ULUSLARARASI İLETİŞİM DÜZENİ
1995
İrfan erdogan
Dünya sürekli değişim içinde: Bu değişim sermayenin uluslararasılaşması ve yaygınlaşması yönünde olmaktadır. Son zamanlara kadar, sömürünün egemen karekteri, sadece emperyalist devletlerin koruduğu milli-sermayeler sisteminin dünyayı paylaşması biçimindeydi. Şimdi buna çok önemli yeni bir boyut eklendi: Artık, sömürüyü yapan firmalar tek bir ülkeye ait firma olmaktan hızla çıkmakta ve uluslararası sermaye büyük çoğunlukla millilik niteliğini yitirip gerçek anlamda uluslararasılaşmaktadır. Bu oluşumda en önemli rolü iletişim teknolojisi oynamaktadır: İletişim teknolojisinin bugünkü yapısı olmaksızın uluslararsılaşmanın başarısı büyük ölçüde kısıtlanır: Dünya emperyalizmi anında-iletişim olanaklarına sahip olmazsa ne ekonomik ne askeri ne de kültürel\ideolojik kontrolu şimdiki gibi sağlayabilir. İletişim, iletişim teknolojisi ve ürünleri, kapitalist dünya pazarının yeni boyutlara ulaşmasında hem iletişim sermayesi hem de bütün diğer sermayeler için hayati bir rol oynamaktadır.
Yaşadığımız dünyada, birbiriyle sığ iletişim şebekeleriyle bağıntılı egemen pazar yapısı (a) azami çıkar sağlama hesaplarını gerçekleştirir, (b) üretim faaliyetlerinin çeşidini ve amacını, (c) uzmanlaşma biçimini, derecesini ve nerde\hangi ülkede olacağını, (d) emek, mal ve diğer servisler için yapılacak harcamaların tarzını\şeklini saptar, (e) icatların ve yeniliklerin kapsamını ve yerini belirler.
Emperyalizm\imparatorluk iletitimsiz gerçekletemez. Emperyalizm iletitimsiz asla yapamaz. Emperyalizmin bütün ekonomik ve siyasal örgütleri iletişim ağlarının kurulması ve sürekli kontrolu olmadan başarı sağlayamaz. Finans ve endüstriyel kapital iletişimsiz cansız bir yığın olarak kalır. Bu iletişimin bir parçası da kitle iletişim araçları sistemlerinin kurulması ve yürütülmesidir.
Milletlerarası ilişkiler sisteminde kitle iletişimi 1980'lerden beri ön planda rol oynamaya başlamıştır ve bu önemin daha da artacağı kesindir. Bunun en önde gelen nedenlerini şu şekilde özetleyebiliriz:
a. Milletlerarası ilişkilerde baskı ve terör yanında iknanın rolü büyük ölçüde artmaktadır.
b. Milletlerarası ticaret, rekabet ve mücadele gittikçe ypğunlaşmaktadır. Kitle üretiminin gereği olan kitleleri sürükleme politikası, kitle iletişim araçlarına uluslararası firmaların bağımlılığını sürekli artırmaktadır.
c. Milli ve milletlerarası özel ve devlet örgütlerinin amaçlarına ulaşmada kendileri için gerekli informasyon ve iletişim akımına ihtiyaçları hızla artmaktadır. Devlet sektörlerinde bile bürokratik uyuşukluk kıpırdanma zorunda kalmaktadır: Kompütürler, faxlar, tele-konferanslar uyuşuğu dürtüklemekte, rahatsız etmektedir.
d. İletişim teknolojisinin bilgi toplama, depolama ve dağıtmada hızla artan kapasitesinin kullanılmasının sağladığı faydaları göz ardı etmek yarışta geri kalmak demektir.
Bu düzende, uluslararası medya faaliyetlerine baktığımızda en azından birbiriyle bağıntılı dört ilişki biçiminin olduğunu görürüz:
1. İletişim teknolojisi ve ilişkileri: Kaynakları, biçimi, üretimi ve teknoloji (=araç) transferi.
2. İletişim teknolojisinin örgütlenmesi (=medyanın örgütlenmesi) ve örgüt transferi: Örgütsel ve finans yapıları, yapı değişimleri, yapısal ilişkiler, örgütsel yapıların transferi.
3. İletişim teknolojisinin (=araçların) ürün üretimi ve dağıtımı: ürün\ileti biçimleri ve pazar ilitkileri.
4. İdeolojik destek: Günlük iletişim faaliyetlerini idealleştiren değerler sistemi, medya profesyonelizmi, profesyonel ideoloji, medya politikası.
Ülkeler arası ilişkilerde, özellikle tüketici durumdaki ülkenin gelişme karakterine ve durumuna göre, bunlardan bir veya ikisinin büyük ağırlık kazandığını görürüz. Örneğin Avrupa'da gelişmiş kapitalistler arasındaki ilişkilerde ağırlık software biçimlerinin akışındadır, çünkü bu ülkeler (hardware'lerini) iletişim araçlarını kendileri üretirler ve bu bakımdan dünya pazarında rekabet halindedirler. İletişim sisteminin biçimlenme safhasında olan yerlerde ise, teknoloji, örgütlenme ve profesyonel ideolojinin transferi ön plandadır. Endüstrileşmiş kapitalist ülkelerde alt yapı oluşmuştur, yeleşmiştir, ilişkiler ve hatta tartışmalar üretilenin tüketimi ve içeriği üzerinde olur. Diğer ülkelerde ise, tartışmalar, eğer varsa, öncelikle sistem tartışmasıdır. Hatta software üzerindeki tartışmalar bile meşruluk ve ideoloji çatışmasıdır.
1. İLETİŞİM TEKNOLOJİSİ, İLİŞKİ VE POLİTİKASI
İletişim teknolojisi iletişim üretmek için üretilen teknolojik araçlardır (Radyo, Tv, telefon, kamera, telgrafın telleri, tellere konan kuşlar ve kargalar gibi). Tv veya radyo teknoloji değil bir teknolojinin materyal ürünüdür, belli biçimdeki maddesel ifadesidir. Teknoloji bu araçları üreten makine, emek, bilgi ve ilişki düzenidir. Tv araçlarını transfer etmeyle iletişim teknolojisinin transfer etmiş olmayız. İletişim teknolojisinin maddesel bir ürününü transfer etmiş oluruz. Radyo-tv vericisinin verdiği ve alıcısının aldığı, bu teknolojide ayrı bir safhayı ifade eder.
Yeni teknolojilerin gelişimi, biçimlenmesi gelişmiş kapitalist ülkelerde, genellikle Amerikan pazarında, oluşmaktadır. Amerika'nın en büyük rakibi Japonya'dır, ardından da Avrupa kapitalistleri gelir. Bu pazarlarda oluşup geliştikten ve biçimlendikten sonra, dünya pazarına yayılma başlar ve dünya bunu kopye eetmeye itilir. Bu yayılma da, gerçekte, teknolojinin yayılması olarak yutturulan ürünün yayılmasıdır.
Teknolojinin orijini ve gelişmesi gibi, teknolojinin nerde ve nasıl uygulanacağı da öyle kendiliğinde ve istatistiksel olasılığa bağlı olarak ortaya çıkmaz.
Hem sosyal orijin, hem geliştirilmesi ve hem de uygulanması bakımlarından teknoloji nötr değildir: Azrailin tırpanı can almak içindir. Bunu başka bir örtüye sokmak cinin şeytanlığıdır. Örneğin nükleer fizik ve savaş endüstrisinin ürünleri yok etmek, saldırmak içindir. Televizyon epey yararlı şeyler için kullanılabilir. Fakat "kullanılabilir" ile "kullanılmaktadır" sözü arasındaki fark, "gerçek" ile "olasılık" arasındaki fark gibidir: Burda olasılık ideolojik masallarla avundurma görevi görür. Tv. teknolojisi öncelikle belli sınıflara ticari ve siyasi "faydaları" için geliştirilmiştir ve kullanılmaktadır. Nutral olarak başka amaçlar için "kullanilabilirliliği" veya demokrasi ve özgürlüğün aracı olduğu iddiası, kırmızı şapkalı kızı yemeye hazırlanan kurdun büyük anne kılığına bürünmesine benzer. Teknoloji sosyal çıkarların ifadesidir ve kontrol edenlere hizmet eder.
Teknolojik-araç transferi çeşitli soru ve sorunları beraberinde getirir: Fiziki çevredeki etkileri (denizlerin, göllerin, havanın, ormanların mahvedilmesi gibi), finansmanı, yönetim ve idaresi, toplumdaki yerinin ve görevinin yasal düzenlemesi, kullanılmasındaki profesyonelleşme, teknik eğitimi, bakımı, geliştirme olanakları gibi... teknoloji transferinde çok nadiren "tercihler" objektif toplumsal kıstaslara göre yapılır. Teknoloji transferi siyasal ve ekonomik politikaların ve bunların ardımdaki özel çıkarların çerçevesi içinde yapılır.
2. ÖRGÜTSEL YAPILAR
Örgüt, sahiplik, kontrol, finans ve transfer biçimleri kapitalist iletişim araçlarının biçim ve çalışma tarzını gösterir. Kapitalist ülkelerde iletişim örgütlerinin belli bir biçimde şekillenmesinin nedeni, kapitalist sistemin üretimi kendi çıkarları, değerleri ve pratikleri paralelinde biçimlendirmesindendir. Kabaca kapitalist dünyada iki tür örgütlenme şekli görürürüz. Özel teşebbüsün egemen olduğu ve kamu sistemlerinin egemen olduğu sistemler. Özel teşebbüsün hakim olduğu sistemde kamu servisi sistemin güçsüz ve önemsiz bir parçasıdır. Kamu servisinin egemen olduğu sistemlerde bu egemenlik sadece yayın (radyo-Tv) sistemini kapsar, diğer araçlar özel tetebbüsün elindedir.
Kapitalist üretimde nitelik ve özellikle nicelik büyümesi (a) artan kapitalist ürünlerin pazarlanıp satılması için sosyal iletişim sektörünün ekonomik sömürüsünü, (b) farklı sosyal sınıfların oluşturduğu kitlelere ulaşacak bir ideolojik çerçeveyi gerektirir. Bu çerçeve kapitalist sosyal gerçeğin kapitalist sınıfın çıkarları yönünde yorumlanmasını sağlar. Bu da kitle iletişiminin bu amaçla kullanılmasını zorunlu kılar. Dolayısıyla, medianın yaradılışı, yapısı ve kullanılışı kapitalin hareketine uyumlu olan bir aparatustur.
Kapitalist (veya o yoldaki) devlet (a) iletişim kapitalistleri (reklamcılar dahil) ve (b) kapitalist sınıfın tümünün çıkarları arasında arabuluculuk yapar. Bu arabuluculuk genellikle tekniksel sorunların ve çatışmaların halledilmesinde, iletişim üretiminin yasasal düzenlenmesinde kendini gösterir. Kapitalist sınıf için media stratejik bir öneme sahiptir. Burjuvazi ve burjuva devleti iletişim sektörünün iki ana yanında görev yapar: (a) Mal olması yanı ve (b) ideolojik aparatus\araç olması yanı.
Kapitalist, örneğin Amerikan devlet örgütü, ordusuyla ve politikasıyla, sadece Amerikan sermayesinin değil tüm imperyalist güçlerin uluslararası sözcüsüdür. Diğer ülkelerin devletlerinin bu tür bir görevi yapabilmeleri için, sermayelerinin yerel ve uluslararası güce sahip olması gerekir. Nasıl ki bu ülkelerin sermayeleri dışa bağımlıysa, siyasal ve ekonomik politikalarını düzenleyen devletleri de dışa bağımlı olmak zorundadır. Nasıl ki dışa bağımlı sermaye dış sermayenin temsilcisi ve sözcüsü olmak zorundaysa, onları ülkeye girmekten alıkoyamıyorsa, bu sermayenin devleti de buna uyumlu tedbirleri almak ve uygulamak zorundadır. Bağımlı ülkeler (geri bırakılmış, gelişmekte olan, geri kalmış, üçüncü dünya adlarıyla anılan ülkeler) medya sistemi yapısından, kendi tarihsel geçmişlerine ve durumlarına göre iki ana kategoride toplanabilir: Eski koloniler ve koloni olmayıp da sonradan (Türkiye gibi) neo-koloniciliğin altına girenler\bağımsızlığını yitirenler\bağımlı olanlar.
3. ÖRGÜTSEL İLİŞKİLER
ÖRGÜTSEL TRANSFERİN İŞLEYİŞİ
Dünya'daki iletişim araçlarının teknolojik biçimi, Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya, kısaca gelişmiş kapitalist dünya tarafından, kendi dünyalarının gereksinmelerine cevap olarak geliştirilmiş ve şekillendirilmiştir. Diğer ülkelerin iletişim sistemleri bu geliştirilenin takliti veya kopyesidir. Bu ülkeler iletişim sisteminde de gelişmenin gerisinde bırakılan ülkelerdir. Kendilerine özgü gelişme ve geliştirme girişimleri yokedilmiştir. "Kopyeleme" veya "uyma-benzeme\uydurma-benzetme" süreci, böylece, güçlü gelişmiş ülkelerin ihracatı ve diğerlerinin ise ithalatı üzerine kurulmuştur.
Örneğin, ilk egemen uluslararası haber ajanslarının örgütlenme ve çalışma biçimi sonrakiler ve şimdikiler için egemen bir model oldu. Hollywood pazar gereksinmeleri tarafından saptanan bir yapısal biçim aldı. Film üretiminden dağıtımına kadar yüksek derecede profesyonelleşmiş ve özelleşmiş iş bölümü oluşturdu. Bu endüstriyel yapıyı diğer ülkeler çoğunlukla gıptayla kopyelemeye çalıştılar. Diğer ülkelerin film endüstrileri uluslararası media düzeninin dikey entegtrasyonunda alt kademede kopyeci ve\veya dağıtıcı rol içinde hapsedildiler. Kendilerine özgü gelişme olanakları pazar gerçeklerinin ve ideolojik egemenliğin saptayıcılığı karşısında büyük ölçüde sınırlandı.
Dünya pazarında sistem ve örgüt biçiminin ihracatı ve yapılmasında, olanın tutulmasında reklam endüstrisinin etkenlik bakımından çok önemli bir yeri vardır. Reklam örgütleri, uluslararası sermaye ile kitle iletişim örgütlerini arasındaki pazarlama ilişkisini düzenler ve yürütür. Bu endüstrinin etkisi media imperyalizmini yansıtır.
ÖZELİN KAMUYA SALDIRISI: DEREGULASYON?
1980'lerden beri Avrupa'da hızlanan ve bütün dünyaya hızla yayılan Amerikan örgütlenme sistemi deregulasyon, liberalleşme, özgürlük, sloganlarıyla, ve örgüt ve pazarda globalleşme, entegrasyon, birleşme, gruplaşma ve ortak girişimlerle gittikçe güçlenmektedir. Avrupa'da kamu servisi sistemi gittikçe ikinci plana düşmektedir. Türkiye gibi kamu servisinin yaşam mücadelesi verdiği ülkelerde ve sovyetlerin çöküşüyle yeni kurulan rejimlerde, Amerikan medya örgütlenme sisteminin hücumu, bu ülkelerin bağımsızlığını ve yasalarını hiçe sayacak bir şekilde devam etmektedir. Korsan radyo ve televizyonlar kurulmakta ve yayın yapmaktadır. Kamu servisi iletişim örgütleri politikası kargaşalıklar ve çıkmaz içine bırakılmaktadır. Bu örgütlerin yönetimine Amerikan sisteminin yetiştirdiği kişiler getirilerek servis yozlaştırılmaktadır. Örgüt transferi ve ilişkisinde oynanan önemli bir pazar oyunu da, süper kar yapma olanakları olan alanlardaki büyük kamu kurumlarının kefenlerinin hazırlanıp, bu alanın örgütlenme biçiminin yeniden düzenlenip özelleştirilmesidir. Buna da birkaç isim verilir: Özellettirme, deregulasyon, liberalletme gibi.
Deragulasyonun birkaç anlamını anlatmaya çalışalım: Deragulasyon havadan şıp diye düşmemiştir. Ne de genel özgürlük ve demokrasi arayışının bir sonucudur. Amerika'da deragulasyon iletişim pazarının gelişimi ve gelişmelerle gelen çıkar-kar alanlarındaki rekabetin neticesi ve bu neticenin ideolojik alanda yasasal ifadesidir. Bu ideolojik ifade kendini devlet ile özel teşebbüs arasındaki çekişme olarak, devletin yasalarla iletişim işine pis burnunu sokması\pis burnunu çekmesi olarak sunar. Regulasyon burnunun sokup düzenlemeler yapması, deragülasyon da bu düzenlemeleri çöpe atması olur. Bu tür anlatım hem aldatıcı hem de yanlış yöne sürükleyicidir. Amerika'da regulasyon hiçbir zaman özel teşebbüsün dışında ve özel teşebbüse karşı olmamıştır. Deragulasyon, regulasyonda olduğu gibi, Amerika'da, yeni teknolojileri kontrol etme ve pazarı paylaşma yarışının önemli bir parçasıdır. Deregulasyonla düzensizlik gelmedi, düzen ortadan kaldırılmadı, yeniden paylaşmalar oldu, yeniden düzenlemeler yapıldı. Bunu da devlet yapmadı, aktif pazar güçleri yaptı. Amerikada deragulasyon (veya regulasyon) için lobbying ve yasal mücadele devlet ile özel teşebbüs ikilisi arasında olmaz, özel teşebbüslerle özel teşebbüs arasında olur. Mahkemeye verenler ve verilenler, yasa değişikliği arayanlar ve karşı gelenler, anti-tröst davaları açanlar, saldıran ve savunanlar özel teşebbüstür. Devlet sadece mahkemelerinde hakim rolünü oynar. Örgütlenmede ve örgüt pratiğindeki yasal ilişki düzeni, var olan meşruluğun ifadesidir. Dolayısıyla, deregulasyon, T. Parson'un pozitivist ifadesiyle, "sistemin uyumla kendini yükseltmesine" bir örnektir. Burda uyum yapan sistem değil, subsistemdir: FCC'nin bazı kuralları sistemdeki fonksiyonel görevlerini yitirdikleri için yerlerini başkasına bırakıyorlar.`gerçekte, deregulasyon sub-sub-sistemde ayarlamalar yaparak yeniden-düzenlemedir.
Amerika dışında deragulasyon, aynen Amerika'da olduğu gibi, yanlış yansıtılmaktadır: Liberalleşme, çok-seslilik\çoğulculuk, devletin baskıcı ve gelişmeyi engelleyici kontrolundan çıkma gibi... Gerçekte deregülasyon dünyanın Amerikanlaştırılmasında imperyalist ideolojinin Krala giydirdiği bir başka giysidir.
Avrupada ve Türkiye'de deregulasyonun anlamı gerçekte Amerikadakinden servis ve örgütlenme anlayışının ve kültürünün özelliği nedeniyle farklıdır. Avrupa'da ve Türkiye'de deregulasyon özel teşebbüsün (yerli ve uluslararası sermayenin) kamu sistemine karşı açtığı savaşın ifadesidir. Savaş Amerikadakinin aksine "sistem" savaşıdır. Kapitalistin kapitalist sistemdeki kapitalist çıkar düzenine kendi arzu ettiği ölçüde ve biçimde uymayanı uydurmaya çalışmasıdır. Milliyetçi devlet ideolojisinin formal ileticisi ve yücelticisi olan kamu servisi olarak sunulmuş ve yerleşmiş kitle yayın araçlarının, artık, kapitalist çıkarlara yeterince hizmet edememesi ve büyük bir gelir alanı şekline dönüşmesi sonucu kapitalistin "liberalizm" sloganlarıyla bu pazara el atmasıdır.
Deregulasyon saldırının çok önemli bir özelliğini vurgulamak gerekir: Deregulasyon veya özelleştirme, yerel girişim ötesinde uluslararası boyutlara sahiptir. Olay, tek tek ülkelerdeki yerel özelleştirme kapsamı ötesindedir: Yerele uluslararası firmaların çeşitli biçimlerde girmesi ve yerelin uluslararasılatmasıdır. Bu uluslararasılaşma sadece özel teşebbüsün karakterini değiştirmez, aynı zamanda kamu servisi örgütlerinin de yeni ilişkilere girerek kendilerini yeniden tanımlamalarına neden olur.
SERMAYENİN ULUSLARARASILAŞMASI
Sermayenin uluslararasılaşması iki anlama gelir: Birinci anlamda, uluslararası ticari örgütlerin iş-sermayesi uluslararası karaktere sahiptir, yani firmada önemli hisseleri olan kapitalistler tek bir ülkenin değil, çeşitli ülkelerin kapitalistleridir. İkinci anlamda, firmanın sermayesi millidir ve uluslararası pazarda iş yaparak gelir sağlamaktadır. Seksenlere kadar ikinci tip sermayenin hakimiyeti vardı. Yönelim birinci türe doğru olmaktadır. Uluslararası pazarın artan egemenliği sonucu, kitle iletişim sermayesi milli karakterini birçok ülkede kaybetmiş durumdadır. Sadece medianın örgütünün kendisinde değil, üretim ve dağıtımında da uluslararası sermaye ile iç-sermaye rakip veya ortak olarak birlikte girişimde bulunmaktalar.
1970'lerde geleneksel milli firmalar dünya pazarlarını paylaşıyordu: Amerika'nın CBS, ABC ve NBC firmaları, Almanyanın ARD'si, İngiltere'nin BBC, Thames ve Granada firmaları, Fransa'nın ZDF'i ve Lüksemburg'un CLT'si dünyanın önde gelen firmalarıydı. 1980'lerin gruplaşmaları, birleşmeleri, satın almaları sonucu bugün dünya iletişim pazarlarında yarışan firmalar tek-uluslu uluslararası firmalar olmadan çok, çok-uluslu uluslararası firmalardır ve tek bir alanda iş yapan firma değil çok alanda iş yapan firmalardır. Kapitalist medya sahipliği karmaşık bir şema olarak kendini sunar. Bunlara birkaç örnek verelim: Telecommunication Inc. ile Bell Atlantik (1993), Time İnc. ile Warner Brothers (1989), Gulf Oil ile Chevron (1984), Standart Oil ile British Petrol (1989), MCA ile Matsushia (1990), RCA ile GE (1986), ABC ile Capital Cities (1985), Viacom ile National Amusements (1987), Mac Millan ile Maxwell Comm (1988). Avrupa ve diğer kıtaların iletişim konglomerate'leri ve grupları (Fransız Hachette, Alman Bertelsmann, Avusturalya'lı Murdoch'un News Corp., Italyan Berlusconi imparatorluğunun Fininvest, Ingiliz Maxwell ve Saatchi & Saatchi, japonların Asahi, Nippon, Fuji Telecasting gibi), dünya pazarında Amerikanın payını dişlemeye başladılar.
HABERCİLİK İLİŞKİSİ
Milletlerarası haber toplama ve yayma örgütlenmesinde, birkaç kapitalist haber örgütlerinin sadece örgütsel yapı olarak değil, aynı zamanda fiilen dünya pazarlarındaki egemenliği, ve diğer ülkelerin onların yapısını taklit etmesi ve köşeye sıkışmış bir durumda bağımlı olarak bırakılması uluslarası iletişim düzeninin ve ilişkilerinin en belirgin karakterlerinden biridir. Haber toplama ve iletmede, dünyada birkaç dev örgütün dışında hiçbir media sistemi dış muhabirler tutmaya finansman bakımından yeterli değildir. Amerikanın etki bölgelerindeki haberlerin % 70'i Amerikan haber ajansları, İngiliz eski-kolonilerindeki haberlerin % 50'si İngiliz ajanslarından ve Fransızların eski-kolonilerindeki haberlerin % 45'i Fransız ajansının servisinden sağlanmaktadır. Direk sömürgecilikteki yapı yeni-sömürgecilikte büyük ölçüde yansımaktadır. Bu nedenle dünya AP, UPI, Reuters, AFP, CNN gibi birkaç dev örgüte bağımlıdır.
4. SOFTWARE BİÇİMLERİ VE PAZAR İlİŞKİLERİ
İletişim teknolojisinin ortaya koyduğu en önemli ürün İletişimin iletileni, gözle görüleni, kulakla duyulanıdır. Bu ürünler media teknolojisinin özelliğine göre çeşitli araçlarla taşınarak, çeşitli araçlardan geçerek, çeşitli biçimlerde gelir. Software akımının iki ana yanı vardır: Birincisi ideolojik ve kültürsel ve ikincisi de ticari. Ideolojik yan ticari yanı desteklemek, tüketicileri pazara alıştırmak ve entegre etmek için görev görür. Birinci yan bakımından, Amerikan kitle ideolojisi, kültür ve yaşam tarzı dünyada rakipsiz egemenliğe sahiptir. Dünya bu bakımdan 24 saat sürekli bombardıman edilmektedir. Bu da ne kendiliğinden ne de bu tarzın gerçek üstünlüğünden esinlenir. Tarzın sürekli olarak tekrarlanmasından, yüceltilmesinden ve yeknesaklıktan öte çoğulcu renkli ve umut verici bir görünüm içinde sunumundan, alternatifleri ortadan kaldıran pazar gücünden, ve insanlara fiziksel ve duygusal heyecan ve fantaziye kaçışla-doyumu getiren eğlence özelliğinden dolayıdır. İkinci, yani ticari yanda da dünya pazarlarında Amerikan egemenliği gerileyen bir şekilde sürmektedir. Bu egemenlik altında kendi etki alanlarını genişletmeye çalışan Japonya ve Avrupa kapitalistlerini, ve bu egemenlik tarzını kopye ederek kendi yakın çevresinde iş yapan diğer ülkelerin kapitalistlerini görürüz.
Amerikan ürünlerini taklit eden sadece geri kalmış ülkeler değildir, aynı zamanda gelişmiş kapitalist ülkeler de bu yolu seçmiştir. Amerikan kültürel egemenliğinden Avrupa da kaçamamıştır: Gerçi Avrupada bölgesel değiş tokuş uzun yıllardır devam etmektedir ve Ortak pazar ülkeleri arasında daha da kolay bir hale gelmiştir, Gene de Avrupanın Amerika'dan ithalı % 40 gibi önemli bir miktarın üzerindedir. Batı Avrupa software'lerinin % 40-50'sini Amerika'dan, % 10-20'sini İngiltere'den, % 5 ile 10 arasını da Almanya ve Fransa'dan, ve % 5 kadarını da diğer ülkelerden ithal eder.
Bağımlı pazarlar kendi üretim olanakları ellerinden alınmış, yozlaşmış, taklitçiliğe, kopyeciliğe ve hatta korsanlığa yönelmiş, dış ürünlerin egemenliğindeki tüketici ülkelerdir. Dünya pazarındaki tek yönlü trafik okunun sivri ucundakilerdir. Ortak pazarın kuralına göre, Avrupadan Türkiye'ye yöneltilen yayınları Türkiye Türk halkının almasını garanti eder. Türkiye'de korsan yayın yapan dış sermayenin çıkarlarının ifadecileri istasyonlar program kalitesi bakımından birbirinden kötüdürler. Türkiye televizyonlarında yaygın olan sinema filmleri, sabun-operaları (kadınların izlediği diziler), polis ve macera dizileri, ve gece sonrası yayınlanan erotik, yani yumuşak-pornodur. Hepside programlarının büyük kısmını dışardan sağlar.
Film satışları geleneksel olarak üç merkezden olurdu (Santo Monica, Cannes ve Milan). Şimdi bu merkezler dışı yapılan satışlar tüm satışların yarısından fazladır. Amerika'nın dünya pazarlarından elde ettiği gelirler de bu endüstrinin pazar hakimiyetini sürdürdüğünü göstermektedir. Agustos 30, 1993'de, bir haftalık box office (yani sinemalarda seyirle elde ettiği) geliri 132.7 milyon dolardı. Ayni hafta içinde 1992'de 112.5 milyon yapmıştı.
Oyun\game show'ları Amerika'da bıkkınlık vermiş durumda ve yeni oyun biçimleri aranmaktadır. Amerika'da tutulanlar ve benzini bitmişler dış pazarlarda kapışılmaktadır:
Dünya pazarında, haber ve information akımı da tek yönlü bir karakter taşır. Kapitalist media, özellikle Amerikada, çok nadir üçüncü dünyadan haber verir. Amerika kimseden haber satın almaz. Kendi haberini kendi toplar ve kendi haberini kendi biçiminde dünyaya yayar.
Hiçbir program türü futbol yayınlarının kısa sürede topladığı izleyici ve parayı yapamaz. Futbol kapitalist düzende tüketim endüstrisinin reklamını yaparak geniş kitlelere ulaştığı bir alandır. Avrupa pazarında ismini duyuran spor kanalları Eurosport, Screen Sport, Sport Canal, ve Tv Sports'dur.
Her profesyonel spor, spor ve sporla ilişkili olmayan oyuncak ve eğlence endüstrilerinin palazlanmasına yardım eder. Örneğin, Amerika'da Spor endüstrisinin 1989'daki satışı 44.4 milyar dolardı. Her yıl da artmaktadır.
Çocuk programları, filmleri ve çizgi filmleri, dergileri, mecmuaları alanında da Amerika'ya kimse rakip olacak bir durumda değildir. Walt Disney ürünlerine ne ticari ne ideolojik yönden dünyada bir rakip vardır. Avrupa kapitalistleri bile dünya çizgi film üretiminin ve dağıtımının yüzde beşini bile sağlayamamaktadır.
Müzik dergileri popüler müzik endüstrisinin, kadın dergileri tüketim-feminizmi ve bireyciliği, seks ve moda endüstrisinin destekleyicisi ürünlerdir. Bunların da çoğu Amerikan kaynaklıdır veya Amerika'dakinin tıpa tıp kopyesidir.
Müzik endüstrisi Amerika'nın dünya pazarlarında sattığı iletişim ürünlerinin tarihsel-geçmiş bakımından hemen hepsinden önce gelir. Müzik ihraç edilen Amerikan "hayranlığının" belki de ilk ürünüdür. Amerikan iletişim firmaları plak üretimi ve dağıtımı yanında, videoların yaygınlaşmasıyla video-müzik üretimi ve dağıtımına büyük önem vermektedirler.
Radyo bütün dünyada Amerikan popüler müziğinin infiltrasyonunun en önemli aracı olmuştur ve bunda da devam etmektedir. Bugün radyo denince akla hemen müzik gelir. Radyo haberciliği televizyon haberciliğine taş çıkartacak şekilde "kapsül haberler" tekline dönütmüttür.
ÜRÜN FİAT POLİTİKASI
Diğer ülkeler neden kendi filmlerini ve programlarını yapmıyorlar? Neden kendi çocuk programlarını ve dergilerini üretmiyorlar? Ürettikleri de neden köşede bucakta kalıyor? Burjuva ideoloji buna verdiği cevapta, dünyayı maddi ve manevi bakımdan soyanların bu soygunlarını sadece "servis," "talebe cevap" olarak sunup haklı çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda, soydukları yerlerin insanlarını kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar yeteneksiz olmakla suçlar.
Amerikan programlarının fiatı pazarın yapısal özelliklerine göre saptanır. Gelişmiş kapitalist pazarlarda (Almanya, Fransa, İngiltere'de) gelişmiş kapitalistlerle yarış yaparaktan fiatlar yüksek tutulur.
Amerika 1992'de gelişmiş kapitalist ülkelerden tv filmleri için ortalama 62,000 dolar, yarım saatlik seriler için 12,000 dolar, diğerlerinden (özel programlar, durum komedileri) 40,000 dolar, ve sinema filmleri içinse 225,000 dolar para alıyordu.
Geri bırakılmış pazarlarda ise tv filmlerine ortalama 2,700 dolar, yarım saatlik serinin bir serüvenine 575 dolar, sinema filmlerine 2,500 dolar, ve yarım saatlik bir çocuk kartonuna 400 dolar öder. Reklamcılardan fahiş fiat alır. Reklam yapan firmalar da bu fahiş fiatları mallarının mal oluşuna yükler ve böylece tüketicinin aldığı malın fiatı daha da artar. Düşün, biz seyrettiğimiz için iletişim firması, reklam firması ve malını reklam eden firma para yapıyor, ve bunun masraflarını da tüketici ödüyor.
5. İLETİŞİM PROFESONELLİĞİ, PRATİĞİ VE İDEOLOJİSİ
Örgütsel transfer sadece örgütün takliti veya kopyesi girişimlerini içermez. örgütsel pratik biçimleri ve bu pratiklerin varsayımlarını beraberinde getirir. Media profesyonalizmi teknolojik araç ve ürün transferine paralel olarak ithal edilmiş bir ideolojidir. Kültürel bağımlılığın en önemli parçalarından biridir.
İletişim örgütlerinde "uygun" profesyonel iş görme kaideleri ve meslek ahlakı, ve neyin "uygun" ve neyin "uygunsuz" olduğu hakkındaki tutumlar ve ideolojik varsayımlar, örgütün çalışma biçimini ve ideolojik profesyonel kültürünü belirler. Burda, genel Amerikan ideolojisinin ve medyayı içeren özel ideolojik değer yargılarının egemenliğinin dünyaya yayıldığını görürüz.
Profesyonellik kitleleri pazar ideolojisine ve alışkanlıklarına hazırlamak ve biçimlendirmek ve bu biçimde tutup tüketime sevmetmek için geliştirilmiş paketleme, sunma, kısaca satıcılıkta tecrübe kazanmadır. Geri bırakılmış ülkelerde, fikir basınının dışında, bu satıcılık profesyonalizminin seviyesi hemen hemen tezgahtarlıktır. Bu da, televizyonda egemen bir biçimdir.
SON SÖZLER: DÜZENİN GELECEĞİ
Amazon yağmur ormanları... Bu ormanlarda yaşayan ilkel kabilelere hareketli-uydu çanakları emperyalizmin kültürünü, dünya görüşünü, yaşam tarzını, umutlarını, beklentilerini, sevgilerini, başarılarını ve frastrasyonlarını, eğlence ve zevklerini ulaştırıyor. İlkel kabileler, kapitalizmin, toplumsal kültür ve eğlence pratiklerini toplumun elinden alıp, nasıl dört duvar arasına hapsettikten sonra, ticari mal olarak kullandığını ve parayla yeniden topluma sunduğunu ağızları açık izliyorlar. Kendi gelecek nesillerinin, yok edilmezse tabi, geleceğini seyrediyorlar. Gerçekte, gelecek onlara, onlara rağmen gelecek ve iliklerini sömürecek bir gelecek. Seyrettikleri gelecek, gelecekteki sömürünün ve kendisini modern ve ileri sanan deliliğin ifadeleridir. Deli bu ifadelere bakıp delicesine güler.
Irfan Erdoğan, NY 1995
Hiç yorum yok