“Medeni” Değerler Batının Değil, Batıya Rağmen Oluşan Ezilen Halkların Değerleridir
Yüzyıllarca sömürünün, katliamların, soykırımların, gericiliğin ve ırkçılığın tarihini ve tamda kendisini temsil eden “Batı”, gerçekten bu kavramlardan kendini arındırmış bir “medeniyet” mi? Yoksa “yeraltı / yerüstü ve insan kaynaklarını çalıp sahip çıktıkları “barbar”, vahşi, geri kalmış” ülke insanlarının, onlara karşı mücadeleleri sürecinde kültürlerinin bir parçası haline gelen “ insan hakları”, “yasalar önünde eşitlik”, “sömürüye hayır” vb gibi “DEĞER” lerininde, gene onlardan çalınıp sahiplenmesi olayı mı?Gerçek şu ki “medeniyet” kavramını oluşturan "özgürlük", eşitlik" vb “değer”ler Batının değil, batının insanlık dışı politika ve sömürüsüne karşı mücadele eden anti-emperyalist halkların özünde sahip olduğu ve yarattığı değerlerdir. Batı bir bütün olarak bu değerleri kolonicilik döneminde kendilerine karşı gelişen mücadelelerin sonucunda öğrenmiş ve benimsemiş ancak Irkçılıklarının kaçınılmaz bir sonucu olarak bu “değerlere” sahip çıkmışlardır.
İşin ilginç yanı bu “değer”lere sahip çıkarken bile ırkçılık temelinde ve ırkçılıklarını “güçlendiren” bir yaklaşımla “değerlerin” “batı değerleri” olduğu vurgulanarak, gene ayna karşısında kendilerini “üstün görme”, yazılı yada görüntülü medya da “ üstünlüklerini” göstermeyi unutmamışlardır.
Zaten kökleşmiş bir komün, yada birlikte yaşama, aile , dayanışma vb kültür ve anlayışlarının var ve güçlü olduğu koloni halkları, koloniciler tarafından kendilerine uygulanan baskı, terror, ırkçılık, adaletsizlik ve sömürü karşısında bu anlayışlarını ve “değerleri”, kolonicilere karşı savaşarak “evrensel değer” haline getirenlerdir. YANİ BU DEĞERLER BATININ DEĞİL BATIYA RAĞMEN OLUŞAN EZİLEN HALKLARIN DEĞERLERİDİR. Batının , tarih boyu “değerleri” ırkçı temelde “eşitsizlik”, “sömürü” “adaletsizlik” “katliam” ve “insan haklarını” çiğneme yönünde olmuş ve olmakta devam ediyor. Çünki DEĞER biçimsel değil ÖZLE ilgilidir. Çünki bu anlamda DEĞER maddede, materyalde değil , KÜLTÜR dediğimiz Maneviyattadır. Bu değerlerde ezilen halkların kültürlerinde, içinde bulunduğu döneme bağlı olarak, gerici yada ilerici biçimde var olmuştur.
Bu nedenledirki Kolonicilerin ilk hedefleri işgal ettikleri ülkelerin KÜLTÜR lerini yok etmek, Batı kültürsüzlüğünü, zorla yerli halka empoze etmek olmuştur. Yani onlar bu “değerlerin” sahibi ve koruyucusu değil her zaman düşmanları olmuşlardır. Diğer ülke halklarının kanlarını emerek kendi halklarına sağladıkları alım gücü ve yaşam rahatlığı, kendi halkları içindede bu ırkçı “üstünlük” anlayışını güçlendirmiştir.
İşgal edilen ülkenin halkını teknik bir özelliği olmayan işçi olarak çalıştırmakla, ve onların bilgi ve tecrübe edinmesini engellemek, ayni şekilde ve buna bağımlı olarak, ülkenin doğal kaynaklarını ve insan gücünü sömüren koloniciler zenginleşirken, bölge halkı fakir , ve işgalcilerin eline bakar, ve onlara bağımlı hale getirilmesi, işgalcilerin “üstün” olduğu ırkçı görüşü güçlendirilmiş ve gene işgal in haklılığı kılıfı onaylanmış, aslında onların zengin olma nedeni bu insanlara ait olan yeraltı ve üstü kaynakların sömürülmesi olduğu gerçeğide böylece ırkçılığın arkasında gizlenmiştir. Yani batı yarattığı eşitsizliği kendi ırkçı “üstünlüklerini” güçlendiren bir gerçek olarak görmüş ve sunmuştur.
Sömürge halkların bağımsızlığı hedefleyen, özünde adaletsizliğe, ırkçılığa, eşitsizliğe ve sömüruye karşı mücadele anlayış ve kültürünü taşıyan mücadeleleri ikinci dünya savaşı sonuna doğru Kolonicileri başka alternatifler arayışına zorlamıştır. Yani ikinci dünya savaşı sonunda bile hala “batı” bu “değerlere” sahiplenmeyecek kadar yabancı idi.
Bağımsızlık mücadeleleri sonucunda çaresiz kalan “batı”, çözümü, dünya halklarınca kucaklananan, sömürdükleri, ezdikleri halkların kültür ve değerleri ne sahip çıkarak, bu “değerleri” kendi değerleri olarak satmaya ve kendi kitlelerinin “üstünlük” anlayışlarını daha da güçlendirmeye başladılar. Şimdi kimlik krizi içindeki bir kaç “batı” hayranı, “iyide bu tür “değerler” hakkındaki yazılar genellikle batılı yazarlar tarafından ortaya çıkartılmış”, diyecek…
Doğru demiyeceğim çünki yanlış. Düşünceler “ani-buluşlar” değildir . Düşünce insan varolduğundan beri, onların bir araya gelip toplumsallaşması, toplumsal emeğin ve dolayısı ile konuşma ve dil in doğuşundan beri vardır. Önce dilden dile nesilden nesile hikayeler olarak, resimler olarak, sonra yazı ile aktarılan bu “düşünceler” kitle haberleşme araçlarının gelişmesi ile paylaşımı yaygınlaşmıştır. Ülkelerin doğal ve insan kaynaklarına sahip oldukları gibi üretim araçlarınada sahip olan koloniciler “haber ve bigi” yi kontrol etme amacı ile haberleşme araçlarına da sahiptiler. Ezilen ve sömürülen ülkelerdeki halkların “konuşma” yada “yazı” halindeki düşünceleri taa ki “Batı” bu düşüncelere sahip çıkma aşamasına gelene kadar kontrol altında tutulup “evrenselleşmesi” engellenmiştir. Yıllarca bu ülke halklarının kanı ve teri ile batıda yaratılan olanaklar, bu ülkelerdeki entellektüellere, olaylara tarihi bir biçimde bakıp, “var olan düşünceleri” dinleyip. okuyup, inceleyip “yorum” yapma olanağı sağlamıştır. YANİ BU DEĞERLERİ OLUŞTURAN DÜŞÜNCELER BATI NIN BULUŞLARI DEĞİL, özellikle batı dışında VAR OLAN DÜŞÜNCELERİN YORUMLARI DIR.
Bu gün sahiplendiği ezilen halkların ve doğunun “değer”lerinin batı da yozlaşması ve “değerini” kaybetmesi, artık biçimsel olarak varlığına devam etmesi, bu değerlerin “batı ya öz” değerler olmadığının en net isbatıdır.
Baştada belirttiğim gibi bu “değer”ler (unutulduysa tekrarlayalım bağımsızlık, eşitlik, adalet, hürriyet, insan hakları vb), birlikte yaşama ve ortak kültürlerin (yukardan aşağı impoze edilmiş ırkçı, ben ci, tüketimci kültürün yani kültürsüzlüğünün değil) özünde var olan değerlerdir. Bu kültürlerde “batı”da değil doğuda vardır. Bu ülkelerde, bu değerlere karşı, emperyalist işbirlikçi faşist diktatörlerin ve diğer baskı rejimlerinin olması “değerlerin var olmadığının” değil, “değerlerin varlığının” bir göstergesidir.
Yani Troçkist neo-kon batı emperyalistlerinin “kültürler arası çatışma” dediği , özünde devrim le karşı devrim, sömürgecilikle bağımsızlık arasındaki çatışmadır.
Ve bu nedenledirki emperyalizme karşı bağımsızlık mücadeleleri, devrimler, batıda ve/yada batı ile birlikte değil, doğuda, ONLARA RAĞMEN olmak zorundadır ve olacaktır.
Haziran 15, 2006
Erdoğan Ahmet
Bu yazıyı hazırlamakta olduğum, Yurtseverlik, ulusculuk ve Marxızm konusunda, Troçkistlerin “kendi ülkeni ve halkını sevme, tek ülkede devrim olmaz, yurtseverlik marxist değildir vb” yayagaraları arkasındaki neo-kon görüşü ve zionist ırkcı-milliyetciliği üzerine bir önsöz olarak yazmıştım. Ancak göreselliğin Türkiyedede batıdaki kadar gelişmiş olması , 3 saat hollywood filmi seyretmeyi “iyi harcanmış bir eğlence zamanı” olarak görürken, uzun yazı okumayı “zamanı boşa harcama “ olarak görmesi üzücü gerçeğinden yazıları parça parça göndermeye karar verdim.
"Batı" dan sömürgeci, emperyalist ideolojiyi anlayın.

Sevgili Ahmet, güzel bir çalışma sürüyor ve parçalamanda iyi fikir bence ( tabi kitap olmayacak ise). Ben biraz doğu kültürünün egemen güç olması gerekliliği ancak batının esiri olduğu gibi algıladım. Batının emperyalist güçlerine doğu hiç çanak tutmamışmıdır?
YanıtlaSilBatını teknolojik üstünlüğü tesadüfmüdür? Bunların kökeni bir değilmi? Ben olayları salt doğu batı veya ezilen ezilmeyen gibi görmüyorum, olayları insanların gideceği yol, gelecek ve bir nevi devletler üstü araştırmak gerekmezmi? Belkide aynı yere çıkmaya çalışıyor olabiliriz. Sağlıcakla.OE
Dogu kulturunun egemen guc olmasi gerekliligini savunmadim. Dogu kulturunun devrime ve emperyalizme karsi mucadelede temel olan "degerlere" ozunde sahip oldugunu vurgulamaya calistim.
YanıtlaSil"Canak tutma uzerine"
zaten bunu yazimda
Bu ülkelerde, bu değerlere karşı, emperyalist işbirlikçi faşist diktatörlerin ve diğer baskı rejimlerinin olması “değerlerin var olmadığının” değil, “değerlerin varlığının” bir göstergesidir.
diyerek acikladim.
Batinin teknolojik gucunun de tesaduf olmadigini da gene yazida
" Yıllarca bu ülke halklarının kanı ve teri ile batıda yaratılan olanaklar.." olarak vurgulamayya calistim...
zaten bildiginiz gibi ,kisa tutmaya calistigim yazida her konu uzerine genisce durmama olanak yok.
"""Ben olayları salt doğu batı veya ezilen ezilmeyen gibi görmüyorum, olayları insanların gideceği yol, gelecek ve bir nevi devletler üstü araştırmak gerekmezmi"""
yazi bir yerde bir onsoz. Dogu bati derken "bati" nin aslinda savundugu "degerlerin" doguya ait oldugunu ve bu yuzden buralarda insanlarin gidecegi yonun daha tutarli ve basarili olacagini vurgulamak istiyorum. ve yazilarimda bunu daha acikliga kavusturacagim.
en basit bir ornek olarak olarak doguda yasliya bir saygi, cocuklara bir sevgi, aileye bir bağlilik var. Ölesiye. Batida, öldüresiye bir material hırsı var, mirasına konmak için dedesinin ve nenesinin gırtlağını kesen gençlerden, çocuğun özgürlüklerini kısıtlayan gereksiz bir "yük" olarak görülmesinden, ailenin sadece ekonomik bir ortaklık olmasına kadar...
saglıcakla