Header Ads

Header ADS

Tekelleşmenin son basamağında dünyaya kısa bir bakış

Ezen ve ezilenler arasındaki uçurumun sonsuzlaşma yolundaki son adımına kısa notlar.

Günümüz ekonomik krizi kapitalizmin bir ekonomik ve politik sistem olarak sadece kaçınılmaz iç çelişkilerinin bir göstergesi ve onayı olmasıyla kalmıyor, tekelleşmenin en son odağına ulaşmasının hızla gerçekleştirilmesinin pratik ve teorik zeminlerinin de hazılranıp uygulanmaya konulmasını da beraberinde getiriyor.

Kapitalist Ekonomik kriz geniş halk yığınlarını etkilediği gibi gelişmekte olan ülkelerin irili ufaklı sanayici leri ve ticaretcilerini de iflasın eşiğine getirmiş, bankalarını uluslarası mali şirketlerin iştahına uygun fiyatlarla satılması için de zemini oluşturmuştur.

Devlet bütçesinin (yani halkın parasının) büyük mali şirketleri kurtarma!! adı altında uluslarası tekellere yağdırıldığı günümüzde tekelleşmenin son basamağına çıkış halkın parasıyla gerçekleştirilmektedir. Hükümetlerin mali şirketleri kurtarma ve harcamalarla tüketimi arttırma pratiği nin IMF ve Dünya bankası tarafından desteklenmesi bu ülkelerin elinde var olanı harcayarak kısa zamanda IMF e ve DB sına borçlanmasını hızlandıracak ve arttıracaktır.

Son altı ay içinde dünya çapında oluşan ve kısa zamanda gerçekleştirme planları hazırlanan tekelleşme, kapitalizmin tarihi boyunca oluşan tekelleşmeden daha fazla ve tüm dünyayı kapsamaktadır. Ekonomik kriz nedeniyle varlığını sürdüremiyecek olan irili ufaklı sanayi ve işletmeler, ya kaybolacak ya da dünya tekkelleri tarafından ucuza kapatılacaktır. ABD de sayısı binlerce olan bankaların genelde birbirine geçmiş üç banka da odaklaşması , bu üç bankanın da dünyadaki bankaların çoğunluğuna sahip olması bu tekelleşmenin en net örneğidir.

ABD de seçimlerin Demokrat parti tarafından kazanılması her ne kadarda dünya da ki sol a yakın ve demokrat kesimlerde bir umut ışığı gibi görülmekteyse de, tarihi gerçekler bunun aksini göstermektedir ve gösterecektir.

ABD de nin tarihinde Demokrat parti tekelleşme dönemi öncesi ve başlangıcında çoğunlukla üretim sanayicileri tarafından desteklenmiş, Cumhuriyetciler se mali sermaye tarafından desteklenmişti. gerek dünya çapında gerekse ABD de tekelleşmenin gelişimini anlamak açısından baktığımızda , Clınton seçimlerinde ve Obamanın seçimlerinde artık mali sermayeden bağımsız sesini duyuracak bir üretim sanayiisi kalmadığından , ikisini de mali sermaye büyük ölçüde desteklemiştir. Citi bank a ve Chase e milyarlarca dolar para vererek onların küçüklü büyüklü bütün bankaları yutmasına yardımcı olan Demokrat partidir. GM , Ford gibi artık montaj a dönmüş olan üretim sanayilerinin Obama tarafından da ciddi bir şekilde desteklenmemesi , FİAT vb şirketlerle ortaklığa zorlanması bir başka örnek.

Uluslarası Mali tekellerin üslendiği kapitalist ülkeler temelde üç sorunla karşı karşıyalar

1 kapitalizmin kar kaynağı olan kitlesel üretimin (genellikle dışarda) her ne pahasına olursa olsun devamı 

2 Bu türetimin tüketilmesi ve kar a dünüşümü

3 Üs oldukları kapitalist ülkelerde alım gücünün sağlanması

ÜRETİMİN VE SÖMÜRÜNÜN HIZLANDIRILMASI/KONTROLÜ

Üretim maliyeti nedenleriyle , Üs oldukları ülkelerde silah ve teknoloji dışındaki sanayinin yerini büyük ölçüde ve hızla turizm, eğlence ve hizmet sanayisine bıraktığı istatistik gerçeklerden yola çıkarsak, emek üretiminin gene hızla az gelişmiş ülkelere yaygınlaşacağını görebiliriz. Üs ülkelerde geliştirilen Genetik tarım la aslında çoğu tarım ülkesi olan az gelişmiş ülkelerdeki tarımı da yok hale getirerek, köyden şehire göçlerin her geçen gün katlandığı , zaten var olan yüksek işsizlik oranının artması nedeniyle ucuza işçi bulmak sorunu da olamıyacağından, bu planlarının gerçekleştirilmesi zaten günümüzde gerçekleşmekte.

KİTLESEL ÜRETİMİN TÜKETİM SORUNU

Gelinen yerde kapitalizmin yaşayabilmesi için dünya da tüketimin sürekliliği kılınması gerekiyor. Ancak dünyaya baktığımızda , dünyada ki üretimin yüzde 75 inin tüketildiği ülkelerin başında ABD ve Avrupa gelmektedir, Çin se hızla bu tüketim yarışında yerini almaktadır. Alım gücünün arttırılması gereken ülkeler gene Kapitalist ülkelerdir. Yani dünya kaynaklarının daha yoğun biçimde ve ucuza sömürülmesi, halklarının köleleştirilmesinin daha da hızlandırılması gerekmektedir.

SÜMÜRÜDEN PAY DAĞITMA SORUNU

Dünya üretiminin tüketilmesinin çoğunluğunun bu üs ülkelerde olduğu gerçeğinin yanında ,uluslarası sermayenin karşısındaki sorun, üs olduğu ülkelerde hakimiyetlerini sürdürmek ve varlıklarını devam ettirebilme sorunuyla karşı karşıyalar. Bu nedenle , onlara gerçek bir tehlike teşkil etmeyecek, sınıfsal anlamda sorunsuz, dengeli, sınıfsal çelişkilerin uzlaşmaz olmadığı geniş bir orta sınıf yaratmak , ve var olanı ayakta turmak zorundalar. Burda da kapitalizmin tekelleşmesinin ilk döneminden bu yana devam eden sömürüden pay dağıtma, kendi halkını en azından bu sömürüye karşı tarafsız hale getirme ve onları bu anlamda sömürüye ortak etme pratiği karşımıza çıkmaktadır.

Üretimin çok uzuca dışarda yapıldığı, para değer farkı nedeniyle kendi üs lerinde alım gücünün artırılacağı kaçınılmazdır. Bu gerçeklerden yola çıkarsak , bu ülkelerdeki ekonomik krizin yüzeysel ve şüphesizki geçici de olsa yeniden toparlanmasını ve canlanmasını kısa zamanda gerçekleştirme sorunu ile karşı karşıyalar.

ULUSLARASI TEKELLER ULUSAL MI

Günümüzdeki ekonomik krizin en önemli göstergelerinden birisi de mali sermayenin artık ulusal bir niteliği olmadığıdır. Uluslarası Sermayenin üs oldukları ülkelerde Ulusal cılık aldatmaca yaygaralarını bile artık atmaktan kaçındıklarını herzaman yaşıyoruz. Onun yerine özgür dünya , küresel dünya, kavramlarını tercih ediyorlar..Yukarda da özetlediğim gibi bulundukları üs ler yaşamlarının ve varlıklarının devamı için gerekli olan”fakir kölelerce” üretim, “zengin kölelerce” tüketim işlevini kolaylaştırma amacına hizmet etmekte. Fransanın yıllardan sonra NATO ya tam katılım savunusu artık ABD ve AB nın emperyalist ülkeler olarak ayrı kamplarda tek tek ülkeler, ya da geçici el sıkışma değil , uluslarası sermayenin bir bloğunu oluşturduğunun bir başka göstergesidir.

EMPERYALİSTLER ARASI SAVAŞ TARİHE Mİ KARIŞTI.

Uluslarası sermayenin büyük bir blok oluşturması, Çin in ekonomisinin ve gelişmesinin büyük ölçüde bu blokla olan ekonomik ilişkilere bağımlı olması, ayni şekilde ama değişik ölçüde Rusyanın da bağımlı olması bu üç bloğun aralarındaki çelişkiler olmadığı anlamına gelmez.

Emperyalizmin bir bütün oluşturması doğası yapısı nedeniyle olanaksızlığı yanında, var olan üç blok un Rusya, Çin ve AB ABD nin aralarındaki çıkar çelişkilerinin tamamen ortadan kalkması, gerek tarihi anlamda, gerekse ekonomik, askeri, kurumsal, yapılanma biçimleri nedeniyle imkansız. Her ne kadarda ABD ve Çin in ekonomisi şu anda birbirine bağımlı olsada Asya ve özellikle Afrikada aralarında devam eden çıkar çatışması uzlaşmaz hale gelebilir.

Hızla gelişen Çin büyük bir Pazar olma niteliğini taşıdığı gibi, Brezilya, Rusya ve Hindistan da büyük Pazar olma niteliklerini taşımakta.

GELİNEN YERDE EMPERYALİSTLER ARASI SAVAŞ PAZAR SAVAŞIMI

Kapitalizmin rekabetci döneminde savaşlar doğal kaynaklara sahip olmanın yanında kapitalist ülkelerde üretilen metaların satılması için PAZAR lar üzerine paylaşım savaşlarıydı. Günümüzde üretimin kapitalist ülkelerden azgelişmiş ülkelere hızla kaydırılması ve sömürüden dağıtılan paylar ve paralarının değer leri sayesinde alım gücünün yüksek olması nedeniyle artık KENDİLERİ ana Pazar haline gelmişlerdir. Günümüz ve geleceğin emperyalistler arası savaşları Pazar ağırlığından çok ucuz emek , doğal kaynaklar, enerji, tarımsal alan ve özellikle SU kaynakları üzerinde yoğunlaşmakta.

Çin in ucuz emek diye bir sorunu yok ve uzun sürece de olacağa benzemiyor. Bu anlamda Çin in Pazar sorunu şimdilik kapitalist ülkelerde ağırlıklı olduğundan kısa vadede uzlaşmazlık görünmüyor. Ancak Çin iç pazarını geliştirdiği ölçüye orantılı olarak , özellikle enerji alanında uzun süredir ilişkisini gelitirmeye çalıştığı Afrika da çelişkilerin uzlaşmazlığa dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.

KISA NOTLARA SON BİR KISA NOT

Dünya tarihine baktığımızda hangi ülke olursa olsun, hakim sınıfların küçük bir grup ya da bir kaç grupta odaklanması, derecesi ülkenin yapısına ve sömüren/ sömürülen olma konumuna bağımlı olarak her zaman demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ya da tamamen ortadan kaldırılmasını da beraberinde getirmiştir. Uluslarası mali tekelerinde küçük bir, ya da bir kaç grubun elinde odaklanması sadece ezilen ve sömürülen ülkelerde değil, gelişmiş ve gelişmekde olan bazı ülkelerdeki milli burjuvazi ile çelişkilerini hızla arttıracağından , aralarındaki çıkar çatışmalarının günlük yaşama yansıması bu ülkelerde de kendini değişik bir şekilde gösterecek, ve çeşitli kılıflar altında demokratik hak ve özgürlüklere kısıtlamalar gelecektir. Kimi yerde kapitalizmin çıkmazının suçluları göçmenler ya da yasa dışı işçiler olacak, kimi yerde hala önemli ülke sanayisini Kamu kontrolü altında tutanlar olacak.

Sonuç olarak, Globalizm bayrağı altında uluslarası tekellerin odaklaşması, Globalist, Euro Komunist vb Troçkizmin her türlü varyasyonlarının yaymaya çalıştığı gibi, demokratik , özgür ,eşitlikci, açlıktan ölmeyen toplumların oluşmasını, savaşların sona ermesini beraberinde getirmeyecektir.Tam tersine kimi ülkelerin silahlı , kiminin silahsız, kiminin Lübnanlaştırılarak kapitalizmin direk sömürgeleri haline getirilmesini, bu ülke insanlarının emperyalist pazarlar için ucuz işçi köleler haline dönüştürülmesini , her türlü etnik, dini vb ayırımların sürekli körüklenmesini ve provoke edilmesini, böylecede ezilen halkların birleşmesinin hemen hemen imkansız hale getirilmesini , yani sınıf savaşında emperyalizmin düşmanını bölüp parçalamasını ve etkisizleştirilmesini beraberinde getirecektir.

Güçler dengesinde böylesine bir uçurumun oluştuğunda ne demokrasi ye, ne özgürlüğe, ne refaha, ne de eşitliğe tarihin hiç bir döneminde rastlanmamıştır , rastlanamaz.

Globalizm bayrağı ezilen halkların, emekcilerin ve köylülerin değil, emperyalizmin bayrağıdır.

Globalizm bayrağı kurtuluşun değil, köleliğin bayrağıdır.

Globalizm emperyalist savaşların sonu değil, bu savaşların değişik biçimlerde yoğunlaşmasıdır.

Globalizm emperyalistler arası savaşların tarihe karışmasına değil, tam tersine belkide insanlık tarihinin en yıkıcı/yok edici savaşlarına gebedir.


Erdoğan Ahmet

Şubat 9, 2009

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.