Ekim Devrimi ve Demokrasi -71 inci yıldönümünde
Mustafa Yalçıner 1988
Milyonlarla sıradan insan sihirli bir değnekle dokunulmuşçasına ayağa kalkıyor. "Ekmek, özgürlük, barış" haykırışları "bütün iktidar Sovyetlere" bayrağı altında eyleme dönüşüyor. "Sihirli değnek" savaş, açlık gibi görünümleri ve Çarlık memurlarını zorbalığıyla sömürgen toplumsal koşulların durmaksızın biriktirdiği "patlayıcı madde stoklarının" uzun hazırlık yılları boyunca Bolşevik Partisince sabırla, hüner ve Marksist teorik donanımla, sarsılmaz bir stratejik yönetim temelinde eğilip bükülen ince bir taktik esneklikle işlenip biçimlendirilmesi etkinliğidir. Ve ayağa kalkan isçi ve emekçi yığınlar artık dinlenmek için bile durmuyor, durulmuyor.
Ekim devrimi, milyonların inisiyatifinin harekete geçirilişidir. Kapitalist, yarı-feodal sömürü koşullarında köleliğe mahkûm edilen işçi ve emekçilerin devrimci eylem içine çekilişidir, siyasal ve toplumsal yaşama doğrudan katılmalarıdır. Yaşamı var eden sıradan insanların yaratıcı güç ve yeteneklerinin özgürce gelişip serpilmesinin önündeki engellerin kaldırılışıyla, dünya üzerinde ilk kez bir ülkenin bu devasa etkene dayanıp ondan güç alarak varoluşunun başlangıcıdır. O sıradan insanlar ki, uluslararası burjuvazinin, sol içindeki uzantılarının, küçük burjuva demokrasisinin "yapamazlar, birkaç ay hile dayanamazlar" beklentilerini boşa çıkarmakla kalmamış, devrimi boğmak için düzenlenen iç ve dış gericiliğin "haçlı seferlerini" bozguna uğratarak yürüyüşlerini sürdürmüşlerdir. Ekim Devrimi başarıya ulaştıysa, bu kadın erkek milyonlarca işçi ve emekçinin Bolşevik Partisinin sınanmış önderliğinde, siyasi, ekonomik, askeri tüm cephelerde sevk ve devrimci inisiyatifle, olağanüstü bir çaba ve birleşmiş cephelerde sevk ve devrimci inisiyatifle, olağanüstü bir çaba ve birleşmiş demirden bir güçle, yaratıcı bir ruhla ileri atılışları sayesindedir.
"Sosyalizmi cansız, kemikleşmiş, asla değişmeyen bir şey olarak gören sıradan burjuva sosyalizmi anlayışının ne kadar büyük bir yalan olduğunu, buna karşılık ancak sosyalizm koşullarında, önce halkın çoğunluğunu, sonra da tümünü kucaklayan, hızlı, gerçek, gerçekten kitlesel ileriye doğru bir hareketin toplumsal ve kişisel hayatın bütün alanlarında boy atacağını” (Lenin) ortaya koydu Ekim Devrimi.
Ekim Devrimi, gerçeklen kitlesel bir ileri atılışın önünü açtı ve ezilen, sömürülen yığınların yaratıcı ruh ve güçlerini serbest bıraktı; bu, ilerlemenin temel engelinin, burjuvazinin ekonomik ve siyasal egemenliğinin ortadan kaldırılmasıyla mümkün oldu.
İnsanlığın önünde yeni bir ufuk açıldı böylelikle, insanın kendinin ve doğanın efendisi olacağı özgürlük dünyasına doğru, sınıfsız, sömürüşüz bir dünyaya doğru hızlı bir yürüyüş başladı. Yeni bir dönem başlamıştı: kapitalizmden sınıfsız topluma geçiş dönemi. Ve bu geçiş, bir siyasi geçiş dönemi olmadan olanaksızdır. Anarşist ve otorite-karşıtı "özgürlükçüler"in öngörülerinin tersine, bu dönem devletsiz, otoritesiz olamaz. Devrim ise dünya üzerinde olagelen en otoriter şeylerin başında gelir. Devirmek-bu, zaten devirenlerin iradelerinin, otoriter yoldan, devirdiklerine kabul ettirilmesidir. Ve devirenler eğer, boşuna güç harcamış ve çabalamış duruma düşmek istemeyeceklerse, egemenliklerini, kuracakları yeni bir aygıt aracıyla sürdürmek zorundadırlar. Bu aygıt, geçiş dönemi olan sosyalizmde proletaryanın devleti olabilir.
Ama bu devlet artık gerçek anlamda bir devlet değildir. Lenin 'in deyişiyle, yarı devlettir. Sağlamlaştıkça yok olup gidecek oluşun diyalektiğinin örneği, sönme sürecine giren devlettir.
"Sömürücü sınıflar, siyasal egemenliğe, sömürüyü sürdürmek için, yani çok küçük bir azınlığın çıkarlarını halkın büyük çoğunluğuna karşı korumak için ihtiyaç duyarlar. Sömürülen sınıfların siyasal egemenliğe duydukları ihtiyaç ise, tüm sömürüyü tamamen ortadan kaldırmak içindir; yani halkın büyün çoğunluğunun çıkarlarını bir avuç azınlığa, modern köle sahipleri olan toprak ağalarına ve kapitalistlere karşı korumak içindir. " (Lenin)
Proletaryanın devlete ihtiyacı vardır: hem sömürücülerin direnişlerini bastırmak için ki Ekim Devrimi bu direnişin olağanüstü boyutlara ulaştığını göstermiştir, hem de yarı proleterler, köylülük, küçük burjuvazi'den oluşan halk kitlelerine sosyalist ekonomiyi örgütleyip inşa etme mücadelesinde önderlik etmek için. Ancak bu, sıradan bir devlete duyulan ihtiyaç değil, yok olup gitmekte olan ve yok olup gitmeden edemeyecek olan bir devlete duyulan ihtiyaçtır.
Burjuvaziyi bastırmak ve onun direnişinin üstesinden gelmek zorunludur. Ama baskı organı artık, kölecilik, feodalizm ve kapitalizm koşullarında olageldiği gibi azınlık değildir, onun "toplumun üstünde yer alan" ve "topluma yabancılaşmış" özel bir gücü, görevliler toplamı değildir, nüfusun çoğunluğudur. Ve halkın çoğunluğu kendisini ezenleri kendisi baskılayacağı için, bu baskı eyleminin "özel bir gücü" artık gerekli değildir. İşte bu anlamda devletin yok oluş süreci başlamıştır. Ayrıcalıklı bürokratlar, sürekli ordunun şefleri gibi ayrıcalıklı bir azınlığın özel kurumları yerine, onların işlevleri ne ölçüde çoğunluğun kendisi tarafından yerine getirilebilir ve devlet iktidarının işlevleri halkın tümüne devrolabilirse, bir iktidarın varlığına, devlete duyulan ihtiyaç da o ölçüde azalır. Giderek ihtiyaç olmaktan çıkar.
Demokrasi bir devlet biçimidir. Genel geçer bir demokrasi tanımı yoktur, yapılamaz. Kapitalist toplumun demokrasisi, küçük bir azınlık için, zenginler için demokrasidir. Bu demokrasi ticaret ve özgürlüğünden ibarettir, mülk edinme ve değişim ve sömürülme ya da çalışmama ve sefalet özgürlüğü. Ve kapitalist demokrasi mekanizması, örgütlenme, düşünce ve toplanma özgürlüğüne getirilmiş fiili engeller (çoğu burjuva ülkede siyasal engeller de vardır.) seçme-seçilme özgürlüğünde sınırlamalar (İsviçre'de kadınlara oy hakkı bir kaç yıl önce tanındı), temsili kurumların ancak laf ebeliğinin platformları olabilmeleri, basın ve genel olarak iletişimin tümüyle kapitalist tarzda örgütlenmesi gibi kısıtlamalarla doludur. Bu kısıtlamalar sömürülenleri siyasi yaşamın dışına iter, demokrasiye kendi çıkarları doğrultusunda katılımlarını engeller.
Devletin ve bir devlet biçimi olarak demokrasinin yok olma -çünkü baskı altına alınacak kimse kalmama sı, demokrasinin en eksiksiz gerçekleşimiyle genelleşmesi ve aynı anlama gelmek üzere kavramsal ve pratik olarak anlamsızlaşması- sürecine girmesi demek olan proletaryanın devleti ise, yalnızca demokrasinin genişlemesini ifade etmekle kalmaz. Üretim araçlarının toplumsallaştırılmasına bağlı olarak, ekonomik gücün azınlığın elinde toplanmış oluşundan gelen kısıtlamaların kalkmasıyla tüm demokratik özgürlükler çoğunluk için sınırsızca kullanılabilir hale gelir. Siyasal yasama katılmanın hiçbir engeli kalmamıştır. Ama kısıtlamalar, o zamana kadar yapıla-geldiğinin tersine artık kapitalistlere yöneltilir. İnsanlığın ücretli kölelikten kurtuluşu ve özgürlük dünyasının kuruluşu, kapitalistlerin direnişinin üstesinden gelmeden, onlarla birlikte olanaksızdır çünkü. Halkın büyük çoğunluğu için demokrasi ve halkı sömürüp ezenlerin demokrasi alanı dışına itilmesi - kapitalizmden sınıfsız topluma geçişte demokrasinin uğradığı değişiklik budur ve ancak bu yoldan demokrasi genelleşebilir, başka bir deyişle yok olabilir.
Proletarya devletinin mekanizmasının başlıca özellikleri nelerdir. Ekim Devrimi eski burjuva aygıtın yerine ne koydu?
Ekim Devrimi sürekli orduyu kaldırdı yerine tüm halkın silahlandırılmasını koydu. Subayların askerler tarafından seçildiği, savunmanın gerektirdiğinin dışında emir-kumanda ilişkisi ve hiyerarşinin geçerli olmadığı bir mekanizmayla silahlı işçi ve köylüler devrimin savaş gücünü oluşturdu.
Tüm memurların ayrıcalıklarından soyundurularak seçimle göreve gelmesi ve gerektiğinde görevden alınabilmeleri ve sıradan işçinin aldığı ücretle görev yapmaları ayrıcalıklı bürokrasinin sonu oldu. Arlık kamu işleri işçi ve emekçilerce yapılıyordu.
Burjuva toplumun karşıtlıklarının yarattığı tüm gözeneklerini tıkayan ve toplumun canlılığı ve hayal belirtilerini gideren asalak bir ur olan bürokrasi ve sürekli ordu, mekanizma olarak tarihe gömülüyordu. Ama devlet ve yöneten-yönetilen ilişkisi şu ya da bu ölçüde sürdükçe, kapitalizmin kalıntıları, bu arada bürokratizm eğilimi sürekli mücadele edilip güç kazanması engellenmesi gerekli tehlike kaynağı olarak kalmaya devam edecekti.
"Tüm memurların ayrıcalıklarından soyundurularak seçimle göreve gelmesi, gerektiğinde görevden alınabilmeleri ve sıradan işçinin aldığı ücretle görev yapmaları, ayrıcalıklı bürokrasinin sonu oldu. Artık kamu işleri işçi ve emekçilerce yapılıyordu."
Geçiş dönemi, sürekli ve yoğun bir mücadele dönemidir, kapitalizmle sınıfsız toplumun unsurlarının çatışmak bir birliğidir çünkü.
Devlet memurlarının ayrıcalıklarına son verilmesi ve seçilip geri alınabilen, basit işçi ücretleriyle yetinebilen, çoğunlukla işçi ve emekçilerden oluşan "memurlar"ın rolünün "denetim ve muhasebe" işlerini sürdürmeye indirgenmesi bir başlangıçtı. Böyle bir başlangıç, her türlü bürokrasinin yok olup gitmesine, her geçen gün basitleşen denetim ve muhasebe işlevlerinin herkes tarafından sırayla yerine getirilebileceği, bunun bir alışkanlık durumuna geleceği ve sonunda özel bir kesimin özel işlevleri olarak yok olup gideceği bir düzenin, sınıfsız ve yöneticisiz bir düzenin yaratılmasına götürecekti.
Ekim Devrimi bugün Gorbaçov'un yeniden kurmaya yöneldiği burjuva parlamentosuna da son verdi. Burjuva parlamentoculuğunun gerçek özü, her dört ya da beş yılda bir halkı, parlamento aracılığıyla egemen sınıfın hangi kesim ve üyelerinin ezeceğinin kararlaştırılmasıydı. Burjuva ülkelerin tümünde asıl devlet işleri bakanlıklar ve genelkurmay salonlarında, kulislerde yürütülmekle, parlamentolara ise halkı süslü sözcüklerle aldatma, alınan kararları beğenilir kılma rolü düşmekteydi.
Kuşkusuz parlamentarizme son vermek, temsili kurumları ve seçim ilkesini kaldırmak değil, temsili kurumları laf ebeliği yapılan aldatıcı rollü kurumlar olmaktan çıkarıp gerçekten işleyen ve yasama ve yürütme görevlerini birlikte üstlenmiş organlar haline getirmek demektir. Ekim Devrimi. Sovyetlerle, düşünce ve tartışma özgürlüğünün aldatmaca olmadığı, yozlaşmadığı kurumları yarattı. Seçilen ve geri alınabilen, basit işçi ücretleriyle görev yapan vekiller artık, kendi çıkardıkları yasaları yürütmek, sonuçlarını sınamak ve bunlarla ilgili olarak seçmenlerine doğrudan hesap vermek durumundaydılar. Sovyetler de temsili kurumlardı ve yönetmek tümüyle "özel bir iş" olmaktan çıkmadıkça temsili kurumlar olarak yok olmayacaklardı, seçim ilkesi yürürlükteydi; ama yasama ile yürütme arasındaki işbölümüne dayanan özel bir sistem olarak vekiller için ayrıcalıklı “görev” yeri olarak parlamentoculuk tarihe karışmıştı. Demokrasi, işçi ve emekçilerin oylarının aldatılarak elde edilmesi ve bunun için biçimsel seçimin yüceltilmesi değildi. Artık tarihin gördüğü en gelişkin, büyük çoğunluğun siyasal yaşama aktif olarak katıldığı demokrasi, parlamentosuz uygulanıyordu: proleter demokrasisi...
Ve Ekim Devriminin tüm demokratizmi Bolşevik Partisinin önderliğinde gerçekleşti. Şimdi Gorbaçov ve Türkiye'de ona yakınlık duyanlar, partiyle demokrasiyi karşı karşıya koyuyor, partinin işlevsizleştirilmesi gerektiğini öne sürüyor. Bu, bugün Sovyetler Birliği'nde uygulamaya da konmaktadır. Demokrasiyle bürokrasinin çelişirliği demokrasiyle partinin çelişirliği olarak kavranmakta ya da gösterilmekte ve partinin proletarya devletinin önder ve yöneticisi olarak rolü, sosyalizm ve proleter demokrasisini inşa ve geliştirmedeki etkinliği yadsınmaktadır.
Önderin yerine kitlenin geçirilmesi öneri ve tartışması yeni değildir. Bu tartışma, bugün de önderlerle yığınlar arasındaki düşmanlaşma nedeniyle günceldir. İşçi aristokrasisi ve bürokrasisinin önderliği, SB'de bu tabakalardan gelerek oluşan yeni ayrıcalıklı burjuva sınıfın önderliği, bu önderliğin sosyalizm adına yaptıkları, önderlere, önderliğe ve önder güç olarak partiye yöneltilen küfrün ve kitlelerle önderlerin karşı karşıya konup sosyalizm ve demokrasinin kurtuluşu ve garantisinin kitlelerde aranmasının başta gelen kaynakları arasındadır.
Oysa Bolşevik Partisi ya da onun önder rolü ve demirden disiplini az da olsa zayıflatılarak Ekim Devrimi düşünülemez bile. Partinin rolü ve gereğini, onun disiplinli örgütlenişini yadsımak, "proletaryayı burjuvazi yararına silahsızlandırmaya eşittir." Bu küçük burjuvazinin örgütsüzlük ve dağınıklık, kararsızlık, direnme gücü eksikliği, birlik olma ve ortak çabada yeteneksizlik gibi zaaflarını benimsetmekten başka bir şey değildir.
Ekim Devrimi’nden sonra partinin önder rolü zayıflatılabilir miydi? Sınıfların ortadan kaldırılışına giderken ve sosyalist inşada, burjuvazinin yıkıcı saldırılarının üstesinden gelme mücadelesinde partisiz, ya da gevşek ve etkisiz bir partiyle yürünebilir miydi? Bir küçük burjuvalar ülkesi olan Rusya'da küçük üreticiler proletaryayı dört bir yandan dağınıklık ve örgütsüzlük, bireycilik, heyecandan umutsuzluğa ve tersine atlama gibi bir hava solumaya sevk ederken, küçük üreticileri dönüştürmek ve bu havanın etkisini kırmak göreviyle karşı karşıya olan proletarya, disiplinli ve örgütlendirici rolünü yerine getiremeden ileriye doğru tek bir adım bile atamazdı. Proletarya devleti demek, eski toplumun güçleri ve geleneklerine karşı yoğun ve çeşitli biçimlerle gelişen ekonomik, siyasi, askeri, eğitici inatçı bir mücadele demektir. Ve "savaşta çelikleşmiş bir parti olmadan, söz konusu sınıf içinde namuslu olarak ne varsa onun güvenini elde etmiş bir parti olmadan, bu savaşı başarıyla yürütmek olanaksızdır... Proletaryanın partisinin demir disiplinini azıcık da olsa zayıflatan kimse gerçekte, proletaryaya karşı burjuvaziye yardım etmektedir." (Lenin)
Bu disiplin kuşkusuz bir zorbalık unsuru değildir, gönüllüdür, demokratizmden güç alır. Bu disiplini var eden, proleter öncünün bilinci ve devrim için savaşma yeteneği, sınıf ve emekçi kitlelerle bağ kurmak ve onlar içinde erime yeteneği ve öncünün siyasal yönetiminin doğruluğudur. Bu koşulların yokluğunda kurulabilecek olan disiplin, zorba, burjuva, revizyonist baskı tamadır.
Ve işte ancak böyle bir disiplin proleter öncü sosyalist demokrasinin geliştirilmesi ve sınıfsız toplum yolunda yürüyüşün yönetici ve yönlendiricisi olabilir. Devrim için de böyle bir parti gereklidir. Ekim Devrimi ve onun başarılı yürüyüşünün en büyük derslerinden biri budur. Ekim yolundan dönenlerin en belli başlı saldırılarından biri de bu nedenle bu noktada yoğunlaşıyor.
71. yıldönümünde Ekim'in coşkusunu yaşamamak mümkün mü?
Ekim 1988
Kaynak
https://ozgurlukdunyasi.org/arsiv/478-sayi-002/2361-ekim-devrimi-ve-demokrasi
Hiç yorum yok