Emperyalizm - BEŞ - KAPİTALİST GRUPLAR ARASINDA DÜNYANIN PAYLAŞILMASI
Lenin Emperyalizm[1*]
Kapitalizmin En Yüksek Aşaması
Halkı Amaçlayan Bir Deneme
KAPİTALIST tekel grupları —karteller, sendikalar, tröstler— kendi ülkelerinin bütün üretimine, çok ya da az mutlak ölçüde sahip olarak, ilkin içpazarı paylaşırlar. Ama, kapitalist düzende, içpazar, zorunlu olarak, dışpazara bağlıdır. Kapitalizm, uzun bir süreden beri dünya pazarını yaratmıştır. Sermaye ihracı arttıkça ve büyük tekel gruplarının yabancı ülkeler ve sömürgelerle ilişkileri ve "nüfuz bölgeleri" her bakımdan genişledikçe "pek dogal olarak", işler, bu gruplar arasında genel bir anlaşmaya ve uluslararasi kartellerin kurulmasına doğru yöneliyordu.
Sermaye ve üretimde görülen evrensel yoğunlaşmanın bu yeni derecesi, daha önceki dönemlerde görülenlerden çok yüksektir. Bu süper-tekel durumunun nasıl oluştuğunu görelim.
Elektrik sanayii, teknikteki modern ilerlemelerin, 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başlarındaki kapitalizmin, tipik bir örneğidir. Bu sanayi, özellikle, en fazla ilerlemiş iki yeni ülkede, Birleşik Devletler ve Almanya'da, gelişmiş bulunmaktadır. Almanya'da sözkonusu alandaki yoğunlaşma, özellikle 1900 bunalımıyla hızlanmıştır. O sıralarda, sanayi ortamına yeterince dadanmış bulunan bankalar, bunalım günlerinde nispeten az önemli işletmelerin silinip gitmesi ve büyük işletmeler tarafından yutulması olayını hızlandırmış, yüksek ölçüde şiddetlendirmiştir.
"Bankalar, diyor Jeidels, sermayeye en fazla gereksinmesi olan işletmelere her türlü yardımı reddetmekle, başdöndürücü bir yükselişe neden olmakta, sonuçta da kendilerine simsıkı bağlı olmayan şirketlerin kaçınılmaz iflaslarını hazırlamaktır."[72]
Bunun sonucu şu olmuştur: yoğunlaşma olayı, 1900'den sonra dev adımlarla ilerlemiştir. 1900 yılına dek elektrik sanayiinde herbiri birçok şirketten (toplamı 28) meydana gelmiş 7 ya da 8 "grup" vardı; bunların herbiri 2 ila 11 banka tarafından desteklenmekteydi. Bütün bu gruplar, 1908-1912 yılları arasında bir ya da iki grup meydana getirmek üzere birleşti. Bu birleşme şöyleydi [tablo - 12]:
[TABLO - 12]
ELEKTRİK SANAYİİNDE GRUPLAR
1900
öncesi
Felten
ve Guil-
laume
Lahme-
mayer
Union
AEG
Siemens
ve
Halske
Schuc-
kert ve
Co.
Bergman
|
|
Kummer
|
|
Felten ve
Lahmeyer AEG
(Gen. El.
Şirketi) Siemens ve Halske-
Schuckert Bergmann 1900'de
iflas
1912'ye
Doğru
AEG (Gen.
Elekt. Şirketi)
Siemens ve Halske-Scuckert
(1908'den beri sıkı "işbirliği")
Bu şekilde büyüyen ünlü AEG (General Elektrik Şirketi), holding sistemi yoluyla, 175-200 şirkete hükmetmekte ve 1,5 milyar marka ulaşan bir sermaye bütününü çekip çevirmektedir, Yalnızca dış ülkelerdeki temsilciliklerinin sayısı 34'tür; bunların 12'si, sermayesi hisse senetlerine bölünmüş şirket olup, 10'dan fazla devlet sınırı içindedir. Daha 1904 yıllarında Alman elektrik sanayiinin yabancı ülkelerdeki sermaye yatırımları, 233 milyon mark olarak tahmin edilmişti; bu miktarın 62 milyonu, Rusya'da yatırılmıştı. General Elektrik şirketinin muazzam bir "birleşmiş" işletme olduğunu (yalnızca sınai şirketlerin sayısı 16'dır), kablo ve yalıtkan malzemeden otomobile, uçağa kadar çok değişik maddeler imal ettiğini söylemek bile fazla.
Ancak, Avrupa'daki yoğunlaşma hareketi, aynı zamanda, Amerika'daki yoğunlaşma sürecinin bileşik bir unsurudur. Bu durum aşağıdaki şekilde oluşmaktadır [tablo - 13]:
[TABLO - 13]
General Electric Co.
Birleşik Devletler :
Thompson-Houston
Şirketi Avrupa için
bir firma kurar
Edison Şirketi Avrupa için
"Edison Fransız Şirketi"ni
kurar; bu şirket de patent-
lerini bir Alman firmasına
devreder
Almanya :
Union Electric
Şirketi
General Elektrik Şirketi
(AEG)
General Elektrik Şirketi (AEG)
Elektrik sanayiindeki iki "güç" böyle kurulmuş oldu. Heinig, "Elektrik Tröstünün Yolları" adlı makalesinde, "Yeryüzünde bunlardan büsbütün bağımsız hiçbir elektrik şirketinin (sayfa 83) bulunmadığını" yazar. Bu iki tröstün ciroları ve girişimlerinin yaygınlığına gelince, aşağıdaki rakamlar, bu konuda tam olmasa da, bir fikir vermektedir. [tablo - 14]:
[TABLO - 14]
Yıllar
Yıllık Ciro
Milyon Mark
Müsdahdem
Sayısı Net Kâr
Milyon Mark
Amerika : General
Electic Co (GEC)
1907
1910
252
298
28.000
32.000
35,4
45,6
Almanya : General
Elektrik Şirketi
(AEG)
1907
1911
216
362
30.700
60.800
14,5
21,7
Böylece, 1907'de, Amerikan ve Alman tröstleri arasında dünyanın paylaşılması amacıyla, bir anlaşma yapılmış oluyordu. Aralarındaki rekabet son buldu. General Electric Company (GEC), Birleşik Devletler ve Kanada'yı alıyor; AEG'nin payına ise, Almanya, Avusturya, Rusya, Hollanda, Danimarka, İsviçre, Türkiye, Balkan ülkeleri düşüyordu. Yeni sanayi dallarına ve henüz kesinlikle paylaşılmış olmayan "yeni" ülkelere sızan "bağlı şirketler"in faaliyet düzeni, özel ve elbette ki gizli birtakım anlaşmalarla saptandı. İki tröst arasında buluş ve deney değişimi yapılacaktı.[73]
Fiilen tek ve dünya çapında bir nitelik gösteren, milyonlarca sermayeyi çekip çeviren, dünyanın her köşesinde "şubeleri", temsilcilikleri, ajansları, ilişkileri bulunan bu tröste karşı rekabet etme zorluğu apaçık ortadadır. Ne var ki, dünyanın, iki güçlü tröst arasında bu şekilde paylaşılması, gelişmenin eşitsizliği, savaşlar, iflâslar gibi nedenlerle güçler arasındaki denge bozulduğu takdirde yeni bir paylaşılmaya gidilmeyecek anlamını taşımamaktadır.
Böyle bir yeniden paylaşma eğiliminin, bu yeni paylaşma için girişilen savaşımın ilginç örneğini petrol sanayiinde görüyoruz.
Jeidels, 1905'te, şöyle yazıyordu: "Dünya petrol pazarı bugün henüz iki büyük mali grup arasında paylaşılmış durumdadır: Rockefeller'in Standart Oil Company'si ve Bakü'daki Rus petrolünün sahipleri olan Rothschild ve Nobel. Bu iki grup, birbirine sımsıkı bağlıdır. Ancak bunların kurdukları tekel, yıllardan beri, beş düşman tarafından tehdit edilmektedir;"[74]
1° Amerikan petrol kaynaklarının tükenmekte oluşu;
2° Bakü'daki Mantaşev firmasının rekabeti;
3° Avusturya'daki petrol kaynakları;
4° Romanya'daki petrol kaynakları;
5° Okyanus ötesindeki, özellikle Felemenk sömürgelerindeki kaynaklar (zengin Samuel ve Shell firmaları da İngiliz sermayesine bağlıdır). Son üç işletme grubu, başta güçlü Deutsche Bankolmak üzere, büyük Alman bankalarına bağlıdır. Bu bankalar, sistemli olarak ve özerk biçimde, örneğin Romanya'da, petrol sanayiini, "kendilerine" destek noktası olması için geliştirmişlerdir. 1907'de Romen petrol sanayiine yatırılmış yabancı sermaye, 185 milyon franka yükseliyordu; bunun 74 milyonu, Alman sermayesidir.[75]
Dünya ekonomi yazınında "dünyanın paylaşılması" için savaşım denen şey, başlamıştı. Bir yandan, Rockefeller petrol tröstü her şeyi ele geçirmek amacıyla Hollanda'da bile bir bağlı şirket kurdu;
başlıca düşmanı olan Felemenk-İngiliz Shell tröstüne yetişmek için Felemenk Hindistanı'ndaki petrol kaynaklarını ele geçirdi. Deutsche Bank'a ve öbür Berlin bankalarına gelince, onlar da, kendi paylarına Romanya'yı "saklı tutmanın" ve Rockefeller'e karşı Rusya ile birleşmenin yollarını arıyorlardı. Rockefeller çok daha büyük bir sermayeye ve petrolün ulaştırılması ve tüketiciye yetiştirilmesi konusunda üstün bir örgüte sahip bulunuyordu. Savaşımın Deutsche Bank'ın aleyhine sonuçlanması kaçınılmazdı, öyle oldu, "petrol çıkarlarını" tasfiye ederek milyonlar yitirmek ya da boyuneğmek şıkları karşısında kalan Deutsche Bank, 1907'de, tam bir yenilgiye uğradı. İkinci yolu seçti, "petrol tröstü" ile kendisi için çok elverişsiz bir anlaşmaya vardı; bu anlaşmaya göre Deutsche Bank, "Amerikan çıkarlarına zararlı olabilecek hiçbir işe kalkışmamaya" razı oluyordu. Bununla birlikte, Almanya'da, yasa tarafından petrole tekel konulursa, sözkonusu anlaşmanın hükümsüz kalacağını öngören bir ek madde eklenmişti.
İşte o zaman "petrol komedisi" başladı. Alman mali krallarından biri, Deutsche Bank'ın müdürlerinden von Gwinner, özel sekreteri Stauss aracılığı ile petrol konusunda tekel sistemi için bir kampanya açtı.
Büyük Berlin Bankasının muazzam örgütü "bütün geniş ilişkileriyle" birlikte harekete geçirildi. Basın da Amerikan tröstünün "sulta"sına karşı bu harekete "yurtsever" alkışlarını esirgemedi, ve 15 Mart 1911'de, Reichstag petrole tekel konması konusunda hükümetçe bir yasa tasarısı hazırlanmasına ilişkin önergeyi hemen hemen oybirliğiyle kabul etti. Hükümet, bu "halkçı" fikre hemen yanaşıvermiş ve Amerikan ortağını gafil avlamak, devlet tekelinin yardımıyla durumunu düzeltmek isteyen Deutsche Bank da oyunu kazanmış görünüyordu. Daha şimdiden Alman petrol prensleri, Rus şeker fabrikalarında bile görülemeyen büyük kazanç düşleri kurmaya başlamışlardı. Ne var ki, ganimetin paylaşılması konusunda büyük Alman bankaları arasında daha başlangıçta anlaşmazlık çıktı, ve Disconto Gesellschaft, Deutsche Bank'ın gizli amaçlarını ortaya koydu; hükümet ise, Rockefeller'le savaşıma girme fikrinden korkuyordu; çünkü Almanya'nın daha başka kaynaklardan petrol edinmesi kuşkuluydu (Romanya'nın petrol üretimi pek önemli ölçüde değildi). Sonunda, 1913'te, savaş hazırlıkları için, Almanya'da bir milyar marklık bir ödenek ayrıldı. Tekel tasarısı ertelendi.Rockefeller petrol tröstü, savaşımdan şimdilik galip çıkıyordu.
Berlin'de çıkan Die Bank dergisi, Almanya'nin, petrol tröstü ile, ancak elektriğe tekel koyarak ve su gücünü ucuz yoldan elektrik enerjisine dönüştürerek savaşım verebileceğini yazıyordu.
"Ne var ki, diye ekliyordu bu derginin yazarı, elektrik tekeli, ancak elektrik üreticileri buna bir gereksinme duydukları zaman, yani elektrik sanayii yeni bir iflâsın eşiğine geldiği zaman kurulabilecektir; başka bir deyişle, bugün, her yerde, kentlerden, devletlerden ve benzeri kurumlardan kısmi tekeller koparmakta olan özel elektrik "konsorsiyum"larının onca pahalı bir biçimde kurdukları dev elektrik santralları artık kârla çalışamaz bir duruma geldikleri zaman. Çünkü, o zaman, su gücüne başvurmak gerekecektir. Ne var ki, devlet eliyle bunu ucuz yoldan elektrik enerjisine dönüştürmek olanaklı olamayacaktır; özel sanayi, daha şimdiden, bunun için bir dizi anlaşma yapmış ve ağır tazminat hükümleri koydurmayı başarmış bulunduğundan, bu işi de "devletin denetimi altında özel sanayie devretmek" gerekecektir. ... Örneğin potas tekeli sözkonusuyken, böyle olmuştu; bugün, petrol tekeli konusunda durum böyledir; yarın elektrik tekeli için de aynı şey sözkonusu olacaktır. Güzel ilkelerin, gözlerini kör etmesine ses çıkarmayan bizim devlet sosyalistlerinin, Almanya'daki tekellerin, tüketicilerin yararına olacak, ya da hatta işletme kârlarından bir kısmının devlete kalmasını gerektirecek hiçbir amaç taşımadığını; bu tekellerin hep devletin aleyhine olarak iflâsın eşiğine gelmiş özel işletmeleri kalkındırmaya yaradığını artık kavramaları gerekir."[76]
İşte Alman burjuva iktisatçılarının yapmak zorunda kaldıkları değerli itiraflar böyledir. Bu iktisatçılar, mali-sermaye döneminde, özel tekeller ile devlet tekellerinin nasıl içiçe bir durum gösterdiğini ikisinin de, dünyanın paylaşılması amacıyla en büyük tekeller arasındaki emperyalist savaşım halkalarından başka şey olmadığıni çok açık bir biçimde belirtmektedirler.
Deniz ticaretinde de, korkunç ölçüde gelişen yoğunlaşma, dünyanın paylaşılmasına gelip dayanmıştır. Bu konuda, Almanya'da, iki kuvvetli şirketin birinci plana çıktığı görülüyor: Hamburg-Amerika ve Norddeutscher Lloyd. Bunların herbiri, (esham ve tahvilat olarak) 200 milyon marklık bir sermayeye ve 185-189 milyon mark değerinde buharlı gemiye sahiptir. Öte yandan, 1 Ocak 1903'te, Amerika'da, Morgan tröstü diye anılan Uluslararası Dış Ticaret Şirketi kuruldu; bu şirket, dokuz İngiliz ve Amerikan deniz ulaştırma kumpanyasını biraraya getirmekte ve 120 milyon dolarlık (480 milyon mark) bir sermayeye sahip bulunmaktaydı. 1903'ten sonra, Alman devleri ile bu İngiliz-Amerikan tröstü, kârları paylaşmak için, dünyayı aralarında paylaştıkları bir anlaşma yaptılar. Buna göre, Alman şirketleri, İngiltere ile Amerika arasındaki deniz ulaştırma işlerinde, bu tröstle rekabet etmekten vazgeçiyorlardı. Hangi limanların hangi tarafa "tahsis" edildiği, açık ve tam olarak belirtilmişti; ortak bir denetim komitesi kurulmuştu vb.. Anlaşma, yirmi yıllıktı. Ancak savaş halinde hükümsüz kalacağını belirten ihtiyati bir maddenin eklenmesi de unutulmamıştı.[77]
Uluslararası ray kartelinin kuruluş öyküsü de son derece yararlıdır. Bu kartelin kurulması yolunda ilk girişim, İngiliz, Belçika ve Alman fabrikatörleri tarafından, bu sanayide görülen ağır bir çöküntü döneminde, 1884'te yapılmıştır. Anlaşmaya giren ülkelerin içpazarlarında birbirleriyle rekabet etmeyecekleri kararlaştırılmış, dışpazarlar ise aşağıdaki gibi paylaşılmıştı: İngiltere %66; Almanya %27; (sayfa 88) Belçika %7. Hindistan tamamen İngiltere'ye bırakılıyordu. Kartelin dışında kalan bir İngiliz firmasına karşı ortak bir savaşıma girişildi; bunun giderleri, toplam satışın bir yüzdesiyle karşılanıyordu. Ancak iki İngiliz firmasının ayrılmasıyla, 1886'da, bu kartel çökecektir. Buradaki karakteristik olay, daha ilerdeki sınai yükseliş döneminde anlaşmanın gerçekleştirilememesidir.
1904 başlarında, Almanya'da, bir çelik sendikası kuruldu. Kasım 1904'te, uluslararası ray karteli, aşağıdaki oranlarla yeniden canlandı: İngiltere %53,5; Almanya %28,83; Belçika %17,67. Fransa, birinci, ikinci ve üçüncü yıllarda, sırasıyla, yüzde-yüzün ötesinde, yani %104,8, toplam üzerinden %4,8; %5,8 ve %6,4 oranlarla kartele katıldı. 1905'te Amerikan Steel Corporation, daha sonra da Avusturya ve İspanya kartele katıldılar.
Vogelstein, 1910'da, şöyle yazıyordu: "Şu sıralarda dünyanın paylaşılması tamamlanmış bulunuyor; büyük tüketiciler de, başta devlet demiryolları olmak üzere, dünya, kendi çıkarları gözönünde tutulmadan paylaşılmiş bulunduğundan, şair gibi, Jüpiter'in cennetinde oturabiliyor."[78]
1909 yılında kurulmuş olan ve üretim hacmi beş büyük fabrika grubu (Alman, Belçika, Fransız, İspanyol, İngiliz) arasında bölüşülen uluslararası çinko sendikasını da bu arada anmalıyız. Öte yandan uluslararası barut tröstü var. Liefmann, bu tröst hakkında, söyle diyor:
"Aynı biçimde örgütlenmiş Fransız ve İngiliz dinamit fabrikaları ile birlikte dünyayı paylaşmakta bulunan Alman patlayıcı madde fabrikaları arasında kurulmuş son derece modern ve sıkı bir ittifak. ..."[79]
Liefmann, 1897'de, Almanya'nın katıldığı kırk kadar uluslararası kartel bulunduğunu, 1910'da ise bunların sayısının yüz dolayında olduğunu hesaplamıştı.
Bir zamanlar, (örneğin 1909'larda, katıldığı marksizmi iyice bırakmış bulunan Kautsky'nın de içlerinde bulunduğu) bir kısım burjuva yazarları, sermaye enternasyonalizasyonunun en belirgin bir ifadesi olan uluslararası kartellerin, kapitalist rejim içinde yaşayan halklar arasında barış umudu doğurduğu kanısındaydılar. Teorik açıdan alınırsa, bu görüş tamamen saçmadır; pratikte ise, en kötü cinsten bir oportünizmin hiç de dürüst olmayan bir savunma biçimi ve bir bilgiççilik anlamına gelmektedir.
Uluslararası karteller, kapitalist tekellerin günümüzde hangi noktaya dek gelişme gösterdiğini, kapitalist gruplar arasındaki savaşım konusunun ne olduğunu göstermektedir. Bu son nokta çok önemlidir; yalnız bununla bile olayların ekonomik ve tarihsel anlamını çözebiliriz; çünkü savaşımın biçimleri değişebilir, nitekim özel ve geçici nedenlere bağlı olarak değişmektedir de; ama savaşımın özü, onun sınıfsal içeriği, sınıflar var oldukça değişmez. Günümüzdeki ekonomik savaşımın (dünyanın paylaşılması) içeriğinin gizlenmesi ve bu savaşımın bazan bu, bazan şu noktasına dikkatin çekilmesi, teorik gelişmeleriyle Kautsky'nin de sonunda katıldığı (bu konuya ilerde döneceğiz) Alman burjuvazisinin çıkarına olmaktadır elbet. Kautsky'nin yanıldığı nokta da buradadır zaten. Kuşkusuz, yalnız Alman burjuvazisi değil, bütün burjuvazi sözkonusudur burada. Kapitalistler dünyayı paylaşıyorlarsa, bunu, kendilerinde bulunan hain duygulardan ötürü değil, ulaştıkları yoğunlaşma düzeyi, kâr sağlamak için kendilerini bu yola başvurma zorunda bıraktığından yapıyorlar. Ve dünyayı, mevcut "sermayeleri", "güçleri" oranında paylaşıyorlar, çünkü kapitalizmin ve meta üretimi sisteminin var olduğu bir ortamda daha başka bir paylaşma biçimi sözkonusu olamaz. Şu da var ki, ekonomik ve siyasal gelişmeye göre, güçler de değişmektedir. Olayların ardındaki gerçeği kavrayabilmek için, güçler arasındaki ilişkilerin değişmesiyle hangi sorunların çözülmüş olduğunu bilmek gerekir. Bu değişikliklerin salt ekonomik mi, yoksa ekonomik-olmayan (örneğin askeri) bir nitelik mi taşıdığı sorunu, kapitalizmin şu içinde bulunduğumuz çağına ilişkin hiçbir temel kanıyı değiştiremeyecek ikinci bir sorundur. Kapitalist gruplar arasındaki savaşımın içeriği sorunun yerine, bunların (bugün için barışçı, yarın için barışçı olmayacak, öbür gün için gene barışçı olmayacak) biçimleri sorununu koymak, bir bilgiççi (sofist) gibi hareket etmekten başka bir sey değildir.
Kapitalizmin bugünkü aşaması bize gösteriyor ki, kapitalist gruplar arasında, dünyanın ekonomik yönden paylaşılması esasına dayanan bazı ilişkiler doğmakta, buna koşut ve bağlı olarak da, siyasal gruplar, devletler arasında, dünyanın toprak bakımından paylaşılması, sömürge savaşı, "ekonomik önem taşıyan topraklar için savaşım" esasına dayanan birtakım ilişkiler kurulmaktadır.
Hiç yorum yok