PKK İŞ BİRLİĞİNE AÇIK BİR ÖNDERLİKMİ, İŞBİRLİKÇİ BİR ÖNDERLİKMİ?
Garbis Hoca “Doğu/ Güneydoğu Cephesinde Yeni Bir Şey Var mı?” başlıklı yazısında
PKK önderliği Marksist mi Anti-Marksist mi?
.“ABDULLAH ÖCALANIN SOSYALİZMDE "DEVRİMİ" başlıklı yazısında ```PKK önderliğinin; ulusalcı, oportünist ve anti-Marksist eğilimlerin den bahseden ve “A. Öcalan’a göre, bilimsel sosyalizm bir 19. yüzyıl yapıtıdır ve artık eskimiştir…”” diyen Garbis Hoca, ayni yazısında
Aslında Ocalan ın Mahkemeden sorular ve cevaplar da ki “PKK önderliğinde her ne kadar "sosyalist bir devletten" bahsedilse de her örgüt o dönem kendine göre ayrı bir devlet anlayışından bahsetse de bunlar ütopik olmaktan öteye gidemeyen mezhep düzeyinde anlayışlardı.” sözleri,
“Irak’taki yeni duruma da değinilen sonuç bildirgesinde, Demokratik Federal Irak’ın Ortadoğu’da demokrasinin gelişiminde önemli bir kilometre taşı olduğu belirtilerek, başta geçici yönetim konseyi olmak üzere demokrasiden yana tüm parti, örgüt ve cemaatlere demokrasi paydasında buluşmaları ve ittifak yapmaları çağrısında bulunuldu…
Bir Marksist için anti-Marksist bir önderliğin sınıfsal anlamda işbirlikçi olup olmayacağını tartışmaya ihtiyaç duyulmaması gerekmesine rağmen, bu Anti-Marksist önderliğin işbirlikçiliğini de kendi ağızlarından ortaya dökmek, en azından taban (ve oportünist, kuyrukçu tavan) için iddiayı güçlendirme açısından fayda saylayacaktır.
KADEK Genişletilmiş Yönetim Kurulu’nun 25-31 Temmuz 2003 tarihleri arasında yapılan toplantısında kabul edilen ’Barış İçin Demokratik Çözüm’ adlı kararda şöyle deniyordu:
“(Kongra-Gel’in kuruluşu haberini veren 16 Kasım 2003 tarihli) Yazıda Bildirgenin, ABD işgalcilerinin oluşturduğu kukla yönetimi “demokrasiden yana” bir güç olarak tanımladığı ve ABD’nin Irak’ı işgalini desteklediği ve Kongra-Gel’in bölgeye yönelik “düzenleme”, yani işgal ve müdahale operasyonlarında ABD ile birlikte hareket edeceği açıklanıyordu:
İşbirlikcilik konusunu açığa döken o kadar çok “veri” var ki bu sayfalara sığdırmaya imkân yok.. En yakınlarda Karayılanın AP tarafından basılan yazısında “”
Soruna çözüm- ABD'den aranıyor…….Emperyalistlerden “Ulusal Soruna” çözüm……
Yukardaki alıntılardan da görülebileceği gibi açıkça ABD nin, onun işgallerinin ve baskılarının “ilerici” bir “niteliği” sahip olduğu görüşünü savunan, ve ABD ile işbirliğinin kaçınılmaz-zorunlu bir görev olduğunu vurgulayan, ve bu yönde pratik adımlar atan bir önderliğin Emperyalist İŞBİRLİKCİLİĞİ konusunda (taktiksel ve stratejik nedenler hariç-ki bunu savunabilmek için de Devrimci bir önderliğin varlığından bahsetmek gerek) hala net bir tespite ulaşama-manın ne teorik ne de pratik açıklaması olabileceği düşünülemez-duygusallık, oportünizm ve (bu nedenle) kuyrukçuluk hariç.
”PKK, bazılarının ve özellikle Türk milliyetçisi sözde sosyalist kişi ve grupların ileri sürdüğü gibi henüz bir ABD işbirlikçisi güç olarak değerlendirilemez. “” yorumunu yapıyor ve devamında
” Ancak, PKK’nın Güney Kürdistan’da konuşlu önderliğinin dünya işçi sınıfı ve halklarının baş düşmanı ABD’nin Ortadoğu’da giriştiği işgal ve terör eylemlerine olumlu bir gözle bakması, faaliyetlerini belli ölçüde onunkilerle koordine etmesi ve PJAK’nin İran’a karşı giriştiği saldırıları desteklemesi, onu işbirlikçiliğe açık hale getirmektedir” tespit ve yorumunu yapıyor.
” Ancak, PKK’nın Güney Kürdistan’da konuşlu önderliğinin dünya işçi sınıfı ve halklarının baş düşmanı ABD’nin Ortadoğu’da giriştiği işgal ve terör eylemlerine olumlu bir gözle bakması, faaliyetlerini belli ölçüde onunkilerle koordine etmesi ve PJAK’nin İran’a karşı giriştiği saldırıları desteklemesi, onu işbirlikçiliğe açık hale getirmektedir” tespit ve yorumunu yapıyor.
1970'lerden bu yana APO'cuların ve devamı olan PKK önderliğinin işbirlikçi olduğunu savunan ve son dönemlerde bu konuda sık sık yazılar yazan “bazılarından “birisi olmam, şüphesiz ki bu yorumu kişisel almam için bir neden olamaz. Çünkü bütün samimiyetimle “PKK önderliği” sorununun Türkiye'deki devrimci demokrasi mücadelesinin, gelinen yerde, en hayati sorunlarının başında geldiğine ve bu anlamda da sorunun “devrimci Mücadele” yi ilgilendiren, artık “ideolojik iç tartışma” bile olamayacak kadar bariz bir sorun olduğuna ve devrimcilerin duygusallığı, liberalizmi bırakıp konuya Devrimci mücadelenin çıkarları doğrultusunda yaklaşıma dönüşmeleri gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle işbirlikçilik konusunu bir defa daha (gerekirse bin defa daha) ele alarak, çoğunlukla Garbis Hocanın, Apo'nun ve diğerlerinin yazılarıyla ortaya koymaya çalışacağım.
“Gerçek” kimin söylediğine, ne için ve hangi nedenlere, hangi amaçla söylendiğine bağımlı olmayan, yani “kendi si” olarak, tamamen bağımsız bir olgu dur. Bir faşistin ABD ye emperyalist demesi, ABD'nin emperyalist olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu anlamda, Türk milliyetçisi sözde sosyalistlerin ve hatta faşistlerin “PKK emperyalist işbirlikçisidir” demesi, PKK önderliğinin bu işbirlikçi olma “gerçeği”ni değiştiremez.
Devrimciler tahlillerini ve tespitlerini burjuva kuralları çerçevesi içinde değil, Devrimci teoriler temel alınarak, savunulan teori ve bu teorinin pratikte yansımasını “elekten” geçirerek tahlil ve tespitlerini gerçekleştirirler. “İşbirlikçi burjuvazi” derken, bunların “işbirlikçi gizli anlaşmalarını” videoya çekerek, ya da ses kaydı yaparak bu “tespit” sonucuna ulaşılmadı. Hala devrimci taban ve bazı tavan da kabullenilmeyen “faşist diktatörlük”, “oligarşik diktatörlük “tespitleri burjuva “delilleri” çerçevesinde yapılmadı, ya da kimseyi inandıramadığımız “ABD polis devleti”, ya da” faşizm”, vb tespiti yaparken “delillerimiz”, yani bu sonuca “neden ve nasıl ulaştığımızın açıklaması, gizli anlaşmalar vb temelinde değil, devrimci teoriler temelinde yapılan tahlillerle ulaşılan sonuçlardır. Bu örnekleri uzatabiliriz.
PKK önderliğinin “işbirlikçiliğe açık hale gelmesi” yorumu üzerinde teorik bir tartışmaya girmeyeceğim. Bir örgütün siyasi olarak “işbirlikçiliğe açık olması” ile “işbirlikçi” olması arasındaki teorik ve pratik farklılığı (gereğinden fazla) ciddiye alacak olursak, pratikte (henüz) işbirlikçi olmayan (sınıfsal anlamda), ama teorik olarak işbirlikçi- (olan) -likle sonuçlanacak olan Troçkist, revizyonist, burjuva ulusalcı vs bir sürü parti ve örgütlere, bu” isimlendirme” nin yapılma-ması gerektiği sonucuna ulaşmamız gerekir. Teorisi işbirlikçiyse ya da işbirlikçilikle sonuçlanacaksa (işbirlikçiliğe hazır), bu teorinin pratiğe yansıması kaçınılmaz olarak “işbirlikçi” olacaktır.
Bu yazıda PKK önderliğinin işbirlikçi olup olmadığı konusuna çoğunluk olarak gene Garbis Hocanın yazılarından alıntılarla açıklık getirelim. Buna da önce Devrimci tahlillerde en temel ilke olan “tespit “den başlayalım…
PKK önderliği Marksist mi Anti-Marksist mi?
.“ABDULLAH ÖCALANIN SOSYALİZMDE "DEVRİMİ" başlıklı yazısında ```PKK önderliğinin; ulusalcı, oportünist ve anti-Marksist eğilimlerin den bahseden ve “A. Öcalan’a göre, bilimsel sosyalizm bir 19. yüzyıl yapıtıdır ve artık eskimiştir…”” diyen Garbis Hoca, ayni yazısında
” Kürt ulusal hareketinin anti-Marksist ve küçük-burjuva ulusalcı yaklaşımlarını ve bu yaklaşımlardan kaynaklanan taktiksel, hatta stratejik oportünizmini ve siyasal hatalarını eleştirme hakkını hiçbir biçimde karşı karşıya getirmezler;””” diyor ve “(bizim) kendi Marksist-Leninist dünya görüşümüz var. Onun bir karikatürü bile olamayacak olan “Apoculuk” adlı yamalı bohçaya, ya da eklektik ve pragmatik düşünce salatasına gereksinimimiz yok ve olmayacak da.””
diyerek bu sözü geçen yazısında, eleştirmekten bile kaçınan, sesini kaybetmiş Marksistlerin duyulan sesi oluyor.
”onlar bir gün Batılı emperyalistlerin Kürt halkının ve Kürt ulusal hareketinin düşmanı olduğunu ve PKK’yı tasfiye etmeyi amaçladığını söylerken, bir başka gün NATO’nun halkların demokratik özlemlerini destekleyen bir örgüt durumuna geldiğini savunabilmekte””””””onlar Irak KDP, KYB, PSK ve hatta Hizbullah gibi güçleri bazan karşı-devrimci, emperyalist uşağı olarak değerlendirmekte, bazan da onlara yurtsever ve ilerici güçler payesi vermekte ve şimdilerde yapmakta olduğu gibi en gericisinden en devrimcisine kadar “bütün Kürtlerin birliği”ni oluşturmaya çalışmaktadırlar.”
Aslında Ocalan ın Mahkemeden sorular ve cevaplar da ki “PKK önderliğinde her ne kadar "sosyalist bir devletten" bahsedilse de her örgüt o dönem kendine göre ayrı bir devlet anlayışından bahsetse de bunlar ütopik olmaktan öteye gidemeyen mezhep düzeyinde anlayışlardı.” sözleri,
ve APO nun bir başkayerde” Otoriter rejimler, belki hızlı gelişmelere yol açarlar ama, toplumsal doğallığa yabancılaşmaları, onları dönemlerinde ne kadar güçlü de olsalar, er geç, çöküşe götürür. Devsel köleci imparatorluklardan, kapitalist faşist totaliter diktatörlüklere, hatta, reel-sosyalist totaliterliğe kadar, hepsi ayni akıbeti paylaşmışlardır”” tahlili, PKK'nın önderinin Marksizm'e ve Sosyalizme olan nefretinin kendi ağzından bir açıklaması olarak görülebilir.
Bunun Irak özelinde olmadığını (ki emperyalist işbirlikçiliğinin “nerde” olduğu “işbirlikçiliği” aklayamaz), devamında “Kuzey Iraktaki Pragmatik ve opportunist PKK önderliği, en azından bir dereceye kadar, Türkiye ye karşı kampanyasını ABD ve İsrail'in taktiksel amaçları ile (bağlantılı olarak) koordine edebiliyor. “” sözleriyle belirtiyor.
``Kuşkusuz, şimdilerde PKK/ KADEK/ Kongra-Gel yönetimine damgasını vuran, bu Türk gericiliğine daha mesafeli ve ABD-yanlısı yaklaşımın belirtileri daha önce de fazlasıyla mevcuttu. …………. Kürt sorununun “çözümü” için liderinin ağzından ABD ve AB emperyalistlerine bir dizi çağrı yapmış bulunan PKK, özellikle 11 Eylül 2001 eyleminden hemen sonra reel politiker niteliğine uygun olarak ABD ile daha açık bir biçimde flört etme belirtileri göstermeye başlamıştı bile. PKK, 11 Eylül eyleminin hemen ardından Washington’a başsağlığı mesajı göndermeyi ihmal etmedi; Başkanlık Konseyi üyelerinden Murat Karayılan ise, Afganistan’a 7 Ekim’de başlayan ABD saldırısının öngününde PKK’yı Amerikan neo-faşistlerine pazarlamaya çalışıyor, Irak ve Ortadoğu halklarının kanlarının dökmek için onlardan görev talep ediyor, yani onlara milislik yapmayı öneriyordu:
Bunun Irak özelinde olmadığını (ki emperyalist işbirlikçiliğinin “nerde” olduğu “işbirlikçiliği” aklayamaz), devamında “Kuzey Iraktaki Pragmatik ve opportunist PKK önderliği, en azından bir dereceye kadar, Türkiye ye karşı kampanyasını ABD ve İsrail'in taktiksel amaçları ile (bağlantılı olarak) koordine edebiliyor. “” sözleriyle belirtiyor.
``Kuşkusuz, şimdilerde PKK/ KADEK/ Kongra-Gel yönetimine damgasını vuran, bu Türk gericiliğine daha mesafeli ve ABD-yanlısı yaklaşımın belirtileri daha önce de fazlasıyla mevcuttu. …………. Kürt sorununun “çözümü” için liderinin ağzından ABD ve AB emperyalistlerine bir dizi çağrı yapmış bulunan PKK, özellikle 11 Eylül 2001 eyleminden hemen sonra reel politiker niteliğine uygun olarak ABD ile daha açık bir biçimde flört etme belirtileri göstermeye başlamıştı bile. PKK, 11 Eylül eyleminin hemen ardından Washington’a başsağlığı mesajı göndermeyi ihmal etmedi; Başkanlık Konseyi üyelerinden Murat Karayılan ise, Afganistan’a 7 Ekim’de başlayan ABD saldırısının öngününde PKK’yı Amerikan neo-faşistlerine pazarlamaya çalışıyor, Irak ve Ortadoğu halklarının kanlarının dökmek için onlardan görev talep ediyor, yani onlara milislik yapmayı öneriyordu:
”Her şeyden önce, Ortadoğu üzerindeki mücadele, statükoculukla değişim ve dönüşüm arasındaki bir mücadeledir; bir başka ifadeyle 20. yüzyıl sistemini olduğu gibi sürdürmeyi istemekle bunu insanlığın yaşadığı ekonomik, sosyal, kültürel ve ideolojik gelişmelere ve yine Ortadoğu’da temel olan Filistin ve Kürt sorunlarının çözümüne uygun olarak değiştirmek ve yeni bir sistem yaratmak isteyen güçler ve anlayışlar arasındaki bir mücadeledir; 20. yüzyıl sistemiyle insanlığın ihtiyaç duyduğu daha barışçıl ve demokratik olması gereken 21. yüzyıl sistemi arasındaki bir mücadeledir. Ortadoğu barış projesini ve uluslararası komployu yürüten ABD yönetimi başarısızlığa uğradıktan sonra Amerika’da yeni bir yönetim işbaşına gelmiş, Irak merkezli olarak bir Ortadoğu müdahalesini içeren yeni bir projeyi, akıllı yaptırımlar projesini hazırlayıp uygulamaya koymak istemiştir. Ancak uluslararası alanda ve bölgesel düzeyde eski statükoyu savunan güçler bu projenin pratikleşmesini engellemişlerdir. Özellikle uluslararası alanda Rusya, Fransa, Çin ittifakı, bölgesel planda Türkiye, İran, Irak, Suriye ittifakı, yerel planda KDP-YNK ittifakı böyle bir projenin hayata geçmesini engellemiş, eski statükonun sürdürülmesini istemiştir.
“Irak’taki yeni duruma da değinilen sonuç bildirgesinde, Demokratik Federal Irak’ın Ortadoğu’da demokrasinin gelişiminde önemli bir kilometre taşı olduğu belirtilerek, başta geçici yönetim konseyi olmak üzere demokrasiden yana tüm parti, örgüt ve cemaatlere demokrasi paydasında buluşmaları ve ittifak yapmaları çağrısında bulunuldu…
Ve devamında PKK önderliğinin Marksistliği!!! ve niteliği üzerine aşağıdaki yorumları ve örnekleri sıralıyor...
” dalgalanmalara göre teorik ilke ve yaklaşımlarını hızla değiştirebilen PKK önderliği için Marksist-Leninist teori bir yana, herhangi bir teorinin yol gösterici bir rol oynadığı söylenemez””’” onlar bir gün Turgut Özal gibi elleri Kürt ve Türk devrimcilerinin ve halklarının kanlarıyla lekelenmiş faşist bir burjuva politikacısının özel savaşın örgütleyicisi olduğunu belirtmekte, başka bir gün ise onun ardından gözyaşı dökmekte ve onun Kürt halkının dostu olduğunu söyleyebilmektedirler;””
Bir Marksist için anti-Marksist bir önderliğin sınıfsal anlamda işbirlikçi olup olmayacağını tartışmaya ihtiyaç duyulmaması gerekmesine rağmen, bu Anti-Marksist önderliğin işbirlikçiliğini de kendi ağızlarından ortaya dökmek, en azından taban (ve oportünist, kuyrukçu tavan) için iddiayı güçlendirme açısından fayda saylayacaktır.
PKK İŞBİRLİKCİLİĞİ ÜZERİNE
1-Genelde Emperyalistlerle işbirlikçilik
```İşbirlikçi Kürt oluşumu ne kadar Türkiye’nin denetiminde de olsa bu haliyle er veya geç Türkiye’nin aleyhinde en önemli rolü oynayacaktır. Çünkü kullanılmaya çok müsait````
APO nun kendi ağzından
“PKK, bazılarının ve özellikle Türk milliyetçisi sözde sosyalist kişi ve grupların ileri sürdüğü gibi henüz bir ABD işbirlikçisi güç olarak değerlendirilemez”” yorumunu yapan Garbis Hoca ```Beytushebap Massacre: Lies and Crimes of Turkish Militarists``` başlıklı yazısında “kuzey Irak'ta üslenen PKK önderliği, Amerikalı ve İsrailli resmi görevliler arasında, özellikle Mart 2003 de ülkenin işgalinden sonra, iyi ilişkilerin geliştiği herkes tarafından biliniyor””” diyor.
İlginç bir tesadüftür ki, Garbis Türkiyeli Marksistler arasında “işbirlikçilik” konusuna yürekli bir şekilde değinen ve açıklık getirenlerden birisidir. Onun” DEMİR KÜÇÜKAYDIN NE YAPMAK İSTİYOR?” başlıklı yazısından ve diğerlerinden alıntılarla yorumsuz devam edelim.
`````A. Öcalan’a gösterdiği biçimsel ve törensel saygıya rağmen artık PKK/ KADEK/ Kongra-Gel yönetimi yazgısını büyük ölçüde ABD’ne bağlamış ve bunu yaptığı ölçüde de teslimiyetçi-reformist bir küçük-burjuva ulusal hareketi olmaktan da çıkarak, gerçek ve potansiyel işbirlikçi Kürt burjuvalarının bir örgütü haline gelmeye başlamıştır`````
```Örneğin PKK’nın, “11 Eylül süreci”ni ve neo-faşist Bush kliğini ve onun politikalarını olumlulayan 8. Kongresi’ne sunulan Politik-Pratik Çalışma Raporu’nda şöyle deniyordu:```
`````11 Eylül süreci en fazla Ortadoğu’da, Irak’ta eski statükoyu korumak isteyen güçlere darbe vurmuş, statükoculuğa darbe indirmiş, bu güçleri kısmen geriletmiştir.” (“Ortadoğu’da halkların federasyonlaşması demokrasiye ve barışa vesile olacaktır”, Serxwebun, Nisan 2002```
Gene PKK/ KADEK yöneticilerinden Cemil Bayık, 19 Ocak 2003’de, yani ABD’nin Irak’a saldırısından iki ay önce Ö. Politika’da yayımlanan röportajında,
“ABD’nin müttefikleriyle birlikte Irak’a müdahale etmesi, bölge çapında yeni koşullar yaratacaktır. Kürt halkının mücadelesini başarıya götürme fırsatı ortaya çıkacaktır.” diyordu. Irak’ın işgalini izleyen dönemde bu “ABD-yanlısı” yaklaşımın daha da derinleştiğini, doruk noktasına yaklaştığını söyleyebiliriz
KADEK Genişletilmiş Yönetim Kurulu’nun 25-31 Temmuz 2003 tarihleri arasında yapılan toplantısında kabul edilen ’Barış İçin Demokratik Çözüm’ adlı kararda şöyle deniyordu:
“Rejimlerin dağılmayla karşı karşıya gelmeleri, muhalefetin ise boşluğa düşüp zorlanması ABD müdahalesine karşı geniş bir gerici direniş cephesini de yaratmıştır. Türkiye, İran, Suriye ittifakının çekirdeğini oluşturduğu bu direniş cephesi, Saddam rejimi taraftarlarına moral vermiş, onları silahlı direnişe yöneltmiştir. Denilebilir ki Türkiye’nin oligarşik rejimi kendi önderliğinde değişime karşı olan bütün güçleri birleştirerek müdahaleyi başarısızlığa uğratma ve statükoyu korumanın çok yönlü savaşımını başlatmıştır. Böylece klasik güçler önleyemedikleri müdahaleyi Irak’la sınırlandırıp başarısızlığa uğratmayı temel stratejik yaklaşım olarak benimsemişlerdir…
```ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesi, dış değişim dinamiği olma özelliğine sahiptir. Bağımlılık temelinde de olsa demokratik gelişmeyi vazgeçilmez görecektir. Dolayısıyla egemen statükonun aşılması ve yerine demokratik bir gelişmenin konulması, kapitalizmin yeniden yapılanmasının acil bir ihtiyacıdır``````Yazgısını ABD’ye bağlamış olan potansiyel Kürt işbirlikçi burjuvazisinin tipik bir temsilcisi olan (Yasar) Kaya’nın bu sözleri söylemesinde ve A. Öcalan’ın iflas etmiş sözde Demokratik Cumhuriyet stratejisinin bir yana bırakılmasını istemesinde şaşılacak bir şey yok. “””
“(Kongra-Gel’in kuruluşu haberini veren 16 Kasım 2003 tarihli) Yazıda Bildirgenin, ABD işgalcilerinin oluşturduğu kukla yönetimi “demokrasiden yana” bir güç olarak tanımladığı ve ABD’nin Irak’ı işgalini desteklediği ve Kongra-Gel’in bölgeye yönelik “düzenleme”, yani işgal ve müdahale operasyonlarında ABD ile birlikte hareket edeceği açıklanıyordu:
“ABD’ne de seslenilen bildirgede, ABD’nin Saddam rejimine müdahale ederek Ortadoğu’da yeni bir süreci başlatmasını olumlu olduğu belirtilerek, bu yaklaşımın yapıcı bir boyuta ulaşmasının Kürt sorununun kalıcı çözümüyle mümkün olabileceği ifade edildi. Bildirgede ayrıca, Kongra-Gel’in kuruluşunun ABD’nin bölgeye yönelik düzenlemelerine katkı sağlayacağına işaret edildi…””””A. Öcalan, ABD’nin Irak’a saldırısından yaklaşık iki ay sonra yayımlanan iki ayrı açıklamada bu görüşlerini daha da çarpıcı bir biçimde koyacak ````Kürtlerin arkasında büyük bir stratejik güç yerleşti. Tanklar toplar verildi. ABD bunu bilerek yapıyor. Daha da verilecek. İstediğin kadar silahlanıp tezlerini silahla savunabilirsin de diyebilir, Kürt ayrılıkçılığını Irak’ta olduğu gibi geliştirebilirsin diyebilir``` ``` Kürtlerle Irak’ı çözdüler, yarın İran’ı da Kürtlerle çözecekler, Türkiye’yi de öyle çözecekler```
APO nun ```Bugün Kürtler, artık Amerika’nın Ortadoğu’da temel müttefikidirler. Kürt kurumları bunu iyi görmeli. Biz dağdakilere bir şey olmasın diye gece dua ettik. Sabahları da Amerika ile temas kurmalarını istedik…``` sözleri bu konuya noktasını koyuyor zaten.
İşbirlikcilik konusunu açığa döken o kadar çok “veri” var ki bu sayfalara sığdırmaya imkân yok.. En yakınlarda Karayılanın AP tarafından basılan yazısında “”
Biz ABD'nin silah kes çağrısına saygı duyuyoruz. Ama Amerika da soruna karışmalı ve Türkiye'deki Kürt Sorununa politik bir çözüm le gelmeli…Onlar (ABD) bize bölgede emniyeti sağladığımız için teşekkür etmeliler... Biz uluslararası teröristlerin Kürdistana ve Irak'a sızmalarını engelliyoruz…. “”” diyor.
Soruna çözüm- ABD'den aranıyor…….Emperyalistlerden “Ulusal Soruna” çözüm……
Yukardaki alıntılardan da görülebileceği gibi açıkça ABD nin, onun işgallerinin ve baskılarının “ilerici” bir “niteliği” sahip olduğu görüşünü savunan, ve ABD ile işbirliğinin kaçınılmaz-zorunlu bir görev olduğunu vurgulayan, ve bu yönde pratik adımlar atan bir önderliğin Emperyalist İŞBİRLİKCİLİĞİ konusunda (taktiksel ve stratejik nedenler hariç-ki bunu savunabilmek için de Devrimci bir önderliğin varlığından bahsetmek gerek) hala net bir tespite ulaşama-manın ne teorik ne de pratik açıklaması olabileceği düşünülemez-duygusallık, oportünizm ve (bu nedenle) kuyrukçuluk hariç.
Gelelim “Emperyalizm, Hâkim sınıflar ve PKK “başlıklı yazıda vurgulamaya çalıştığım ve “işbirlikçiliğe açıklık” yorumuna uygun olabilecek ikinci kısma- Hâkim sınıflarla işbirlikçiliği.
2- Özelde Hâkim Sınıflar –“İşbirlikciliğe açık” lık
Marksist terminolojide “DEVLET” in anlam ve içeriğini burada bir daha açıklamaya gerek yok sanıyorum.
Geçelim PKK önderliğinin, kendi ağzından “Devlet” e İŞ BİRLİĞİ çağrılarına…
Geçelim PKK önderliğinin, kendi ağzından “Devlet” e İŞ BİRLİĞİ çağrılarına…
Öcalan:
“” Evet dağdakileri indiririz. Dünyaya ilan ediyorum. Belki çok az fire vererek bu adimi atmaya hazırız. Ama hükümet de veya devlet de bize elini uzatmali. Eger bu el uzatılırsa PKK kardeşliğe gelebilir. (...) Ama devlet de elini uzatsın. Biz bu eli kavrayacağız. Yeter ki devlet barış konusunda girişim yapsın.Baris sürecindeki PKK demokratik cumhuriyetin en büyük destekçisi olacaktir…
Biz sade vatandaş olarak devlete en büyük desteği vermeye hazırız. (...) “””`````Umut ve beklentim mahkemeden sonra devletin uygun bir yöntemle gerçekten tüm sorunların kilidi haline gelmiş bu silahlı çatışmayı kalıcı olarak sona erdirmek için, duyarlı, bilimsel ve durumumuzu bütün boyutlarıyla göz önüne alan bir planlamayla gündemleştirmesi ve payıma düşen görevleri belirlemesidir`````””””””” APO
Gene Garbis Hocanın yazısından bir alıntıyla bu bölümü de bitirelim
” Öcalan’ın Temmuz 1999 gibi görece erken bir tarihte ‘Türk devlet yetkililerine iletilmek üzere Cezaevi Yönetimi’ne verdiği’ mektuptan aşağıdaki alıntıyı sunmuştum``Yapabileceğim, gücüm oranında özellikle PKK’den kaynaklanan amacı çoktan aşan ve çok büyük dış güce, kişiye çıkar aracı haline gelen bu gidişe dur demektir… Devlet seviyesinde dış güçlerin bunu kullanmaları daha tehlikeli ve iş hızla o kulvara doğru da yuvarlanıyor…```”
Bir Marksist için yukardaki sözler Hâkim sınıflarla iş birliği çağrısından başka bir şekilde yorumlanabilir mi?
Tabi ki “hükümet” i “Devlet” olarak gören, sermayeyi de “değişim ve dönüşümün” temsilcileri olarak gören Marksist! lerden bahsetmiyoruz...
Başta da belirttiğim gibi siyasi anlamda, Marksistler açısından “işbirlikçi olmakla” “işbirlikçiliğe hazır/açık olmak” arasında siyasi anlamda bir fark olamaz. Hele ki Emperyalistlerle işbirlikçiliği gün gibi açıkta olan ve kendilerince SAVUNULAN bir önderliğin, emperyalizmin bir uzantısı olan komprador burjuvazi ye İŞBİRLİKCİLİK çağrısı, bu işbirlikçiliğin / ya da kullanılmanın bir göstergesidir. Ben Türkiye'de hâkim sınıflar içinde “uzlaşmaz” çelişkiler ve “klikler” olduğu teorisine hiç de sıcak bakmadığım için, bu emperyalist işbirlikçiliğin (daha doğrusu gönüllü kullanılmanın) emperyalistlerden bağımsız olmayan hâkim sınıfların çıkarlarına ters düştüğüne ve hâkim sınıflara “emperyalistler tarafından baskı yapıldığı” teorisini de ciddiye alamıyorum.
Bunu vurguladıktan sonra hâkim sınıflar “işbirlikçiliğinin” pratik sonucunun nereye varacağı konusunda da gene Garbis Hoca dan alıntıyla bir ÖNSEZİ de bulunalım
PKK ÖNDERLİĞİ VE ETNİK TÜRK MİLLİYETCİLİĞİ
”kendi ülkesinin dışına çıkarak etnik temelde birleşmeleri hedefleyen “ulusal hareketler” şovenizmin ve milliyetçiliğin batağına batmadan savunulamaz”” teorik temelden yola çıkarsak karşımıza “düşman kardeşler”” in hayaletlerinin el ele tutuşmuş halde çıkma olasılığını görüyoruz. Bu konuda şimdilik yorum yapmayacağım, yorumu ve değerlendirmeyi okuyucuya ve okuyucunun “ileriyi görüş” konusunda kendi tahayyüllerine bırakıyorum... Aşağıda “egemen sınıfların önderliğine yardım” ve “ milliyetçilikle” ilgili alıntıları bağdaştıralım.
Garbis Hoca bir yazısında
```A. Öcalan, önerdiği türden bir açılımın Türkiye’nin nüfuz ve gücünün büyümesine yardımcı olacağının ısrarla altını çiziyordu. Anımsanacağı üzere o, Savunmasında ve Esasa İlişkin Savunmasında, Kürt sorununun “çözülmesinin ardından, Kürt halkının ve PKK’nın güç ve olanaklarının Türk egemen sınıflarının buyruğuna verileceğini ve böylelikle Türkiye’nin “bölgede lider bir ülke olarak hamle gücüne kavuşacağı”nı, “Ortadoğu’da liderlik” konumuna yükseleceğini, “Orta Asya’dan Balkanlar ve Kafkaslar’a kadar etkili olma” olanağına kavuşacağını vb. belirtiyordu. “”” yorumunu yapmış...
Bu (emperyalistlerden bağımsız olmayan) Türk egemen sınıflarının “Orta Asya’dan Balkanlar ve Kafkaslara kadar etkili olma” sına, PKK’nın güç ve olanaklarının Türk egemen sınıflarının buyruğuna vererek yardımcı olacağını söyleyen PKK önderinin sözlerini okuyucuların yorumuna bırakıyorum ...
Dönelim Garbis hocanın yazısına ve madalyonun diğer yüzü hakkında bir fikir edinelim
” Aşağıda söylenenler, kendisini haklı olarak “akıllı Türk milliyetçisi” olarak tanımlayan D. Küçükaydın’ın ne yapmak istediğinin de asıl yanıtı oluyor:
“Türkiye’de, dünyanın bu günkü koşullarında, hangi gerekçeyle olursa olsun Kürtlerin mücadelesini desteklemek, fiili sonuçları bakımından, akıllı bir Türk milliyetçiliğini desteklemek olur…“Bu karanlık ortamda (yani A. Öcalan’ın yakalandığı koşullarda-b. n.), Kürt Ulusal Hareketi, felaketi bir şansa çevirdi; ….“Akıllı bir Kürt milliyetçisi olarak, akıllı bir Türk milliyetçiliğini de üstlendi….. Kürt ulusçuluğunun bu modern ve esnek uzun vadeli biçimi, aynı zamanda Türk ulusçuluğunun da modern, esnek ve uzun vadeli düşünen biçimiyle çakışmaktadır. Bugün, dünden de daha fazla ve açık olarak, Kürt Ulusal Hareketinin savunduğu her şey, bir Türk milliyetçisi olarak savunulabilir. Akıllı bir Türk milliyetçisinin savunabileceği her şey de akıllı bir Kürt milliyetçisi olarak savunulabilir. Program aynıdır, sadece gerekçeler farklıdır…“Kürt ulusal hareketini desteklemeye yönelik bütün yazılar akıllı ve uzun vadeli düşünen bir Türk milliyetçisi açısından yazılabilir, ki bu aynı zamanda akıllı bir Kürt milliyetçiliği de demektir… ””””””””””””””””””
Türk egemen sınıfına “Orta Asya’dan Balkanlar ve Kafkaslar’a kadar etkili olma” sına PKK’nın güç ve olanaklarıyla yardımcı olacağını söyleyen PKK önderinin sözleriyle, yukardaki sözleri bağdaştırdığımızda …. Nedir Türk milliyetçisinin savunduğu ve uzun vadeli düşünen biçimi? “PKK’nın güç ve olanaklarıyla” “neye” yardımcı olacaklar?? Önerilen nedir? Şimdilik yorum okuyucuya kalsın...
Sonuç
Garbis hocanın kendi yazılarından alıntılarda, kendi açıklamaları ve PKK önderliğinden diğer alıntılar, onun “Doğu/ Güneydoğu Cephesinde Yeni Bir Şey Var mı?” başlıklı yazısında” PKK, bazılarının ve özellikle Türk milliyetçisi sözde sosyalist kişi ve grupların ileri sürdüğü gibi henüz bir ABD işbirlikçisi güç olarak değerlendirilemez. “”” tespit ve yorumu ile çelişmekte.
Türkiye yakın Devrimci Mücadele tarihine baktığımızda ve günümüzde, özünde ve samimi olarak Marksizm'i savunan ya da içtenlikle savunmak isteyen kişi, örgüt ve partileri, sırf teorik farklılıklar nedeniyle, bir anda, revizyonist, İŞBİRLİKCİ ve hatta Faşist ilan ederken, affetmez, uzlaşmaz bir tutum içinde olunduğunu görürüz. Ve bunları işbirlikçi olarak ilan ederken, yukarda PKK önderliğinden verilen bariz örnekler temelinde de yapılmaz bu tespitler, sadece onların teorilerini inanılan ve doğru olarak bilinen Marksist temel teorilerin ELEĞİNDEN geçirerek yapılır bu tespit… Yani işbirlikçilikleri konusunda somut pratik verilere dayanarak değil de, savundukları teoriler temelinde yapılır bu tespit. Kiminde tüm teorileri Marksist temelde olsa bile “işbirlikçiliğe açık” olan bir teoriyi savunursa onları “işbirlikçi” olarak ilan etmekten kaçınılmaz.
Ne ilginçtir ki , işbirlikçiliği hem teorik hem de pratikte bariz, gün ışığında olan, 1970'lerden beri vurgulanan, Anti-Marksist bir örgütü “işbirlikçi” ilan etmekten kaçınılıyor…ve daha kötüsü, bu işbirlikçi önderlikle Devrimcilik adına “işbirliği” içine giriliyor…ve bu işbirlikçi önderlik hala günümüzde bile güçlü oldukları bölgelerde Devrimcilerin çalışmalarına engel oluyor, ve canları istediğinde onları kurşunluyor….ve hala emperyalistlerin ve hakim sınıfların “PKK Kürtlerin ulusal kurtuluş savaşının “ önderidir çığırtkanlıklarına, ( PKK bile bu önderliği !!! ABD ye ve /ya da hâkim sınıflara teslim çığırtkanlığı yaparken), Marksistler!!! de koro halinde katılıyor...
“İşbirlikçi” (ya da “işbirlikçiliğe hazır”) ol-mayan, ilerici bir önderlik olarak görecek kadar kör olanlar ve bu körlükleriyle, pratikte Emperyalistlerin güdümünde bir “ulusal kurtuluşun” ve “burjuva demokratik devrimin” gerçekleşebileceğini savunanlar, öne sürdükleri teorilerle sadece karşı devrimciliğin, uşaklığın ve uşaklıklarına kılıf geçirme teorilerini yaratıyor olabilirler.
""Burjuva demokratik devrimleri (emperyalizm döneminde) her zaman ve sadece işçi-köylünün devrimci demokratik iktidarı tarafından gerçekleşebilir. "" Joseph Stalin
Çözüm işbirlikçi bir önderliğin kuyrukçuluğunda ve onun aklanmasında değil, Devrimci önderlikler olarak asgari programın bir parçası olan Kürt halkının tüm demokratik hak ve taleplerine sahip çıkmakta ve bu uğurda, kuyrukçu değil, Devrimci önderlikler olarak mücadele vermekte, gerici önderlikleri deşifre edip, devrimci önderliklerin örgütlenme ve çalışmalarını destekleme ve bu mücadeleyi azami program a bağımlı kılmaktadır.
Erdoğan Ahmet
Erdoğan Ahmet
11 Kasım 2007
Hiç yorum yok