam ve güçlü çitler kurmak: işte ulusal kültür özerkliğinin ideolojik temel ve içeriği budur. Bu fikir, baştanaşağı burjuvaca ve baştanaşağı yanlıştır. Proletarya, milliyetçiliğin gelişmesine destek olamaz; tersine, o, ulusal farkların silinmesine ve uluslararası engellerin yıkılmasına, milliyetler arasındaki bağları sağlamlaştıran her şeye, ulusların birbirleriyle kaynaşmasına yardım eden her şeye, destek olurBaşka türlü davranmak, gerici milliyetçi küçük-burjuvazinin yanında yer almak olur.

 Fabrikada ayrı ayrı uluslardan gelme işçiler birlikte çalışıyorlar. Gerçekten ciddi ve derin her siyasal sorunda gruplaşma, sınıflara göre oluyor, uluslara göre değil. Okul ve benzeri alanlardan "devletin müdahalesini ortadan kaldırmak" ve bunları ulusların eline teslim etmek, deyim uygun düşerse, en ideolojik ve "saf" ulusal kültüre ya da papazegemenliğinin ve şovenizmin ulusal temeli üzerinde açılıp gelişmeye en elverişli olan alanını, ulusları birbiri ile kaynaştıran ekonomiden ayırmaya çaba göstermekten başka bir şey değildir.**


**Başka başka uluslar tek bir devletin sınırları içinde yaşadıkları sürece, milyonlarca, milyarlarca iktisadi, yasal, toplumsal bağla birbirlerine bağlıdırlar. Eğitim, bu bağlardan nasıl ayrı tutulabilir? .. Eğer tek bir devletin sınırları içinde yaşayan değişik ulusal-topluluklar, iktisadi bağlarla birbirlerine bağlıysalar, o ulusları "kültürel" ve özellikle eğitsel konularda sürekli olarak bölüp ayırmak saçma ve gerici bir şey olur. Tam tersine, okullar, gerçek yaşamda yapılan şeye bir hazırlık olsun diye, ulusal-toplulukları eğitim işlerinde birleştirme çabası gösterilmelidir. Bugün gördüğümüz şu: farklı ulusal-topluluklar, sahip oldukları haklar ve gelişme düzeyleri bakımından eşit değildirler. Bu koşullar altında, okulları, ulusal-topluluklara göre ayırmak, gerçekte, ister istemez, daha geri ulusların durumunu daha da kötüleştirecektir...****


 Zaten tüm eşitlik sorunundan artık tamamen soyutlanan ve dil e indirgenen ve sadece Burjuva Milliyetci, Burjuva Liberal değil  marksist *sol*  yazılarda bile konunun özellikle de *kendi dilinde eğitim yapma* hakkına indirgenmesi  burjuvazinin çıkarına bir yaklaşımdır.


 **Okul ve benzeri alanlardan "devletin müdahalesini ortadan kaldırmak" ve bunları ulusların eline teslim etmek, deyim uygun düşerse, en ideolojik ve "saf" ulusal kültüre .. ve şovenizmin ulusal temeli üzerinde açılıp gelişmeye en elverişli olan alanını, ulusları birbiri ile kaynaştıran ekonomiden ayırmaya çaba göstermekten başka bir şey değildir.

 Gelişkin kapitalizmi yakından tanıyan ve sınıf savaşımı psikolojisini daha derinden kavrayan kent işçileri —bunu onlara tüm yaşamları öğretir, hatta belki de analarının sütüyle birlikte emerler—, evet bu işçiler, okulları ulusal-topluluklara göre ayırmanın yalnızca zararlı bir tasarım olmakla kalmadığını, üstelik kapitalistlerin hilekarca bir dolandırıcılığı olduğunu içgüdüleriyle ve mutlaka anlarlar. Böyle bir düşünceyi savunurlarken işçiler bölünebilir, parçalanabilir, zayıflatılabilir ve alelade halkın okullarını ulusal-topluluklara göre ayırarak bu bölme, parçalanma, zayıflatma daha da ileri götürülebilir. Oysa çocukları özel okullara giden, özel tutulmuş öğretmenler tarafından okutulan kapitalistlerin, "kültürde ulusal özerklik"le bölünmesi ya da zayıflatılması hiçbir biçimde sözkonusu olamaz.**


 Sonuç olarak temel de tam eşitlik mücadelesinden taviz vermeden ve vazgeçmeden , mücadelenin parçasını oluşturan Kürt halkının kendi dilini  konuşma, yazma ve öğrenme özgürlüğü ve hakkı yönündeki mücadeleyi- ayni sınırlar içinde ve birlikte yaşandığı sürece-  *kendi dilinde eğitim görme*  talep ve önerisine indirgememek gerekir. Devrimcilerin konuyla ilgili talebi ve mücadelesi bu özgürlük ve hakların  kazanılması yönündedir. Bu hakkı ve özgürlüğü kullanıp kullanmayacağına karar verecek olan  Kürt Emekci halkının kendisidir. Burda Kürt asıllı marksistlere düşen görev Burjuva Milliyetcilerinin tersine , eğitimin ve okulların, ulusal-topluluklara ve dillere göre ayrılmasına şiddetle karşı çıkmak ve Kürt emekci halkını bu yönde aydınlatmaktır.


Ekim 7,2010
EA

 kaynaklar -Lenin, Dillerin Eşitliği Olayı, Diller sorununda liberaller ve demokratlar, Ulusal Özümleme umacası, Ulusal Kültür Özerkliği, Ulusların Kendi kaderini tayin hakkı

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.