Header Ads

Header ADS

Sömürgeciliğin ortadan kalktığı ve bu nedenle Ulusal Kurtuluş Sorunun da ortadan kalktığı teorisi üzerine

İnsanları yönlendirebilmenin ilk ve en önemli şartları gönderilen mesajın yönlendirmek istenilen insanlar tarafından 1- alınması, 2- okunması 3- belirli ölçülerde kendini yazılan içerikle özdeşleştirmesini gerektirir. Örneğin yönlendirmek istediğin dindar, Kuran ı okumuş olan, az çok bilen bir kitle ise, verilecek "ana mesaj" ya da "mesajlar" yüzde doksan ın üstünde Kuran a ve Kuran da yazılanların arasına , akılda kalabilecek bir "sonuç" olarak serpiştirilmesini gerektirir. Bu şekilde Yazının genel içeriği ile zaten kendisini özdeşleştiren bireyler in yazıyı okuması ve verilmek istenen "mesajı" alması sağlanmış olur. Bu kitle iletişiminin ve manipulasyon teori ve pratiklerinin ABC sidir, ve emperyalistler tarafından oldukça geliştirilerek kullanılan bir pratiktir.

Mesajın gönderilmesi ve kitlelere ulaşabilirliği , günümüzde hemem hemen dünya çapında bütün medya ve basım araçlarına sahip olan emperyalistler için bir sorun teşkil etmiyor. Bu nedenle emperyalistler çıkarına hizmet eden (hatta kimi zaman özellikle emperyalizme karşı gibi görünse bile) yazıların , ve yazarların Kitaplar halinde yaygın bir şekilde basılması ve hatta onlara ödüller verilmesi tesadüf değildir. 

Filim sanayiinden Televizyona, gazeteler den basım şirket matbaalarına kadar tüm beyin üretimi araçlarını tekellerinde bulunduran emperyalistlerin kendi çıkarları doğrultusunda olmayan filim haber ya da yazıları ellerinden geldiğince sansür etmesi ve en geniş kitlelere ulaşmasına engel olması da anlaşılabilir bir sonuçtur.

Konumuz "anti-emperyalizm" , "bağımsızlık savaşları" vb olunca, ve emperyalizmin en tutarlı ve korktukları düşmanlarının Marksistler olduğu tarihi gerçeğinden yola çıkarsak , onların marksizmi çarpıtan yazı ve yazarlara açık ya da gizli her türlü "ulaşım" "iletişim" imkanları sağlamalarının nedenini de anlamak zor olmaz.

Gördüğüm kadarıyla , Türkiye de Kitapları oldukça meşhur olan, Turan cıların bile yazılarından alıntı yaptığı bir Marksist!! yazarın , kitabının yüzde doksanını marksizmden alıntılarla doldurduğu ve asıl vermek istediği mesaj(lar)ı bu marksist teoriler arasına serpiştirdiği iki kitabında ki ana mesaj " gelinen yerde sömürgecilik ortadan kalkmıştır" bu nedenle de "Ulusal kurtuluş mücadeleleri tarihi dönemini ve görevini bitirmiştir" ,emperyalizme teslimiyetci görüşte odaklanmaktadır.

İsmini Kitabının asıl eleştirisini yaptığım yazıda açıklayacağım yazarın iki kitap dolusu marksist alıntılardan sonra ulşatığı ve kitleleri ulaştırmak istediği bu sonuç , anti-marksist, karşı devrimci ve emperyalist ajanı , euro-Komunist, Globalist, AB ci, yani Troçkist bir görüştür.

Sömürü ve sömürgecilik emperyalizmin doğası, ÖZÜ dür. Sömürünün BİÇİMİ emperyalizmin içinde bulunduğu dönemlere uygun olarak, sömürülerini, işgallerini, katliamlarını kitlelerce kabullendirmeye, haklı göstermeye çalıştıkları teorik pratik YÖNTEM lerden başka bir şey değildir.

Mümkün olduğu kadar her kesimden insanın anlıyabileceği şekilde özetleme çalıştığım Emperyalizmin Özü ve değişik Biçimleri ni konu alan yazı umarım yararlı olur.

Yeni -Demokrasi ve Yeni Dünya Düzeni-I

Emperyalizmin geçmiş ve günümüzdeki özü , Neo-Demokrasi ve sömürgecilik

Tarih boyu emperyalizm kendi politika ve uygulamalarına amaçlarını saklıyan, haklı gösteren, ve onaylayan, kulağa hoş gelen isimler vermişlerdir. Bu isimler “Yeni kıtalar arama”, “keşifler”, gibi bilimsel kılıf yanında, “vahşi ve barbar”lara “medeniyet götürme” sosyal ırkçı kılıflardan, günümüzde “demokrasi ve özgürlük götürme” politik ırkçı kılıfına kadar uzanmıştır. Bunların içyüzlerine uygun isimlendirilmesi, yazı ve medyanın tabanda gelişmesi ile, su yüzüne çıkmış, ideoloji ve pratiklerine uyugun isimlendirilmislerdir.

Tarihi incelediğimizde, kıtalar arama, keşifler, medeniyet götürme, kılıfı altında yapılan kolonici politikalarının “kılıflamalarına” baktığımızda, tüm pratiklerinin ırkçı bir anlayış temelinde haklı gösterilmeye, ve onaylamasını sağlama yönünde olduğunu görürüz. Amaçlarının sa, özünde hep medeniyet!! götürdükleri ülkelerin yer altı ve yer üstü ve insan kaynaklarının sömürülmesi temelinde olduğunu görürüz.

Bu nedenle, demokrasi ve özgürlük ihraç etme, yaygınlaştırma “kılıfı” altında gerçekleştirilmeye çalışılan, ve gene ırkçı temelde olan bir haklı gösterme /justıfıcatıon onaylama/ratıfıcatıon, kolonici amaçlarının iç yüzünü açığa çıkartmada, “Neo-Demokratik-sömürgeciler”, kavramını kullanmayı uygun gördüm.

Yazı içerisinde açıklamaya çalıştığım gibi “Neo-demokratik-Sömürgeciler” artık yeni-Sömürgecilik dediğimiz, uzaktan kumandalı sömürüyü yeteri kadar verimli ve stable/saglam görmediklerinden, ilk Sömürgecilerin yöntemi olan, dolaysız askeri yada sivil, silahlı yada silahsız gerçekleştirilecek olan işgallerle, sömürülerinin verimli ve sağlam olmasını garantiye alma peşindeler.

Emperyalizm kavrami, bunların üçünüde içine alan, ancak üçünün arasındaki biçimsel farklılıkların geniş kitleler tarafından görülebilmesi için yeterli olmadığı gibi gene emperyalistlerin soğuk savas döneminde, “komunistlerin bir propogandası” diyerek yabancılaştırdığı, ve kullanımında hemen kullanana etiket takılan bir kavram oldu. Konuya açıklık getirebilelmesi için bu üç özünde aynı, biçiminde farklı olan emperyalist yöntemler üzerine biraz duralım. Günümüzdeki olaylarla çarpıcı benzerliği olan direk Sömürgecilik ten sırada da birinci olması iyi bir tesadüf

Dolaysız Sömürgecilik

Irk üstünlüğü teorisi; “gelişmiş” ve “ilkel” halklar

Sömürgecilik her zaman kültürel hıyerarşi ve üstünlük doktrini öğretisi ni temel alarak, politika ve pratiklerini belirlemiş, haklı göstermiş, ve onaylamıştır. Direk Sömürgecilik uzak bölgelerin askeri olarak işgal edilmesi ve kontrolünün eline geçirilmesi, Sömürgecilerin vatandaşlarının bu işgal edilen topraklara yerleştirilmesi olarak yaşanmıştır tarihte,Sömürgeciler bu işgal ettikleri bölgelere yerleştirdikleri ıthal-vatandaşları yoluyla, bu ülkelerin kültürlerini ve çoğu zamanda tüm halkını yok ederek, ülkenin varolan bütün zenginliklerini talan etmişlerdir.

""Diğer toprakları "keşfeden" ve fethedenler, onların varlıklarına ve zenginliklerine hak sahibi oldular. Fethedilen (toprakların) insanları köleler olarak kullanıldı, diğer topraklara sürüldü yada fethedenlerin toplum ve kurumları içine assimile edildi"""Vine Deloria, Jr. (1983)

İşgalciler, işgallerine ırkçı kılıflarını geçirip kendilerinin diğerleri, yani yöre halkı üzerinde politik hakimiyetlerini yasallaştırmışlar. Işgalin askeri güç olarak gerçekleştirildiği gibi politik ve sosyal hakimiyetlerinin de yasallaşması, hep askeri güç kullanarak gerçekleştirilmiştir. Bu yöntemle işgal edilen ülkenin insanlarının köleleştirilmesi, ve köleleştirilen insanların kendi yer altı ve yer üstü kaynaklarının sömürülmede kullanılması, yani amaç gerçekleştirilmiş oluyordu.

İşgal edilen ülkenin KÜLTÜRÜNÜN yok edilmesi, ülke halkının boyunduruk altına alınması yolunda, her zaman işgalcilerin ilk adımı olmuştur.. Kendi kültürlerini üstün gören Sömürgecilerin, işgal ettikleri ülkenin halkını “medeni” yapma kılıfı adı altında, kendi sözde “üstün” kültürlerini bölge halkına kabullendirme gene zor kullanarak olmuştur. Bölge halkının kültürel değerleri, yaşam biçimleri, yaşam değerleri, dilleri ve dinleri, İşgalcilerin ki ile değiştirilmiş oldu.

Bu dönemde hristıyan misyonerlerin, ve işgal için kamu oyu yaratmada, asker toplamada, kiliselerin rolü ve yönlendiriminin küçümsenmemesi gerek.

""....... Sömürgecilik temelde bir şeye dayanır: toprak ele geçirmek " Edward, Culture and Imperialism,

Bu iddianın, asıl amacı ortaya dökmemesi nedeniyle, tam tersine, Sömürgecilerin asıl amacı sadece toprak ele geçirmek değil, o toprakların altında ve üstünde olan, insan gücü dahül her değer in sömürülmesini hedeflemişltir. Işgalciler gelişen ekonomilerinin ihtiyacı olan ham maddelere, köle iş gücüne, ve ürettikleri mamulleri satacak pazarlara olan ıhtiyaçlarını karşılamak amacında idiler. Yani medeniyet taşıma değil. Emperyalistler genellikle bu ülkelere milyonlarca para yatırdıklarını, ve bölge halkının yaşam standartlarını yükselttiklerini savunurlar. Gerçek bunun tam tersini, yüzyıllar sonra hala var olan ve eski Sömürgelerde göstermektedirki işgalciler köleleştirdikleri bölge halkını, onlara aıt olan doğal kaynakların çıkartılmasında ve işlenmesinde çalıştırarak mümkün olabilecek en büyuk karları sağlamış ve ülke dışına çıkartmışlardır.

""... Sömürgeciler, Sömürge olacak “diğerleri” ni yaratarak,Sömürge olacakların zıttı olan kendilerini yaratmışlardır."" (Said;2000)

Kılıf, haklı çıkarma, (Justification) ve kılıfı onaylama (rationalization) ; “vahşilere” “medeniyet ” getiriyoruz. Bir halkın Sömürge edilebilme kılıfının, işgalin haklılığı ve onayı için, belirli önyargıların ,kötü niyetli, “diğerleri” nin yaratılması gerekir. Ne zamanki bu önyargılar ve kötü niyetli “diğerleri” ve onlardan korku kamu oyunda gerek manıpulasyonlarla gerek provokasyonlarla yaratıldı, işte o zaman işgal, ve o işgali takip eden her türlü hareket, katliam, baskı ,vb hazırlanmış olan kılıfın, yani hareketin haklılığı ve onayı içerisine girer. İşgal döneminde yapılan katliamlar işkenceler ve hapsaneler savunma kılıfı içerisine girmiştir hep.

İşgal edilen toprakların yerli halkının köleleştirilmesi, yada ücretli köle olarak çalıştırılması ıse, onların “tembel” ve bizim insanlarımız kadar üretemeyen “beceriksizler” olarak nitelenme kılıfına girmiştir. İthal ettikleri kendi vatandaşlarına da yüksek ücretler vermek için de kılıf hazırlanmış olur böylece.

İşgal edilen ülkenin halkını teknik bir özelliği olmayan işçi olarak çalıştırmakla, ve onların bilgi ve tecrübe edinmesini engellemek, bu soygunun devam etmesi için uygulanan bir taktik olmuştur.

Ayni şekilde ve buna bağımlı olarak, ülkenin doğal kaynaklarını ve insan gücünü sömüren koloniciler zenginleşirken, bölge halkı fakir , ve işgalcilerin eline bakar, ve onlara bağımlı hale getirilmiştir. Bilinçli olarak alınan bu önlemle, ve kullanılan yöntem sonucu İşgalcilerin “üstün” olduğu ırkçı görüşü güçlendirilmiş ve gene işgal in haklılığı kılıfı onaylanmış, aslında onların zengin olma nedeni bu insanlara ait olan yeraltı ve üstü kaynakların sömürülmesi olduğu gerçeğide böylece ırkçılığın arkasında gizlenmiştir. Yani batı yarattığı eşitsizliği kendi ırkçı “üstünlüklerini” güçlendiren bir gerçek olarak görmüş ve sunmuştur.

…..caddeler temiz ve halk temiz.. hepsi iyi giyinmiş ve beslenmiş………. “ göçmen)kolonicilerin vatandaşlarının bölgesi şehri iyi beslenmiş bir şehir…..; her zaman iyi şeylerle dolu…….. Göçmen şehri yabancılardan oluşan beyazların şehri...

“yerlilerin şehri çökmüş bir köy, dizleri üstünde bir şehir………..niggerların ve kirli pis Arapların olduğu bir şehir…..”(Fanon;1963)

Görüldüğü gibi direk işgal ve direk kontrol olan Sömürgeci emperyalist döneminde ülkelerin gerek toprak, gerekse insan gücü sömürüsünün gerçekleşmesinde atılan adımların başında gelen İŞGAL, ve onu takip eden gelişmeler yaratılan “ırkçı kılıflara” dayanmıştır.

DOLAYLI KONTROL yeni-Sömürgecilik

"Biz müdahele etmeden korunamayacak olan özgürlük ve demokrasi yi, onlar için koruyoruz. Yani ,onlar bu anlayış, bilgi ve yetenekten yoksun olduklarından, bizim onları yönlendirmemiz gerek… "" üstün ırk anlayışı.

Yeni-Sömürgecilik , Sömürgelerin sözde bağımsızlıklarının geri verildiği, de-Sömürgezation, fiziksel işgalin sona erdirildiği, eskinin, yeni yöntemlerle uzaktan devam ettirildiği, emperyalist döneme verilen isimden başka bir şey değildir.

Ancak bunu söylerken dünya çapında özgürlük anlayış ve uyanışlarının, sömürülen halkların bağımsızlık mücadelelerinin, kolonicilik döneminin sona ermesindeki büyük katkılarını göz ardı etmemek gerek. Çunki gerçekte, kolonicilerin bu ülkeleri sömürmelerini devam ettirebilmeleri için yeni politikalar, ve yöntemler arayışına zorlayan en önemli etkenlerden birisi, gelişen bağımsızlık mücadeleleri olmuştur. .

İkinci dünya savaşından sona Sömürge edilmiş ülkelerin çoğunun bağımsızlık kazanmış olması, ve kendini idare eden Ulusal devletler olarak ortaya çıkması, gerçekten iddia edildiği gibi emperyalizmin “Sömürgeciliğinin” sonu olmadı.

Gerçekte Sömürgeciliğin temel fonksıyonu olan doğal ve insan kaynaklarının sömürülmesi, yeni bir şekilde, yeni politika, ve taktiklerle, ve yeni bir isimde devam etti. Politikada değişen ana fark, ülkeleri işgal etme ve kendilerinden olan hükümetler kurma yerine, yerli halktan seçtikleri, destekledikleri, kuklalarını hükümete yerleştirme oldu. Yerli halktan oluşturdukları sadık general ve askerlerle de, bu hükümetlerin kendi çıkarları dışında hareket etmemesini garantiye aldılar. Bu ülkelerin iç işlerine uzaktan, içerdeki sadık üyeleri aracı ile, karışmaya ve iç işleri konusunda belirleyici olan kararlarin alinmasında en son söz sahibi olmaya devam ettiler. Çıkarları dğrultusunda hareket etmeyen hükümetleri besledikleri sadık generalleri ve subayları harekete geçirerek değiştirip, onların çıkarlarına hareket edecek hükümetlerin başa geçmesini sağladılar. Şüphesizki, bu müdaheleleride gerekli olan kılıfları ,ve kamu oyunu hazırlama döneminden geçirerek gerçekleştirdiler.

Soğuk savaş dedikleri dönemde, bu neo-Sömürge ülkelerin iç işlerine karışma, ve gerektiğinde direk müdahele, “komunizm ve komunizme karşı savaş”, kılıfı altında oluyordu. Bu “demokrasi ve özgürlük” ve “komunizm tehlikesi” kılıfı altında, demokratik olarak halkların seçtikleri popular liderler, sadık üyeleri faşist diktatörler tarafından yıkılıyor, yerine işbirlikçi iktidarlar yerleştiriliyordu.

Sömürgecilk ve yeni-Sömürgecilik dönemleri arasında Göze çarpan en önemli fark, birisinde önlerine gelen her toprağı işgal etmeleri, diğerinde Sömürgeleştirecekleri ülkeler konusunda seçici olmalarıdır. Hedeflerin yer üstü ve yeraltı kaynaklarının zengin olduğu, ve stratejik önemi olan ülkeler yönünde değişmesi, artık bir zamanlar muz için bile işgal ettikleri ülkelerin yerini petrol, gaz, gibi diğer ülkeleri onlara bağımlı kılabilecek kaynakları olan ülkelere yöneltti.

Özgürlük ve demokrasi adına yapılan bu askeri faşist müdaheleler sonucu transfer edilen, doğal kaynaklar olarak kalmadı, bu doğal kaynaklardan gelen gelirler onu takip etti. Gelirin bir kısmı ise bitmiş ürün olarak, bu ürünlere baqımlı kılınan ülkelere geri satıldı. Böylece kaynakları çalınan bu ülkeler kendi kaynaklarını bitmiş ürün olarak geri satın almada ve mali olarak bağımlı kılındı. Bu bağımlılık, kolonicilere bu ülkelerin iç işlerine karışabilme olananak ve imkanları sağlayan diger bir etken oldu.

En önemlisi, ülkeler halkları içinde, ve halklar arasında düşmanlık provokasyonları yaratarak, yada var olan düşmanlıkları besliyerek, ve sıcak, ama kontrol altında tutarak bir silahlanma ihtiyacı, yarışı ve pazarı yarattılar. Silah üreticiliğinin tekelini kimseye bırakmayan koloniciler bu ülkeleri silahlanma yönünden de kendilerine bağımlı hale getirdiler. Belgeler ve istatistiklerle bilinen gerçek şudur ki, hemen hemen her ülkenin ekonomik olarak çökmesi, ve buna bağımlı olarak sosyal hizmetlerin yok oluşunun nedeni bu silah ticaretinin yarattığı borç krizi olmustur.

Sömürgeciler tarafından kontrol altında olan Uluslarası bankalar, borçlar ve yıllık ödemeler yolu ile bu ülkelerin sermayesini de kendilerine transfer etmeyi başardılar. Verilen borçların sosyal ve ekonomik ülkenin gelişmesi yönünde harcamalarda kullanılmasını engelleyen Sömürgeciler ,bu harcamaların pahalı oyuncak silahlara, ve kendileri için yararlı olacak alanlara yapılmasını sağladılar. Buda ülkelerin borçlarının azalmasına değil, artmasına neden olduğu gibi, yıllık ödemeleri bile yapamayacak duruma geldiler. Bu borçlara koyulan şartlar, ülkelerin ekonomik olarak kendi kendine yeter hale gelmesine yardımcı olma yerine, bunu bütünüyle engelleyici en önemli araç oldu Böylecede Sömürgecilere bağımlılığın devamı sağlandı.. Var olan ve sivrilen liderlerin satın alınması, sadık üyeler haline getirilmesi yoluyla, ülke politikaları nin kendi cikarlari doğrultusunda uygulanmasını sağladılar. Sözde askeri yardım ların bir bölümü üst düzeyde askerlere giderken, diğer kısmı pahalı askeri oyuncaklara taksit ödeme olarak geri kendilerine döndüğü gibi, yapılan yardımın katları kadar ülkeleri borca sokmuştur. Bu sadık üye üst düzey askerler sayesinde de ulkelerde gerçek democrat iktidarların gelmesi engellenmiştir.

Kendilerinin ürettikleri, ve kendilerine karşı asla etkili bir şekilde kullanılamıyacak askeri anlamda pahalı oyuncaklardan başka bir şey olmayan teknolojik silahları, bu ülkelere rüşvetler vererek satan neo-koloniciler, bu ülkelerin bu pahalı oyuncaklara karşı etkili olacak basit silahları yapmasınıda engellemeyi hiç bir zaman unutmamışlar, ve genellikle yasaklamışlardır.

İdeolojik olarak bu dönemdede kılıf ve kılıfı onaylama kolonicilik dönemindeki gibi ırkçı temelde olmuş. “Üstün kültür” ,ve “medeniyet götürme”, yada geliştirme anlayışı bu dönemdede ideolojinin özünü korumuş, “barbar”, “ vahşi”, “medeni olmayan” yore halkının yararına olduğu ve onlar tarafından davet edildikleri ırkçı kılıflarının yerini “biz onların ülkesinde demokrasi ve özgürlüğü (komunizme karsi) onlar için koruyoruz” ırkçı kılıfı almıştır.

Yeni Dünya düzeninin doğuşu

Gunumuzde Neo-Sömürgeci ve neo-demokratik-Sömürgeci politikası ayni. Aradaki fark pratikte. Pratik fark neo-Sömürgecilerin uzaktan kontrol ve hakimiyet sömürü pratiğini seçmesi, neo-demokratik-Sömürgecilerinse ta ilk başa dönerek İşgal etme pratiğini seçmesi.

Yani neo-demokratik-Sömürgecilerin ırkçı politikaları, kontrol ve muhafaza nın yerine, işgal edip orda kalma kılfını, ve o kılıfın hazırlanıp uygulanmasını gerektiriyor.

Soğuk savaş döneminin ilk zamanlarında 1947 de, Amerikanın en önde gelen dış politika uzmanlarından olan George Kennan, dış işleri başlıklı yazısında, Amerikanın artık sosyalizmi yenemeyeceği ama onu kendi içinde ve dışında gelişmesini engelleyebileceği muhafaza edebileceğini vurguluyordu. Containment, muhafaza teorisi olarak isimlendirilen bu teori, savaşa karşı daha akıllı ve yaratıcı bir alternatif olarak görüldü, ve uygulanmaya koyuldu. Bu politika ile neo-koloniciler dünya çapında gelişmekte olan bağımsızlık ve demokrasi mücadelelerinin yaygınlaşmasını engellemeyide başardılar.

Stalinin önceden görebildiği bir sonuç olarak Sovyetlerin parçalanması, ve dağılması üzerine artık gereği kalmayan soğuk savaş ve muhafaza politikasının yerini yeni bir politika alma gerekliliğinide beraberinde getirdi.

Bu yeni politikanın neo-Sömürgeci döneminde yaratılan ve kullanılan “Özgürlük”, “demokrasi”, “insan hakları koruyucusu”, “medeni batı”, kılıflarına uygun olması gerekiyordu.

Ayni şekilde bu yeni politika sovyetlerin dağılması ile ortaya çıkan yeni pazarların ele geçirilmesi yolunda alınacak her türlü pratiğin, ve bu pratiğin getireceği sonuçlarıni “haklı gösterebilecek” ve “haklılığın onaylanabileceği” kılıfı içermesi gerekiyordu.

Ve en önemlisi uluslarası şirketlerin hayali olan merkezi tek bir hükümetin, ve tek bir askeri gücün olduğu, diger herkesin silahsızlandırıldığı yeni bir dünya düzeni kavramını satabilecek, ve bunun kılıflarını hazırlayabilecek bir politika olması da gerekiyordu.

İşte burda yep yeni bir dış politika uzmanı Samuel P. Huntıngton ortaya çıktı Amerikada. 1993 de basılan "The Clash of Civilizations," “kültürlerin çatışması” başlıklı yazısı George Kennanın soğuk savaş dönemindeki politikasının geçerliliğini kaybetmesi üzerine, bu yukarda sıraladığım gereklilikleri cevaplayan, yeni dönemde politikanın ne olması gerektiğine cevap veren bir yazı oldu.

Huntingtona göre batılı olmayan hemen hemen bütün ülkeler, zaten bu doğmakta olan yeni dünya düzeni içinde ya muhafaza edilmiş, ya onunla bütünleşmiş, yada onun bir parçası haline gelmiş durumda . Sovyetlerin dağılması ile ortaya çıkanlar ulkeler hariç bunların dışında kalan “Çin ve müslüman ülkeler” bu yeni dünya düzeni dışında kalmışlar. Ve Huntington a göre bunlar hiç bir zaman bu düzene katılmayacakları olasılığının büyük olduğu gibi, batı medeniyetlerine karşı güçlerini birleştirme olasılığı da var. Bu yüzden “medeni batı ve hristiyanlık” bir tarafta “İslam ve tanrısızlar Çin’ ,diğer tarafta, Kültürlerin çatışması nı oluşturmakta, Huntıngton a göre.


“Üstünlük”, ırkçı kavranmının yeniden şekillendirilip, yeniden yaratılması ve
NEO-DEMOKRATİK (Yeni Dünya) SÖMÜRGECİLİĞİN DOĞUŞU

Neo-demokratik-Sömürgeciliğin mimarı Huntıngton un ırkçı iddiasına gore, batının özellikle ABD nin dünya çapında hakimiyeti gerekli.

""problem şu ki diğerleri bunun farkına varamayacak kadar basitce çok kalın kafalı, inatcı, yada kanlanmış beyinli."

Günümüzdeki gelişmeler birdaha gösteriyor ve isbat ediyorkı emperyalistlerin eski Sömürgelerini sömürmeye, ve yeni sömürülecek ülkeler bulmalarında uyguladığı politikalarda fazla bir değişiklik olmamış. En temel yöntem olan askeri güç kullanma; toptan askeri işgal, yada askeri gizli/açık müdahele ile hala ayni şekilde devam etmekte. Ayni şekilde kendilerini geçmişteki ırkçılılıklarından arınmış, ve “uluslarası humanist” olarak satmaya çalışan sözde batı, biçimsel medeniyetleri gibi, bu gün atalarından ırkçılık olarakda pek farklı değiller. Bir yazarin aklimda kaldigi kadar aciklamasi ile; Sömürgeci donemini kendilerinin yiktiklarini sanan batili aydin kesim aynanin karsisina gectiklerinde “digerlerine” olan bu ustunluklerini aynada gormuslerdir ….ama bu ustunluk anlayisinin irkcilik oldugunu gormemezlikden gelmislerdir.

Bu “humanist imaj/gorunus” kitle haberleşme araçlarının, özellikle Hollywood-medyanın yaygınlaşması ile başlatılıp güçlendirilmiş sahte bir imajdan başka bir şey değildir. Senaryo olarak yazılmış ve sahneye konulmuş olan bu imaj, medyanın yardımı ile kitleler, manipule ve kandırmaca yolları ile, bu görünüşün gerçek olduğuna inandırılmış. Bu sahte-gerçeğin inandırıcı olmasında belkide en büyuk etkenlerden birisi, emperyalist kapitalist ülkeler arasında gerçekleştirilen birlik ve dayanışma olmuştur.

Onların diğer ülkelerle sömürü temelinde olan ilişkilerinde değişiklikler, sadece biçimsel olmuş, özünde hiç bir değişiklik olmamıştır ve olmayacaktır.

İşgallerini ve diğer ülkeler üzerine hakimiyetlerini ırkçı kılıflarla haklı göstermeye çalışan emperyalistler, sadece bu ırkçılıkda kullandıkları kavramları değiştirerek, ayni kılıfları hazırlamaya devam etmekteler. Kolonici Batının şimdiki adı “Batı medeniyeti” oldu. “Barbarlar”, “vahşiler”, yani, “diğerleri” nin yerini “diğer kültürler”e bıraktı, ve emperyalizmin kılıfı da bu “kültürler”in zorla “demokratikleştirilmesi” oldu. Bir diğer anlamda değişim özde hiç değişim olmadan, sadece kullanılan, ırkçılığa dayanan kelimelerde, özde değil görünüşte/satista bir değişim.

Bu işgal ve sömürünün, ve onun sonuçlarının ahlak, ınsanlık dışı olduğunu kabul eden özgürlük, eşitlik ve insanlık yayagarası atan neodemokratık-koloniciler, bu pratiklerinin vereceği ınsanlık dışı sonuçları gizleyebilmek, yada en kötü durumda, kılıf geçirebilmek için hazırladıkları senaryoları dikkatli bir şekilde hazırlamak zorunda kalıyorlar. Cünki onların emperyalist pratiklerinin, ve pratık sonuçlarının, haklılığı olması ve en azından kendi kitleleri tarafından bu haklılılığın onaylanması, kabullenilmesi gerekiyor. Aynı şekilde, bu pratiklerinin devamınında, “haklılık ve onay”, kılıf senaryoları olması gerekir. Irak ın işgali bu yazılmış-yaratılmış-gerçekler (scrıpted pseudo realıty) nin, “nedenler”, “haklılık”, ve “onaylanma”, senaryosuna güzel bir örnek.

Sömürgecilik döneminde Sömürgeciler kurdukları tekeller vasıtası ile mamullerinin bu ulkelertarafindan satın alinmasi icin zorlamaları gerekebiliyordu.

Yeni-Sömürgecilik, batının mallarının kullanılmasıni; “modernliğin”,”gelişmişliğin”, ve “başarının simgesi”, anlayışını ve imajını doğuran bir manıpulasyonla sağlamayı başardı. Yani satimi zorlamak zorunda kalmadi.
Neo-Democratik koloniciler, saldırı ve işgal ve devamında oluşan fiiziki kontrolle, şantajla, mısırdan pirince hayatin her alaninda bir sürü patentlerle, kolonicilerin dönemindeki gibi, baskı ve zorla mallarını satma yolunu tercih ediyorlar. .

Sömürgeciler döneminde, Sömürgeci güçler, sosyal kültürel ve ekonomik her seyde “en iyi” ve her şeyin “en iyisini” yaptıklarını, ve “en iyisi” olduklarını iddia ederek, işgal ettikleri bölge halkına kendi anlayışlarını zorla empoze ettiler

Günümüzde Neo-Democratik Sömürgeciler , gene herşeyin “en iyisi” ve “en kralı” oldukları iddiası ile, kendi yaşam anlayışlarını, kültür-(süz)lüklerini, zorla başka ülke insanlarına kabul ettirmeye çalışıyorlar.


Neo-Demokratik Sömürgecililer “ekonomik globalleşme” adı altında, ayni klasik Sömürgeciler dönemindeki gibi, sadece zorla mamül satmayı değil, zorla yaşam biçimi satmaya uğraşıyorlar.

Günümüzün Sömürgecileri bu ülkelere barbar yada vahşi demiyerek, onun yerine “demokratikleşmek isteyen kültürler” olarak isimlendiriyorlar, ve bu arada kendilerinide bu demokratikleştirmeyi zorla gerçekleşirecek kurtarıcılar olarak sunmayı unutmuyorlar. Ayni Sömürgeci atalarının kendilerine vahşi ve barbarları zorla modernleştirme görevini tanrıdan bir görev olarak görenler gibi.

Aynı Sömürgeci dönemlerindeki gibi senaryosu hazırlanan önyargılar ve provokasyonlar, günümüzün Sömürgecilerininde pratiği oldu. “Terörizme karşı savaş”, “İslam dini şiddete dayanan fanatic bir din”, “müslüman kadınlar özgür değil”, “müslümanlar mantıksız ve acımasız” vs vs önyargıları, “kötü niyetli” olanların varlığı, ve korku nun yaratılması, senaryonun kılıflarının hazırlanmasından başka bir şey değil.

İşin ilginç ve vurgulanmaya değer yanı, bu kılıf için hazırlanan ve sunulan önyargıların batıda hiç bir tartışma gerekmeden, hemen gerçek olarak kabullenmesi, ve bunları kabullenmenin batılı ve medeni olmanın gereği zanneden bazı müslüman çoğunluklu ülkelerinde, bu kılıfları aslında batının ırkçılığının bir delili olarak görmesi yerine, doğru olarak kucaklaması.

Sömürgeci dönemin bir “Hrıstıyan Misyonerlerin çağı” olduğu, hemen hemen bütün güçlerinin hristiyan olduğu, ve hristiyanlığı işgal ettikleri topraklarda yaşayan insanlara “hrıstıyanlık kurtuluşa giden tek yoldur” , sloganı altında, zorla kabul ettirildiği saklanamayacak, ama üzerinde durulmayan, durulmasi gereken bir gerçek

Günümüzde Neo-Demokratik Sömürgecilik döneminde, gene, binlerce hristiyan misyonerlerin Müslüman ülkelere akın etmesiyle yeni bir, “Hristiyan Misyonerleri çağına” girmesine şahit oluyoruz. Benzer bir ırkçılık anlayışının dine de uygulanması ile, yani “Hristiyanlığın laik”, “müslümanlığın fanatic ve gerici” olduğu ırkcı iddiası ile, günümüzün Sömürgecileri işgallerine haklılık ve onaylanma kılıfını geçiriyor.

Görüldüğü gibi emperyalistlerin hangi dönemde olursa olsun ülkeleri işgal etme ve/yada iç işlerine karışma sında

* ideolojik justification/haklı çıkarma nedenleri hep ırkçılık olmuştur.

* Amaçlar hep diğer ülkelerin yeraltı, yerüstü ve insan kaynaklarını sömürme olmuştur

* kontrol ,ya direk fiziki, yada sömürülen ülke içinde, özellikle ordu içindeki sadık üyeleri vasıtasıyla devam ettirilmiştir

Tarihi incelemek, günümüzü açıklamada ve geleceği görmede elimizde var olan en değerli kaynak. Tarihe bakarak, Türkiye özeline indirgediğimizde, Türkiye içi ve çevresinde ki gelişmelere baktığımızda, Türkiye icin hazırlanmış senaryoların ve planların neler olabileceğini görememek, bu senaryoların sahneye koyulduğunda başarılı olma olasılığını arttıracaktır. Neo-demokratik-kolonicilerin senaryo ve planlarının, Türkiye özelinde neler olabileceğini özetlediğim ve vurguladiğım “Birliğin ve Beraberliğin gerçekleşmesinin acilliği”, ve provokasyonlara gelmeme ve onları boşa çıkarmanın hayati önemi, bu senaryoların boşa çıkartılma mücadelesinde ilk ve en önemli adımlar olacaktır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.