Troçkizmin Baltası - Mahir Sayın, Savran - 5
Hasan Ozan
3 ARALIK 2021
BOLŞEVİKLER Mİ TASFİYE EDİLDİ?
TROÇKİZM BALTASI, MAHİR SAYIN, SAVRAN... V. BÖLÜM (XIII)
''1934'te Parti'de 182.600 'Eski Bolşevik' vardı, yani en geç 1920'de katılan üyeler. 1939'da 125 bin vardı. Büyük çoğunluk, yüzde 69, hâlâ Parti'deydi.'' ( Ludo Martens, Another View of Stalin Un autre regard sur Staline)
''Büyük Temizlik Operasyonu'' ve Çarpıtılan Tarihsel Gerçekler;
XIII
Emperyalistlerin, Troçkistlerin, sosyal demokrasinin, ''demokratik sosyalizm''in, Titoculuğun, ''Batı Marksizmi''nin, Kruşçevciliğin, Euro-komünizmin, ''Batının saygın üniversite''leri ve ''saygın'' aydınlarının geniş bir bölüğünün ve Gorbaçovculuğun, Brzensky'nin ortak iddiası Bolşeviklerin Stalin tarafından partiden tasfiye edildiğidir. ''Troçki Dosyası''nda yazan Savrangiller familyası bu propagandayı tekrarlıyor (Mahir Sayın da aynı yerde mevzilenerek sahte propagandanın suç ortaklığını yapıyor.) ''Stalinizm'' bu akımların ortak düşmanı.
Bu konuda Ludo Martens’i dinleyelim;
''Arınmanın kendisine dönelim.
En iyi bilinen iftiralardan biri, tasfiyenin 'Eski Bolşevik Muhafızları' ortadan kaldırmayı amaçladığıdır. Brzezinski gibi azılı bir Bolşevizm düşmanı bile aynı çizgiyi takip edebilir.
Zbigniew Brzezinski, Büyük Başarısızlık (New York: Charles Scribner's Sons, 1989)
1934'te Parti'de 182.600 'Eski Bolşevik' vardı, yani en geç 1920'de katılan üyeler. 1939'da 125 bin vardı. Büyük çoğunluk, yüzde 69, hâlâ Parti'deydi. Bu beş yıl boyunca 57.000 kişi düştü, yani yüzde 31. Bazıları doğal nedenlerle öldü, diğerleri sınır dışı edildi, diğerleri idam edildi. Açıktır ki, 'Eski Bolşevikler' Arınma sırasında düştülerse, bunun nedeni onların 'Eski Bolşevik' olmaları değil, siyasi davranışlarından kaynaklanmaktadır.
age , P. 176.'' ( Ludo Martens, Another View of Stalin Un autre regard sur Staline, iba.)
Partiden tasfiye edilen ve yargılananlar Bolşevizm’e karşı mücadele edenlerdir. Yargılayan da Bolşevik Parti’dir (SBKP (B). Sahte Bolşevikler, Bolşevizm-Leninizm kılığına bürünerek Bolşevizm’e ve proletarya diktatörlüğüne karşı mücadele edenler Bolşevik değildi.
Tasfiye edilenlerin bir kısmı geçmişte önemli roller oynamış Bolşeviklerdi. Bu olgu söz konusu demagoji ve manipülasyon kampanyasının etkili olmasında önemli bir yere sahiptir.
Peki eski Bolşevikler de dahil Bolşeviklerin her zaman Bolşevik kalacağının diyalektik materyalizmle, sınıf mücadelesi öğretileri ile bir bağı olabilir mi? Olamaz! Özellikle tarihin her keskin dönemecinde proletaryanın değişen devrimci görevlerini anlayamayan ve bu görevleri yerine getirirken uyum sağlayamayan, farklı sınıf ve tabakaların çıkarlarının temsilcileri haline gelen kadrolar hep olacaktır. Buna denemiş, sınanmış Bolşevikler de dahildir. SSCB deneyimi bu olguyu en çarpıcı biçimlerde ortaya serdi. Dolayısıyla bilinçli ya da bilinçsizce yapılan idealize edilmiş Bolşevik kadro ve önder tipi teorisi kaskatı bir idealizmdir. Bu perspektif, burjuvazinin ve yedeğindeki akımların Marksizm-Leninizm’e karşı yürüttükleri ideolojik mücadelenin biçimlerinden birisidir.
Eski Bolşevikler de çürüyebilir, yönünü kaybedebilir, Kruşçevcilikle açığa çıktığı gibi Bolşevik parti de çürüyebilir ve burjuva bir partiye dönüşebilir. SBKP gibi tarihin gördüğü en donanımlı ve deneyimli partinin başına gelenler açık değil mi! Euro-komünizmi partilerine dönüşen güçlü Bolşevik partilerin deneyimi, keza AEP gibi mücadeleci bir partinin deneyimi vurguladığımız temel gerçeği kanıtlamaktadır. Zinovyev’in, Kamenev’in, Buharin’in eski Bolşevik oldukları için ve Bolşevik olmamakla birlikte Troçki gibilerinin siyasal bakımdan yozlaşarak burjuvazinin temsilcileri haline gelemeyeceğini düşünmek ya da bir biçimde iddia etmek saçmalıktan ibarettir. İncelediğimiz konuda teorinin aydınlattığı, tarihsel deneyimin doğruladığı bir gerçeği yok saymak bilimsel değildir.
Yargılanıp mahkum edilen ünlü şahsiyetlerin tarihlerine baktığımızda değişik dönemlerde sağ ve ‘’sol’’ oportünizme kaymış, kritik anlarda ilkesel ve politik bakımdan sürekli yalpalamış komünistlerdir. Özellikle Rus devriminin gelişim ve zaferiyle ve sonrasında neredeyse sürekli bir tarzda parti içerisinde önce Lenin’e, Leninizm’e, sonra da Lenin’in öğrencisi Stalin’e ve partiye karşı mücadele etmiş, ağır sapmaları temsil etmiş kadrolardır. Bunlar uzunca bir dönem, kötü niyetlerinden değil, teoriyi sistematik bir tarzda içselleştiremedikleri, kritik dönemeçlerde teoriyi pratiğe uygulamada başarılı olamadıkları, yeni dönem ve yeni görevleri kavrayamadıkları için Lenin’e, Stalin’e, onların önderliğindeki Bolşevik Parti’ye, sosyalist inşaya, proletarya diktatörlüğüne karşı mücadele ettiler. Onlar, proleter komünist konumlarını kaybettikleri oranda Marksizm-Leninizm’e ve proletarya diktatörlüğüne karşı gitgide daha gerici bir konuma kaymış ve iktidar mücadelesinin nesnel mantığı onları sosyalizme karşı savaşan gerici kliklere dönüştürmüş ve giderek devrilmiş gericilikle, kulaklarla, uluslararası gericilikle birleşmeye götürmüştür. Fikirlerin ve iktidar mücadelesinin nesnel doğası ve mantığı vardır. Onlar kendi çözüm önerileri ve duruşlarına bağlı olarak proletarya diktatörlüğünü (‘’Stalinizm’’i, ‘’Stalinist diktatörlük’’ü) yıkmayı hedefleyen bir mücadele yürüttüler. Bu tabloda anormal bir şey de yok. Bu bir sınıf mücadelesidir. Normal olmayan bu teorik ve tarihsel gerçeğin ve pratiğin burjuvaca, oportünistçe çarpıtılması ve yok sayılmasıdır. Ve bu tutum rastlantısal değildir, sahte komplolarla Bolşevikleri ve milyonları katleden canavar Stalin (yani sosyalizm ve komünizm) propagandası için söz konusu sahte iddialara üretilmiştir. Bu propaganda, kapitalizmin sosyalizme ve başarılarına karşı duyduğu sınırsız kinin ve saldırganlığının ifadesidir sadece. Onlar proletaryanın umudunu öldürmek ve kapitalizme teslim olmasını sağlamak, ücretli kölelik sistemini ayakta tutmak için benzer iftiralara ve saldırılara devam edecektir. Hem parti içinde parti, devlet içinde devlet örgütleyeceksin, hem sosyalist devleti yıkmak için her türlü terörizme başvuracaksın, Leninizm adı altında tarihsel ve politik meşruiyetine inanarak bu mücadeleyi yürüttüğünü ilan edeceksin, hem de kendi gerçeklerin açığa çıkarılınca hayır, biz bunları yapmadık, bu iddialar ‘’Stalinist yalanlardır’’ vs. diyeceksin. Bundan daha büyük ikiyüzlülük olur mu! Oysa Marksist-Leninistler programlarının mücadelesini mahkemeler de dahil her platformda açıkça savunur ve sonuçlarına da katlanırlar. Troçki, Troçkist-Zinovyevist-Buharinist birleşik muhalefet böyle ilkeli bir duruş göstermemiştir. Troçki’nin militanlarından bir tanesi bile yargılamalar sürecinde Troçki’yi savunmamış, aksine, kanıtlar karşısında karşı devrimci yıkıcı çalışmalarını ve Troçki’yle bağlarını anlatmış, Troçki’yi arı-duru suçlamışlardır.
Tarihsel pratiğin kanıtladığı gibi, eğer parti Troçki’nin, Zinovyev’in, Kamenev’in, Buharin’in ısrarla dayattıkları politik çizgiyi ya da çizgileri izleseydi SSCB’nin 20’lerde, 30’larda yıkılışı, yenilgisi ve tasfiyesi kaçınılmazdı. Bu liderler Bolşevizm’in teorisi, siyasi çizgisi, politik dehası ve iradesi karşısında sürekli yenildiler. Proletarya ve kitlelerden tecrit oldular. Tüm Marksistlik, Leninistlik, sosyalistlik iddiasına karşın umutsuzluğun, hayal kırıklığının girdabında ve bataklığında kapitalist yolcular haline, proletaryanın geçici yol arkadaşları haline geldiler. Böylece eski Bolşevik konumlarına karşı, Stalin’in önderliğine ve proletarya diktatörlüğüne karşı bir birleşik mücadele cephesi kurarak tümüyle karşı devrimci bataklığa gömüldüler. Bu tarihin sunduğu bir deneyimdir.
Bu deneyimin gösterdiği gibi, hala sınıflı bir toplum, komünizme (sınıfsız toplum) geçişin alt evresi olan sosyalizmde sınıf mücadelesi, kapitalist yol ile sosyalist-komünist yol arasındaki keskin mücadele ‘’muhalifler’’i kapitalizmin yolcuları haline getirmiştir. Ortası yok, ya komünizme doğru kesiksiz devrim yolunda ileri ya da sosyalizmi yıkarak kapitalizme doğru geri dönüş ve emperyalizme teslimiyet. Yaşanan mücadelenin nesnel temeli buydu. İşte bu tarihsel ve toplumsal gerçek, onları, Bolşevizm’den, sosyalizmden kopararak kapitalizm ve emperyalizmle bütünleşmeye götürdü. Onlar doğuştan ‘’kötü niyetli’’ değildiler. Onlar, başlangıçta kapitalizmin bilinçli savunucuları olarak sosyalizmi yıkmak için mücadele etmediler. Fakat kendi teori ve pratikleri, siyasal çizgileri onları proletarya diktatörlüğünü yıkma mücadelesine götürdü; böylece bu evrim onları siyasal bakımdan tümüyle yozlaşmış gerici ve karşı devrimci kliklere dönüştürdü.
Belirleyici olan niyetler değil, nesnel durumdur, izledikleri çizginin nesnel mantığı ve sonuçlarıdır. Diyalektik materyalist perspektif ve analiz bu temel tarihsel, toplumsal, sınıfsal gerçeğe dayanır. İdealizmle, metafizikle, pozitivizmle, ampirizmle bu gerçekleri bilince çıkarmak olanaklı değildir. Bu Bernstein için de, Kautsky için de, II. Enternasyonal için de, Kruşçevcilik için de geçerlidir. Bütün olguların kendi objektif temelleri üzerinde yükselerek biçimlendiğini ve hareket ettiğini yadsımak Marksizm-Leninizm’den kopmakla eşdeğerdir.
Onlar kapitalist yolun tipik temsilcilerine dönüşerek Marksizm-Leninizm’e, proletarya diktatörlüğüne, sosyalist inşaya ve bu sürecin önderi Stalin’e (toplamı ‘’Stalinizm’’ denen/dedikleri şeydir) karşı ayaklanma, askeri darbe, olmadı mı Hitler faşizminin işgalini kolaylaştırarak, o koşullarda iktidarı ele geçirme politikasını izlediler. Bu onları iliklerine dek çürümüş siyasal cesetlere çevirdi. Böylece onlar, kendi idam fermanlarını kendileri imzaladılar. Bu onların ölümü oldu. ‘’Stalinizm’’ diye yırtınarak her türlü kara propagandayla gizlenmek isten şey, aynı zamanda budur.
Lenin’in vurguladığı gibi devrilmiş gericilik yitirdiği cenneti almak için yüz kat daha fazla bir enerjiyle, yüz kat daha büyük bir kinle proletarya diktatörlüğüne ve sosyalizme karşı mücadele edecektir. Bu karşı devrimci mücadele burjuvazinin yenilgisi ve tasfiye sürecine bağlı olarak sayısız görünümde ortaya çıkmış ve bu gözü dönük gerici mücadele SBKP içerisinde de temsilcilerini bulmuş ve öne sürmüştür. Stalin’in sahte gerekçelerle ‘’kitle terörü’’ uyguladığı, ‘’göstermelik mahkemeler’’le muhalifleri kurşuna dizdirdiğini ilan edenler kendi zayıflıklarını da elevermiş oluyorlar. Bu propaganda profesyonel sahtekarlığın ürünüdür. Bu propaganda Leninizm’den, sosyalist inşadan nefret eden intikamcı saldırganlığın, dünya proletaryasını aldatma operasyonunun adıdır.
Bu sahte propagandanın sağ ya da ‘’sol’’ maske altında örgütlenmesi özünde bir şey değiştirmiyor; değiştirmiyor, çünkü sosyalizme karşı, dünya burjuvazisi ve gericiliğin tek cephede birleşen gerici saldırganlığını yansıtıyor. Bu propagandanın ‘’Kahrolsun Stalinizm’, Yaşasın Kapitalizm!’’ açık burjuva sloganı ya da ‘’Yaşasın Sosyalizm!, Kahrolsun Kapitalizm!, Kahrolsun Stalinizm!’’ sahte sloganı altında yapılması hiçbir şey değiştirmiyor, hatta ikincisi Marksizm-Leninizm’e, proletarya diktatörlüğü ve dünya proleter devrimine karşı daha iki yüzlü ve etkili anti-komünist saldırı karakteri taşıyor.
Sıkça altı çizilmelidir: Parti ve Sovyet devleti, parti içi muhalefete, fikirlerinden ve bu fikirlerini partili sınırlar ve sosyalist yasallık içerisinde kalarak mücadele ettikleri sürece yargılamak, cezalandırmak bir yana, daima eleştiri ve tartışma özgürlüğü tanımıştır. “Muhalefet” sayısız kez partiyi tartışmaya zorlamış ve her seferinde de ağır yenilgi almıştır. Bütün verilerin kanıtladığı gibi, ''muhalifler''in bütün teori ve iddiaları eleştiri ve tartışma özgürlüğü ortamında tartışılmıştır. Bu tartışma ve ideolojik mücadele kamuoyu nezdinde yürütülmüştür. Alçakça iddialara karşın gerçek budur. Troçkistler, Zinovyevistler, Buharinistler her tartışmada partiden ve kitlelerden daha fazla tecrit oldular. 3 kez pişmanlık ilan ederek fikirlerinden ve muhalefetten vazgeçtiklerini açıklamışlarsa da, gerçekte burjuva, küçük burjuva kimliklerine bağlı kalmış, Stalin ve partinin (bugün baktığımız zaman bile hala bize aşırı görünen) kazanma amaçlı açık hoşgürüsünü siyasal iki yüzlüler olarak istismar ederek yıkıcı-gerici savaşa devam etmişlerdir. Her pişmanlık açıklamasının ardından şu ''zorba, intikamcı, katil'' olduğu iddia edilen Stalin ve parti önderliği tarafından ''muhalifler''e en üst görevler de (MK) dahil görevler verilmiştir. Pişmanlık açıklamalarının, af isteklerinin, buna inandıkları için değil, taktik değiştirme manevrasıyla bağlı olduğu zamanla açığa çıkmıştır. Partinin ve Stalin'in inanılmaz derecede sabırlı kazanma politikası her seferinde istismar edilmiş ve yeni yıkıcı burjuva manevraların aracı olarak kullanılmıştır. Teşhir ve tecrit olmaları, yalnızlaşmaları onları, partiyi içerden ele geçirme politikasına yöneltmiştir. Troçkist-Zinovyevist blokun ve Buharinci sağcı blogun yargılamalar sürecindeki itirafları bu gerçeği net bir şekilde kanıtlamıştır.
Proletarya, parti, Stalin daha önce değil, aksine “Muhalefet”in illegaliteye, hizipçiliğe geçmesinden, sosyalizmi yıkmak amacıyla harekete geçmesinden, terörist eylemlere girişmesinden, sosyalist yasallığı bilerek ve isteyerek çiğnemesinden sonra, işte o zaman harekete geçerek proletarya diktatörlüğünün demir yumruğuyla “muhalefet”i ezmiştir. Örneğin, SBKP (B) Tarihi’ni ve Sovyet kaynaklarını güven verici bulmayan okur, SBKP(B) Tarihi’ni inceleyerek ve hemen ardından Isaac Deutscher’in Stalin üzerine yazmış olduğu (''Stalin, Bir Devrimcinin Hayatı.'') iki ciltlik eseri okuyarak karşılaştırdığında sözünü ettiğimiz gerçekleri görecektir. I. Deutscher’in ünlü bir Troçkist aydın olduğunu geçerken hatırlatmak isteriz… Deutscher, bir tarihçi aynı zamanda. Tarihçi kimliğine bağlı kalarak ideolojik önyargılarının dışına çıkabildiği oranda bir dizi gerçeği anlatabilmiştir. Fakat herhalükarda onun son nefesine dek Troçkizm'i savunmaya devam ettiğini de biliyoruz. Dolayısıyla ünlü Troçkist bir aydının ''cani Stalin'in vahşeti, işkenceleri'' altında olmadığı halde ''itiraflar''ı önemlidir. Fakat ortaya çıkıp Deutscher'in, sözgelimi, ''Stalinistlerin ölüm tehditi'' nedeniyle bunları yazdığı ya da ''Stalinizm'e kayan bir hain olduğu'' yazılırsa buna da şaşmayız; bu tip sahtelikler Troçkizmin burjuva sınıf karakteri gereğidir. Burjuva demagoji ve manipülasyon gibi Troçkist demagoji ve manipülasyon da sınır tanımaz. Ki Deutscher'i bir revizyonist, ''Troçkizmin Bernstein'i'', ''gizli bir anti-Troçkist'' olarak ilan eden Troçkistler de var. Ki biliniyor, burjuva bile olsan, Stalin'le ilgili küçük bir doğruyu ifade ettiğinde bile hemen ''Stalinist'', ''Stalinist hain!'' ilan edilirsin.
Büyük temizlik operasyonu döneminde eskiden Bolşevik, Bolşevik Parti’nin kurucuları ve önderleri durumunda olan, Ekim Devrimi ve sosyalizmin kurulması döneminde yer alan şahsiyetlerin (Zinoviev, Kamenev, Buharin, Radek, Rikov, Piyatakov vb.) ve bir kısım parti ileri gelenlerinin yargılandığı davalar (1936, 1937, 1938), ayrıca bir dizi ihanet şebekesinin ortaya çıkarılması vb.** tüm bunların parti yaşantısında güçlü bir sarsıntıya da yol açtığını düşünüyoruz. Ancak bıraktığı ciddi izlere karşın partinin giderek bu zaafları aştığını görüyoruz.
SBKP (B) MK Plenumu’nun, Ocak 1938 tarihli “Olağanüstü Plenum Duyurusu”nda, partinin kitlesel arınma sürecinde işlenen hatalar ve zaaflarla ilgili kararları ilan edilir. Duyuruda, “SBKP (B) MK Plenumu, sağcı ve faşist Troçki yanlısı ajanların temizlenmesinde yürütülen çalışmalarda, birtakım hata ve tahriklerin partinin asalak, ikiyüzlü ve casuslardan arındırılmasını engellediğini, parti örgüt ve yöneticilerinin bunları dikkate almaları gerektiğini düşünmektedir. SBKP (B) MK’nın tüm emir ve uyarılarına rağmen, parti örgütleri pek çok durumda, özellikle komünistlerin partiden çıkartılmalarında, son derece hatalı, acımasız ve düşüncesizce davranmıştır.”, denmektedir.
Plenum, 5 Mart 1937 tarihli MK Plenum kararına dikkat çeker ve söz konusu kararı yeni “duyuru”ya ekler. 5 Mart tarihli kararda şunlar yer almaktadır:
“Parti yöneticilerimiz insanlara, parti üyelerine ve çalışanlara gereken önemi vermemektedir. İşçileri tanımaya çalışmayarak, onların nasıl yaşadıklarına, nasıl yetiştirildiklerine kayıtsız kalıyorlar ve kısacası kendi kadrolarını tanımamazlıktan geliyorlar. Parti üyelerine ve parti çalışanlarına farklı biçimlerde davranılmamaktadır. Örgüt çalışmalarımızda kişilere ayrıcalıklı davranmak çok önemli bir meseledir. Parti üyelerini ve parti çalışanlarını değerlendirirken de farklı bir tavır yoktur, genelde düşüncesizce davranılarak onları ya rastgele övüyorlar ya da yıpratıyorlar ve belli bir neden olmaksızın binlerce, hatta on binlerce insanı partiden çıkartıyorlar. Parti yöneticilerimiz on binlerce insanı teker teker düşünmeyip, onların kaderini göz önüne almadan, hepsini aynı kefeye koyuyorlar. ‘Bizim partimiz büyük, on binlerce insanın partiden çıkarılması partiyi etkilemez’ düşüncesiyle binlerce, hatta on binlerce insanı partiden atabilmenin kolay olduğunu zannediyorlar. Aslında parti üyelerine böyle davranan kişiler son derece parti karşıtı insanlardır.
“İnsanlara, parti üyeleri ve parti çalışanlarına böylesine insafsızca davranmak, doğal olarak partinin bazı kesimlerinde hoşnutsuzluğa ve kızgınlığa yol açmaktadır.
“Troçkizm yanlısı ikiyüzlülerin, partiye küskün yoldaşları büyük bir ustalıkla kendi saflarına çekerek, onları Troçkist sabotajın bataklığına sürükledikleri anlaşılmaktadır.” (SBKP (B) 18. Kongresinde Tüzük Değişiklikleri, A. Jdanov, s. 10-11, Evrensel Yay.)
Ocak 1938 tarihli “duyuru”da Plenum şu kararları alır:
“1) Bölge, il komiteleri, birlik komünist partileri MK’leri ve tüm parti örgütleri bir gerekçe olmadan partiden kitlelerin çıkartılmalarını kararlı bir şekilde durdurmalıdır. Partiden ihraç edilenlerin, haklarını geri verme meseleleri görüşülürken bireysel ve müsamahakâr davranılmalıdır.
2) Bölge, il komiteleri ve birlik komünist partileri MK’leri, SBKP (B) MK emirlerini yerine getirmeyen, parti üyelerine keyfi davranan ve tüm belgeleri yeterince incelemeden SBKP (B) adaylarını ve üyelerini partiden ihraç eden parti yöneticilerini görevden alıp haklarında soruşturma açmalıdır.
3) SBKP (B) MK KPK parti kurulları, bölge, il komiteleri ve birlik komünist partileri MK’leri, partiden ihraç edilenlerin bir üst mahkemeye başvurulan dava dosyalarının incelenmesini üç ay içinde bitirmelidir.
4) Tüm parti komiteleri, komünistlerin partiden ihraç edilmesine yol açan gerekçeleri ve alınan kararları, parti üst organlarının tam ve açık bir şekilde inceleyebilmesi için açıklamalıdır. İl, şehir, bölge komiteleri ya da birlik komünist partileri MK’leri her kararı yazılı olarak yayınlamak zorundadır.
5) Parti organları, yerel parti organları tarafından haksızca partiden ihraç edilen parti üyelerinin haklarını geri vermeyi sağlayarak, verecekleri kararlarda SBKP (B)’ye bağlı hangi il ve bölge komitelerinin, yeniden partiye alınanlara, parti belgelerini dağıtması gerektiğini belirtmelidirler.
6) Parti il ve bölge komiteleri, partiye yeniden alınanlara parti belgelerini hemen teslim edip, onların parti çalışmalarına katılımını sağlayarak, parti taban örgütlerinin tüm üyelerine, SBKP (B) saflarında partiye yeniden alınanların Bolşevik eğitiminden sorumlu olduklarını anlatmalıdır.
7) Parti örgütleri, parti üyelerine iftira eden suçlu kişiler hakkında soruşturma açarak, iftiraya uğramış parti üyelerini tamamen temize çıkarmalıdır. Önceden basında çıkan ve parti üyelerinin itibarını düşüren belgeler hakkında kararlar alıp, bunları yayınlamalıdırlar.
8) Bir komünistin bir üst mahkemede davasına bakılmadan ve kesin olarak partiden ihracına karar verilmeden partiden atılması olayının listeye kaydedilmesi parti örgütlerine yasaklanmıştır.
9) SBKP (B)’den atıldıktan sonra görevinden ya da işinden alınan kişilerin hatalı ve zararlı çalışmalar yapmaları yasaklanmıştır.
SBKP (B)’den atılması gerekli görülen kişilere başka bir iş sağlandığı takdirde görevlerinden hemen uzaklaştırılmalıdır.
10) Bölge, il komiteleri ve birlik komünist partileri MK’leri 15 Şubat 1938 tarihine kadar gerekli Sovyet ve ekonomik organların aracılığı ile SBKP (B)’den çıkartılanların işe alınmasını sağlayarak SBKP (B)’den atılanların işsiz kalmalarına izin verilmemelidir.” (age., s. 21-22)
Bu kitabın incelenmesini özellikle öneriyoruz. Bu kaynakta, konu bağlamında, parti ve önderliğinin tavrını birçok açıdan görmek tümüyle olanaklı. Aşağıdaki ''Zalim Stalinist bürokratik parti''nin kararlarını birlikte okumaya devam edelim.
“Tüm bunlar, bölge, il komiteleri ve birlik komünist partileri MK’lerinin aslında yerel parti örgütlerinin yönetimine dikkat etmedikleri, özellikle parti üyelerinin kaderini ilgilendiren önemli ve titiz konularda işlerin oluruna bırakılarak, keyfi hareket edildiği anlamına gelmektedir.
“Bölge, il komiteleri ve birlik komünist partileri MK’leri, bir gerekçeye dayanmadan partiden atılmalara göz yummuş ve komünistlere keyfi davranmaya izin veren parti yöneticilerini saf dışı bırakmamışlardır.
“Şunu kavramak gerekir;
“ ‘Parti, parti üyesi için çok ciddi ve bir büyük meseledir, partide üyelik ya da partiden atılma insanın hayatında önemli bir dönüm noktasıdır.’
“Şunu kavramak gerekir;
“ ‘Partide, parti üyeliği saflarında bulunmak ya da partiden çıkarılmak bir ölüm kalım meselesidir.’ (Stalin)” (s. 20)
“Temizlik” döneminde çok ciddi tahribatların ortaya çıktığı kesindir. Jdanov imzalı kitapta yer alan değerlendirmelerden bu gerçeği çok açık-seçik görebiliyoruz. Stalin ve parti önderliğinin ortaya çıkan zaaflara karşı sert bir mücadele yürüttükleri açık. Bu kararlar partiden ve kamuoyundan gizlenmemiş, aksine açıklık ilkesinin gereklerine uygun davranılmıştır. Anti-Stalinist biri olmasına karşın, ''Temizlik'' kampanyası sürecinde aşırılıklara, sapmalara, keyfiliklere karşı Stalinci merkezin verdiği güçlü mücadeleyi tarihçi J. Arch Getty'in ''Stalinizm Hükmederken'' (İletişim Yayınları) kitabından da izleyebiliriz.
Son derece ağır politik tarihsel koşullar altında yürütülen ''temizlik'' operasyonlarının parti içerisinde nesnel olarak, tek yanlı bir güvensizlik yaratarak geliştirdiğini, iç demokrasiyi, iç ideolojik mücadeleyi, teorik üretimi, kolektif aklı, tabanın denetim ve söz hakkını, Bolşevik eleştiri ve özeleştiriyi, denetimi vb. yaraladığını da düşünüyoruz. Partide bürokratik merkeziyetçiliğin gelişimini ivmelediğini, küçük burjuva bürokrat unsurların, kariyeristlerin, ilkesiz insanların, nabza göre şerbet veren ve sadakat üzerine fırtınalar koparırken durumdan yararlananların, temizlik kampanyasının en büyük taraftarı gözükerek prestij kazanmaya çalışan belkemiksiz oportünist öğelerin vb. vb. çeşitli biçimlerde ve önemli oranda öne çıktıklarına inanıyoruz. Henüz istikrarar kazanmamış olmakla birlikte küçük burjuva bürokratik bir tabakanın gelişmekte olduğu o koşullarda bu saptamaları bir tarafa atamayız. Bu tahribatların ortaya çıkmasında “Durumun baskısı” altında kalmanın önemli bir rol oynadığını düşünüyoruz. Kendi ayrıcalıklı konumlarını kaybetmek istemeyen, yönetmeye alışmış küçük burjuva bürokrat kesimlerin, varlıkları sürekli mücadele konusu olan ''klanlar''ın, keza parti ve devlete, istihbarat örgütlerine dek kapsamlı sızmış ''muhalif''lerin yönlendirmelerinin söz konusu aşırılıkların oluşmasında başta gelen nedenleri oluşturduğunu düşünüyoruz. Parti ve devlete sızmış olan oportünist ve ''muhalif'' öğelerin, ajan ve provokatörlerin çok ağır yıkıcı tahribatlar örgütledikleri kesindir. Ancak bu yıkıcı çalışmanın etkili hale gelmiş olmasında parti ve devletin zaaflarının ön koşul oluşturduğunu öncelikle vurgulamak gerektiğine inanıyoruz. Çıkarılacak derslerde eleştiri çubuğu öncelikle buradan bükülmelidir. Stalin ve partinin özeleştiri harekatında bu olgunun altının da çizildiğini görmekteyiz. Açık ya da gizli düşmanların partiye verdiği ağır siyasal ve örgütsel zararların durup dururken ortaya çıkmadığını, bunun sosyalizm koşullarında sürmekte olan keskin sınıf mücadelesiyle bağlı olduğunu, oportünist ve karşı devrimci klik ve yöneticilerin verdiği zarar onsa, partinin niteliksel zayıflığından kaynaklanan zaaflarının yüz kez daha fazla tahribat yarattığını bilince çıkarmak gerekir.
Tüm ağır tahribatlarına karşın, temelde, söz konusu ''temizlik'' operasyonlarının sosyalizmi sağlamlaştırmada önemli katkılar yaptığına inanıyoruz. Parti ve devlet yaşantısında doğan ciddi güvensizliklerin, negatif etkilerin tümden olmasa da, giderek aşıldığına şahit oluyoruz. Faşist Hitler canavarının SSCB’yi işgal etmesine karşı verilen mücadele ve gösterilen kahramanlıkların bunun açık kanıtı olduğunu düşünüyoruz.
Bir temel gerçek asla unutulmamalıdır. Hayat çelişkiler üzerinde ilerler. Doğada olduğu gibi toplumsal yaşam da çelişkilerle evrilir. Çelişki yasası evrensel hareketin temel yasasıdır. Toplumsal yaşam ortaya çıkan sorunların çözümünü dayatır. Öncü ancak bu çelişkileri çözerek yol açabilir. Sosyalist toplumsal yaşamda ve komünizme gidiş sürecinde her şey ne ak ne de karadır. Yaşamın bin bir rengi vardır. Komünist parti ve proletarya bu kesintisiz devrim sürecinde ağır zaaflara düşebilir ve kendi öz deneyimlerinden öğrenerek ilerler. Teorinin kaynağı pratiktir. Teori pratiğin öne sürdüğü sorunları çözerek zenginleşir ve yolu aydınlatır. Komünizme gidiş süreci aynı zamanda bilinmeyen yollardan yürümeyi gerektirmektedir. Kapitalizmden komünizme gidiş sürecinin gerisinde, sözgelimi, özel mülkiyet dünyasının 10 bin yıllık deneyimi gibi bir deneyim bulunmamaktadır. Bu tarihsel ve toplumsal gerçeği yok sayarak sosyalist inşa süreçlerinin deneyimlerini ucuz yoldan burjuvaziye kurban edenler ağır bir suç işlemektedir. Bu bağlamda yaşanmış sosyalist inşa deneyimleri, her şeyden önce de SSCB deneyimi gelecek bakımdan yaşamsal ve belirleyici bir rol oynamaya devam edecektir. Bu deneyimin güçlü yanları kadar zaafları ve giderek yenilgisi de ufkumuzu aydınlatmaktadır. Sosyalizm-komünizm teorisi bu deneylerin eleştirel aşılması temelinde zenginleşecektir.
SSCB'de sosyalizm 160-180 milyonluk dev bir kitlenin ayağa kalkması, sefer edilebilmesiyle başarılmıştır. SSCB'yi, Stalin ve partiyi başarıdan başarıya koşturan ana güç bu dev kitle olmuştur. Tarihi yapan kitlelerdir, bireysel kahramanlar değil. Onlar olmadan, onlar kazanılmadan sosyalist bir inşa düşünülemez bile. Ve SSCB'de somutlaşan devasa hareket sosyalist demokrasinin çarpıcı tarihsel ve politik ifadesidir. Kirli burjuva propagandanın gücü bu tarihsel gerçeği unutturmaya yetmeyecektir. Bu dev demokrasi hareketi, kitlesel sosyalist demokrasi olmasaydı salt ''Stalinci bürokratik karşı devrimci diktatörlük''ün zorbalığıyla sosyalist inşa gerçekleştirilemez ve devasa başarılar kazanılmazdı. Dolayısıyla aklı başında olan herkes görebilir ki, ''Stalinizm'', yani Marksizm-Leninizm, proletarya diktatörlüğü, sosyalist inşa süreci ''insanlıktan nasibini almamış'' bir zorbalıkla, katliamlarla tanımlanamaz, değerlendirilemez. Lenin ve Stalin dönemini, sosyalizmi salt zorbalığa, vahşete, düzmece mahkemelere, yargısız infazlara, dehşete dayanan bir olguymuş gibi lanse eden, kesin ve açık olarak burjuvazidir ve burjuvazinin yardakçılarıdır. Bu yardakçılığın, işbirliğinin, yedeklenmenin ''sosyalizm'', ''komünizm'', ''Bolşevik-Leninist'', ''Leninizm'', ''yaratıcı Marksizm'', ''21. asrın sosyalizmi'' iddiası/kamuflajı ile ortaya çıkması söz konusu nesnel gerçeği zerre kadar değiştirmez ve üstelik bu ikinciler daha tehlikelidir. SSCB'de ortaya çıkan ağır zafiyetlerden hareketle proletarya diktatörlüğünün burjuva demokrasisisinden milyon kez daha demokratik bir diktatörlük, burjuvazi, devrilmiş gericilik, yeni burjuvazi için diktatörlük olduğunu çarpıtmanın, yok saymanın aracı olarak kullananlar tipik Makyavelistlerdir. Makyavelizm ise burjuvazinin ve oportünistlerin sınıfsal karakteridir.
Açık, net, kesin olarak vurgulanmalıdır; yargılamalar, devrimle karşı devrim arasında yaşanan keskin sınıf mücadelesinin bir alanıydı. Kazanan proletarya olmuştur. Stalin’i sevmeyen ve Stalin’e ve sosyalizme karşı mücadele yürütenlere ait olan kaynakları incelediğimizde de görüyoruz ki, gerçekten de, eğer “iç cepheyi sağlamlaştırma” operasyonu başarıyla örgütlenmemiş olsaydı, SSCB dünya savaşını kaybedecekti veya çok daha ağır kayıplar verecekti. Faşist kampa karşı savaşta 30 milyona yakın evladını kaybetmesine rağmen zaferle çıkan SSCB proletaryası ve halkları on milyonlarca daha fazla kayıp verecekti.
Bu kadar da değil.
Sosyalist kamp olmayacaktı.
Dünya Hitler faşizminin (ve faşist kampın) egemenliği altına girecekti.
Başta Avrupa, İngiltere, ABD olmak üzere dünya faşist diktatörlüklere gitmiş olacaktı.
Ve böylece daha nice yüz milyonlar can verecekti.
SSCB ve Stalin sayesinde hızla çöken dünya sömürge sistemi hem ayakta kalacak hem de daha katmerli sömürgeci zorbalığa tanık olacaktı.
SSCB ve sosyalist kampın, Avrupa ve dünya proletaryası ve halklarının devrimci atılımı ve baskısı altına giren emperyalist ve gerici devletlerin vermek zorunda kaldığı sosyal haklar, demokratik kazanımlar hayal bile edilemeyecekti.
Burjuva ve Troçkist, Kruşçevci sahtekarlık el ele bu tarihsel gerçeği ve tehditi bilinçli olarak örtmektedirler. Bu bağlamda tarihsel deneyimin eleştirisi ile ''eleştiri'' adına sosyalizme reddiye yazanların eylem ve analizleri niteliksel bakımdan iki farklı sınıfı, teori ve pratiği oluşturduğu daima özenle vurgulanmalıdır. Sırtında yumurta küfesi taşımayanların burjuva ve Troçkist, modern revizyonist, Yeltsinci propagandanın liderliğinde kolayca ya da oportünist kıvraklıkla kalem oynatması burjuva ve küçük burjuva aydına ve yarı-aydına özgü ilkel bir zihniyet ve duruştur. Açık ve kesin olan şey şudur ki, zaaflardan hareketle kazanım ve başarıların yok sayılması her zaman tek yanlı sözde eleştirileri, sözde dersler çıkarılmasını koşullar. Bu ilkelliği, burjuva saldırganlığı ve tarih çarpıtıcılığını her alanda gördüğümüz gibi 30'ların ''Temizlik kampanyası'' alanında yapılan ''analiz''lerden de görmekteyiz. Gerçek şudur oysa; ağır zaaflar gösterilmiştir ama zorunlu bir tarihsel eylem başarıyla gerçekleştirilmiş ve çok zorlu bir kavga daha kazanılmıştır. Tıpkı sosyalist sanayinin, sosyalist tarımsal ekonominin, kültürel devrimin tarihsel sonuçlarından gördüğümüz gibi, 30'lu yılların yargılamaları da içerisinde olmak üzere ''Temizlik operasyonları''nın tarihsel sonuçları da Stalin ve partinin, devletin duruşunun, temel çizgi ve tedbirlerinin doğru olduğunu açığa çıkarmış ya da göstermiştir. Tarihin hükmü bu, bu hüküme karşı çıkanlar daima olmuştur ve olacaktır.
''Stalinizm'' düşmanlığının SSCB proletaryası ve halklarına düşmanlık, faşist kampın ve Hitler'in ezilmesine karşı düşmanlık, SSCB ve Stalin önderliğinde ortaya çıkan sosyalist kamp proletaryası ve halklarına düşmanlık, faşizme karşı dünyanın dört bir yanında mücadele eden proleterlere ve halklara karşı düşmanlık olduğunun altı daima kalınca çizilmelidir. Emperyalistler SSCB'nin kısa sürede yenileceğini düşünüyordu. Hitler SSCB'yi kısa sürede yeneceğini düşünüyordu. Troçki ve Troçkistler, Troçkist IV. Enternasyonal ''Stalinist bürokratik karşı devrimci devlet''in kısa sürede yenileceğini, bunun kaçınılmaz olacağını düşünüyordu. Hep birlikte aynı propagandayı yapmaktaydılar. Ama hep birlikte Stalin, ''Stalinizm'' karşısında sınıfta kaldılar, dahası ezildiler. Bundan dolayı hep birlikte SSCB'ye, Stalin'e, Marksizm-Leninizm'e, sosyalist kampa ve dünya proleter devrimine karşı daha da kinlenerek saldırdılar, sosyalizmi yıkmak demek olan ''sürekli devrim''cilik etrafında bağlaşmalarını daha da sağlamlaştırdılar. Emperyalist ''Soğuk Savaş''ı tarihin gördüğü en büyük yalanlarla, saldırganlıkla sürdürdüler. Onlar bugün de kuyruk acılarını unutmuş değiller...
Devam edelim.
Kazanımlarının yanı sıra yarattığı tahribatların da nispeten yüksek olduğu “Temizlik kampanyası” gibi yöntemlerin bir dizi ülkede sosyalizmin birlikte inşa edildiği koşullarda, özellikle de emperyalist kuşatmanın yerini sosyalist kuşatmaya bıraktığı koşullarda görece daha yumuşak biçimler alacağını ve alması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu bir sınıf mücadelesi yöntemidir. Belli tarihsel koşul ve dönemeçlerde uygulanabilecek geçici bir yöntemdir. Temel ve sürekli bir yönetim yöntemi olamaz ve olmamalıdır. Keza olağanüstü mahkemeler ve olağanüstü tedbirler de, verilecek cezaların ağırlık ve kapsamı da daralacak, sınırlanacak, hafifleyecektir. İdam gibi cezalar istisnai uygulamalara dönüşecektir ya da dönüşmelidir. Aksi düşünülemez. Sonuçta hukuk denen üstyapı kurumu iktisadi gelişme tarafından belirlenen kültürel gelişmeyle ve içerisinde geçilen iç ve uluslararası güçler dengesiyle bağlıdır. Hukuk kuralları da keyfi olarak yazılamaz ve uygulanamaz. Ve sosyalist hukuk sosyalist demokrasinin en yaygın, en derin, en kapsamlı uygulanmasının yasal güvencesi olarak sürekli bir tarzda geliştirilmek zorundadır. Sosyalist demokrasi, ''sıradan bir aşçının'' yönetmeyi öğrenmesi ve sıradan kitlelerin özneleşmesi komünizme gidiş sürecinin ön koşuludur. Sosyalizmin ilk kez, geri bir ülkede ve üstelik tek başına inşa edilmek zorunda kalınmış olmasının (ki bu olguyu tarihin doğal gelişme yolundan bir sapma, tarihsel bir zorunluluğun ifadesi olmadığı idealist şarlatanlığını geçiyoruz), sosyalist demokrasinin uygulanmasında, geliştirilmesinde negatif bir etkisi olduğunu yadsıyamayız. Otokratik bir tarihten gelen biçimlenmenin sosyalist inşa sürecinde ciddi etkilerinin, ağır sonuçlarının olmadığını düşünmek sübjektif idealizmdir. Sosyalizmin tarihsel deneyimlerinin eleştirel incelenmesinden bu bakımdan da çıkarılacak dersler ışığında, söz konusu yöntemler ve deneyimler daha dikkatli ve özenli kullanmalıdır.
Niteliksel sağlamlaşma, arınma yöntemlerinin özellikle de bürokratizme, bürokratik önderlik ve çalışma tarzına, bürokratik merkeziyetçiliğe, bürokratik kadro politikasına, yeni tip bürokratik bir tabakanın oluşmasına karşı mücadele temelinde ele alınması gerektiği de açıktır. Bunun temel güvencesi proleter ve emekçi kitlelerin öncelikle de politik yaşama sosyalist demokrasi temelinde katılması, parti ve devleti, yönetici erki özgürce eleştirebilmesidir.
SSCB'de Lenin ve Stalin dönemlerinde bürokrasiye, teknokrasiye, aristokrasiye karşı sürekli mücadeleler yürütülmesine karşın, yeni tip bir bürokrasinin gelişmesinin önlenemediğini görüyoruz. Stalin döneminde bürokratizme ve bürokratın en tehlikelisi olan ''kızıl bürokratlar''a karşı sürekli bir mücadele yürütüldü. Tüm zaaflara karşın bürokratik kastlaşmanın önündeki en büyük engelin Stalin olduğunu biliyoruz. Stalin'in ayrıcalıklı bürokratik katmanları sürekli biçmesine karşın özellikle de yeni tip bürokrasinin bir ur gibi türediğini biliyoruz. Kuşkusuz ki bu olgunun tarihsel, sosyo-ekonomik ve politik nedenleri vardır. Konumuz bu olgunun başlı başına incelenmesi olmadığı için geçiyoruz. (Biz kavradığımız oranda bu sorunu SSCB'de Kapitalizmin Restorasyonu, Sosyalizm Sorunları, Tarihi Dersler kitabımızda incelemeye çalıştık.) Stalin'in ölümüyle serbest kalan ayrıcalıklar kazanmış bürokratik katmanların bu ölümü nasıl sevinçle karşılayıp proletarya diktatörlüğünü ve sosyalizmi ''sosyalizm'', ''Leninizm'' adına tasfiyeye geçtiklerini biliyoruz.
Mücadele sosyalizm ile kapitalizm arasındaydı. Proleter devrim ya ileri gidecekti ya da geriye ve yıkılışa. Orta yol yoktu. Orta yol öneren sağcılar ve Troçkistler, ''saygın entelektüeller'' gerçekte burjuvazi ile birlikte hareket etmekteydi. Yaşanan süreç adli bir süreç değil, sert bir sınıf mücadelesi süreciydi. Açık ki her sınıf, kendi silahlarıyla savaşır...
Ne SSCB gerçeğini ne de 30'lu yılların ölüm kalım savaşını burjuvaziden, burjuvazinin ''saygın'' entelektüellerinden öğrenemeyiz.
Sözgelimi, kısa bir dönem Almanya'da komünist partiye katılan, ardından derin hayal kırıklığı (!) ile komünizm düşmanı ve CIA tarafından fonlanan bir aydın haline gelen Arthur Koestler (Bkz. ''CIA ve Kültürel Soğuk Savaş'' J. Petras) gibilerin ''Gün Ortasında Karanlık'' gibi romanlarından bu gerçekleri öğrenemeyiz. Bu gibi eserler, sınıflar üstü değil, bilinçli bir komünizm düşmanlığıyla burjuvaziyi, burjuva sınıf karakterini temsil etmektedir. “Komünizme, temiz bir su kaynağına gider gibi gittim ve onu, ölü kentlerin ve boğulmuş cesetlerin kalıntılarıyla dolu zehirli bir nehirden kaçarcasına terkettim. 1931’den 1938’e kadar ki yaşam öyküm özet olarak budur.” diyen Koestler, burjuvazinin ve burjuva aydının anti-komünist sesidir.
Örneğin ‘’Anti-komünist propagandacı, Troçkizm şampiyonu, devlet muhbiri’’ ünvanına sahip George Orwell de farklı değil. ‘’Hiçbir sanatsal değer taşımamasına rağmen Orwell’in yapıtları yaygın olarak basıldı, çünkü emperyalizmin çok önemli bir ihtiyacını karşılıyordu. Orwell, Troçki’nin izinden giderek, bir yandan Ekim Devrimi’ni savunur görünürken, diğer yandan, Sovyetler Birliği’nde komünist ideallerin sözde Stalin tarafından yıkıma uğratılmasını protesto etti.’’ ‘’“Bu üçüncü sınıf yazarı, burjuvaziye cazip kılan, onun Ekim Devrimi’nin ideallerini sahte savunması değil, komünizm ideallerine karşı gerçek yönlendirici nefretidir.” ‘’Dünyanın geleceği belirlenirken Sovyetler Birliği Stalingrad’da büyük fedakârlıklar yaparken, Orwell, Hayvan Çiftliği’ni yayınlatabilmek için yayıncıların kapısını aşındırmakla meşguldü. Gittiği her yayınevi kitabını basmayı reddetmiştir; ancak savaş sona erip de Soğuk Savaş başladığında kitabın ‘değeri anlaşılmıştır.’ ”.
‘’Stuart Jeffries, Ağustos 1995’te The Guardian’da şunları yazıyor:
“Kitap inançlarını kaybeden bu eski komünistleri anlatan romanları okumayı seven sağcılar tarafından okundu... kitap doğrudan doğruya Sovyetler Birliği’ne inanan kişileri hedef almıştı.’’ ‘’Komünizmden dönme aydınlar’’ın burjuvazi tarafından el üstünde tutulması, fonlanması, popüler hale getirilmesi rastlantısal değildir. ‘’Kostler, 1940'ların sonlarına doğru en tanınmış İngiliz anti-komünistlerinden biri oldu.’’ bilgisi durumu anlamamıza hizmet etmektedir.
Küçük burjuva ütopyalarının, bireyci aydın heveskarlığının karşılığını bulamayan aydın takımı, SSCB’ye bakınca cesetlerden, kan deryasından başka bir şey görememiştir. Burjuvazinin istediği ve zevkle yönlendirdiği propagandadır bu. Kostler bütün entelektüel ve edebi yeteneklerini emperyalizme ve ‘’Soğuk Savaş’’ın hizmetine koşmuştur. 30’lu yılların mahkemeleri dünya kamuoyuna açık yapıldığı halde, Kostler, Orwell gibi anti-komünistler aracılığıyla da alçakça çarpıtılmış, SSCB bir cehennem olarak lanse edilmiştir.
NOT 1:
BEŞİNCİ BÖLÜM’ü 6 alt başlık altında yayınladık.
DİZİMİZ 6. BÖLÜMLE DEVAM EDECEK
NOT 2: Troçki'nin, Troçkizm'in tarihsel serüveni hakkında bilgi sahibi ya da yeterince bilgi olmayan insanlar Troçki'nin fikirlerinden dolayı ''cani Stalin'' tarafından öldürüldüğüne inanabilir. Emperyalist gericilik Bolşevik SBKP'yi, sosyalist inşayı, Stalin'i, Bolşevik Stalin şahsında Leninizm'i itibarsızlaştırmak için on yıllarca Troçki'yi ve Troçkist akımı maddi ve manevi olarak destekledi. Troçki'nin sınır tanımayan iftiralarını on yıllarca on milyonlarca kitap-broşür-bildiriyle, on milyonlarca saat göresel, işitsel vb. araçlarla, burjuva eğitim sistemi ve aydınlarıyla gece gündüz propaganda etti. Troçki'nin ve ''muhalifler''in düşüncelerinden dolayı 'kötü adam' Stalin ve ''Stalinizm'' tarafından öldürüldüğü propagandasına özel önem verdi. Özelde Kruşçevci ihanet ve modern revizyonist karşı devrim bu bakımdan emperyalizmin ve Troçkizmin eline inanılmaz bir güç sundu.
Tarihin her cephede dizginsiz çarpıtılması, sınır tanımayan burjuva, Troçkist, burjuva revizyonist demagoji ve manipülasyon, özellikle de kapitalist/revizyonist sistemin çöküşünden sonra yaygın bir şekilde devrimci ve komünist safları da sarstı ve çok sayıda devrimci parti ve çevreyi ''Stalinizm'' düşmanlığına çekebildi.
90'lar sonrası yetişen genç kuşaklar bu büyük tarihsel mücadelenin sınıfsal ve ideolojik içeriğini, politik sonuçlarını bilmemektedir. Troçkizm ve türevleri, burjuvazinin aktif desteğinde Troçkist, Kruşçevci vb propagandayı sayısız biçimlerde geliştirmektedir. Ortada ciddi bir dünya komünist hareketinden de bahsedilemez. Aslında meydan boş. Burjuva ideolojisi, Troçkizm, anarşizm, sivil toplumculuk vbg. düşünceler ve akımlar boşluğa oynuyor, değişik biçimlerde dolduruyor. Unutmamak gerekir ki, dünya çapında kapsamlı arayışlar var. Bu arayışlara hangi sınıf yanıt olursa geleceğe de o sınıf damgasını basacaktır. Bunları yok saymak olanaklı değil.
Yazı dizimizde sorun kişi olarak Mahir Sayın değildir, o, uzun bir devrimci-demokrat tarihin ardından sosyal reformizme batarak ''Anti-Stalinizm''in bayrağı altına girmiştir. Ve Sayın tipik bir Troçkist falan değildir. Sayın'ın önemi, devrimci bir tarihten gelip Troçkizme de kapaklanmasında açığa çıkmaktadır. Sayın'ın ve Sayınların deneyimi biz komünistleri uyarmalıdır. Bu bağlamda komünistlerin yaşadıkları gerçeğe özel bir duyarlılıkla, ilkeli eleştirel bakması gerekir. Gerek resmi yayınlarda gerekse de başka araçlarla (kitap, röportaj gibi) komünist saflarda Troçkizmin propagandasının yapıldığını biliyoruz. Bu propagandanın önünü açanlar, destekleyenler hep birlikte komünist hareketi post-Marksist, Troçkist bataklığa doğru yönlendirmektedirler. Sorunun özü ve özeti Marksizm-Leninizm'e, UKH'nın ve proletarya diktatörlüğünün tarihine karşı topyekün yürütülen gerici mücadele gerçeğidir. Sayın bu zincirin halkalarından birisidir sadece.
Savranlar kendi konumunda duran, iddialarını savunan ve ideolojik saldırılarını kendi ideoloji ve tarihine dayandıran insanlardır. Beğenelim ya da beğenmeyelim gerçek budur.
''Sayın kim ki!'' gibisinden üstün körü yaklaşımlarla kendi gerçeğine ve dünya çapında esen Troçkist rüzgara göz yumanlar ya da kavrayamayanlar gerek Sayın'ın gerekse de değişik renkleri ve tonlarıyla tasfiyecilik tarihinden gerekli dersleri çıkarmasını bilmesi gerekiyor. Devrimci bir yapının, devrimden reformizme, Stalin'i savunurken ''anti-Stalinizm''e savrulması, kendi öz deneylerimizden de belirginleştiği gibi tesadüfi değildir ve bu bağlamda çıkarılacak dersler ideolojik, siyasal, örgütsel yapısal kriz içerisinde sürüklenen komünist hareketin gerçek durumunun bilince çıkarılması bakımından da yaşamsal önededir.
Soruna geniş açıdan ve bütünsel bir perspektiften bakmak doğru olacaktır.
Hiç yorum yok