Header Ads

Header ADS

Morrison’un açıklaması üzerine -J. V. Stalin

source: Stalin I.V. Works. - T. 18. - Tver: Informational publishing center "Soyuz", 2006. S. 558–563.

Sayın Morrison, yaptığı açıklamada iki dizi konuyu gündeme getiriyor: iç ve dış politika sorunları,

İç Politikalar

Sayın Morrison, Sovyetler Birliği'nde ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün, birey özgürlüğünün olmadığını iddia ediyor.

Sayın Morrison derinden yanılıyor. Hiçbir ülkede Sovyetler Birliği’ndeki kadar ifade, basın, kişi, işçiler, köylüler ve aydınlar için örgütlenme özgürlüğü yoktur. Sovyetler Birliği’nde olduğu kadar başka hiçbir yerde işçiler ve köylüler için bu kadar çok kulübü, bu kadar çok işçi ve köylü gazetesi yoktur. İşçi sınıfının örgütlenmesi hiçbir yerde Sovyetler Birliği'ndeki kadar yüksek bir düzeye getirilmemiştir. Tüm işçi sınıfının, kelimenin tam anlamıyla SSCB'nin tüm işçilerinin, tıpkı tüm köylülerin kooperatiflerde örgütlenmesi gibi, sendikalarda örgütlendiği hiç kimse için bir sır değildir.

Sayın Morrison'ın bundan haberi var mı? Belli ki yok. Dahası, görünüşe göre bunu bilmek istemiyor - Sovyet halkının iradesiyle SSCB'den kovulan Rus kapitalistlerinin ve toprak sahiplerinin temsilcilerinden kaynaklanan şikayetlerden materyal almayı tercih ediyor.

SSCB'de halk düşmanları, devrimin devirdiği toprak sahipleri ve kapitalistler için konuşma, basın, örgütlenme özgürlüğü yoktur. Ayrıca, düzeltilemez hırsızlar, sabotajcılar, teröristler, yabancı istihbarat tarafından gönderilen katiller için, Lenin'e ateş eden, Volodarsky, Uritsky, Kirov'u öldüren, Maxim Gorky, Kuibyshev'i zehirleyen suçlular için özgürlük yoktur. Toprak ağalarından kapitalistlere, teröristlere, hırsızlara, katillere ve yıkımcılara kadar tüm bu suçlular, SSCB'de kapitalizmi yeniden kurmaya, insanın insan tarafından sömürülmesini yeniden sağlamaya ve ülkeyi işçi ve köylülerin kanıyla doldurmaya çalışıyorlar. Hapishaneler ve çalışma kampları bu beyler için var ve sadece onlar için.

Sayın Morrison gerçekten bu beyler için konuşma, basın ve kişi özgürlüğü mü istiyor?

Sayın Morrison, SSCB halklarının bu beylere konuşma, basın, kişilik ve dolayısıyla emekçi halkı sömürme özgürlüğü vermeyi kabul edeceğini mi düşünüyor?

Sayın Morrison, ifade, basın vb. özgürlüğünden daha derin bir anlamı olan diğer özgürlükler konusunda sessizdir, yani insanların sömürüden, ekonomik krizlerden, işsizlikten, yoksulluktan özgürlüğü hakkında hiçbir şey söylemiyor. Belki de Sayın Morrison bu özgürlüklerin SSCB’de uzun zamandan beri var olduğunun farkında değildir. Ancak diğer tüm özgürlüklerin temelini oluşturan tam da bu özgürlüklerdir. Sayın Morrison bu temel özgürlükler konusunda utangaç bir şekilde sessiz kalmasının nedeni  İngiltere’de İşçi Partisi son altı yıldır iktidarda olmasına rağmen İngiliz işçileri hala sömürücü kapitalisterin boyunduruğu altında yaşamaya devam ettiği,ve maalesef bu özgürlükler İngiltere’de olmadığı mı?

Sayın Morrison İşçi Partisi hükümetinin sosyalist olduğunu, böyle bir hükümetin kontrolü altında hazırlanan radyo programlarının Sovyetler tarafından herhangi engellenmemesi gerektiğini savunuyor. Ne yazık ki Sayın Morrison’la aynı fikirde olamayız.

İşçi Partisi iktidara ilk geldiğinde sosyalizm yolunu takip edeceği düşünülebilinirdi. Ama sonra İşçi Partisi hükümetinin, kapitalist sistemi korumaya ve kapitalistler için etkileyici kârlar sağlamaya çalışan herhangi bir burjuva hükümetinden pek de farklı olmadığı ortaya çıktı. Gerçekten de İngiltere'de kapitalistlerin kârları yıldan yıla artarken, işçilerin ücretleri donmuş durumda ve İşçi Partisi hükümeti bu işçi karşıtı, sömürücü rejimi, işçilere zulmetmek ve tutuklamak da dahil olmak üzere her şekilde koruyor. Böyle bir hükümete nasıl sosyalist denilebilir?

İnsan İşçi Partisi hükümetinin iktidara gelmesiyle kapitalist sömürünün ortadan kaldırılacağı, tüketim mallarının fiyatlarını sistematik olarak düşürmek için önlemler alınacağı ve emekçilerin maddi durumunun kökten iyileşeceği düşünür. Bunun yerine İngiltere'de kapitalistlerin karlarında bir artış, işçilerin ücretlerinde bir donma, tüketim mallarının fiyatlarında bir artış vb. var. Ama böyle bir politikaya sosyalist diyemeyiz.

Sovyetler Birliği'ne yapılan (BBC) İngiliz radyo yayınlarına gelince, bunlar, bildiğiniz gibi, çoğu durumda, kapitalist sömürüyü yeniden kurma çabalarında Sovyet halkının düşmanlarını teşvik etmeyi amaçlıyorlar. Sovyetlerin, dahası SSCB'nin içişlerine müdahale anlamına gelen bu tür halk karşıtı propagandayı destekleyemeyeceği açıktır.

Sayın Morrison SSCB’deki Sovyet iktidarının tekelci bir iktidar olduğunu, çünkü tek bir partinin , Komünistlerin partisini temsil ettiğini savunuyor. Eğer bu şekilde düşünürsek, o zaman İşçi Partisi hükümetinin de bir tekel hükümeti olduğu, çünkü bir partinin, İşçi Partisinin gücünü temsil ettiği sonucuna varabiliriz. Ancak mesele bu değildir. 

Gerçek şu ki, SSCB'deki komünistler, öncelikle, tecritte değil, partisiz insanlarla bir blok halinde hareket ediyor ve, ikincisi, SSCB'nin tarihsel gelişiminde Komünist Parti, tek anti-kapitalist halk partisi oldu.

Son elli yılda, Sovyetler Birliği halkları, Rusya'da var olan tüm ana partileri pratikte deneyimledi: toprak sahipleri partisi (Kara Yüzler), kapitalistleri partisi (Kadetler), Menşevik partisi (sağ ‘sosyalistler’), Sosyal Devrimcilerin partisi (kulakların savunucuları), Komünistlerin partisi. Ülkemiz halkları, SSCB'de devrimci olayların ortaya çıkması sürecinde, tüm burjuva partilerini attı ve bu partinin tek anti-toprak sahibi ve anti-kapitalist olduğuna inanarak Komünist Parti lehine bir seçim yaptı. Parti. Bu tarihi bir gerçektir. SSCB halklarının, savaşlarda test edilen Komünist Partiyi tam olarak desteklediği açıktır.

Sayın Morrison bu tarihi gerçeğe ne karşı koyabilir? Sayın Morrison, şüpheli bir muhalefet oyunu uğruna tarihin çarkını geri döndürmek ve uzun süredir ölü olan bu partileri diriltmek gerektiğini düşünmüyor mu?

Dış politikalar

Sayın Morrison, İşçi Partisi hükümetinin barışı savunduğunu, Sovyetler Birliği’ne hiçbir tehlike teşkil etmediğini, Kuzey Atlantik Antlaşması’nın şiddet kullanmadan silahsızlandırmayı savunan bir pakt olduğunu, İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra silahlanma yarışına girmek zorunda kaldığını, çünkü Sovyetler Birliği’nin ordusunu yeterince azaltmadığını iddia etmektedir.

Sayın Morrison’un tüm bu iddialarında hiçbir gerçeklik payı yoktur.

Eğer İşçi Partisi hükümeti gerçekten barışı savunuyorsa, neden beş güçten oluşan Barış Paktı’nı reddediyor, neden tüm büyük güçlerin silahlarını azaltmasına karşı çıkıyor, neden nükleer silahların yasaklanmasına karşı çıkıyor, neden barışı savunan insanları tutukluyor, neden İngiltere’deki savaş propagandasına son vermiyor?

Sayın Morrison sözüne itibar edilmesini istiyor. Fakat Sovyet halkı, kim olursa olsun onun sözüne inanamaz, açıklama değil pratik talep eder.

Aynı şekilde, Sayın Morrison’un SSCB’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ordusunu yeterince azaltmadığı yönündeki iddiaları da savunulamaz nitelikte. Sovyet hükümeti ordusunu azalttığını ve şu andaki asker sayısı neredeyse İkinci Dünya Savaşı’ndan önceki barış dönemindeki kadar olduğunu İngiliz ve Amerikan ordusunun ise savaştan öncekinden iki kat daha büyük olduğunu açıklamıştır. Bu gerçekler gerçeğe dayanmayan açıklamalarla saptırılmaya devam ediliyor.

Belki Bay Morrison, SSCB'nin kendisini savunmak için yeterli ordusunun olmamasını isterdi?

Genel olarak ordu, devlet bütçesi üzerinde büyük bir yük teşkil eder ve Sovyet halkı, herhangi bir dış tehdit olmasaydı, düzenli ordunun tasfiyesine seve seve giderdi

Ancak 1918-1920 deneyimi, İngilizler, Amerikalılar, Fransızlar (Japonlarla birlikte) Sovyetler Birliği'ne saldırdığında, Ukrayna, Kafkaslar, Orta Asya, Uzak Doğu, Arkhangelsk Bölgesi'ni SSCB'den ayırmaya çalıştı, ve ülkemize üç yıl boyu eziyet ettiler - bu deneyim bize SSCB'nin bağımsızlığını emperyalist işgalcilere karşı savunmak için asgari düzeyde düzenli bir orduya sahip olması gerektiğini öğretiyor.

Rusya’nın İngiltere topraklarını işgal ettiğine dair tarihte tek bir örnek bile yoktur, fakat tarih İngiltere’nin Rusya topraklarına saldırdığı ve ele geçirdiği birçok olayı bilir.

Sayın Morrison, Rusya’nın Almanya sorununda, Avrupa’nın yeniden inşası sorununda İngiltere ile iş birliği yapmayı reddettiğini iddia ediyor. Bu tamamıyla bir yalandır. Sayın Morrison söylediklerine kendisi bile inanmıyor. Aslında bilindiği gibi, iş birliğini reddedenler Ruslar değil İngilizler ve Amerikalılardır, çünkü çünkü Rusların Almanya'da faşizmi yeniden kurmayı, Batı Almanya'yı bir saldırganlık üssü haline getirmeyi kabul etmeyeceklerini biliyorlardı.

Avrupa'nın ekonomik yeniden inşası için iş birliği ile ilgili olarak, SSCB bu tür bir iş birliğini reddetmekle kalmadı, ama tam tersine, bunu, eşitlik ve Avrupa ülkelerinin egemenliğine saygı temelinde, Amerika Birleşik Devletleri'nin diktesi olmadan, Avrupa ülkelerini Amerika Birleşik Devletleri tarafından köleleştirmeden, dışarıdan herhangi bir dikte olmaksızın uygulamayı teklif etti.

Sayın Morrison’un halkın demokratik ülkelerinde komünistlerin şiddet yoluyla iktidara geldikleri, Kominform'un şiddet eylemlerinin propagandasıyla meşgul olduğu yönündeki iddiaları da savunulamaz. Sadece komünistlere iftira atmayı kendine hedef edinmiş kişiler bu tür açıklamalar yapabilirler. Aslında bildiğiniz gibi halk demokrasilerinde komünistler genel seçimlerle iktidara geldiler. Elbette bu ülkelerin halkları, sömürücüleri ve her türlü dış istihbarat ajanlarını kovmuşlardır. Ama bu halkın iradesidir. Halkın sesi Tanrının sesidir.

Kominform’a gelince, yalnızca orantı duygusunu tamamen kaybetmiş kişiler onun şiddet içeren eylemlerin propagandasıyla meşgul olduğunu iddia edebilir. ve yayınlanmakta olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bu yayın,  Komünistlere yönelik iftira niteliğindeki uydurmaları tamamen çürütmektedir.

Genel olarak söylemek gerekir ki şiddet ve şiddet eylemleri yöntemi komünistlerin yöntemi değildir. Bilakis tarih gösteriyor ki, şiddet yöntemini ve şiddet eylemlerini uygulayanların komünizm düşmanları ve her türlü dış istihbarat teşkilatlarıdır. Örneklerini görmek için çok uzağa gitmeye bile gerek yok.  Kısa bir süre önce İran başbakanı, Lübnan başbakanı ve Ürdün Kralı öldürüldü. Bütün bu cinayetler, bu ülkelerdeki rejimi zorla değiştirmek amacıyla işlendi. Onları kim öldürdü? Komünistler mi, Kominform’u destekleyenler mi öldürdü? Böyle bir soruyu sormak bile komik olmaz mı?  Belki, (bu konular üzerine)  daha iyi bilgili olan Sayın Morrison bu soruya cevap vermemizde bize yardımcı olur?

Bay Morrison, Kuzey Atlantik Paktı'nın bir savunma paktı olduğunu, saldırganlık hedeflerinin peşinden gitmediğini, aksine saldırganlığa karşı yönlendirildiğini savunuyor. Eğer bu doğruysa, bu paktın kurucuları Sovyetler Birliği’nin bu paktta yer almasını neden teklif etmediler? Neden kendilerini Sovyetler Birliği’nden kopardılar?  Neden SSCB’den gizli bir şekilde anlaşmayı imzalayarak onu hapsettiler?

SSCB, örneğin Hitler'in ve Japonya’nın saldırganlığına karşı savaşmaya muktedir ve istekli olduğunu kanıtlamadı mı? Örneğin, Sovyetler Birliği’nin saldırganlığa karşı mücadelesi paktı imzalayan ülkelerden biri olan Norveç’inkinden daha mı kötüydü. Söylemek gerekirse, en azından bu akıl almaz uyumsuzluğu nasıl açıklayabiliriz?

Eğer Kuzey Atlantik Paktı bir savunma paktıysa, İngilizler ve Amerikalılar neden Sovyet hükümetinin bu paktın niteliğini Dışişleri Bakanları Konseyi'nde tartışma önerisini kabul etmediler?

Bildiğiniz gibi, Sovyet hükümeti, diğer ülkelerle yaptığı tüm anlaşmaları Dışişleri Bakanları Konseyi'nde tartışmayı teklif etti. İngilizler ve Amerikalılar neden bu pakt hakkında gerçeği söylemekten korkuyorlar ve Kuzey Atlantik Paktı'nı tartışmayı reddediyorlar? Yoksa Kuzey Atlantik Paktı'nın SSCB'ye karşı saldırganlıkla ilgili hükümler içermesi ve paktı başlatanların bunu halktan gizlemek zorunda kalması yüzünden mi? İşçi Partisi hükümetinin Sovyetler Birliği'ne bir saldırı için İngiltere'yi Amerika Birleşik Devletleri için askeri bir hava üssüne dönüştürmeyi kabul etmesinin nedeni bu mudur?

İşte bu nedenlerle Sovyet halkı, Kuzey Atlantik Paktı'nı SSCB'ye yönelik saldırgan bir pakt olarak nitelendiriyor.

Bu, özellikle Kore'deki Anglo-Amerikan yönetici çevrelerinin saldırgan eylemlerinden açıkça görülmektedir.

Anglo-Amerikan birliklerinin Kore'nin özgürlük seven ve barışçıl halkına eziyet etmesinin, Kore köylerini ve şehirlerini yok etmesinin, kadınları, çocukları ve yaşlıları öldürmesinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti.

Anglo-Amerikan birliklerinin bu kanlı eylemlerine savunma denilebilir mi?

Kore'deki İngiliz birliklerinin İngiltere'yi Kore halkına karşı savunduğunu kim söyleyebilir?

Bu eylemlere askeri saldırganlık demek daha doğru olmaz mı?

Sayın Morrison, barışsever halka karşı silahını ateşleyen tek bir Sovyet askeri göstersin. Böyle bir Sovyet askeri yok.  Ama Sayın Morrison İngiliz askerlerinin neden barışsever Kore halkını öldürdüğünü ikna edici şekilde açıklamasına izin verelim? Ve bir İngiliz askeri neden ülkesinden uzakta yabancı bir ülkede ölüyor?

Sovyet halkının günümüz Anglo-Amerikan politikacılarını yeni bir dünya savaşının kışkırtıcıları olarak görmelerinin nedeni budur.

‘Pravda’, 1 Ağustos 1951


Not

G. Morrison, 1951 Mart'ından beri İngiltere Dışişleri Bakanıdır.

Çeviri
Erdogan A
September 2021

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.