21.YILINDA KP-İÖ NEREDEN NEREYE..!
Kuruluşunun 21. yıldönümün de bir çok badireleri, olanaksızlıkları ve kuşatılmışlıkları aşarak M-L yolunda yürüyen KP-İÖ’ün doğuşu ve gelişiminin, kısa bir özetini bir kez daha devrimci kamuoyuyla paylaşmak önem taşıyor. Çünkü geçmiş süreçte ayrılığın neden ve niçinleri yeterince geniş kitlelere taşınamadı ve bir çok kesim ayrılığın temellerini de öğrenemedi. Buradan olarak KP-İÖ’nün doğuşun ve gelişimini çeşitli boyutlarıyla irdelemek ve doğru sonuçlar çıkarmak gerekiyor. Kuşku yok ki olumlu ve olumsuz gelişmelerin esas sorumlusunu KP-İÖ önderliği olduğunu belirtmeli ve buradan olarak olguları bilimsel olarak, olduğu gibi aktarmaktan korkmalıyız. KP-İÖ olanaksızlıklar ve sınırlı sayıda yetişkin kadrolarla büyük bir binanın inşasına girişti. Kendi hata ve yetmezlikleri, zamanında çürümüş olanları kesip atmaması vb. nedenlerden dolayı KP-İÖ olması gereken noktaya taşınamadı. Onun içindir ki KP-İÖ’nün doğuşu ve gelişiminin kendi koşulları içinde ele alınması, yetmezlikler ve hataların bir kez daha hatırlatılması gerekiyor.
Bilindiği üzere KP-İÖ, kökleri kitle çizgisi, birlik politikası, önderlik anlayışı ve hareketimizin sosyalist demokrasi geleneklerinin bugüne taşınmasına dek uzanmaktadır. Dahası KP-İÖ, her şeyiyle ve her yönüyle Hareketimizin ideolojik-politik-örgütsel ve kültürel değerlerinin sürdürücüsüdür. Birlik süreci öncesi tartışılan görüş ayrılıkları ve örgüt içi yaşam ve uygulamalar sorununda farklılıklarımız bütün kamuoyu ve yoldaşlarca az ya da çok biliniyor. Fakat birlik tartışmaları öncesi ve sonrası uzanan süreçte, eskiden beri Hareket geleneğinden kopmuş ve yaşamını bütünüyle birliğe bağlayan Hareket MK’sındaki oportünist kanat, gerçek görüş ve yaklaşımlarını hep gizli kapaklı olarak örgüte taşımaya çalıştı. Ortama göre hareket eden, Hareketin değerlerinden bütünüyle kopmuş, bir çok yönüyle çürümüş ve ahlaksız, yalancı bir konuma kaymış olan önderliğin oportünist kesimi, bir çok sorunda ortak davranış içinde olarak ve örgüte karşı dolap çevirerek, geri kadro ve sempatizanlarımızı etkilemeye çalıştı. Dahası Hareketi dağıtmak için “tek başına birşeyler yapılamıyor” havasını vererek oportünist birlik görüşlerini egemen kılmak için olmadık şaklabanlıklar yapmaktan kendilerini alamadılar.
Dahası önderliğin oportünist kanadı örgütü atıl bir konumda tutarak, Konferans kararlarını pratiğe sürmemek için her türlü engeli mubah görüyordu. Bir askeri eylem kararının ağır gizlilik koşullarında on saat tartışıldığına ve sonuçta reddedildiğine yüzlerce kez tanık olduk. En önemlisi Hareketin taban ile önderliğin çoğunluğu arasında sürekli bir çelişki oldu.
Ve Hareket İK’dan sonra çizgisine uygun, kendi içinde uyumlu, teori ve politikaya hakim, sağlam bir önderlik yaratamadı. Akşam başka görüşlerle yatıp, sabah başka görüşlerle kalkan MK üyeleri ve istikrarı daha çok kendi eğilimlerinin ihtiyaçlarına göre düzenleyen MK’nın oportünist kanadınca her şey oportünist birleşmeye bağlandı. Aksi durum da MK’nın oportünist kanadının sonu gelmiş olacaktı. O halde geriye yapılacak tek şey kalıyordu; o da oportünist ve ilkesiz birliği acil olarak oldu bittiye getirerek gerçekleştirmek, tasfiye olmaktan kurtulmak. MK’nın çoğunluğu ne kendine, ne örgüte ve ne de kadrolara güven duyuyordu. O, bu güvensizlik ortamında bir yerlere acil olarak yamanmak istiyordu. Kendi eğilimleriyle birleşen TKİH çizgisinde ve onların dayatmaları üzerinde birliği sağlama istemi oportünist önderliğin Hareket’te yıllardır kopmuş çizgisiyle örtüşüyordu. Yani TKİH’in yaklaşımları ve çizgisi TKİH’in istemleri önderliğin oportünist kanadının ihtiyaçlarına yanıt veriyordu. TKİH’lilerin de tek başına yürüyecek ne iradeleri ve ne de sağlam, oturmuş bir önderlikleri vardı. Onlar için de birlik kurtuluştu. Esasen onlar, başından itibaren istediklerini aldılar .Ve küçük balığın, sersemleşmiş ve ne yapacağını bilemeyen, iradesi dumura uğratılmış büyük balığı yutulabileceğine tanık olduk. Koskocaman Hareket, önderliğin oportünizmine kurban edilerek, değerleri ayaklar altına alınarak TKİH’in çizgisinde birliğe yamandı.
Birlik, iddia edildiği gibi, bütün önyargılardan uzak gerçekleştirilmedi. Birlik daha çok örgütlerin değil, bireylerin birliği olarak görüldü. Yani görüşlere göre birlik politikaları geliştirilmeye çalışıldı. Hareket’in 4. ve 5. Konferans kararları, ilke ve kuralları, sosyalist geleneği ayaklar altına alındı. Görüş ayrılıkları üzerine ciddi bir tartışma yapılmadan iş oldu-bittiye getirilerek bitirilmeye çalışıldı. Birlik sürecinde ilkesiz ve oportünizme karşı savaşım yürüten yoldaşların (yalan-dolanla) yazılarının örgüte ulaştırılması engellenmeye çalışıldı. İşin daha da önemlisi örgütlerin yerine bireylerin birliği öne geçirildiğinden dolayı, Birlik Kongresi hazırlıkları da buna göre yapıldı. Delegelerin paylaşımı üzerine fırtına koparan TKİH, kendi lehine ve Hareket aleyhine çoğunluğu garanti altına alacak bir anlaşma yapmadan Birlik Kongresi’ne gitmeyeceğini ilan etti. Hareket’in önemli bir kadro bileşeni, yani iradesi Birlik Kongresi’nin dışında tutuldu. TKİH her istediğini koparıp aldığından dolayı delege pazarlığında da istediğin koparıp aldı, hem de fazlasıyla.
Dahası Birlik Kongre’sinde çoğunluğu garantilemeden ve tartışmalı sorunlarda çıkacak kararların kendi lehine olması kesinliğini görmeden Birlik Kongresi’nde çıkacak sonuçlara bağlı kalacağını ilan etmedi. Hareket önderliği TKİH önderliği ile yaptığı bu oportünist delege pazarlığını kadro ve tabandan gizledi, yalan yanlış ve her yana çekilen açıklamalarla örgütü aldatmaya çalıştı. M-L’ler, MK’nın oportünist çoğunluğunca örgüte ” karşı girişilen bu komployu açığa çıkarmak için mücadele yürüttü. Bu konuda oportünist görüş ve çözüm önerileri örgüte taşınarak, oportünist ve darbeci yöntemler kullanıldı. Geri duygulara hitap ederek, örgütün geriliği üzerinde oportünist politikalar egemen kılınmaya çalışıldı. Eleştiriler doğru ama bu saatten sonra yapılacak bir şey yoktu. Bütün bunlar birlikten sonra da düzeltilir vb. gerekçelerle örgüt teslim alınmaya çalışıldı. İşin ilginci her sakala bir tarak vurularak kadrolar aldatıldı. ML’lerin Olağanüstü Genel Konferans (OGK) çağrıları kendi deyimlerine göre zorunluluktan dolayı yayınlandı.
Normal prosedüre göre OGK sonuçlanana kadar BK çalışmaları durdurulması gerekirken, önderliğin oportünist kanadınca OGK çağrısı oldu-bittiye getirilerek, BK delege toplantılarında gündeme alınarak tartışıldı. Hem OGK çağrına ilişkin görüşler güya toplanıyor ve hem de BK’ya delege seçiliyor. Hem OGK’ya “Evet” ya da “Hayır” oylaması yapılıyor , hem de BK’ya delege seçimleri yapılıyor .O dönemde delege toplantısına katılan yoldaşlar oportünist MK’nın bu konudaki baskı ve tehditlerini bilmektedirler. OGK çağrısı önderliğin oportünist kesimini paniğe itmiş ve örgütte bir ayrılık olacağını düşünerek, yalan ve baskıyla kadrolan susturmaya çalışmıştır. ML kadroların denetiminde ve elinde olan malzemeler ya alındı ve ya da yerleri değiştirilmeye çalışıldı.
Esasında bizler de başından itibaren önderliğin oportünist kanadının Hareket’ten bir an önce kurtulmak için delege pazarlığına giriştiğini ve bu gerçeği örgütten gizleyerek birliği kotarmaya çalıştıklarına tanık olduk. BK’da Hareket’ten önemli bir üye sayısının temsiline oportünist önderlikçe ambargo konmuş ve bu kadroların iradesi hiçe sayılmıştır. Hem bütün bunlar örgütten gizlenerek ve örgütün yasaları ayaklar altına alınarak yapılmıştır. Örgüt kadrolarının bir kesiminin iradesine ipotek konarak, TKİH’in lehine bir durum yaratılarak (çünkü TKİH üyelerinin fazlası Konferansta temsil edilirken, Hareket üyelerinin önemli bir bölümü BK dışında tutulmuştur ve bunun adı örgütün iradesinin yansıması olmuştur. Bu aynı durum MK’ların temsilinde de yaşanmıştır.) MK’ların nasıl temsil edildiği örgüt kadrolarından gizlenmiş ve durum BK’da açığa çıkmıştır. MK’ların BK’daki temsili de TKİH’in istediği biçimde olmuştur .TKİH önderliği bu konuda da istediğini koparıp almıştır. Hareket üyelerinin bir bölümünün iradesine el koyan oportünist önderlik bununla yetinmemiş ve bu sefer de TKIH ‘in MK’ların eşit düzeyde temsil edilmesi görüşüne onay vererek, TKİH’in lehine ve Hareketin aleyhine olan delege sayısını arttırıcı ve güçlendirici olmuştur. Yani BK öncesinde Hareket önderliğini oportünist kanadı TKİH’le her alanda anlaşmış ve Konferans bir göstermelik resmi geçite bürünmekten öte fazla bir anlam ifade etmemiştir. Bütün bu yaşananlar Hareket önderliğindeki çürümenin boyutunu ele veriyordu.
Bu aynı durumlar BK platformunda da yaşandı. Hareket’in delegeleri önderliğin oportünist ve şaklaban kanadının iğrençliklerine ve yağcılıklarına, her şeylerini birliğe bağladıklarına, hatta birlik olmazsa sonlarının geldiğine kadar bir çok olumsuz şeyleri yaşadılar. Fakat tüm bu şaklabanlık ve oportünist-ilkesiz birlik arayışlarını bir kısım delegeler görmüyor ya da kendi gücüne güven eksiklerinden dolayı görmek istemiyorlardı. Sorunun özü, kadrolarda özgüven bırakmayan oportünist önderlik delegelere istediğini yaptırır bir havaya girerek, hatta özeleştiri üzerine özeleştiri vererek tabanın, delegelerin gözlerine kül serpmeye çalıştılar. Zorlamayla ve temennilerle bir ”kez deneyelim ne zararı olur” vb. sözlerle BK’nda yırtma- yapıştırma bir birlik çıktı. Bu birliğin sağlam ve sağlıklı ideolojik bir zemin üzerinde gerçekleştirilmediğini gören-bilen M-L yoldaşlar sürece Hareketin geleneklerinin sürdürüleceği teminatıyla katıldılar. Ki bunun oportünizmle uzlaşmak olduğu kısa zaman içinde açığa çıktı. Çünkü onlar bu birliğin ilkeler zemini üzerinde sağlam zemin üzerinde yapılmadığını ve çok farklı ve uç noktalarda ifadesini bulan görüş ayrılıklarıyla ve farklı geleneklerden gelen ve bunların uzlaştırılmasının olanaksız olduğu bir zeminde sağlam bir birliğin yeşermesinin imkansız olduğunu görüyorlardı.
Nitekim bütün bu yoldaşların dediklerinin tümü de tek tek yaşandı. MLKP-K’nin ilanının ardından oportünist önderlik M-L kadrolarda hesap sormak ve tasfiye etmek için girişimlere kalkıştı. Elbette bütün bunları çok kaba olarak yaptığından dolayı sık sık karar değiştirmekten kutulamadı. OGK çağrısı yapan ve bunun başını çeken kadrolar bakımından farklılıklar görülen yoldaşlar öncelikle hedef tahtası yapıldı. Kadro politikasından sapılarak, önderliğe yağ yakan, kişilik problemleri olan, yeteneksiz ve üstten beslenen evet efendimciler öne çıkartıldı. Açıktan eleştirici ve MK’nın yanlışlarına karşı savaşım yürütenler ” MLKP-K’lılaşamadılar ” gerekçesiyle tasfiyeye yönelindi.
Çok kısa zaman içerisinde MLKP-K önderliği içerisinde yoğun tartışmalar yaşandı. TKİH kökenli MK üyesi iki kişi mücadeleyi bırakıp, köşelerine çekilirken-bunlardan birisi 2000’li yıllarda Ölüm Orucu eylemini protesto etmek için bireysel olarak polisi karakoluna yönelik saldırıda polisçe katledilen Ahmet Metin Koyuncuydu- bir diğeri de hareket kökenli hızlı birlikçilerdendi, üç MK üyesi kısa zaman içinde MLKP-K’dan kopuyorlardı. İşin ilginç olanı ise, TKİH kökenli iki MK üyesi MLKP-K’yı sağcılıkla suçlarken, hareket kökenli MK üyesi ise MLKP’yi sola kaymak ve sınıftan kopmakla suçluyordu. MLKP-K’nın nasıl bir birlik içinde olduğunu anlamak bakımından bu iki örnek önemli veri sunmaktadır. Aslında bütün bunlar bizlerin nasıl tasfiye edileceği üzerine kopan fırtınanın dışa vurumuydu. MK içerisinde bizlerin BK’da tasfiye edilmesini öneren lümpen ve Hareket düşmanı kesimler vardı. Bunlar aynı görüşlerini koruyarak, tasfiye hareketini daha sonraya taşıdılar.
Konferansın hemen ardından M-L kadrolara karşı başlatılan tasfiye harekatı MLKP-K önderliğinin gerçekliğini ve amacını ortaya koyuyordu. Kişilikli kadrolar ya tasfiye edilecek ya da daha geri görevlerde boğularak, mücadeleden kopuşları hızlandırılacaktı. M-L kadrolara karşı açılan bu tasfiye harekatına karşı mücadele başlatan yoldaşlar, MK’nın gerçek niyetini açığa çıkardılar. Fakat uygun yollarla bu alanda örgütte bir tartışma yaratmaya yöneldiler. Ama bu da MK’nce engellendi. MK artık her şeyden korkuyordu. Çünkü kendine güveni yoktu. M-L kadrolarda öcü gibi korkuyordu. Onun için görüş ayrılıkları üzerine TKP-ML -YİÖ ile tartışma süreci olmasına rağmen –bu tartışmalara bile izin verilmedi- partileşme süreci ve görevlerimiz, MLKP-K neden parti değildir, son 11 aylık sürecin değerlendirilmesi abartıcılık ve yalancılığın sanat haline getirilmesi, anti-demokratizm ve sosyalist iç demokrasinin dumura uğratılması, kadro politikasında tasfiyecilik, dahası MLKP- K’nın tam bir TKİH kopyesi olması durumu ve bütün bunlar üzerine bir tartışmanın engellenmesi ve her şeyi önderliğin kendi oportünist eğilimlerini pratiğe geçirerek, örgüte egemen kılmaya çalışması ve bunu da tüzük hükümlerini hiçe sayarak, darbeci yollarla gerçekleştirmesi artık birlikte yürüme olanaklarını ortadan kaldırıcı olmuştur. Ve MLKP-K’nın 1. Konferansı’nın MK’nın kendi eğiliminde olan kişilerin atanmasıyla oldu-bittiye getirilmesi, tüm bunların kadrolardan gizlenerek yapılması, oportünist MK ile birlikte hareket etme koşulların tümüyle ortadan kaldırmış ve yollarımızın ayrılmasını koşullamıştır.
İşte KP-İÖ, devrimci politikayı kirlendirmiş, ilkeleri bir yana itmiş, darbecilik hareketinin egemen olduğu , yozlaşmış ortama müdahale etmek ve Hareketimizin komünist değerlerini ve görüşlerini sürdürmek, sağlam ve kendi içinde uyumlu, sözüyle özü, teorisiyle pratiği bir bütün olan komünist bir örgütü yeniden inşa etmek için ortaya çıktı. Aslında KP-İÖ, MLKP-K’deki çürümeye kendi zemininde bir müdahaleydi. Ya bütünüyle komünist değerler ve görüşlerimiz kirlenerek ayağa düşürülecek, ya da bütün değerlerimiz yeniden vücuda getirilerek, yılların komünist değerler ve birikimine dayanarak ileri atılacak ve bütün olumsuzluklara karşı savaşım açılarak, Hareketimizin yeniden inşasına girişilecekti. KP-İÖ’nün kuruluşu bir yıllık bir aradan sonra komünist hareketin yeniden inşasına bir avuç sağlam ve inançlı yoldaşla girişimin adıydı. İdeolojik çözülme, politik olarak yozlaşma ve kirlenme, ilkesizlik, darbecilik, sübjektivizm ve abartıcılığa karşı KP-İÖ devrimci bir çıkıştı
KP-İÖ’nün çıkışı bir noktada geç kalmış olsa da, yine de geç kalınmış duruma müdahale ederek olumsuzluklara dur demek ve yozlaşmanın dibe vurmasını engellemek bakımından tarihi bir adımdı.
Kendi gücüne güvenen, kişilikli ve devrimciliği yaşam biçimi haline getirmiş olan bir grup yoldaş 21 Ağustos 1995’de MLKP ile ilişkileri kesip, KP-İÖ’nün kuruluşuna yöneldiler. KP-İÖ’nün ilk çıkışı ülke zemininde olmuştur. Daha sonra çalışmalar yurtdışına aktarılmıştır. Çok az sayıda ve sınırlı yetkin kadro ile kuruluşu ilan edilen KP-İÖ öncelikle GMK oluşturarak işe koyuldu .
İlk hedef olarak ayrılıklarımızı yığınlara ve devrimci kamuoyuna taşıyıp, örgütsel çalışmalarımızın dinamizmi olacak bir yayın organı çıkarmak gerekiyordu. Her şeyin merkezine yayın organı çıkarmayı alan GMK eldeki kadro, insan gücü ve maddi olanaksızlıklar olmasına rağmen, ülkede az sayıda yoldaşla işe koyuldular. Ve bu yoldaşlar bir çok zorluğu adım adım aşarak hedefleri bir bir vurmaya ve MLKP’nin sistemli saldırılarına güçlü bir devrimci iradeyle karşı durmaya çalıştılar. Öncelikle çekirdeği sağlam tutup, sesimizi devrimci kamuoyuna taşımamız gerekiyordu. Birbirine kenetlenmiş ve devrim ve sosyalizmin zafere taşınmasından başka bir amacı olmayan az sayıda inançlı ve iradeli bir grup yoldaş, aleyhimize olan tüm koşullara ve ayrılık üzerine tartışmayı engelleyen komplocu- oportünist MLKP önderliğine rağmen “ başaramazlar, yapamazlar ” denileni başararak, söylediklerini yaparak, hedeflerini bir bir yakalamaya ve görevlerini en iyi bir şekilde yerine getirmeye çalıştılar.
Ülkede az sayıdaki yoldaş ve ülke dışında bazı yoldaşların elbirliği ve aktif desteğiyle yapılamayanı başarmak hedefiyle yola çıktık. Karşımızda saldırıda hiç bir kural tanımayan oportünist takımı vardı. Bu oportünistler KP-İÖ’ye karşı herşeyi kullanmayı mubah görüyordu. Olmadık dedikodular, yalanlar, spekülasyonlar, komplolar ve karşı devrimci saldırılar yapıldı. Kemal yoldaş katledildi, ikisi yurtdışı ikisi Türkiye olmak üzere 4 yoldaş kontracı yöntemlerle kaçırıldı, 70’e yakın silahlı-bıçaklı-çivili sopalı saldırılar yapıldı. Bu gerici karşı devrimi saldırlar bir çok genç devrimcinin korkarak geri çekilmesine ve bazı inancı zayıf devrimcilerin köşeye çekilmelerine neden oldu. Bir dönem faşist diktatörlükten daha çok KP-İÖ ile kafayı bozan MLKP önderliği gerçek oportünist niteliğinin açığa çıkmaması için, KP-İÖ kurucuları ve önderlerine yönelik düşmanı geride bırakan gerici bir kampanyaya yöneldiler.
Her şeyden şunun altını çözmeliyiz ki KP-İÖ’nün, kuruluşu ve yaşatılması savımıydı. Bir kere KP-İÖ kurulduğunda birçok olanaksızlık ve zorluklarla boğuşmak zorundaydı. Öncelikle yetişkin kadro sayısı oldukça sınırlıydı ve var olanların bir çoğu da sorunluydu.. İkincisi maddi olanaksızlıklar hat safhadaydı, üçüncüsü MLKP’nin her alanda faşist çeteleri aratmayan saldırıları söz konusuydu ve dördüncüsü faşist karşı devrimin yoğun kuşatma ve saldırıları saldırıları söz konusuydu. Bu kuşatma ve zorluklar içinde KP-İÖ ilerleyecek ve her hangi bir maddi ve teknik olanak ve yeterli ve yetişkin insan gücü olmadan her şeyi sıfırdan yaratarak ve ateş altında adım adım ilerleyecekti. Nitekim öyle de oldu. Bütün zorluklara ve yoksunluklara karşın yoktan var edilerek yayının çıkışı sağlandı. Hem düzenli ve hem de kirlenmiş devrimci politikanın temizlenmesi ve yanlışlara vurularak komünist hareketin yeniden inşasının sağlam bir zemin üzerinde örtülmesi için titizlik gösterilmesi gerekiyordu. İnançlı, kendine güven duyan ve geleceği elinde tutanlarla birlikte olmalıydık.
Nitekim bunu yapmaya çalıştı. Çok kısa sürede ulaştığımız yerlerde olumlu tepkiler aldık. Ve saflarımıza yeni güçler katarak ilerlemeye çalıştık. Artık yeni oluşumlar dönemi tamamlanmış diyenlerin bu görüşleri kursaklarında kaldı. Bunlar bizlerin ateşten ve demirden yoğrulduğumuzu bilmiyorlardı. Bu süreç bizim için varlık, yokluk süreciydi. MLKP’nin oportünist önderleri KP-İÖ’yü yok etmek için karar almışlardı. Her gittiğimiz yerde bunların kirli saldırılarıyla karşılaştık. Tartışma cesareti olmadığından dolayı daha başta devrimci çıkışımız zorbalıkla engellenmeye çalışıldı. Bu yapılırken olmadık yalan ve iğrenç saldırılarla karşılaştık. Ama bu saldırı ve komploları boşa çıkararak doğru bildiğimiz yolda yürüdük.
KP-İÖ’nin daha hızlı ve güçle gelişimini engelleyen en önemli nedenlerden birisi , sınıf savaşımının öne sürdüğü sorunlara yanıt olmada zorlanan ve kendisini yenilemede zorlanan, inançsızlıkları körelmiş ve iddialı devrimciler olmadıkları açığa çıkan kişilerde ısrar etmek etmekti. Belli bir zaman sonrası örgüte ayak bağı olan kişilerle ilişkileri kesip atmak yerine onlarla uzlaşarak idare etme yaklaşımı, örgütü daha çok iç sorunlarla uğraşmaya itti. Bu durum haliyle ideolojik ve politik olarak sorunlu insanların kopuşunu ve zorluklardan kaçısını koşulladı. Buna polis operasyonları ve sağlıksız geri insanların kadro olarak öne çıkarılması İnşamızın gelişimini zayıflattığı gibi bir dönem geriye düşüşünüde kaçınılmaz kıldı. MLKP ile ayrılık sürecinde çok az sayıda önderlik ve profesyonel kadro saflarımızda almıştı. Daha çok ileri sempatizan çevresine dayanarak ve geri ve kendisi önderliğe muhtaç kadrolarla güçlü bir devrim örgüt yaratmak güçtü.
Nitekim polis darbeleri ve MLKP’nin saldırıları birçok kişiyi sarstığı gibi, önderlik yeteneği ve potansiyeli olmayan kişilerin sorun çıkarmaları ve sürekli iç sorunlarla uğraşır olması ve bu geride kalmış kişilerle yolların zamanında ayrıştırılmaması, İnşanın güçlü olarak ileri atılımını önleyici olmuştur.
İlk çıkışta belki bu kişilere gereksinim vardı ama belli bir dönemden sonrası artık kendisini yenilemeyen ve sorun yaratan kişilerin koparılıp atılması gerekiyordu. Maalesef uzlaşmacı ve faydacı yaklaşımlardan dolayı örgütün sırtında kambur olmuş kişilerin arındırılmaması hareketimizi iç sorunlarla uğraştırır hale getirerek güven ilişkilerini darbelemiş ve atılım-çıkış yapmasını engelleyici olmuştur. Zafları ve yeteneği düşük insanlara büyük bir binanın inşasının zor ve güç olacağı yakıcı olarak açığa çıkmıştır.
Haliyle, hata ve olumsuzluklara, uzlaşmacı oportünist idareci yaklaşımlara ürümüş ve devrimci bir hatta yanıt vererek, Hareketin yeniden inşası için nice zorlukları aşıp ve enerjik bir çalışma örgütlemek için her bakımdan öne atılmalıyız..
Elbette KP-İÖ’nün doğuş koşulları hem dış koşullar ve hem de iç durumu bakımından avantajlı değildi. Bir çok handikapları ve en önemlisi de yetişmiş öncü kadro yetmezliği bir çok kazanımında heder olmasını koşullamıştır. Yani KP-İÖ her alanda olumsuz bir koşulda doğdu. Onun doğuşu sancılı olduğu gibi, gelişmesi de ateş hattında oldu. Her türlü ihanete ve komploculuğa karşı güçlü bir savaşım yürüterek KP-İÖ ete-kemiğe büründürüldü. Faşist baskı ve oportünist kuşatma, iç kaçkınlıkta ve olanaksızlıklara karşın, KP-İÖ doğru bildiği yolda inatla –ısrarla yürüdü ve daha büyük başarılar için birikim yarattı. Şimdi 21. Yılda göev hata ve yetmezliklerimize karşı uzlaşması bir savaşım içine girerek ideolojik-politik alanda yakaladığımız bu devrimci birikim ve başarının önümüzdeki süreçte örgütsel-pratik çalışmalarda ete kemiğe bürünmesini sağlamak için her alanda öne atılmak ve örgütü yığınlarla buluşturmak ve kadrolaşmaktır..
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm Mücadelemiz..!
Yaşasın KP-İÖ..!
KP-İÖ Kuruluş Bildirgesi: Neden ayrı yürüyoruz?
İşçiler, emekçiler, gençler, devrimciler, yoldaşlar…
Devrimci kamuoyunun da yakından bildiği gibi, bir dizi tartışmanın ve sancılı sürecin ardından, Türkiye Komünist İşçi Hareketi (TKİH) ve TKP/ML Hareketi Eylül 1994’te Birlik Kongresi’ni gerçekleştirerek, MLKP-K saflarında birleştiler. Birliğe birçok noktada eleştiri ve kaygısı olan bizler de, geçmiş sorunların geçmişte kalacağına olan inancımızla bu sürece katıldık.
Ne var ki, 11 aylık süreçte gördüğümüz o ki, geçmişte yaşanan olayların intikamı alınmaya, kadro politikasından sapılarak evet efendimcilik geliştirilmeye ve bazı kadrolara karşı tasfiyecilik politikası uygulamaya kondu. MLKP- K önderliği ‘yeni tarz’ adı altında bürokratizmi ve benmerkezciliği egemen kılarak, sosyalist demokrasi ve aleniyetçi geleneğimizi dumura uğrattı. Bütün bu olumsuzluklara karşı başlangıcından itibaren mücadele ederek, durumu düzeltmeye ve anti-demokratizme karşı durmaya çalıştık. Tüm iyi niyetli çaba ve uğraşılarımız MLKP-K önderliğince; ”önderliğe güvensizlik”, ”aşırı demokratizm”, ”eskiye takılıp kalmak” ve ”MLKP-K’lılaşamamak” olarak değerlendirildi, eleştiri ve uyarılarımıza kulak asılmadı ve kendini beğenmiş aydın bireyciliği içinde hareket ederek, kadrolar ve taban sürü olarak görüldü. Tartışma istemlerimiz: ”kişilerin kendi problemleri ve hazımsızlıkları” olarak görüldü ve sorunları çözmeye yönelik çabalarımız ”örgüt ortamını kirletme” olarak damgalanarak, pratik görevlerin büyüklüğü öne sürüldü ve tartışmalardan kaçıldı.
Talebimiz, devrimci sorumluluğumuzun bir gereği olarak birikmiş olan sorunların devrimci tarzda çözülmesinden başka bir şey değildi. Ama MK, bu iyi niyetli ve sorumlu yaklaşımımıza hep farklı anlamlar yükledi ve buradan yola çıkarak, daha rahat hareket etmeye ve oportünist eğilimlerini egemen kılmaya çalıştı.
MLKP-K önderliği, genel olarak birliğin olumlu etkisi üzerinde oynayarak, geri duygular üzerine politika yapmaları ve devrimci ilkeleri bu ortam içerisinde boğmaya çalıştı. Bütün bunlar, MLKP-K MK’ sinin ayrılığı kışkırtıcı ve farklılıkları olan yoldaşlarla Leninist ilke ve kurallar içerisinde, yine sosyalist demokrasiyi uygulayarak birlikte hareket etmesini ortadan kaldırıp, birlikte yürümenin ortamını dinamitledi ve güven ilişkilerini giderek daha da zayıflatıcı oldu. Dahası, 11 aylık süreç, birçok olumsuzluğa göz yummayı ya da üzerinden atlamayı, süreç içerisinde bir düzelmeye yönelineceğine dair iyi niyetimizi korumakla geçti.
Fakat tüm bu iyi niyetimiz MK tarafından kötüye kullanıldı ve MK yanlışlarını sürdürmekten kaçınmadı. Elbette ki, MK’ nin bazı kadrolara karşı özel bir tutum içerisinde olmasının altında ideolojik, politik ve örgütsel sorunlardaki farklılıklar yatıyordu. MLKP-K ile farklılıklarımız, ne kişisel ve ne de üzeri öyle basitçe atlanıp geçilecek şeylerdir. Bütün bunlar, nasıl bir örgüt ve onun işleyişinde yatıyor. Savaşım yürüttüğümüz coğrafyada, devrimin ve mücadelenin özgünlükleriyle ilgili farklılıklarda yatıyor.
MLKP-K’yla ayrılıklarımız:
1- Kadro politikasından sapma ve tasfiyecilik: Birlik Kongresi’nin hemen ardından bazı yoldaşlara karşı tasfiyeci tutum geliştirilerek, kadrolara karşı MK ile olan ilişkileri baz alınıp, işin gerekleri ve kadroların yetenekleri gerçekliğinden sapıldı, bireysel davranışlar kural haline getirildi. Bağımsız düşünen ve hareket eden, önderliğin yanlışlarına karşı sessiz kalmayan kadrolar ya etkisiz kılınmaya ya da daha geri görevlerde tutulmaya çalışıldı. Leninist kadro anlayışından uzaklaşılarak, tasfiyecilik teori düzeyine çıkartıldı. Kadroların yükseltilmesinde MLKP-K’lı olup olmamak temel kriterlerden birisi haline getirilerek, farklı görüşleri ve sürece eleştirileri olan yoldaşlara karşı tasfiyeci tutumlar dayatıldı. Son dönemlerde ise, bunun da ötesinde örgütsel önlemler öne çıkarıldı.
Yanlışlara karşı mücadele yürüten yoldaşlar, MK’ nin, istediği şeyleri istediği biçimde yapmasının önünde engel oluşturduğundan, bunların bir biçimde de olsa halledilmeleri ve susturulmaları gerekiyordu. Bu ise pratikte, “bu yoldaşlar sürece ayak uyduramayarak düne takılıp kaldılar” moda sözlerinde ifadesini buldu. Dün söylenen ise, kadro politikasındaki doğru ve devrimci kıstaslara uygun davranmaktı. Bu konuda yazılı ve sözlü olarak bir çok kez MK ile tartışmalar yürütülmesine rağmen, MK bu hata ve zaaflarını kıskançlıkla sürdürdü ve kadro atamalarında yetenek ve işin gereklerinden çok, önderlikle ilişkiler baz alındı.
2- Yeni tarz adı altında abartıcılık ve sübjektivizm:
MLKP-K’nın kuruluşunun ardından MK, “yeni tarz”dır diyerek, öncüllerin devrimci sosyalist değerlerini hiçe sayıp, her şeyi kendisiyle başlatan inkârcı bir konumda durdu. Yeni olarak ileri sürülen şeylerin hemen hepsi TKP/ML Hareketi’nin konferans kararlarında olduğu gibi, Türkiye Komünist İşçi Hareketi (TKİH) Konferans kararlarında da vardı. Ama ne hikmetse MK bir zorlama içerisine girerek, parti tarzının yeni ve ilk olduğu ve hatta UKH tarihinin tüm deneylerini bile aştığı iddiasında bulunarak, büyük bir sübjektivizm içerisine düştü ve bunu tabana kabullendirmek için zorlayıcı tutumlar içerisine girdi. MLKP-K’nin yeni tarzı; abartıcılık, kendini aşırı övme, hatalarını görmeme ve benmerkezci davranma olarak dışa vurdu.
3- Örgüt içi sosyalist demokrasinin reddive benmerkezcilik:
Örgüt içi sosyalist demokrasi, örgüt kitlesiyle birlikte hareket etme ve önderliğin örgüt sorunlarını üye ve aday üyelerine taşıma ve onları sürece katarak, kararların demokratikçe çıkmasını sağlamaktır. TKP/ML Hareketi’nin bürokratizme ve yozlaşmaya karşı bir panzehir olarak yaşattığı, sorunları örgüt platformlarında tartışarak fikir oluşturulmasını sağlama, etkileme ve etkilenme ortamını yakalama yönlü sosyalist demokrasi ve aleniyeti pratikleştirme geleneği, MLKP-K tarafından rafa kaldırıldı. Tartışmalı sorunlar, örgütlerden ve kadrolardan adeta kaçırıldı. Ciddi tartışmalar, araştırma – incelemeler ve yazılan yazıların ilgili yerlere ulaştırılması sağlanmadığı gibi, çoğu durumda tartışmalar göstermelik bir hale getirilerek, işler MK’ nin istediği biçimde halledilmeye çalışıldı.
Birlik Kongresi kararı olmasına rağmen, TKP/ML YİÖ ile ilgili iki konuda yapılması gereken tartışma (geçmiş sorunu, proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü) belirlendiği şekliyle gerçekleştirilmedi. Birçok bölge ve kadroya bu yazılar ulaştırılmadığı gibi, yurtdışına bu yazıların hiçbirisi iletilmedi. Ardından TKP/ML YİÖ ile Birlik Konferansı’nda MLKP-K MK’ sinin 11 aylık çalışma raporu üzerinde ciddi bir tartışma bile yürütülmedi, yürütülmesine fırsat tanınmadı. Kaldı ki, birçok kadro çıkan yazıları inceleme olanağı dahi bulamadan Konferans’a gönderildi.
Gerek Konferans’a giden delegelerin seçim kıstası, gerekse de Konferans’ın gündemi üye ve aday üyelerden gizlendi. MK, işi oldu – bittiye getirebilmek için kadroları ve tabanı adeta bir sürü yerine koydu ve ardından da ”yeni tarz” ve “önderliğin inisiyatifi” denerek, örgüt içi demokrasi dumura uğratıldı. Benmerkezcilik ve örgüt kitlesini hiçe sayan bir uygulamayla ve tamamen kendi kafasına uygun bir yöntemle delege ataması yaparak, görüşlerini Konferans’ta egemen kıldı ve işleri kolay yoldan halletme yolunu seçti.
Örgütteki gelişmeler, kadrolardan ve tabandan uzun süre gizlendi. MK’dan istifa eden iki kişinin durumunu, çok sonra örgüte açıklamak zorunda kaldı. Bütün bunlar, MK’ nin benmerkezci ve bürokratça davrandığını ve bunu bir kural haline getirdiğini gösteriyor. Bu eğilime yabancı olmadığımız bilinmektedir. Çünkü revizyonistleşen partilerde gelişmeler hep böyle olmuştur, olmaktadır da. TKP/ML YİÖ ile birlik tartışmaları kadrolardan olduğu gibi, tabandan da gizli tutulmuş ve güvensizlik sergilenmiştir. Her şeyiyle çalışmalara katılan ve omuz veren yoldaşlar tartışmaların dışında tutulmuştur.
4- Parti konusunda Leninizm’den sapma:
Parti, partileşme süreci ve görevlerimiz sorunlarına ilişkin olarak, 11 ay önce ortaya konan görüşler (ki, bunlar temel görüşler olduğu için, ancak Kongre değişiklik yapabilir) 11 ay sonra örgütte bir tartışma ortamı yaratmadan, farklı görüşlerin kavgası yürütülmeden, MK’ nin yeni görüşü olarak “sınıftan kopuk olarak da parti kurulur” düşüncesini Konferans’ta egemen kılınmış ve MLKP-K sınıf çalışmalarında başarısız olmasına, var olan eski işçi çalışmasını dağıtmasına ve sapmaya düşecek düzeyde olumsuz bir mevzide durmasına rağmen, yine de MLKP-K kendisini parti ilan etmiş ve 11 ay önce söylenen sözler ve iddialar bir gecede çöpe atılabilmiştir. Nerede kaldı “sınıfla sosyalist hareketin birliği partidir” belirlemesi.
Peki, 1972–1979 döneminin suçu nedir? Hem işçi – memur çalışmasında başarısız ol hem de sınıftan kopuk ve esas olarak da (ki, o da orta öğrenim gençliği) içerisinde yoğunlaşan bir çalışmayla partiyi ilan etti. Bu parti, olsa olsa Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) gibi bir gençlik partisi olurdu. Yıllardır vurgulana gelen, sınıfla program arasındaki birlik nerede kaldı? MLKP-K önderliğine göre “dün dündür, bugün de bugün.”(…) “Dün öyle düşünüyorduk, bugün böyle düşünüyoruz. Yarın nasıl düşüneceğimiz üzerine bir şey söyleyemeyiz.” Bu yüzden MLKP-K, Leninist parti öğretisi düşüncesinden sapmış ve dün halkçı diye mahkûm ettiği bir noktaya, yani gençlik partisi noktasına gelmiştir. Büyük bir proletarya ordusunun yaşadığı Türkiye’de, az ya da çok sınıfla bağlantısı olmayan bir parti, gerçek anlamda bir sınıf partisi olamaz.
5- Kürdistan’ın statüsü ve pratik çalışmalara ilişkin:
Kürdistan’ın statüsü ve pratik çalışmalar konusunda, MLKP-K ile görüş ayrılıklarımız başından itibaren vardı ve bugüne dek süregeldi. Kürdistan’ın sömürge olduğu yönlü değerlendirme yanlıştır. Aynı zamanda Kürdistan da süren savaşıma silahlı savaşımla müdahale etme ve buradan büyümeyle, Kürt ulusal kurtuluş hareketinin devrimci doğrultuda geliştirilmesini sağlayan bir taktik izlenmesi gerekirdi. MLKP-K ise, bunun yerine Kürdistan çalışmalarına gereken ilgiyi göstermemiş ve Kürdistan’da gerilla birlikleri oluşturup, kırsal alanda ve şehirlerde mücadeleye silahlı biçimlerde müdahale etmeyi de başaramamıştır. Zaten MK, son bir yıllık Kürdistan çalışmalarına ilişkin ciddi bir değerlendirme de yapmamıştır.
6- Komünist hareketin doğuşu ve gelişimi karşısında anti-Marksizm:
Komünist hareketin doğuşu ve gelişimine ilişkin MLKP-K’nın net görüşleri yoktur ve bu konuda ne savunduğu açık değil. Komünist hareketin, genci olarak devrimci demokrasiden koptuğu ve kopuşuyla bunun izlerini güçlü bir şekilde üzerinde taşıdığı, programıyla pratiği arasında bire bir uyumun sağlanamayacağı, teori ile pratik arasındaki farklılığın adım adım aşılacağı Leninist görüşü kabul etmeyen MLKP-K mükemmeliyetçi, inkârcı ve keyfiyetçi bir tutum takınarak, 1972–1979 dönemini küçük burjuva olarak değerlendirdi. Peki, MLKP-K’nın 11 aylık icraatında esas olarak yüklenmesi gereken işçi sınıfı içerisinde çalışmadan uzak bir şekilde adeta bir gençlik çalışması yürütür durumda olmasına, teorisi ile pratiği arasında tam bir uyumsuzluk görülmesine rağmen MLKP-K komünist oluyor da, aynı durumda olan 1972–1979 dönemi nasıl küçük burjuva oluyor. Hem de bu kadar deney ve tecrübe, birikim ve tartışmalar orta yerde dururken MLKP-K hala sınıftan kopuksa, burada durup düşünmek gerekmez mi? MK ise, durumu kurtarmak için dün halkçı olarak gördüğü sınıftan kopuk parti görüşünü bugün savunur duruma düşerek, işin içerisinden sıyrılmaya ve yeni parti fikrini geliştirmeye çalışıyor.
Burada yeni olan bir şey yoktur. Mao’da bu aynı parti fikrini savunmuş ve pratiğe uygulamıştır. MLKP-K’ nin yerel örgütlerinin yetersizliğini, sınıf eylemlerinden uzaklığını ve kopukluğunu dikkate aldığımızda, eskiye göre daha da geriye giden bir işçi çalışmasının ardından MLKP-K’yı parti ilan etmek, trajik komiklikten öte bir durumdur.
Bugün proletaryanın şehri İstanbul’da MLKP-K’nın örgütlülük durumu içler acısıdır. Semt örgütleri dağılmış, sendikal merkez yok, fabrikalardan uzaklaşılmış, semtlerde milis örgütleri oluşturulmamış, kadın çalışmaları durmuş ve her üç ayda bir il örgütü dağıtılmış. Böyle bir ortamda MLKP-K’yı parti ilan etmek, partiden hiç bir şey anlamamak demektir. Abartıldığı gibi, MLKP-K’ nin işi alıp götürmesi de söz konusu değil. Gençlik üzerinde yükselen bir çalışmayla hareketin oturtulup ileri fırlatılması çok güçtür. Bu bakımdan sağlam yerel örgütler yaratılmadan, sınıfla ve onun öncüleriyle şu ya da bu düzeyde bağlar sağlanıp hücreleşme yaratılmadan, gerçek anlamda bir sınıf partisi de kurulamaz.
7- MK’nın ayırımcı davranışı:
Birlik sürecinde, MK tarafından ayırımcılık yapıldı, kamuoyuna yanlış bilgiler verildi ve işler mükemmel gidiyor havası yaratılarak, tabana ve kadrolara abartıcı bilgiler sunuldu. Önderlik, hatalarından korkar bir duruma geldi ve açık başarısızlıklarını bile ortaya koymaktan kaçındı. İstifacıların durumu ve diğer sorunlar kadrolar ve tabandan gizlendi. Açıktan TKP/ML Hareketi kökenli kadrolara güvensiz davranıldı ve bazı bölgelerde TKİH kökenli kadrolar öne çıkarıldı. Tecrübesiz, deneysiz ve birikimden uzak kadroların öne çıkarılması, her ne kadar önderlikte bir uyum sağlamış olsa da, örgüt çalışmalarını geliştirme ve güçleri örgütlü bir hale getirmede başarılı olunamamıştır.
8- Grupçuluğun devamı ve MK’ca onaylanması:
Birlik Kongresi, TKİH ve TKP/ML Hareketi’nin kullandığı örgüt ve kurum isimlerini, MLKP-K’ nin kullanmasını genel eğilim olarak belirlemişti. Ama pratikte durum hiçte öyle olmadı. Örneğin; TKİH’ in daha önce kullandığı Sınıf Sendikaları Hareketi -SSH- MLKP-K döneminde de devam etti. Yine; Emekçi Halkın Birliği, KGÖ ve TKİH örgüt bayrağının kullanılması vb. tüm bunlarda, birlik sürecinin ardından TKİH lehine grupçu davranıldığını gösteren olgulardır. Her şeye karşı aşırı bir duyarlılık gösterdiğini söyleyen önderlik, neden bütün bunlara da göstermedi. Dahası, MLKP-K önderliği “Hareket” değerlerine karşı, gösterdiği hasmane, neden TKİH’ e karşı göstermemiştir.
Yukarıda kısaca özetlediğimiz bütün bu görüş ayrılıklarına ve örgütsel – pratik alanda anti-demokratik ve tasfiyeci tutumlara yönelik eleştiri, uyarı ve önerilerimiz, MLKP-K önderliğince dikkate alınmadı. Adeta bireyler olarak örgütten çekip gitmemiz için zorlandık. 11 aylık sürecin ardından “örgütsel tedbirler dayatılacaktır” yönlü yeni açıklamalar yapıldı.
Tasfiyeci yaklaşımları ve değerlerimizin ayaklar altına alınmasını, devrimci kişiliklerimizin ezilmesini ve güven ortamının dinamitlenmesini sağlayan, her tartışmayı; hazımsızlık, çift kişililik ve sürece ayak uyduramayanlar olarak karşılayan MLKP-K saflarında, bu aşamadan sonra kalıp mücadele yürütmenin, devrim ve sosyalizm davamızın ileri taşınmasına hizmet etmeyeceği sonucuna ulaşan geçmişte TKP/ML Hareketi saflarında savaşım yürütmüş bir grup yoldaş olarak, MLKP-K ile ilişkilerimizi kesip 21 Ağustos 1995 de Komünist Parti-İnşa Örgütünü oluşturmayı kararlaştırdık.
Yüreği ve beyni devrim ve sosyalizm için atan, İbrahim Kaypakkaya yoldaşın komünist geleneğinin sürdürücüsü ve devamcısı olan yoldaşları, Komünist Parti-İnşa Örgütü bayrağı altında birleşmeye çağırıyoruz. Gelin hep birlikte bu çürümüş dünyayı devrimle gençleştirip, devrimin özgür Türkiye’sini yaratalım. Tabanı söz ve karar sahibi yaparak, kendimiz üretip yine kendimiz yönetelim.
Oportünizm ve tasfiyecilik yenilgiye,
Marksizm-Leninizm zafere götürür!
Kahrolsun faşist diktatörlük!
Yaşasın devrim ve sosyalizm mücadelemiz!
Yaşasın Komünist Parti -İnşa Örgütümüz!
Komünist Parti-İnşa Örgütü
Geçici Merkez Komitesi
21 Ağustos 1995
Hiç yorum yok