Header Ads

Header ADS

Günümüz dönemi “Savaş”ları : Kim Kazanacak kimler kaybedecek?


Günümüzde ve en azından yakın gelecekte olacak savaşların emperyalistlerle-emperyalistler arası olmayacağı tezini savunmuştum. Bu şüphesiz ki emperyalistler arası savaş olasılığını ve kaçınılmazlığını reddetme anlamında değildir. Günümüz gelişmeleri, şartları ve gerçekleri ışığında, ülkelerin hakim sınıflarının “milli” niteliğini kaybetmesi ve özellikle gelişmesi engellenmiş ülkelerde “milli “ bir sermayenin oluşamaması, kapitalist döneme geçiş ve gelişme sürecinde olan “ülkeler arası” savaşlar, yerini , (emperyalizm dediğimiz) “dünya tekelci mali sermayesi” , onların ülkeler içindeki uzantıları/işbirlikçileri ve anti emperyalist halklar arasındaki savaşlara bırakmıştır. Mali sermayenin özellikle silah ve enerji sanayisini ele geçirmesi süreci ve sonrasında “ülkeler arası” (daha doğrusu halklar arası) güvensizlik, düşmanlık ve her zaman çatışma ortamının yaratılması, ve bu ortamın “sıcak”laşmaya her zaman hazır tutulması, emperyalistlerin bu ülkelere kendilerine karşı hiç etkili olmayacak, ama birbirleri arasında onları gerek ekonomik ve gerekse politik olarak mahvedecek silahları satmaları ortamını da yaratmış oldu. Geri bırakılmış ülkeler bu yöntemlerle hep emperyalistlerin eline bakan, hem de ilerlemesi ve gelişmesi tamamıyla engellenebilecek ülkeler konumunda bırakıldı. Tamamıyla emperyalistlerin tezgahı olan, her iki tarafta emperyalistler tarafından silahla beslendiği İran Irak savaşı bunun en çarpıcı örneğidir. Aynı şekilde İran Irak savaşı, onu takiben Ermenistan Azerbaycan savaşı beklide içinde bulunduğumuz döneme geçişte “en son” klasik anlamda “ülkeler arası” savaş olma özelliğini de taşımakta.

Gelinen yerde emperyalistler özellikle stratejik, yer altı ve yer üstü kaynakları değerli olan ülkeleri artık işbirlikçileri ile uzaktan kumandayla kontrol etme yerine direk kontrol etmeyi tercih ediyorlar. Bunu AB gibi “tatlılıkla” başarabilme uğraşının yanında, aksinde gerçekleştirmek içinde gerektiğinde kendi işbirlikçilerini bile ortadan kaldırmaktan çekinmeyeceklerinin “mesaj ve tehdidini” bütün diğer ülkelerdeki işbirlikçilerine Irak işgali ile gönderdiler.

Ülkeler arası savaşta genellikle ülkelerin hakim sınıflarından, içindeki etnik gruplardan, ordusuna kadar hepsi savaşta diğer tarafa karşı yer almıştır. Günümüz savaşlarında , en çarpıcı örnek olarak Lübnan da, ülkeye saldırıya karşı ne hakim sınıflar nede ülkenin ordusu , nede ülke halkı bir bütün olarak saldırıya cevap vermemiştir. Aynı şekilde Afganistan'da, Irakta , savaş, emperyalistler ve ülke içindeki grup yada grupların “işgale” karşı “savaşı” olma niteliğini aşmamıştır. Yani savaşlarda emperyalistler ülke içindeki uzantılarını ve onların kurumlarını ya tarafsızlaştırmada ya da aktif olarak kendi saflarında yer aldırma stratejisini uygulamışlardır.

Emperyalistlerin bu yaklaşımı sadece bir “strateji” değil , emperyalist tekellerin globalleşmesinin, ve ülkeler içindeki uzantılarını ve işbirlikçilerini bu Globalleşmenin ve tekellerin birer sadık üyeleri haline dönüştürdüğünün , yada bu safhada olduğunun net bir göstergesidir. Yani “sadık üyeler” bir ülkeye, o ülkenin halkına, (ırkçılara hitaben) Irkdaşlarına değil , “ülkesiz” dünya çapında bir “şirketler topluluğuna” bağımlıdırlar ve sadakatleri bu topluluğa olmuştur ve olmaktadır.

Bu gelişim her ne kadarda başlangıçta emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda sonuçlar yaratsa da, bunun karşıtı sonuçlar yaratmaya da gebe olmuştur. Bir bilgenin “ emperyalistler kendi yarattıkları silah ve yöntemlerle kendi sonlarını getireceklerdir” yorumu da diğer bir sürü yorumları gibi tarihi olarak doğrulanma yönünde hızla yol almakta.

Emperyalistler “Irkçı” milliyetçiliği tarihleri boyu her zaman ülke içindeki işbirlikçilerini kurtarmak ve ülke içinde gelişen anti-emperyalist mücadeleleri bastırmak için körüklemiş, desteklemiş ve kontrol altında tutmuştur. Bu gerçekler ve delillerin büyük ölçüde yüz üstüne çıkması, IRKçılık yaygarası yapanların, bir yandan da AB-D emperyalizmi uşaklığı çağrıları yapmaları, gene bu “IRKcı”ların, emperyalistlerin artık modası geçmiş “komünizm” tehlikesi yaygaraları ile ülke halkını birbirine düşürme provokatörlükleri de artık geniş kitleler tarafından, en azından eskiden olduğu gibi kolayca yutulmayan yöntemler durumuna düşmekte. Kitleler kendi gibi aynı fabrikada çalışan işçinin, yan tarlada çalışan köylünün, değişik düşüncedeki sınıf arkadaşı bir öğrencinin ülkeyi “satma” gücü olmadığını, bu arada asıl satanların ve satmak için can atanların “yetkili IRK”daşları olduğu gerçeğini görmekte ve “VATANseverlik” le “IRK”çılık arasındaki ayırımı yapmanın gereğini görmekteler.

Bu anlamda , bu strateji ve gelişim , emperyalistlerin “işbirlikcilerinin” tamamen üst kesimde, ve tabanda azınlıkta olma sonucunu yaratabilmesi dışında, eski böl-parçala-birbirine düşür oyunları da, en azından aynı yoğunlukta işbirlikçi taban gücünü oluşturamama olasılığını doğurmaya da gebe bir strateji ve gelişimdir. Bu anlamda da karşılarında bulacakları güç ün , emperyalist IRKdaş işbirlikçileri DIŞLAYAN, bu nedenle de “IRK” daşlık temelinde değil, VATANdaşlık temelinde birlik ve beraberlik içinde bir güç olma olasılığını arttıracaktır.

Bu strateji ve gelişimin ikinci ve en önemli “yan etkisi”, silahlanma ve savaş anlayışının yeniden değerlendirilmesi konusunda olacaktır.

“ülkeler arası” savaşın sadece emperyalist provokasyonla olmayacağını, ama emperyalistlerin direk katılımları ile olabileceğini, emperyalistlerden aldıkları silahları emperyalistlere karşı kullanamayacaklarını da artık anlamış yada anlayacak olan kitleler ve ülkeler , “savunma” temelinde, ekonomik, ve emperyalizme bağımlılığı engelleyen silahlanma yönünde adım atacaklardır. Buna Irak savaşından çıkarılacak derslerin yanında, en çarpıcı örnek Çin in silahlanma anlayış ve pratiği olacaktır.

Bir hafta önce 20 senedir üzerine uğraştıkları anti-satellayt silah denemesinin başarılı olması “savunma” silahlanmasının “saldırı” silahlanmasından çok daha üstün ve etkili, caydırıcı olabileceği iddiasını kanıtlamıştır.

Emperyalistlerin savaş gücünün, ve “caydırıcı ”lığının, en temel taşını teşkil eden “satellayt”lardır. Gerek tüm haberleşmeleri, gerek uçakların, gemilerin, birliklerin, bombaların yönlendirilmesi, gerek istihbarat, ve gerekse savunmalarının dayandığı kaynak olan satellaytların imha olması onları felç durumuna getirecek belki de tek ve en önemli bir savunma hareketidir. Bunun bilincinde olan Çin in yıllardır anti-satellayt, yer haberleşmelerini bozma, tek kişinin omuzda taşıyabileceği gemi, uçak vb lerine karşı etkili silah araştırma ve üretme pratiği onları sadece savunma bakımından “dokunulamaz” hale getirmede hızla adım atmalarını sağlamaları yanında, silah ekonomisi ve genelde ekonomik olarak da bu anlamda “dışa” bağımlılıklarını büyük ölçüde engellemiştir.

Bu yüz üstüne çıkan gerçekler ışığında gerek tabanda örgütlenmeler ve gerekse “silahlanma” anlayışı emperyalistlerin değil anti emperyalistlerin yararına gelişme ve değişme şansını yaratma süreci içine girecek ve sonuçta bu dengeyi yaratacaktır. Şühesiz ki bu gelişmelerde şimdiden “üslerini” taşımış ve taşıma hazırlıkları içinde olan mali sermayenin Çin i bir üs haline getirip getirmeyeceği, ve Çin in tavrı, gelecekte en önemli “ dış” etkenlerden birisi olacaktır. Bir anlamda belki de “emperyalistler arası” savaşın yeniden gündeme gelmesi anti emperyalist güçler dengesini yeniden belirleyen ve sonuca ulaştırabilecek bir gelişme de olabilir.

Sonuçta, emperyalist oyunlara gelmeyen, onların artık kokusu çıkmış böl-parçala-birbirine düşür taktiklerine ve provokasyonlarına alet olmayan, özellikle kullanmaktan bıkmadığı, “komünist” , “dinsiz”, “sol” tehlikesi yaygarası yaparak, asıl hedef olan emperyalizmi ve onların işbirlikçilerini göz ardı etmeye çalışan, yazılarının basına kattıkları “etiket” leriyle yazılarını inandırıcı yapmaya çalışan “yazar!” bozuntuları provokatör işbirlikçileri ciddiye almayan ve dışlayan, ülke içinde ayrılık değil birliğin çağrısını yaparak emperyalizme ve onların işbirlikçilerine karşı tek bir yumruk olabilen, ve etkili savunma temelinde örgütlenen ve silahlanmayı başarabilenler savaşı kazananlar olacaklardır.

Erdoğan Ahmet
Ocak 24 2007

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.