Tek yol devrim den Tek yol Barışa
Tek Yol Barış Sloganı ve “tek yolcu” luk üzerine
Giriş
Türkiye de ki “Slogancılık” alışkanlığı sanırım ta ilk okul eğitimine, kelimelerin ve cümlelerin “neden ve nasıl” oluşturulduğu konusunda hiç bilgi verilmeden ezberletmeden kaynaklanıyor. İlginç olanı “Tek Yol Devrim” den, akıl almaz, diyalektikle açıklanamaz bir şekilde, garip bir hayalle “Tek yol barış” a transfer olması.
Geçiş biçimi olarak “(Tek yol) Devrim” - önceki sınıf mücadelelerinin biçim ve sonuçlarından oluşan toplumsal ve politik bir zeminde gerçekleşen belirli sınıf mücadelesinin sonucu tarafından belirlenir, yani “Halkın silahlı ayaklanmaları”. Bu sloganın da atılması, o özgüldeki devrimci durumun öznel ve nesnel şartlarına bağımlıdır. Lenin, “sosyalistler” diyordu,” ayaklanma sloganını o özgül an için ileri sürmedi. Devrimci lafazanlığa karşı her zaman savaştı ve savaşmaya devam edecek ve her zaman güçler dengesinin doğru bir tahminini ve verili durumun analizini talep edecektir. (1)
Hadi, işçi sınıfının demokratik diktatörlüğünü oluşturma yolu anlamında “Tek Yol Devrim” sloganını bir dereceye kadar, ama sadece bu anlamda, doğru olarak görebiliriz. Ama “Tek Yol Barış” sloganını doğru bir slogan olarak görmek için ne teorik ne de pratik hiçbir somut gelişim ve-ya da veri yok ortada.
Geniş kitlelerin büyük bir bölümünün bu slogandan algısı ne olabilir?
"Tek yol barış"? Kitlelerden gelecek ilk soru, kiminle, hangi konuda barış? Faşist diktatörlükle mi barış? Türkiye halkları arasında mı barış? Bu sorulara slogan içinde açıklık getirmediği sürece o slogan yanlış ve hayalci olmaya mahkûmdur. Eğer faşist diktatörlükle barıştan bahsediliyorsa, bunun sosyalistlikle bir ilgisi olamaz, burjuva reformist, teslimiyetçi bir slogan olmanın üzerini aşamaz.
Eğer tek yol "halklar arası barış" diyorsak bu doğru ve zamanlı bir slogan olur. Ama halklar arası barış slogan ve çağrısı ne faşist diktatörlükle ne de saldırgan emperyalistlerle "barışı" savunmaz, içinde faşizm ile barışı bulundurmaz, "tam tersine bunu, yani "savaşı", yani aktif mücadeleyi içinde taşır.
Bu açıklamayı içinde bulundurmayan "Tek yol barış" sloganı, yanlış anlaşılmaya açık, muğlak ve eğer faşizmle barış anlamında atılıyorsa, teslimiyetçi, yenilgici, halkları ve onların mücadelesini pasifize etmeyi hedef alan, reformist, sosyal-demokrat ihanetçi bir slogan olur.
Lenin "İki Ütopya" yazısında, ; "Bir ülkede ne kadar az özgürlük varsa,açık sınıf mücadelesinin kendini göstermesi o kadar az olur ve kitlelerin eğitim seviyesi ne kadar düşük olursa, siyasi ütopyalar genellikle daha kolay ortaya çıkar ve o kadar uzun süre devam eder " diyordu. Aynı yazısında " Siyasette ütopya asla gerçekleşemeyecek bir dilektir - ne şimdi ne de sonrasında, sosyal güçlere dayanmayan ve siyasi, sınıfsal güçlerin büyümesi ve gelişmesi ile desteklenmeyen bir dilek" diyerek devam ediyordu. (2)
Tarih boyu “Barış “hayalciliği ve bu hayalciliğin yayılması sınıf çelişkilerinin varlığını inkâr eden, kapitalizm altında sorunların çözülebileceğine inanan burjuva aydınların sloganı ve pratiğinde kendini göstermiştir. "Ütopya," diyordu Engels, “mevcut koşullardan" insanın, mevcut toplumdaki şu ya da bu çelişkilerin çözüleceği biçimin çıkacağını iddia ettiğinde ortaya çıkar. " (3)
Bu atılan “Tek Yol Barış” hayalci sloganının çıkış noktası da bu burjuva anlayışa dayanmak zorundadır. Çünkü hiçbir Marksist Leninist, içinde bulunduğumuz somut durumda “barış” sloganı gibi belirleyici bir sloganı ortaya sürmez. "Temel Sloganlar" diyordu Stalin, "ancak sınıf güçlerinin Marksist analizine dayanıyorlarsa doğru olabilirler. Eğer devrimci güçlerin sınıf mücadelesi cephesine yerleştirilme doğru planını gösteriyorlarsa, eğer kitleleri devrimin zaferi mücadelesi cephesine, yeni sınıfın iktidarı ele geçirme mücadelesi cephesine getirmeye yardım ederlerse doğru olabilirler. "(4)
Somut duruma uymayan barış çağrıları, faşizme, işgale karşı -silahlı- savaşları dışlayan, emperyalist saldırganlarla, saldırıya uğrayan, faşizm ile faşizmin altında ezilenler arasında bir "uyum sağlama" niteliğinde olacağından, bu sloganın adı "teslimiyet" çağrısı olabilir. Şüphesiz ki kimi durumlarda "her pahasına barış" gerekebilir, ama günümüzde böyle bir durum ve böyle bir çağrıyı gerektiren somut şartlar ve durumlar yok.
Temel ilgili başlıklara değinerek, mümkün olduğunca kısa bir şekilde konuya açıklık getirmeye çalışalım.
Sloganlar üzerine
Marksist Leninist önderlikler, kitlelerce hiçbir yanılsamaya ve özellikle yanlış anlaşılmaya, hayalciliğe yer bırakmayacak, doğru ve net sloganlarla ulaşmak sorumluluğu ve zorunluluğundadırlar.
Özgül durum ve şartlara bağımlı olarak yapılan değerlendirmelerin kısa şekilde özetlenmesi, bu durum ve geleceğin siyasi Sloganlarını yaratır. Her sloganın, Marksizm’in diyalektiği nedeniyle, özelden genele bir derinliği ve kapsamı vardır. Bu nedenle siyasi sloganlar, uzun vadeli olduğu kadar kısa vadeli siyasi amaçlara da hizmet etmek için oluşturulur. Her slogan mesajlar içerir ve temel bir ideolojik yaklaşımın özgülde yansımasıdır. Bu verilmek istenen mesajlar, kişinin neye inandığının ve/veya neye inanması gerektiğinin açık, özetlenmiş ifadeleri olarak ortaya çıkar. Bu nedenle ideolojik sloganlar, doğrudan insanların düşünce ve ya davranışlarını şekillendirmeye veya manipüle etmeye yönelik belirlenmiş mesajları içerir. Sadece siyasi durumu tanımlama değil, aynı zamanda o siyasi sorun için bir sonuç-çözüm işlevi önerir.
Yani “slogan”, kitlelerin belirli bir konu ya da durumla ilgili tutumlarını, inançlarını ve davranışlarını etkilemek için kullanılan bir ikna pratiğidir. Sloganlar bireylerin ve kitlelerin gerek somut durum ve gerekse çözüm konusunda anlayışını ve davranışlarını şekillendirir. Bu nedenle, “…sosyalist slogan” diyor Lenin, “diğer tüm sosyalist sloganlar gibi, mevcut düzeni meşrulaştırmaya hizmet etmez, ama ileriye giden yolu göstermek ve proletaryayı aktif, devrimci dönüşüm politikasına teşvik etmek içindir.” (5)
Lenin Sloganlar Üzerine yazısında ," Her özgül slogan, belirli bir politik durumun, belirli özelliklerinin bütünlüğünden çıkarılmalıdır '' diyordu. (6)
Bu nedenle, Partimizin stratejik sloganları, belirli bir dönemdedevrimci hareketin dönemsel başarıları ve ya yenilgileri açısından değerlendirilmemelidir;
Partinin stratejik sloganları, yalnızca sınıf güçlerinin Marksist bir analizinin ve devrimin zaferi, iktidarın yeni sınıfın elinde toplanması için mücadele cephesinde devrimci güçlerin doğru düzenlenmesi bakış açısından değerlendirilebilir. ``
"Herhangi bir propagandacının ve ajitatörün sanatı, herhangi bir izleyiciyi kesin bir gerçeği, onu en inandırıcı, sindirimi en kolay, en çarpıcı ve en güçlü şekilde etkileyici kılacak şekilde sunarak etkilemenin en iyi yolunu bulma yeteneğinde yatar.'' (7)
Tek Yol Barış sloganının ne özgülde Faşizme karşı, ne de genelde devrimci mücadele açısından ilerletici bir içeriği olduğunu, kitleleri bu yönde etkileyici bir niteliği olduğunu iddia etmek bile çocukça olabilir.
Uluslararası alanda Barış; Barışçıl bir arada yaşama
Her ne kadarda bu atılan “Tek Yol Barış” sloganının “uluslararası” nitelikte bir çağrı olduğunu gösterecek bir veri olmasa da, bu konuya da değinmekte yarar var. Çünkü bu tür çağrılar, dünya savaşları sürecinde, yine somut durumun analizleri temelinde, emekçi halkların ve onların mücadelesinin çıkarları yönünde yapılanan sloganlardır. Bunun bir örneği olarak, "arzulanan Barış", diyordu Lenin, “tüm savaşan ülkelerdeki işçi sınıfının ve diğer emekçilerin ezici çoğunluğunun, savaştan bitkin düşmüş, eziyet görmüş ve harap olmuş, böyle bir barışa can attığı adil veya demokratik bir barış, ilhaksız ve tazminatsız acil bir barış demektir. (8)
Sosyalizm eskinin yıkılması yeni'nin inşa edilmesini ifade eder ve barış için, savaşa karşı mücadele etmeden yeniyi inşa etmek ve yaratmak imkansızdır. Bu nedenle barış ve sosyalizm kavramları birbirinden ayrılamaz içeriğe sahiptir. Barış için mücadele, aynı zamanda sosyalizm için bir mücadeledir. Birinin ileriye dönük başarıları diğerini de ileri adımlar attırır. Çünkü, Sosyalist toplumun temel amacı, insanların maddi ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak, materyal ve moral gelişim için zeminleri hazırlamaktır, bunlar ise, sadece barış olduğu sürece daha kolay bir şekilde gerçekleştirilebilir. Farklı sosyal sistemlere sahip ülkelerin barış içinde bir arada yaşaması ilkesi, Lenin tarafından bu içerik ve anlamda ileri sürülmüştü. Ama uluslararası alanda barış içinde bir arada yaşama, hiçbir şekilde, emperyalistlerin barışı dolaylı ya da dolaysız silah zoruyla ihlal etmeleri durumunda silahlı mücadeleden vazgeçilmesi anlamına gelmez.
Bir arada barışçıl yaşama anlayış ve pratiği, ezenler ile ezilenler arasında, ve sömürgeciler ile sömürge ülkeler arasındaki ilişkiler açısından geçerli değildir. Bu sosyalist ülkeler, halk cumhuriyetleri ile kapitalist ülkeler arasında, sosyalizmin çıkarları açısından öngörülmüş bir anlayıştır. Yoksa, her küçük ülkenin kendi bağımsızlığını ve özgürlüğünü savunması, emperyalist saldırganlığa veya emperyalist baskıya karşı savaşması, onların en temel hakkıdır.
Savaş ve Barışa Yaklaşım
Lenin’den alıntı yeterli şekilde açıklıyor konuyu;
“Sosyalistler, uluslar arasındaki savaşı her zaman barbar ve acımasız olarak kınadılar. Ama bizim savaşa karşı tavrımız, burjuva pasifistlerin (barışın destekçileri ve savunucuları) ve Anarşistlerinkinden temelde farklıdır. Burjuva Pasifistlerden, savaşlar ve ülke içindeki sınıf mücadelesi arasındaki kaçınılmaz bağlantıyı anladığımız için farklıyız; sınıflar ortadan kaldırılmadan ve Sosyalizm yaratılmadan savaşın ortadan kaldırılamayacağını biliyoruz; ve ayrıca, iç savaşları, yani ezilen sınıfın ezen sınıfa karşı, kölelerin köle sahiplerine, serflerin toprak sahiplerine ve ücretli işçilerin burjuvaziye karşı yürüttüğü savaşları tamamen meşru, ilerici ve gerekli görmemiz konusunda da ayrılıyoruz. Biz Marksistler, her savaşı ayrı ayrı incelemeyi tarihsel olarak (Marks'ın diyalektik materyalizmi açısından) gerekli görmemiz bakımından hem pasifistlerden hem de Anarşistlerden farklıyız.
Kitlelerin barıştan yana olan duyguları genellikle yeni başlayan protestoları, öfkeyi ve savaşın gerici karakterinin bilincini ifade eder. Bu duyguları kullanmak tüm sosyal-demokratların görevidir. Bu zemindeki her harekette, her gösteride çok ateşli bir rol alacaklar; ama ilhaksız, ulusların baskısı olmadan, yağma olmadan, mevcut hükümetler ve egemen sınıflar arasında yeni savaşların tohumları olmadan, devrimci bir hareketin yokluğunda barışın mümkün olduğu fikrini kabul ederek halkı aldatmayacaklar.
Halkın böyle bir aldatmacası, savaşan hükümetlerin gizli diplomasisinin sadece işine yarayacak ve karşı-devrimci planlarını kolaylaştıracaktır.
Kalıcı bir demokratik barış isteyen, hükümetlere ve burjuvaziye karşı iç savaştan yana olmalıdır.” (9)
Tek bir Ulus alanında
"Tek Yol" Barış değil, aktif mücadeledir
Stalin Rusya da gericilik döneminde şöyle söylüyordu;
Kara Gericilik , uğursuz güçleri toparlıyor ve onları birleştirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor - bizim görevimiz, sosyal-demokrat güçleri birleştirmek ve onları daha sıkı kaynaştırmaktır.
Halkın kurtuluşu, halkın kendi muzaffer ayaklanmasında yatar. (10)
Ayni şekilde Lenin Otokrasiyi değerlendirerek şunları söylüyordu;
sosyalistler, otokrasinin çıkarlarının yalnızca ona uygun bağlantılı sınıfların belirli çıkarlarıyla ve yalnızca belirli koşullar altında örtüştüğünü unuturlar; çıkarlarının bir bütün olarak bu sınıfların çıkarlarıyla değil, yalnızca belirli katmanlarının çıkarlarıyla örtüştüğü sıkça görülür. (11)
Geniş ve çeşitli işçi örgütleri olmadan ve onların devrimci Sosyal-Demokrasi ile bağlantısı kurulmadan, otokrasiye karşı başarılı bir mücadele yürütmek mümkün değildir.
Otokrasi toplumsal gelişimde bir engelleyici (geciktirici) olmak zorundadır. Burjuvazinin bir sınıf olarak çıkarları, ve modern kapitalist üretimin onlarsız düşünülemez olduğu aydınların çıkarları, otokrasiyle giderek daha fazla çatışır. (12)
Ve bu nedenle ;
Görev, en başta, “ genel huzursuzluğu, ajitasyon haline getirmek ve işçi sınıfının ve köylülüğün en az bağlantılı ve en geri kesimlerini örgütlemek amacıyla kullanılmasıdır. Doğal olarak, örgütlü proletarya, Sosyal-Demokrasi, güçlerini nüfusun tüm sınıfları arasına göndermelidir; ancak sınıflar şimdi ne kadar bağımsız hareket ederlerse, mücadele o kadar şiddetli hale gelecektir ve belirleyici savaş yaklaşırken, çalışmamız proleterleri ve yarı-proleterleri doğrudan özgürlük mücadelesine hazırlamaya o kadar fazla odaklanmalıdır. (12)
Şimdi, Faşizme karşı Halk Cephesi kurulması görüşünün, laiklik, adalet ve özgürlüğe değer verenler arasında her geçen gün giderek daha fazla taraftar bulduğu günümüz şartlarında BARIŞ'tan söz etmenin, faşizme karşı boyun eğmek, Halk Cephesi girişimlerinin önüne engeller koymak, burjuvazinin ekmeğine yağ sürmekten başka bir etkenliği olamaz.
Gelinen yerde Türkiye’de somut yaşam, farklı yörelerde ve alanlarda, farklı derecelerde yükselen ve gericiliği süpürecek olan bir devrimci dalgayı hazırlıyor. Yani mücadelenin nesnel koşulları olgunlaşıyor. Öznel koşulları oluşturma çağrı ve pratikleri yerine, bundan vazgeçip “BARIŞ” çağrısı yapmak, kişileri ve grupları devrimci değil, teslimiyetçi, yenilgici reformist yapan bir çağrıdan başka bir şey olamaz.
“Bilindiği gibi,” diyordu Lenin, “Sosyalistlerin pratik faaliyetlerinin amacı, proletaryanın sınıf mücadelesine önderlik etmek ve bu mücadeleyi her iki şekilde de örgütlemektir: sosyalist (sınıf sistemini yıkmayı ve sosyalist toplumu örgütlemeyi amaçlayan kapitalist sınıfa karşı mücadele), ve demokratik (siyasi özgürlüğü kazanmayı ve siyasi ve sosyal sistemini demokratikleştirmeyi amaçlayan mutlakıyetçiliğe karşı mücadele). (13)
Faşist, otokratik sistem altında “Tek Yol Barış” sloganı ile Barış çağrısı, ne sosyalist ne de demokratik mücadelenin çıkarlarına hizmet eden bir çağrı olabilir. Ancak ve ancak mücadeleden kaçışın bir sloganı olabilir.
Erdogan A
Eylül 2021
(1) Lenin, The Struggle of the Proletariat and the Servility of the Bourgeoisie
(2) Lenin, Two Utopias(3) Engels, Konut Sorunu
(4) Stalin, The Party's Three Fundamental Slogans on the Peasant Question
(5) Lenin, Junius, The Crisis Of Social -Democracy
(6) Lenin, On Slogans
(7) Lenin, The Slogans and Organisation of Social-Democratic Work Inside and Outside the Duma
(8) Lenin, Decree on Peace
(9) Lenin, The attitude of the Russian Social-Democratic Labor Party towards the war.
(10) Stalin, Reaction is Growing
(11) Lenin, Political Agitation and “The Class Point of View”
(12) Lenin, The Autocracy and the Proletariat
(13)Lenin, Rusya Sosyal-Demokratlarının Görevleri
Hiç yorum yok