Header Ads

Header ADS

Sansasyonlu Eylemler; Mücadeleden kaçış

Medyanın ve özellikle İnternetin artık yaygınlaştığı günümüzde emperyalistlerin ve onların ajan-provokatörlerinin sahte örgütleriyle kamu oyu yaratma , kitleleri bölüp birbirlerine düşürme, Irak, Afganistan ve Pakistan örneklerinde olduğu gibi Şii ve Sunni leri birbirlerine düşürme vb gibi, Sol bir örgüt adına halkın nefretini kazanacak eylemler yapma ve buna internet sayfalarında sahip çıkma ve kitleleri Sol dan soyutlama amaç ve pratikleri tarihi tecrubelere dayanilarak bilinen bir gercek.


Halktan soyutlanmış, halkın talepleri ile, yada anti emperyalist demokrasi mücadelesi ile uzaktan yakından hiç bir ilişkisi olmayan kişisel eylemlerin, bombalama ve kurşunlamaların genellikle bu ajan provokatörler tarafından yapıldığına inanıyorum. Ancak, Türkiye içinde 70 lerden beri var olan örgütsel yapıların sürekli bir değişim (dağılım-birleşim-dağılım) içinde olmasında en önemli bir faktor olduğuna inandığım “askeri” ve “teorik” kadro çelişme ve uzlaşmazlıkları sonucu, günümüzde ortaya çıkan onlarca “askeri” kadro örgütlenmelerin azınlıktada olsa, bazılarının bu tür eylemlere girişme olasılığının olduğunu bazı yazılarda görüyorum. Bu yüzden bu konuya deyinme gereği duydum.

Emperyalistler, özellikle Troçkistler sayesinde Marxizmden çok şeyler öğrendiler ve kendi çıkarları doğrultusunda pratiğe döktüler ve günümüzde belkide en son aşaması olan “tamamıyle silahsızlandırılmış ve köleleştirilmiş tek bir dünya, tek bir (faşist) hükümet ve tek bir ordu” emperyalist hayallerini gerçekleştirme pratiğindede kullanıyorlar.

Emperyalistlerin hiç bir pratiği amaçsız, kendiliğinden, plansız ve programsız değildir. Amaç bir “proje” olarak belirlenir, bu amacı gerçekleştirmek için planlar yapılır, kadrolar seçilir, yani örgütlenir ve gerçekleştirme yönünde proje pratiğe dönüştürülür. Pratik kendi içinde yeni planlar, örgütlenmeler ve yeni pratikler gerektirir. Bütün alt planlamaların temel iki tahlili vardır, “proje” nin gerçekleşmesi doğrultusunda ve “proje” ye kesinlikle zarar verme “ihtimali bile olmayan” pratiklerin hayata geçirilmesi, ve bu “pratikleri” gerçekleştirecek kadroların doğru seçilip bir araya getirilmesi , yani pratiği hayata geçirecek alt örgütlenmenin doğru olması.

Bu planlı ve programlı örgütlenme ve pratik anlayışı çerçevesi içinde sözü edilen “pratikler” (eylemler) plansız ve programsız ve de provokatör eylemler olmanın dışına çıkamazlar.


Başlığını sansasyonlu eylemler dediğim, (aslında emperyalistlerin kullanma ihtiyacı duymadığı sürece) yapanlar ve çevresi dışında kimsenin duymadığı, ve ne anti emperyalist mücadelenin, nede kitlelerin gündeminde olan talepleri ile uzaktan yakından hiç bir ilişkisi olmayan , sadece internet sayfalarında “sansasyon” olan, kendi kendini tatmin edici eylemler bunlar. Ve pratik sonuçta anti emperyalist mücadeleye zarar veren eylemler.


Habere bakıyorum, bayraklar, “yaşasın abc” ve mücadelemiz, "a" binasına bombalı pankart astık askerle, polisle çatıştık ve zayiat vermeden eylemi tamamladık”….. İyide neye karşı mücadele veriyorsun , bu mücadelende neyi hedefliyorsun ve bu pratiğinin sonunda mücadeleye kazandırdığı ne oluyor, sorusuna cevabın ne? Çünki bu soruyu iyi niyetli, yurtsever kitleler soruyor ve cevap bulamıyor, sonuçtada “provokasyon” tahlili daha mantıklı bir tahlil oluyor. Buda kitlelerde bu tür örgütlere şüphe ile bakma, onlardan uzak durma tavrını doğuruyor.

Açlık grevi üzerine yazımda “amac” yada “neden” ve “pratik” , “sonuç” üzerine durmuştum. Ayni tahlil bu kitlelerden soyutlanmış, kitlelerin talebi olmayan, tam tersine kitlelerden soyutlanmayı beraberinde getiren eylemler konusundada geçerli.


Şimdi düşünüyorum bizim 1970lere sokağa çıkma yasağı olduğu dönemde afiş asmak için aldığımız riskleri ve günümüzde bir binaya pankart asma eylemini gerçekleştirmek için alınan riski ve riskin sonuçlarını…bence aradaki fark, dönemin gereksinmelerine bağımlı olarak, birisinde hareketin bir tabanı olması ve tabanda, bütün solu etkileyecek psikolojik positif bir sonuç yaratması, ( örneğin bir bölgede hangi isim olursa olsun bir sol yazının bulunması sadece onun tabanını değil, her ilerici insanı pozitif etkilemesi), diğerinin ise, kitlelerden soyutlanmış, içinde bulunduğumuz dönemin gerçeklerine bağımlı olarakda kitleler gözünde bu tür eylemlerin PKK ve onun temsil ettiği işbirlikçilik le özdeşleştirilmesi (ve gene sağolsun PKK önderliği)…yani kitlelerden tamamıyle soyutlanma, onları yanına değil karşına alma, onlara güven verme değil güvensizlik verme…pratiği olmanın dışına çıkamaması.

Şunu hiç unutmayalım ki devrimin en olgunlaşmış olduğu ülkelerde bile devrimin sonucunun ne olacağında belirleyici olan kitlelerin önderliğini kazananlar olacaktır. Kitlelerden soyutlanmış, amaçsız, savunduğu iddia edilen görüşün kitlelerden tecrit olmasına onların nefretini kazanmasına neden olan eylemlerle kitleler kazanılamaz. Yapılan “pratiğin” kendisinin, “amaç” gündemini gölgelemesi, ve daha kötüsü “amaç” la uzaktan yakından hiç bir ilişkisi olmaması, bu pratiği karşı devrimci bir provokasyon olma niteliğine dönüştürür.

Yıllarca devam eden ve hala kavram la kavram içeriğini pratikte bir türlü anlayamama ve uygulayamama sıkıntısı günümüzde kitlelerden tamamen soyutlanmayı getirmiş ve giderek kitlelerin uzaklaşmasına ve düşman olmasına neden olmuştur. “Devlet” ve “devlet kurumları” anlayışı, aynen “örgüt pratiği” anlayışı gibi “kitlelerin varlığı ve önemi” göz ardı edilerek bireylere ve bireyselliğe indirgenmekte devam etmekte.

Geçmişten ders çıkararak geçmişin olumlu yanlarını daha da geliştirme, olumsuzları terk etme yerine seçilen “olumsuzların” devamı olmakta. Bugün Denizleri, Mahirleri eleştirenler onların “Devlet ve Devlet Kurumları” anlayışını pratiklerinde doğru olarak sergilediklerini göremeyecek kadar kitlelerden ve yaşamın gerçeklerinden uzaklar. Politik olarak “kurum” un işlevi ve bu işlevi belirleyenlerdir önemli olan , kurumu gönüllü yada gönülsüz oluşturan alt yapı, bireyler değil. Örneğin askerliğin gönüllü, paralı ve profesyonellerden oluştuğu bir ülkedeki Ordu ile zorunlu askerliğin olduğu bir başka ülkedeki Ordu arasında “işlev” olarak politik anlamda bir fark olmasada, kurumu oluşturan “alt yapı” olarak ciddiye alınması ve önem verilmesi gereken hayati bir fark vardır. Bir tarafta o “işlevin” yerine getirilmesi için gönüllü olarak katılanlar, diğer tarafta zorunlu olarak o kuruma katılan , işlevine karşı olanlar dahil, bir sürü halk evladı.

“Biz halkız yeniden doğarız ölümlerden,…… bir ölür bin doğarız” sloganı kimsenin tekelinde olan bir slogan değil, onun gerçek olan yanı, içeriğidir. Bir binaya bombalı pankart asabilmek için sıktığın kurşunla ölecek bir halk evladı asker, binleri yada en azından onun varolan ve olacak sülalesini sana ve savunduğuna karşı doğuracaktır. Plansız, programsız, amaçsız , kitlelerden soyutlanmış, onların taleplerini yerine getirme uğruna olmayan pratikler kimler tarafından yapılırsa yapılsın bir provokasyon ve emperyalizmin çıkarına olma işlevini aşamaz.
Pratikler, grupsal, tekkeci duygusal çıkarlar ve kendini tatmin etme gibi hasta bir anlayış temelinde ve kitleleri itici, anti emperyalist mücadeleye zarar verici sonucunda olduğu sürece emperyalizme ve onların kuklalarının yararına olacaktır.
Günümüzde Emperyalizmin “yaşam biçimi ve demokrasi ihraç etme ” planı altında ülke halklarının kültür ve yaşam biçimine, ve devamında da ülkelere saldırma planları, Türkiyedede geniş bir anti-emperyalist yurtsever tabanın oluşmasına neden oldu. Bu kitle tabanında var olan potansiyel tarihi bir fırsattır. Türkiyenin ve bir bakıma Orta Doğunun geleceğini ya bu potansiyelin önderliğini hakederek kazananlar , yada bu potansiyeli pasifize edecek olan Neo-Demokratik Sömürgecilerin Türkiye içindeki uşakları belirleyecektir. Bu yüzden atılacak her adımın, yapılacak her pratiğin Türkiye çapında bir Yurtsever Cephenin oluşmasını hızlandırıcı ve bunu gerçekleştirici yönde olması gerekir. Yani pratikte temel güdü grupsal tekkeci çıkarlar değil anti emperyalist mücadelenin güçlenmesi temelinde olması gerekir.
Afiş asarken, miting yaparken, yolda yürürken, kahvede otururken, hatta evinde uyurken kurşunlanmaların olduğu 70 lerde değil 2000 lerdeyiz. Ve o dönemlerdeki mücadeleye ve şehitlere borçluyuzki bu günlerde afişini de pankartını asmak kolaylaştı. Denizler, Mahirler zor u seçtikleri için ölümsüzleştiler ve her kesimden halkın gönüllerinde yaşamaktalar. Zor olanı seçerek Yurtsever Cepheyi oluşturma, Kitleler içine girme, onlarla bir bütün olma, kitleleri anti emperyalist mücadele için örgütleme yönünde pratikler içine girenler ve kitlelerin önderliğini hakedenler Denizlerle beraber ölümsüzleşecek, bunun aksini yapanlar da tarihin çöplüğüne atılacaklardır.
Haziran 26, 2006

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.