Kemiğin Yağlısı Peşinde Koşanlar, 2
(Bireyler, birey olarak "iyi kalpli" ve çevresiyle çok iyi ilişkiler içinde olabirler. İnsan olarak altın gibi ama düşünce olarak beş para etmez bireyler tanıdım, ve tanıyorum. Ne zamanki "bireyin düşüncesi" bireyin kendisi dışına çıkar ve belirli bir yönde kitlelerin görüş ve anlayışlarını, ve bu temelde "tavırlarını" etkilemeyi hedefler, o zaman o birey, "birey" olmaktan çıkar, bir "düşünce"yi temsil eder.
Bu anlamda yaptığım Eleştiriler KİŞİ ye değil, kişinin güncel yazdığı yazı ve yorumlar temelinde temsil ettiği "düşünceye" ve bu düşüncenin yönlendirdiği "siyasi tavıra" yöneliktir)
Gelin beraber inceleyelim bu “Aydın” geçinen kesimin yazılarını ve kararı okuyanlar versin.
2-Hasan Celal Güzel, Radikal gazetesi
Lübnan'a elbette asker göndermeliyiz başlıklı yazısı üzerine
Yazının bazı bölümlerini anlamamış, “aceba Türkçeyi unuttummu” utangaçlığıyla bir kaç arkadaşa sormuştum, onlarda anlamayınca, o Arapçamsı cümleleri eleştiri dışı bıraktım.
Bakalım Sayın Güzel, nasıl Güzel sallamaya çalışıyor...
“Türkiye Lübnan'a asker göndersin mi yoksa göndermesin mi? Önümüzdeki yeni gündemin bu olacağı anlaşılıyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde dış politika üzerinde Türkiye'deki kadar çok tartışma olmamıştır. Yediden yetmişe herkes ilâ maaşallah diplomasi uzmanı kesilmiş vaziyette... “”””
Müsaade edin Güzel bey, eğer Türkiyemin Lübnana asker gönderme kararı özelde oraya çocuklarını, babalarını asker olarak gönderecek vatandaşları ve de Türkiyenin geleceğini ilgilendiriyorsa bırak vatandaşlar, her ne kadar sizzler kadar “diplomasi uzmanı” olmasalarda, fikirlerini söylesinler, bu onların vatandaşlık HAKLARI.. Bunu eleştirmek değil, Alkışlamak gerek , özellikle “demokrasi var bu ülkede” diyorsanız.
“””””Bu arada tuzu kuru 'aydınlar'(!) da ayak altından eksik olmuyorlar. Ülkenin menfaatlerine aldırmadan gagasında zeytin dalı taşıyan barış güvercinleri olmanın tadını çıkarıyorlar. “”””””
Bu cümleden anladığım sayın Güzel bey “tuzu kuru aydınlar! “ arasında değil, yazının devamından anladığım kadarıyla “tuzu kuru olma çabasında olan aydınlar! “ dan.
Gelelim “ülkenin menfaatleri, buna aldırmamak ve barış güvercinliği yapmak” yorumuna.
Sayın Güzel bey açıkça diyorki ülkenin menfaatleri barış değil, “olası savaşı” ve yada “savaşta” taraflılığı gerektiriyor. Yani ABD- İsrail taraflılığını .
Mart 22, 1979 da alınan 446 Sayili BM kararı Israilin İşgal altındaki topraklara Israilli göçmenlerin yerleştirilmesinin “ barış için ciddi bir engel” olduğuna karar vermişti. Demek ki BM üye ülkeleri tarafından bile bilinen ve kabul edilen gerçek “ barış”ın önündeki engel ve barışı tehdit eden taraf İsraildir. Lübnana “barış gücü” asker göndermek isteyenler, bir zamanlar bu “barış için engelin” ne olduğu kararına imza atan devletlerdir. Türkiyede bunlardan birisidir. Eğer Türkiye gerçekten “yapıcı bir önderlik” yapmak istiyorsa , İsrailin uymadığı bu BM kararlarını gündeme getirir, 1701 sayılı yeni BM kararıyle, yani Hizbullahı silahsızlandırma kararıyle birleştirir. Böylecede “taraflı” olma konumundan çıkar.
Yazının bazı bölümlerini anlamamış, “aceba Türkçeyi unuttummu” utangaçlığıyla bir kaç arkadaşa sormuştum, onlarda anlamayınca, o Arapçamsı cümleleri eleştiri dışı bıraktım.
Bakalım Sayın Güzel, nasıl Güzel sallamaya çalışıyor...
“Türkiye Lübnan'a asker göndersin mi yoksa göndermesin mi? Önümüzdeki yeni gündemin bu olacağı anlaşılıyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde dış politika üzerinde Türkiye'deki kadar çok tartışma olmamıştır. Yediden yetmişe herkes ilâ maaşallah diplomasi uzmanı kesilmiş vaziyette... “”””
Müsaade edin Güzel bey, eğer Türkiyemin Lübnana asker gönderme kararı özelde oraya çocuklarını, babalarını asker olarak gönderecek vatandaşları ve de Türkiyenin geleceğini ilgilendiriyorsa bırak vatandaşlar, her ne kadar sizzler kadar “diplomasi uzmanı” olmasalarda, fikirlerini söylesinler, bu onların vatandaşlık HAKLARI.. Bunu eleştirmek değil, Alkışlamak gerek , özellikle “demokrasi var bu ülkede” diyorsanız.
“””””Bu arada tuzu kuru 'aydınlar'(!) da ayak altından eksik olmuyorlar. Ülkenin menfaatlerine aldırmadan gagasında zeytin dalı taşıyan barış güvercinleri olmanın tadını çıkarıyorlar. “”””””
Bu cümleden anladığım sayın Güzel bey “tuzu kuru aydınlar! “ arasında değil, yazının devamından anladığım kadarıyla “tuzu kuru olma çabasında olan aydınlar! “ dan.
Gelelim “ülkenin menfaatleri, buna aldırmamak ve barış güvercinliği yapmak” yorumuna.
Sayın Güzel bey açıkça diyorki ülkenin menfaatleri barış değil, “olası savaşı” ve yada “savaşta” taraflılığı gerektiriyor. Yani ABD- İsrail taraflılığını .
Mart 22, 1979 da alınan 446 Sayili BM kararı Israilin İşgal altındaki topraklara Israilli göçmenlerin yerleştirilmesinin “ barış için ciddi bir engel” olduğuna karar vermişti. Demek ki BM üye ülkeleri tarafından bile bilinen ve kabul edilen gerçek “ barış”ın önündeki engel ve barışı tehdit eden taraf İsraildir. Lübnana “barış gücü” asker göndermek isteyenler, bir zamanlar bu “barış için engelin” ne olduğu kararına imza atan devletlerdir. Türkiyede bunlardan birisidir. Eğer Türkiye gerçekten “yapıcı bir önderlik” yapmak istiyorsa , İsrailin uymadığı bu BM kararlarını gündeme getirir, 1701 sayılı yeni BM kararıyle, yani Hizbullahı silahsızlandırma kararıyle birleştirir. Böylecede “taraflı” olma konumundan çıkar.
Ama Lübnan için alınmış BM kararına sarılıp, İsraile karşı alınmış, “barış için ciddi bir engel” olarak belirlenen BM kararına sırt dönmek, tehlikede olan “barış”ta, yani yenilenme olasılığı çok olan bir “savaşta” , bir tarafı “silahsızlandırmak” görevini üstlenmek, yani “taraf” tutmak olur.
Sayın Güzel beyin “ülke menfaatı” dediği, Türkiyenin değil, siyonist/evangelist Global emperyalizmin gerçekleştirme yolunda aşamalardan en önemlisi olan Orta Doğu Projesinin gerçekleşmesi yönünde, onların ve onların sadık üyelerinin “menfaatı” /çıkarıdır.“””Güney Lübnan'a Lübnan askeri yerleşmeliymiş (Öyle olabilse senin orada işin ne?);””
Lübnan askerinin “olamamasının” İsrailin karşı çıkması dışında, askeri-politik açıklaması ne aceba Güzel bey? Yoksa yedi den yetmişe herkesin fikri olmasına kızmanızın temelinde “sizin” İsrail ve uşaklarının sözlerini “doğru ve geçerli” olarak kabullenme ve fikir olarak “oluşturma “ uzmanlığınızmı?
“”Suriye ve İran da dahil olmak üzere tarafların mutabakatı şartmış (Koskoca Türkiye, İran'la Suriye'den izin mi alacakmış?)””
Mutabakat (galiba “aynı görüşte olmak”, “ ortak bir antlayışta birleşmek” anlamında ) “ izin almayı” değil , konuyla ilgili olan, çıkarı olan grupların “insani bir şekilde” bir araya gelerek soruna “ortak” çözüm aramasıdır.
Günümüzde hemen her konuda ABD ve AB den “onay” , yani izin alan “koskoca Türkiye” için ,” İran ve Suriyeden izinmi alacak” hipokratlığı , Güzel beyin güzel güzel “ zaten AB-D den izin var, başka kimseden izin almamıza gerek yok “” gerçeğini ve anlayışını belirtmesinin yanında , onun ABD-İsrail, Suriye-İran karşılıklı cephesinde kimin tarafında olduğunun da güzel bir belirtisidir.
“”Sadece insanî yardım yaparmışız, başka askerî görevimiz olmazmış (Yani, bostan korkuluğu olurmuşuz)...”””
Yani Güzel bey , güzel olan insani yardımları,(aç çocukları doyurmayı, hasta ve yaralı çocukları teda vi etmeyi, vb) “bostan korkuluğu” nun yaptığı işler olarak görüyor.
6 Ağustosda, yani daha BM kararı çıkmadan “İsrail, ABD ve Türkiye üçlü ittifakı ve Lübnanda ateşkes çağrılarına direniş” başlıklı yazıda
“Dikkat edilmesi gereken en önemli husus, dünyadaki tüm ülkeleri ve onlara karşı olanları silahsızlandırma plan ve süreci içinde olanlar , Hizbullahın silahsızlandırılmasını şart koyacaklar ve bu “Güçlü Barış Gücü! “ ne bu sorumluluğu yükleyecekler. Yani Türk askeri giderse Hizbullahla savaşması kaçınılmaz olacak” demiştim. Demekki önsezilerimde yanılmamışım. Güzel bey Türk askeri girerse “Bostan Korkuluğu” olmaması, yani gerekirse savaşmasını öngörüyor. Savaşacağı taraf kimler? İsrail değil tabiki, silahsızlandırılması istenen Hizbullah..
Yani Güzel bey sadece savaş yanlısı olduğunu değil, bu savaştada hangi tarafı tuttuğunu bir güzel göstermiş burda.
Yani Güzel bey sadece savaş yanlısı olduğunu değil, bu savaştada hangi tarafı tuttuğunu bir güzel göstermiş burda.
“”””En çok da Baykal'ın lafına güldüm: Asker gönderirsek 'Hizbullah'a sempati artarmış. İlahi Deniz bey, sen çok yaşa e mi? Baykal, ya Türkiye'de JİTEM tarafından kurulan ve PKK'ya karşı kullanılan Hizbullah ile Lübnan'dakini karıştırıyor ya da Şii Hizbullah'a Türkiye'de hiçbir sempati olmadığının farkında değil.”””
Şimdi bu bir sürü yerde okuduğum ulaşılan “hizbullaha sempati olmadığı” temelsiz sonuç, aslında, Türkiyedeki okuyuculara yönelik, onları hedef alan bir yorumdan çok “kasaba “ yönelik onu “hedef alan” onun gönlünü hoş tutmaya çalışan” bir SALLAMA........
“””Bu devletlûlara nasıl anlatmalı ki, Türkiye -yönetenler farkında olsa da, olmasa da- bölgenin 'merkez ülkesi' ve en büyük gücüdür. Ortadoğu yeniden tanzim edilirken bunun dışında kalırsa, kendi millî menfaatlerini de koruyamaz hâle gelir. ""
Türkiyenin merkez ülkesi olması konusunda hem fikirim. İsrailin Orta Doğuda en büyk güç olduğu uzman verilerinin ne kadar doğru olduğunu daha geçen hafta gördük. Aynı şekilde “En büyük Güç” gibi soyut bir kavramdan çok gene biz önemli olan “milli menfaatler” dediği ülke çıkarlarına deyinelim.
Burda gene bıkmadan her zaman tekrarladığım , Samuel Huntıngtonla günümüz Neo-Kon ideolojisinin mimarlarından Bernard Lewıs ın “dış işleri yazısından alıntıyı bir daha tekrarlıyalım.
'Bütün bölgenin(Orta Doğunun) Lübnanlaştırılması, Israili kurtarır. Ortadoğudaki çoğu ülke...suni oluşmuş, ve bu Lübnanlaştırılmaya hazır. Eğer merkezi güç yeteri kadar zayıflatılırsa, ne politik kimliği bir arada tutabilecek sivil bir toplum, ne GERCEK ANLAMDA BİR MİLLİ NİTELIK , nede MİLLİ-DEVLET NITELİĞİNİ OLUŞTURABİLECEK bir güç kalacaktır.Devlet, o zaman, Lübnandaki gibi dağılır, ve kaos, birbiriyle savaşan dini ayırımlar, kabileler, bölgeler ve partiler.....""
Huntıngtonun sözleri ile devam edelim,
"Sovyetlerin dağılmasıi Türkiyeye yeniden canlanmış , Yunanistandan Çin'e kadar , yedi devletden olusan olan bir Turkik medeniyete önderlik yapma şansınıi tanımıştır"
diyen Huntington, ayni zamanda Turkiyeyi "en bariz ve tipik yıpranmışbir ülke" olarak yorumluyarak, ""öz bir milli devlet" liderlik yapma niteliği olamıyan yani Lübnanlaştırılması gereken ülkeler içine sokmayı unutmamış..
Türkiye nerde Güzel bey? Siz belki İstanbuldasınızda! Türkiye Orta Doğuda....
Lübnan saldırısı ve işgali , ve Lübnan hükümet ve ordusunun bu saldırıya karşı sessizliği Orta Doğunun “Lübnanlaştırılması” teorisinin pratikte ilk ve en çarpıcı tarihi örneğidir.
Emperyalistler “Lübnanlaştırmanın” İkinci örneğini Irakta gerçekleştirme sürecindeler.
Orta Doğu Projesinin ÜÇÜNCÜ ADIMI Suriyedir. Yani Suriyenin Lübnanlaştırılması.
“”Özünde "Yeni Dünya Düzeni" projesinin gerçekleştirilmesi için zorunlu bir alt proje olan Orta Doğu Projesinin çıkmaza girmesi “Yeni Dünya Düzeni” projesini de çıkmaza sokacaktır. Bu yüzden İran, projenin 4üncü adımı ve kaçınılmaz bir parçasıdır. Bu “yeni Dünya Düzeninin kurulmasında en son aşamayı oluşturan Çin e giden yol İranın “Lübnanlaştırılmasını” gerektirmekte.”””
“”””Iran in "silahsizlandirilmaya" calisilmasi , Turkiye ile Iranin arasinin acilmaya calisilmasi, Afganistanin isgali, Uzbekistan ta askeri usler...bu Orta Doğu projesinin Sadece Iran, Suriye, Urdun degil Cinin ve Rusyanin etrafindaki musluman ve Türkik ülkeleri ve Türkiye yi de içinde aldığı göstergeleridir...””” (yani DÖRDÜNCÜ ADIM olan İran, Türkiyeyi de içine alan, bir taşta iki kuş vurma planları)
“”Emperyalistlerin provokasyonlarla ve uşak medyanın kullanımıyle bir ülke vatandaşları arasında en basit farklılıkları bile derinleştirerek ve uzlaşmaz hale getirerek birbirlerine düşürdüğünün tarih boyu binlerce örnekleri var. Lübnanda Türk askeri ile Şiileri ve genelde Müslümanları “düşman saflarında” karşı karşıya getirecek olan bir karar , komşu halklar arasında yabancılaşma ve düşmanlık yaratacağı gibi, Türkiye içindede halk arasında uzlaşmaz bir yabancılaşma ve cepheleşmeleri yaratacaktır. Bu da emperyalistlerin ve onların uzantılarının “İran adımını atma ” yolunda tamda yaratmak istediği bir ortamdır.””” Lübnan olayları ve Türkiyede oluşturulması gereken Yurtsever Cephe nin acil görevi, baslıklı yazıdan.
Komşu ülkeler arası olası bir çatışma, dikkatleri asıl düşman olan emperyalist işgallerden uzaklaştıracağı gibi, bu işgalleri dünya kamu oyunda “HAKLI” kılmak için gerekli olan “kılıf” ları da sağlayacaktır.
Türkiyeyi bu “Orta Doğu projesinin” yani “Lübnanlaştırılma” nın dışında görüp, bu projenin gerçekleştirilmesi yolunda aktif rol alma gafletinde bulunanlar, Türkiyeyi 50 yıl geriye götürecek, kan gölüne boğacak olayların sorumluluklarını boyunlarında taşıyacaklardır..”””””İsrail, ABD ve Türkiye üçlü ittifakı ve Lübnanda ateşkes çağrılarına direniş, başlıklı yazıdan
“””Tevarüs ettiği emperyal veraseti bu derece müsrifane harcayan tek ülke var mıdır acaba? “”” Bu cümleyi anlamadım anlayan anlatmasada olur…
“””Önce, daha fazla vakit kaybetmeden 'sınır ötesi harekâtı' gerçekleştirmeli; hemen akabinde de Lübnan'a asker göndermeliyiz. “”””
İyide “EMPERYAL KASAP” sınır ötesi harekatına İZİN vermiyor…”EMPERYAL KASAP” Lübnana asker göndermeye İZİN veriyor.. Çünki “Orta Doğu Projesi “ adlı filmin senaryosu böyle yazılmış, böyle planlanmış. Türkiyenin Lübnana asker göndermemesi, planları bozup, senaryonun yeniden yazılmasına neden olabilir.
Emperyalistler senaryolarının gerçekleşmesi için 10 kuruşa bastıkları yüz dolarları, bundan nasibini alıp “tuzu kuru aydın! “ olma peşinde koşanlar, “hak etmek” için her türlü SALLAMAyı yapacaklardır.
“””Türkiyenin Lübnan da “barış gücü” olarak İsrail/Lübnan, Lübnan/Suriye sınırında yer alması planları, Suriyenin işgali ve “Lübnanlaştırılması”, akabinde de İran ın işgali ve Lübnanlaştırılması provokasyon ve operasyonlarının bir parçasıdır.””
Türk askeri giderse Hizbullahla savaşması kaçınılmaz olacak, çünki Lewıs un tanımıyla “Lübnanlaştırılmış” olan Güney Lübnan ortamı emperyalist “provokasyonlara” açık olacakdır.
Erdogan Ahmet
18 Ağustos, 2006

Yazarlardan ricam halk, emekçi düşmanlarına karşı kibar davranmasınlar ve nazik hitaplar kullanmasınlar. Emperyalist ve sermaye uşakları en kaba ve aşağılık lafları hakkediyorlar.
YanıtlaSilYazar, HCG'in ettiği bir lafı "Tevarüs ettiği emperyal veraseti bu derece müsrifane harcayan tek ülke var mıdır acaba?" lafını anlayamadığını yazmış. Bu lafla, bu emperyalist hizmetkarı, TC'nin Osmanlı'dan emperyal davranma geleneğini, alışkanlıklarını devraldığını (tevarüs edilen bu oluyor), fakat bunu yerinde kullanamadığını, veraseti israf ettiğini yazıyor. Fakat yine bu hizmetkara göre TC, ABD-AB-İsrail'in peşinde bugüne kadarki gibi lojistik hizmetlerin yanısıra sıcak savaş askerliği de yaparsa o zaman "tevarüs edilen" şeye uygun davranmış olacaktır.
Ne diyeyim... Uşakların iyi bir sopaya ihtiyacı var. Bakalım halkımız, işçiler, emekçiler bu sopayı ne zaman atacak? Umuyoruz ve göreceğiz.