Yazarla Aydın Arasindaki Fark
Orhan Pamuk un Nobel ödülü alması belkide bir anlamda “yazarla” “Aydın” arasındaki farkın netleşmesininde “ödülü” oldu. Eğer Nobel ödülü Fizik, Tıp vb gibi alanlarda olsaydı alkışlardım. Yada genel anlamda politik bir yönlendirmesi olmayan şiir ve romanlardan ötürü olsaydı, (her yazının bir mesaj taşıdığı gerçeğini bilmeme rağmen), gene de “bravo” diyebilirdim. Ama ödülün bir “Aydın” kisvesi altında pazarlanmasına ve “Türk halkına gurur duyulması gereken bir olay” olarak empose edilme çabalarına “bravo” diyemem.
Bir Aydın içinden geldiği ve içinde yaşadığı toplumun sorunlarını görür ve bu sorunların çözümü yönünde düşünce, anlayış ve tavır üretmeyi hedefleyen yazılar ve eserler ortaya döker. Aydının pratiği ve eserleri, yukardan aşağı olan, yani varolan olan hakim sınıfların düşünce ve kültürünün tabana yansıtılmasını ve bu yönde “düşünce üretimi”ni hedeflemez, tam tersine, aşağıdan yukarı olan, yani ezilen halkların çıkarları doğrultusunda “düşünce üretimini “ hedefler.
Aydınlar inançlarını, cesaretlerini , güvenlerini ve desteği HALKtan alırlar.
Yazarlar! inançlarını “pazar araştırması” sonucu “neyin satacağı” tahlilinden, cesaretlerini Yayın Sahiplerinden, güvenlerini “reklam şirketlerinden ve publicity stunt”larından, desteği de “ sermaye” den alırlar.
Bu anlamda genelde dünya, özelde Türkiye tarihine baktığımızda AYDINLAR ın yazıları kösteklenmiş, geniş kitlelere ulaşması engellenmiş ve çoğunlukla yasaklanmıştır, YAZARLAR! ın eserleri desteklenmiş, geniş kitlelere ulaşması için her türlü imkanlar sağlanmış ve okunması için her türlü reklam, “stunt” ve dalaverelerle okunması için “merak” ortamı yaratılmıştır.
AYDIN lar sürgüne gönderilmiştir, yada gitmek zorunda bırakılmışlardır.
YAZARLAR! “sürgüne” davet edilmişlerdir, yada “sürgüne” sermaye desteği ve kendi istekleriyle gitmişlerdir.
AYDINlar “düşünce ve inançlarına” ters düşen ödül ve ödünleri reddetmişler, YAZARLAR! Ödül ve ödünlere “pazarlamanın” kaçınılmaz öğeleri olarak , sarılmışlardır.
AYDIN lar geniş halk kitlelerine malolmayı ,“tanınmayı” ve ödüllendirmeyi, “sermaye” nin baskısına rağmen kazanır, YAZARlar geniş kitlelere malolmayı “sermayenin” sayesinde kazanırlar.
Temele indirgediğimizde YAZARLA!, AYDIN arasındaki fark, kişinin seçeneğine ve kendisini hangi “kutup”da görmesine yada (sonuçta) görmek istemesine bağımlı olarak, sahip olanlarla-olmayanlar, ezenlerle-ezilenler, bağımsızlıkla-bağımlılık, Burjuva (Batı) Demokrasisi ile Devrimci Demokrasi arasındaki farkta odaklanır.Bu anlamda “Aydın” ve “Yazar” konularında alınan “tavır” da , bireylerin hangi kutupta olduğuna yada olmak istediğine bağımlı olarak farklı olacaktır.
“Yazar” ın temsil ettiği “kutup” ta yer alan , yada oraya ulaşma bilinçli yada bilinç altı arzuları olanlar ona verilen “ödül”ü yazarın ülkesine kazandırdığı bir “gurur” olarak görecektir, “Aydın” ın temsil ettiği kutupta olanlar, “yazar”ın aldığı ödülün, “hizmetleri karşılığı” olarak, yazara ve onun kitaplarını basanlara, ve onların temsil ettiği kutuba kazandırdığı, ekonomik ve politik bir “kazanç” olarak görecektir.
AYDINların yaklaşımı; siyasi özü olan konular, “Milli futbol takımı kazanınca FB liside, GS liside , BJK liside sevinmesi “ gerek anlayışına indirgenemez. Siyasi özü olan konularla , duygusal özü olan konuların birbirine karıştırılarak bu iki kutupun çıkarlarının bir yerde aynı olabileceği “imajı” nı yaratmaya çalışmak gene “Yazar!” ların işidir.
Erdogan Ahmet
Ekim 18, 2006
Bir Aydın içinden geldiği ve içinde yaşadığı toplumun sorunlarını görür ve bu sorunların çözümü yönünde düşünce, anlayış ve tavır üretmeyi hedefleyen yazılar ve eserler ortaya döker. Aydının pratiği ve eserleri, yukardan aşağı olan, yani varolan olan hakim sınıfların düşünce ve kültürünün tabana yansıtılmasını ve bu yönde “düşünce üretimi”ni hedeflemez, tam tersine, aşağıdan yukarı olan, yani ezilen halkların çıkarları doğrultusunda “düşünce üretimini “ hedefler.
Aydınlar inançlarını, cesaretlerini , güvenlerini ve desteği HALKtan alırlar.
Yazarlar! inançlarını “pazar araştırması” sonucu “neyin satacağı” tahlilinden, cesaretlerini Yayın Sahiplerinden, güvenlerini “reklam şirketlerinden ve publicity stunt”larından, desteği de “ sermaye” den alırlar.
Bu anlamda genelde dünya, özelde Türkiye tarihine baktığımızda AYDINLAR ın yazıları kösteklenmiş, geniş kitlelere ulaşması engellenmiş ve çoğunlukla yasaklanmıştır, YAZARLAR! ın eserleri desteklenmiş, geniş kitlelere ulaşması için her türlü imkanlar sağlanmış ve okunması için her türlü reklam, “stunt” ve dalaverelerle okunması için “merak” ortamı yaratılmıştır.
AYDIN lar sürgüne gönderilmiştir, yada gitmek zorunda bırakılmışlardır.
YAZARLAR! “sürgüne” davet edilmişlerdir, yada “sürgüne” sermaye desteği ve kendi istekleriyle gitmişlerdir.
AYDINlar “düşünce ve inançlarına” ters düşen ödül ve ödünleri reddetmişler, YAZARLAR! Ödül ve ödünlere “pazarlamanın” kaçınılmaz öğeleri olarak , sarılmışlardır.
AYDIN lar geniş halk kitlelerine malolmayı ,“tanınmayı” ve ödüllendirmeyi, “sermaye” nin baskısına rağmen kazanır, YAZARlar geniş kitlelere malolmayı “sermayenin” sayesinde kazanırlar.
Temele indirgediğimizde YAZARLA!, AYDIN arasındaki fark, kişinin seçeneğine ve kendisini hangi “kutup”da görmesine yada (sonuçta) görmek istemesine bağımlı olarak, sahip olanlarla-olmayanlar, ezenlerle-ezilenler, bağımsızlıkla-bağımlılık, Burjuva (Batı) Demokrasisi ile Devrimci Demokrasi arasındaki farkta odaklanır.Bu anlamda “Aydın” ve “Yazar” konularında alınan “tavır” da , bireylerin hangi kutupta olduğuna yada olmak istediğine bağımlı olarak farklı olacaktır.
“Yazar” ın temsil ettiği “kutup” ta yer alan , yada oraya ulaşma bilinçli yada bilinç altı arzuları olanlar ona verilen “ödül”ü yazarın ülkesine kazandırdığı bir “gurur” olarak görecektir, “Aydın” ın temsil ettiği kutupta olanlar, “yazar”ın aldığı ödülün, “hizmetleri karşılığı” olarak, yazara ve onun kitaplarını basanlara, ve onların temsil ettiği kutuba kazandırdığı, ekonomik ve politik bir “kazanç” olarak görecektir.
AYDINların yaklaşımı; siyasi özü olan konular, “Milli futbol takımı kazanınca FB liside, GS liside , BJK liside sevinmesi “ gerek anlayışına indirgenemez. Siyasi özü olan konularla , duygusal özü olan konuların birbirine karıştırılarak bu iki kutupun çıkarlarının bir yerde aynı olabileceği “imajı” nı yaratmaya çalışmak gene “Yazar!” ların işidir.
Erdogan Ahmet
Ekim 18, 2006
Ahmet Taner Kıslalı’nın 27 Ocak 1999’da Cumhuriyet Gazetesinde
YanıtlaSilOrhan Pamuk ıle ılgılı yazdığı yazı:
BEN DEMOKRAT DEĞİLİM
balo maskesız olsun
------------------------
kımılerı ortaoyununu maskelı balo ıle karıştırıyor. ortaoyunu
güldür güldür, bu güldürmüyor.
maskelı balonun bır gızemı vardır, bu ıse sadece çırkınlıklerı
gızlıyor.
kımılerı maskelerın ardındakı gerçeğı bılmıyor. kımılerı ıse
bıldığı halde susuyor. ya çıkar gereğı… yada korkudan !
balo maskesız olmalıydı kı kımın kımınle dans ettığı bılınsın.
maskeler ınmelı kı, o maskelerın ardındakı suratları beğenmeyenler
aldatılmaktan kurtulsun
önce bır romancımızın son kıtabının 50 bın adet basıldığı yazıldı.
arkasından kısa bır sürede 100 bınlık bır satış geçekleştığı açıklandı.
derken çıktığı günden berı ıkıncı cumhurıyetçı çızgısını korumaya
özen gösteren aktüel dergısı romancıyı türkıye’nın bır numaralı aydını ılan ettı.
bu romancımızın adı orhan pamuk’tu.
ben bu büyük!! yazarımızın bır romanını okumayı denemıştım.
başladığım şeyı bıtırme konusunda tüm ınatçılığıma karşın bıtırememıştım. ama “kara kıtap”
basında öylesıne övüldü kı, ıkıncı bır denemeye gırışmekten kendımı
alamadım. ve o çabamda da daha yarıya gelmeden havlu atmak zorunda kaldım.
tahsın yücel ve emın özdemır gıbı çok saydığım ısımlerın bu yazarla ılgılı ağır eleştırılerını anımsadım. ama beğenenlerın de beğenme hakkı’na
saygı duydum. ta kı… bır okurum “kara kıtap”a gızlenmış bır bölüme
dıkkatımı çekınceye kadar…
“çocuklugunda kız kardeşı ıle tarlada karga kovalayan sapık bır
padışah” gıbı bır anlatım vardı bu bölümde! prof. çetın yetkın yönetımınde “müdafaa-ı hukuk”adlı çok değerlı aylık bır dergı çıkıyor. http://www.mudafaaihukuk.com/anasayfa.htm
ılgınç bır raslantı olarak, dergının aralık 1998 sayısında prof. fahır ız’ın
bır ıncelemesı yayınlandı. ”o. pamuk’takı atatürk anlayışı…”
”meğer benım artık okumayı denemedığım kıtaplarda daha neler varmış…
ışte bırkaç örnek: “sonra kasaba alanına dolanır. atatürk heykellerıne sıçan güvercınlerı ayıplar”
“atatürk kendını ıçkıye vermış meyhane kalabalığına cumhurıyetı emanet etmış olmanın güvenıyle gülümsüyordu”
“atatürk’ün leblebı zevkının ülkemız ıçın ne büyük felaket olduğunu…”
“sonra bır cumhurıyet, atatürk damga pulu havasına gırdığımızı
hatırlıyoruz.”
sayın ız 275 sayfalık bır kıtapta, tam 8 yerde ve hıç gerekmedığı halde
atatürk’e sataşıldığını saptamış. şöyle dıyor;
“bunlar kıtaptan çıkarılsa hıçbır şey değışmez. yalnız yazarın kımı ruhsal
gereksınımlerı tatmın edılmemış olur!”
kım bılır belkı de orhan pamuk’un”en bırıncı aydın” ılan edılmesın bu
ıncelemenın de büyük bır katkısı olmuştur.
ben ınandıklarını açıkça savunan ınsanlara hep saygı duymuşumdur….
o düşüncelere karşı olsam bıle! ama o yüreklılığı gösteremeyıp de
bunu sınsıce yapmaya çalışanlara… oraya buraya bıtyenığı sokuşturanlara… hep tıksınerek
bakmışımdır. bunu hep zayıf bır kışılığın , zavallı bır ruh halının
yansıması olarak görmüşümdür.. oyun maskesız oynanmalıdır. çırkınlıklerı
gızleyen maskelerın ındırılmesı de tüm “geçek aydınlar” görev
saymalıdır!
ve de pamuk adlı yazarı ısteyen okumalı ısteyen sevmelıdır… ama
ne olduğunu kım olduğunu bılerek!... maskenın arkasındakı gerçek yüzü
görerek!...
a.taner kışlalı