Sosyalist kent tasarımı: “On yıl sonra sosyalizm”
Stalin Dönemi Mimarisinden |
Sovyetler Birliğinde, 1920′lerin ateşli yeni sosyalist yaşam arayış ve yönelimleri içinde en önemlilerinden biri de yeni sosyalist kent tartışmalarıydı. Yeni sosyalist kent tartışmaları içinde, muhtemelen en sonuncusu fakat en kapsamlı, en engin ve bütünsel olanı Sabsoviç’in 1929′da yazdığı “On Yıl Sonra SSCB: Sosyalizmi İnşanın Genel Planı” adlı yapıttı. Sabsoviç’in yapıtı, 1920′lerin tutkulu sosyalist hayal gücünün doruk noktalarından birini oluşturuyordu. Türkçe çevirisi olmayan “On Yıl Sonra SSCB”nin kısa bir özetini tüm işgüzar yorumlarına karşın hayranlığını belirtmekten geri kalamayan Richard Stites'dan okumak durumundayız:
“Başlıca Urbanist (kentçi-bn) tasarı dramatik bir şekilde, Sovyet Rusya’nın merkezi devlet planlama örgütünün (Gosplan) yüksek düzeyde yetkililerinden olan L. M. Sabsoviç tarafından, ilk beş yıllık planın tam ortasında ortaya atıldı. Kibirli bir iyimserlik patlamasıyla, reçetesini On Yıl Sonra SSCB diye adlandırdı. Kapsamlılık, ayrıntı ve coşku bakımından bütün eski kent planlarını geride bırakıyordu ve açıkça Bogdanov’un Kızıl Yıldız’ındaki “büyük projeleri” canlandırıyordu. Plan Sovyetler Birliği’nde yaygın olarak dağıtıldı ve tartışıldı, yabancı dillere çevrildi. Bir ekonomist tarafından yazılmış olduğu halde, devrim sırasında üretilen bütün şehir planlama çalışmalarının en abartılısıydı ve ütopyacılık ve deneysel yaşam alanındaki bütün temel temaların bir derlemesi oldu.
1939 yılındaki Sovyetler Birliği -buradaki ironiyi değerlendirebilmek için ülkenin o önemli yılda nasıl bir durumda olduğunu da hatırlamak gerekir- “sosyalizmin maddi ve sosyal temelinin” üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin tümden kaldırılması, sınıfların ortadan kalkması ve ekonominin sanayide ve tarımda dönüşümden geçmesi yoluyla çoktan atılmış olduğu bir ülkedir. Büyük şehirler yoktur, beden ve akıl sağlığına yönelik doğal ve insani olmayan tehlikeler yoktur. Sanayiler ve yurttaşlar ülkenin dört bir yanına, aklı başında ve rahat yaşamak için uygun sayı olan 50-75 bin kişilik “kümelenmelerle” dağılmıştır. Eski şehirlerde yeni işlerin yaratılması sona ermiştir, küçük işyerleri kompleksler haline gelmiştir ve burada kaynaşmıştır. Köy dünyası, mujik zihniyetiyle birlikte (5-8 yıl içinde!) ortadan kalkmıştır; kolektif ve devlet çiftlikleri coğrafi ve demografik açıdan eşit toprak birimleri üzerinde tarım-kentleri çevresinde birleştirilmiştir. Zaman içinde yeni sanayi şehirleri ve tarım-kentleri belli bir coğrafi birime hizmet eden Sanayi-Tarım Şehirleri halinde birleşecektir. Bu da Rusya’nın “yüzünü kökten değiştirecek,”, “kırsal barbarlığı ve yalıtılmışlığı” ortadan kaldıracak ve anormal kentsel yoğunlaşmayı sona erdirecektir.
Sabsoviç’in vizyonunda, komünal yaşam tüketici ve boğucu ev işlerinin, “hem yetişkinlerin hem çocukların hayatım mahveden o rezilliğin” yerini alır. Komünalizmin hedefleri nedir? Bütün işçileri (özellikle de kadınlan) günlük ihtiyaçlann giderilmesinden ve kişisel çocuk yetiştirme ve eğitim yükünden kurtarmak, bireysel ihtiyaçlar ile kolektif yaşamın tatmini için eneıjileri serbest bırakmak, çocukları daha sağlıklı hale getirmek, bütün halkın kültür düzeyini yükseltmek ve el ve kafa emeği arasındaki ayırmı kaldırmak. Bunun yöntemi?
Daha önceden ayrı ayrı ve tüketici bir şekilde, “küçük burjuva” evinin içinde gerçekleştirilen bütün işlerin “sanayileştirilmesi.”
Sosyalist ev kolektivizmi hayalleri geleneğine yaslanan Sabsoviç, bütün yiyecek üretme işlemlerinin, çiğ yemek malzemelerini, kent kafeteryalarında, komünal yemek salonlarında ve işyerlerinde termos kaplar içinde yenmeye hazır olarak dağıtılan hazır yemeklere dönüştürmek üzere eşgüdüme sokulmasını hayal etti. Yiyecek alışverişi, pişirme, ev yemeği, mutfak olmayacaktı artık.
Çamaşırın, terziliğin, tamiratın ve hatta ev temizlemenin (elektrikli araçlarla) aynı şekilde sanayileştirilmesi sayesinde herkes bütün bakım ihtiyaçlarından arındırılmış bir oturma-yemek odasına sahip olacaktı. Aslında Rusya engin
bir bedava otel zinciri haline gelecekti. 50-70 bin kişilik şehirlerinde, Sabsoviç bütün halkın25-50 konuta toplanmasını önerdi, yani bina başına 1.400-2.000 kişi olacaktı (çocuklar dayakın bir yerde yaşayacaktı), ya da Fourier’in falansterleri kadar büyük olacaklardı (1.700
kişilik).
Sabsoviç’in Yeni Şehir’i sakinlerine kültür alanında üç düzeyde hizmet verecekti: Her binanın içinde okuma odaları, salonlar ve galeriler olacaktı; şehirde daha büyük ve daha kapsamlı kültür merkezleri olacaktı; her işyeri ve fabrikada da daha ileri kurslar, stüdyolar ve laboratuvarlar olacaktı. Çalışma haftası üç güne inecekti (iki gün iş, bir gün tatil) ve sonra da beş gün olacaktı (üç gün iş, iki gün tatil) – ve bütün işçiler kırk dokuz yaşında emekli olacaktı. Ülkenin sağlığı atletizm ve tıp tesisleriyle, kısa çalışma süresiyle ve şehirleri kuşatan yeşil alanlarla korunacaktı. Sabsoviç’in dev “sosyal kondensatörü” sosyal varlığın fiziksel kabuğu hizmeti görecek ve bu da bilinci şekillendirecekti. Böylece hepsinin kültürel ve ruhsal düzeyi birkaç yıl içinde artmış olacaktı.
İnsan Sabsoviç’in öngörülerinin kapsamı ve ihtişamı karşısında nefessiz kalıyor. Bunlar o kadar akıl almaz görünüyordu ki bir süre sonra geleceği on yıl değil on beş yıl değerlendirmek üzere değişiklikler yaptı ve abartılı sayılarının bir kısmını değiştirdi. Fakat bütün bu taşanlardan biraz uzaklaşıp içinde yer alan teknolojik ayrıntıları da düşünürsek (taşımacılık, verimlilik, yüksek verim düzeyleri), tü¬müyle yeniden şekillenmiş, ütopyacı temalarla kaynaşmış bir ülkeyle karşılaşırız – ultramodern orta büyüklükte şehirlere sahip olan ve halkı hem verimlilik saçarken hem de büyük yolcu uçaklan ya da ki¬şisel uçaklarla ülkeyi kat eden ve tam bir rahatlık ve güven içinde mutlu komün hayatı yaşayan bir ülkedir bu. İstatistik tabloları ve ekonomik kehanetleri çıkartıp, biraz şaka ve birkaç karakterle birlikte zayıf bir olay örgüsü ekleyerek 1920’lerin tipik bilimkurgularından birini çıkartmak mümkün buradan. Aynı dönemde yazılmış olan, ama birkaç on yıl daha ötesini ele alan Larri’nin Mutluluk Ülkesi, buradaki fantezinin ihtişamlı kapsamından uzak değildir.” (Richard Stites, Devrimci Hayaller: Rus Devriminde Deneysel Yaşam ve Ütopyacı Vizyon)
Sabsoviç'in bilimsel-teknik öngörüleri
Sabsoviç’in devrimci hayal gücünün enginliği karşısında, insanın gerçekten nutku tutuluyor. 85 yıl sonra bugün bile bir komünisti heyecanlandırmaması olanaksız. 1929′un, halen ekonomik olarak çok
geri Sovyetler Birliği’nde, dahası o dönemin ileri kapitalist ülkelerinde bile ufukta görünmeyen, bütün ev içi işlerin sanayileşmesini, hazır gıdayı, elektronik mutfak ve temizlik aletlerini, yaygın kreş ve çocuk yuvalarını, büyük site yaşamını ya da uydu kentleri, yüksek hızlı tren, gemi ve uçaklarla ülkeyi fır dönen kitle taşımacılığını öngörmüş, sosyalist kent hayalini bunlar üzerine kurmuştur.
Ancak Sabsoviç’in sosyalist kent tasarımının asıl etkileyiciliği, öngördüğü teknik altyapıda değildir. 10-15 yılda değilse bile, bir 50-80 yıl sonrasında, kapitalizm onun öngördüğü tüm bilimsel- teknolojik gelişmeleri, fazlasıyla gerçekleştirmiştir. Günümüzde Türkiye’de “bile”, otomotik çamaşır ve bulaşık makinaları, mikro dalga fırınlar, mutfak robotları, elektronik süpürge ve temizlik araçları, lüks olmaktan çıkmış, işçi evlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Hazır gıda, hazır bebek maması, hazır pedler, hemen herşeyin hazır servisi, dev çaplı bir sektör haline gelmiştir. Üst orta sınıf ve burjuvaların lüks site ve uydu kentlerinde, peysaj mimarisinden havuz ve yapay göllere, yapay şelale ve koruluklardan spa’lara, sinema konser fitness salonlarına, tenis ve golf sahalarından tartan pistlere, helikopter pistlerine kadar her şey vardır. E-alışveriş giderek yaygınlaşmakta, parası olan için her şeyi kapısına hazır getirtmek mümkün olmaktadır. Yılda 30 milyon kişi iç hatlarda uçağa binebilmekte, hızlı tren ve vapur kullanımı yaygınlaşmakta, ülke içi ve Uluslar arası seyahat süreleri giderek kısalmaktadır. Hepsi bir yana, kapitalizm eskiden kol ve kafa emeğiyle yapılan bir çok işi, makineler ve bilgisayarlarla yapılır hale getirmiş, toplumsal emek üretkenliğini olağanüstü artırmıştır. (Zaten bu yüzden krizden krize giren bir bunama sürecindedir.)
Kapitalizm tüm bu bilimsel-teknik gelişmeleri ve çok daha fazlasını gerçekleştirdi. Yalnızcaüretimin teknik temelini bilgisayarlaştırmakla kalmadı, dijital ve uydu teknolojilerini gündelik yaşama soktu. Herşeyi daha kısa sürede, daha pratik yapılabilir hale getirdi. Jenerik teknolojilerle (nanoteknoloji, vb) kendi kendini temizleyen, yağmurdan, rüzgardan yenilenebilir enerji üreten evler, tanınmayan kişilerin profilini çıkaran bilgisayarlı gözlükler bile ufukta görünmeye başladı.
Kapitalizmin her geçen gün daha derinleştirmek dışında asla yapamayacağı ise: Emek, insan ve doğa
yıkımına son vermektir. Ücretli köleliği, evcil-cinsel köleliği, zamanda ve mekanda köleliği kaldırmaktır. Toplumsal işbölümüne (yöneten/yönetilen, kafa emeği/kol emeği, kadın-erkek, kent-kır) son vermektir. Kapitalizm bilimsel-teknolojik gelişmeyi doğrudan göreli ve mutlak artı-değer sömürüsünün ve kitleler üzerindeki egemenlik ve denetiminin azamileştirilmesine bağlar. Emeğin toplumsal (bilimsel, teknolojik, organizasyonal) üretkenliğinin artırılması, bu sayede yeni ihtiyaçlar, yeni mekan ve serbest zaman üretimi, artı-değer sömürüsünün artırılmasına çevrilir.
Kapitalizmde bilimsel-teknolojik gelişme, dolaysızca emek, insan, doğa yıkım ve köleliliğinin azamileştirilmesi demektir.
Komünizmi en baştan içerimine almaya başlayarak gelişen bir sosyalist kent, sosyalist yaşam tasarımı
Sabsoviç’in sosyalist kent tasarımının asıl üstünlüğü, olağanüstü bilimsel-teknolojik gelişme öngörülerinde değildir. Üretim ve yaşamın teknik altyapısının gelişmesinin yalnızca ön koşulunu oluşturduğu, komünizmi en başından içerimine almaya başlamış yeni ve daha yüksek bir sosyalist yaşam tasavvuru olmasıdır. Emek, insan ve doğa yıkımına, ücretli köleliğe, kadınların ve çocukların köleliliğine, toplumsal işbölümüne, zamanda ve mekanda köleliğe olabildiğince hızla son vermeyi arzulayan bir tasarımdır bu. Dönemin bir an önce eskiden kopuş ve yeni bir yaşamın örgütlenmesine dönük devrimci coşkusunun anlaşılabilir kıldığı bir dizi “uçuk” veya “ütopik”, ya da o dönemin sosyalist aydınlarının sevdiği deyişle “fantazmagorik” yan taşıyor olabilir. Fakat özünde sıkı sıkıya Marksizmin bilimsel komünizm öngörülerine bağlıdır ve onlara yaşamın her alanında, ileri teknik olduğu kadar pratik sosyal çözümler geliştirmeye çalışır. İsteyen bunlara sosyalist ütopya, isteyen sosyalist bilim-kurgu diyebilir, fakat bu tür çalışmaların günümüz komünist devrimci mücadelesi açısından anlamı yalnızca hayal gücümüzü geliştirmesi ve zenginleştirmesi değil, sosyalizm/komünizme ilişkin Marksist teorik öngörülerin kafada ve yaşamın içinden daha somut canlandırılabilir, işçiler açısından da kolayca anlaşılabilir ve tartışılabilir olmasıdır.
Sabsoviç’in sosyalizm tasarımının enginliği, dönemin tekil alanlara ilişkin, üretim, çalışma, zaman, mekan, kent, konut, ulaşım, iletişim, kır, doğa, kadın, çocuk, sağlık, eğitim, kültür, sanat, spor, dinlenme, eğlenme, toplum, birey gibi konulardaki sosyalizm/komünizm projeksiyonlarının tümünü tek bir bütünsel sosyalist yaşam örgütlenmesi olarak kaynaştırmaya çalışmasında, bu açıdan benzersiz olmasındadır.
Zamanda özgürleşmeye doğru sosyalist kent
En başta iş saatlerin (6 saat) ve günlerinin azaltılması (önce haftada 4.5 gün, sonra 4 gün), çalışma süresinin kısaltılması (49 yaşında emeklilik hakkı), böylelikle serbest zamanın artırılması gelir.
Ancak Sabsoviç bununla yetinmez. Gündelik yaşamdaki, ev, mutfak, çocuk bakımı, temizlik, sağlık, alışveriş, ulaşım gibi zorunlu işler için toplumsal olarak gerekli zamanı da olabildiğince minimuma indirgemek -bazılarında tamamen kaldırmak- gibi dahiyane sosyalist çözüm önerileriyle, toplumun, tüm bireylerinin ve özellikle de kadınların serbest zamanını azamileştirmeyi öngörür. Çocukların her büyük sitenin yakınında kurulacak tam donanımlı büyük kreşlerde toplumsal olarak (isteyen anne-babaların da katılabileceği tarzda) yetiştirilmesi… Evlere hazır yemek dağıtımıyla, evlerdenkadının köleliliğiyle kodlanmış mutfakların kaldırılması gibi çok köktenci bir öneri getirir.
(Mutfağın ve ev işlerinin “demokratikleştirilmesi” ile ufku sınırlı olan feministlerin kulakları çınlasın!) Dahası temizlik, çamaşır gibi ev işleri de makineleşip toplumsallaşarak, kadınların serbest zamanı artacaktır. Büyük site komplekslerini, özgür bireylerin özgür komünal birliği ve yaşamları (isteyenin istediği zaman ayrılabileceği, istediği zaman yalnız da kalabileceği, kendi istediği şeylerle uğraşabileceği) olarak tasarlar. Büyük site ve geniş yeşil alan, bahçe peysajları, hızla artacak bol serbest zamanla birlikte, bilimsel, eğitsel, kültürel, sanatsal, sportif, oyun, eğlence ve dinlenme tesis ve alanları ile birlikte düşünür.
Kafa emeği ile kol emeği arasındaki bölünmenin kaldırılması, herkesin daha bol serbest zamana sahip olması ve bilimsel, eğitsel, kültürel, sanatsal, sportif çok yönlü gelişim olanaklarından yararlanabilmesi ile tanımlıdır. Fabrika ve işyerlerinde, tüm çalışanların yararlanabileceği daha ileri bilimsel-teknik kurslar, laboratuarlar, aynı zamanda kültür-sanat stüdyoları vardır. Kol işçileri, istedikleri zaman, çalışma sürelerine sayılacak biçimde ileri teknik kurslardan, laboratuar çalışmalarından yararlanıp daha ileri kafa işlerine geçiş yapabilirler. Tüm site komünlerinde, kütüphaneler, okuma ve toplantı odaları, sinema-tiyatro, sergi salonları vardır. Her şehirde ayrıca herkesin parasız yararlanabileceği büyük bilimsel araştırma, kültür-sanat, spor kompeksleri vardır.
Günümüze gelirsek. Kapitalizm yalnızca üretim ve emeği değil, emekgücünün yeniden üretimini de (ev işleri, çocuk bakımı, yemek, eğitim, sağlık, ulaşım, konut, kültür, sanat, spor, eğlence, vd) ileri derecede toplumsallaştırmıştır. Bunların her biri için toplumsal olarak gerekli emek-zamanı da kısaltmıştır. Sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim gibi, kültür, spor, sanat, eğlence, ev ve mutfak işleri, çocuk bakımı da büyük ölçüde sanayileşmiştir. Ancak bu alanda da kapitalizmin çelişkisi, emekgücünün yeniden üretiminin de ileri toplumsallaşmasına karşılık, kapitalist meta üretim ve egemenlik ilişkilerine bağlı kalmaya devam etmesidir. Bu yüzden özellikle de kadının emekgücünün yeniden üretimindeki özgül emeği tümüyle gereksizleştiği ve serbestleşebileceği halde, kapitalizmde
toplumsal cinsiyetçi işbölümüyle, köleliği artarak devam eder. Ev ve mutfak işleri, çocuk bakımı gerekli zamanın kısalması, neoliberal kapitalizmde kadının ucuz, güvencesiz işçilik ve yine çocuk, hasta, yaşlı bakımı, ev işleri ve cinsel kölelik biçiminde çok dikişli köleliğine tahvil edilir.
Kapitalizm ulaşım teknolojilerinde büyük çaplı gelişmelere karşın, işçilerin yaşam alanları ile çalışma alanları birbirinden olabildiğince uzağa sürerek, işçilerin ulaşım işkencesi ve süresini durmaksızın artırır. Alışveriş zamanının ortadan kaldırılması ise, kapitalizmin en tahammül edemeyeceği bir şeydir. O, işçilerin ücretli kölelikten arta kalan kısıtlı zamanlarını da, tüketim köleliğine hapseder. Emekgücünün yeniden üretiminin her düzeyde ileri toplumsallaşmasına karşın, kapitalist meta ilişkilerine bağımlılık, bu alanda da uzlaşmaz sınıfsal-toplumsal çelişkileri şiddetlendirir.
Sabsoviç’in sosyalizm tasarımının ortaya koyduğu açılım, insanın ve çalışma yeteneğinin yeniden üretiminin, işbölümüne, aileye, zaman ve mekana, meta ilişkilerine bağımlı olmaktan çıkarak, doğrudan toplumsallaşmasını amaçlamasıdır. Yalnız çalışma değil, mutfak ve ev işleri, çocuk, hasta,
yaşlı bakımı, temizlik ve sağlık işleri de doğrudan toplumsallaşacaktır. Her birey kendini çok yönlü geliştirmek için serbest zamana, serbest mekana (istediği zaman iş ve mekan değiştirme), en
çeşitli bilimsel, kültürel olanaklara sahip olacaktır.
Mekanda özgürleşmeye doğru sosyalist kent
Sabsoviç’in tasarımı, yalnız zamanda değil mekanda da özgürleşmeyi gözetir. Sınıflar, sömürü, kafa emeği/el emeği ayrımı ortadan kalktığı gibi aile de ortadan kalkar. Çalışma ve gündelik yaşamın zorunlu ve rutin işleri toplumsallaştığından, insanların toplumsal ilişkileri zenginleşir ve birbirine gösterecekleri emek ve özen artar. Ev özel mülkiyet olmaktan çıkar. Ev satın alma, kira, yıllarını tek bir dört duvar arasında, en fazla 10-20 kişilik dar çevreler içinde geçirme sorunları ortadan kalkar.
Sabsoviç’in -özgür bireysel gelişimi de gözeten- komün-sitelerinde, bireyler istediği zaman birzaman mekan değiştirerek, kendini farklı açılardan geliştirmekte tamamen özgürdür. Belli birkomün yerleşkesinde boşalan yerlerin duyurusu ülke çapında yapılarak, farklı mekanlardan buraya geçiş yapmak isteyenler tarafından doldurululur.
Tüm bireylerin serbest zamanlarında artış ile birlikte, parasız iletişim ve ulaşım teknolojilerinin gelişmesi, çok sınırlı mekanlara bağlı olmayı, köreltici ev-iş rutinini, dar çevreciklere bağımlı olmayı ortadan kaldırır. Birey bulunduğu site-komünündeki bilimsel, kültürel, sportif, oyun-eğlence tesis ve etkinliklerinden parasız yararlanır, başka yoldaşlarla bir araya gelerek veya kendi başına ciddi ya da hobi tarzı etkinliklerde bulunur, doğa ve toprakla haşır neşir olur, uçağa atlayıp farklı yerlere seyahat eder ve başka insanları ve yerleri tanır, yeni ilişkiler kurar, başka şehir ve alanlardaki etkinliklere katılır… Kendini toplumsal bir birey olarak çok yönlü geliştirme ve gerçekleştirme olanakları ganidir.
Kent ile kırın, insan ile doğanın yeniden kaynaşmasına doğru sosyalist kent
Tasarımın önemli bir yönü de, sanayi/tarım, kent/kır, insan/doğa çelişkilerini ileriye doğru çözmeyi, yeniden uyumlu biçimde birbiriyle kaynaştırmayı gözetmesidir. Nüfusu 50-75 bin kişiyi aşmayan, çok geniş yeşil alanlara, parklara, orman ve koruluklara, site peysajlarına, botanik bahçelerine sahip, tarım ve doğayla kaynaşmış orta büyüklükte şehirler, sanayi-tarım, kent-kır-doğa kompleksleri tasarlar. Ultra modern sanayi-tarım kompleksleri, her türlü bilimsel-kültürel donanıma sahip site komünleri, gözalabildiğine yeşil ve doğa ile kaynaşır.
İsteyen doğayla haşır neşir olur, isteyen bilimsel olarak veya hobi düzeyinde tarım ve toprak işleriyle de uğraşır. Sabsoviç’in tasarımında anlamlı bir nokta da, insan ve doğa katili otomobile yer olmamasıdır. Tasarımda otomobilin gereksizleştirilmesi özellikle gözetilmiştir. Kentler yaya, bisikletle ve elektrikli ulaşım araçlarıyla katedilebilecek büyüklüktedir.
Dönemin Sovyet kent tasarımcıları, fizyolojik, biyolojik, psikolojik, zihinsel, toplumsal her açıdan insan sağlığına ve temizlik, hijyen sorununa özel bir önem verirler. Kent sorununa da “koruyucu hekimlik” anlayışla yaklaşırlar. Kapitalizmde olduğu gibi, önce büyük, aşırı kalabalık, sağlıksız, kaotik, çürüyen kentler yapıp, sonra bunlardan kaçmak için tatil kentleri, paralı doğa cennetleri yapmak yerine, insanların çalıştıkları ve yaşadıkları yerlerde dinlenebilecekleri, eğlenebilecekleri, temiz hava, güneş ve yeşili bulabilecekleri, istedikleri zaman doğayla haşır neşir olabilecekleri, yeni kentler tasarlamak gerekirdi. Konutlar ve siteler, -isteyenin istediği zaman ve istediği kadar çekilebilip başını dinleyebileceği, kendi başına veya istedikleriyle birlikte kalabileceği oda ve evlerinin de olduğu- dışa, sokağa, oyun ve eğlenceye, park ve bahçelere, doğaya açık, toplumsal- kültürel etkinlik olanaklarıyla iç içe tasarlanmalıydı.
Günümüzün neoliberal kapitalizminde ve hele ki mega kentlerinde, giderek büyüyen bir özlem!
Sabsoviç’de 20′lerin sosyalist kent tasarımcıları gibi, Engels’in “İnsanlığın, tarihsel geçmiş tarafından dövülmüş zincirlerinden tamamen kurtulması, ancak kent ve kır arasındaki karşıtlığın ortadan kaldırılması ile tamamlanabilir” sözünü rehber alıyordu. Rusya’nın büyük kentlerinde aşırı merkezileşme ve yığılmayla kapitalist kentleşme yolunu izliyor olmasından kaygı duyuyordu.
Kentlerde aşırı merkezileşme, aşırı yığılma ve yabancılaşma, dengesizlik ve doğa yıkımını önleyecek
yeni bir kent-kır kaynaşmasını amaçlıyordu. Dönemin sovyet kent tasarımcıları arasında iki uç akım birbiriyle çekişiyordu: Dezurbanistler (kentsizleşme, kentten uzaklaşma taraftaları) buna uygun Çernişevski benzeri pastoral yerleşimler ve küçük kır-kentler tasarlıyordu. Urbanistler (büyük kent taraftarları) ise her şeyi kentselleştirme, tek bir ülke-kent, dünya-kent haline getirmeye dönük tasarımlar yapıyorlardı. Sabsoviç’in tasarımı ise, her ikisinin belli yönlerini alıp ikisini kaynaştırmaya çalışan farklı bir açılım geliştirmeye çalışmıştır.
Sabsoviç’de dikkate değer olan bir yön de, nüfusun az sayıda büyük şehire yığılması ve kitle iletişim araçlarıyla ortaya çıkan, bireyieriten “kitle toplumu”ndan, çok yönlü gelişen toplumsal bireylerin özgür komünal birliğine doğrubir yönelimdir. Onun kent tasarımı, yalnız kafa/kol, erkek/kadın, kent/kır, insan/doğa eşitsizlik ve çelişkilerini değil, aynı zamanda toplum/birey çelişkisini de özgür ve uyumlu bir birliktelik çerçevesinde çözmeye çalışır.
Fransız ütopik sosyalisti Fourier’in ünlü falansterlerinin neden illa 1700 kişiden oluşması gerektiği merak konusu olmuştur. Fourier, daha azının sıkıcı, daha çoğunun bunaltıcı olacağını söyleyip kestirip atar. Aslında yapmaya çalıştığı, birey-topluluk arasında bir iç denge ve uyum sağlamaya çalışmaktadır. Komünler kolektif üretim ve yaşam için yeterli sayıda insandan oluşmalı, ancak bireyleri eritip önemsizleştirecek, kararları birlikte almayı zorlaştıracak, birbirini tanıyamayacak kadar çok sayıda insandan oluşmamalıdır. Muhtemelen Fourier’den esinlenen Sabsoviç, site- komünlerini de 1200- 2000 arası kişi olarak belirliyor. Kimileri bir rakam takıntısı olduğunu düşünebilir. Fakat ilginç olan, günümüzün burjuva ve üst orta sınıfların lüks, yüksek güvenlikli, rüya uydu kentçiklerinin de aşağı yukarı bu civarda kişiyi içermesidir. Burjuvazinin bir bildiği olmalı?! Sabsoviç ise yerleşke topluluklarının sayısını toplumsal verimlilik ve topluluk-birey uyumu açısından düşünmekle birlikte, asıl toplum-topluluk-bireylerin özgür ve nitel gelişimini gözetmektedir. Richard Stites, Sabsoviç’in “kümelendirme” teorisiyle dalga geçe dursun, günümüz kapitalizmi, organize sanayi bölgeleri, organize tarım bölgelerinden sonra, “finans-kentler”, “sağlık- kentler”, “eğitim-kentler” ile Sovyet bilim insanlarının 1920′lerde öngördüğü kentsel kümelendirme yaklaşımını daha yeni keşfetme yolundadır!
Kentleri kolektif olarak baştan aşağıya kendimiz için yeniden tasarlayıp gerçekleştirme hakkı!
Marx, “insanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi belirledikleri koşullar (toplumsal ilişki biçimleri) altında değil” der. İnsanlar kendi ürettikleri ama kendi belirleyemedikleri koşulların (toplumsal ilişki biçimlerinin) kölesi oluyorlarsa, o zaman, yapılması gereken koşulları da insanların bilinçli ve gönüllü olarak belirleyebilecekleri yeni bir yaşam istemektir. Bu köleleştirici kapitalist ilişki biçimlerinin devrimci teorik ve pratik eleştirisi ve kitlelerin örgütlü ve bilinçli eylemiyle ortadan kaldırılmasıdır. İnsanların birbiriyle bilinçli, gönüllü, örgütlü, özgürleştirici, çok yönlü ve geliştirici ilişkiler kurabilecekleri yeni ve daha gelişkin bir toplumsal örgütlenme biçimi için savaşımdır.
Günümüzün sosyal kent düşünürleri de, insanın doğaya hakimiyet ve yaşamı kolaylaştırma adına kentleri yarattığını, fakat şimdi de kapitalist kentin yol açtığı çok daha büyük sorun ve eziyetlere köleleştiğini belirtirler. David Harvey de, insan kenti inşa ederken, farkında olmadan kendini de inşa eder, bu kent de insanı belirler ve kendine mahkum eder, der. Öyleyse, diye devam eder:
“Nasıl bir şehir istediğimiz sorusu, nasıl kimseler olmak istediğimiz, ne gibi toplumsal ilişkiler arayışında olduğumuz, doğayla nasıl bir ilişkiye değer verdiğimiz, ne tür bir yaşam tarzı arzuladığımız, hangi estetik değerlere sahip olduğumuz sorularından ayrı düşünülemez. Öyleyse şehir hakkı, şehrin barındırdığı kaynaklara bireysel veya kolektif erişim hakkından çok öte bir şeydir: Şehri gönlümüzce değiştirme ve yeniden icat etme hakkıdır bu. Dahası, bireysel değil kolektif bir haktır, çünkü şehri yeniden icat etmek kaçınılmaz olarak kentleşme süreçleri üzerinde kolektif bir gücün uygulanmasına bağlıdır.”
Gezi sonrası kent-mekan, zaman, kadın, doğa sorunlarının daha bir bilince çıkmaya başladığı günümüzde, Sabsoviç’in 85 yıl öncesine tarihlenen sosyalist kent kurgusu birçok yönüyle halengünceldir, ufuk açıcıdır ve tartışılmaya değerdir.
Fuat Filizler
Hiç yorum yok