Header Ads

Header ADS

“Adalet Yürüyüşü” üzerine…

Kızıl Bayrak
CHP tarafından da bilinçli olarak formüle edilen ve bu ülkede milyonlar tarafından özlem duyulan “adalet” istemini emekçilere mal etmek için “adalet” kavramının sınıfsal mantığını net olarak ortaya koymak, sınıf mücadelesinin yasalarına uygun hareket etmek, hukuku da adaleti de bu çerçevede ele alacak bir hat izlemek gerekmektedir.

CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından, CHP Ankara’dan İstanbul’a yürüyüş başlattı. “Adalet Yürüyüşü” olarak adlandırılan eylem, Berberoğlu’nun tutuklu bulunduğu Maltepe Cezaevi önünde bitirilecek. İstanbul yürüyüşünün yanı sıra CHP kentlerde de “adalet” temalı eylemler yapmaya başladı. Bu eylemler çeşitli sol çevreler tarafından toplumda birikmiş olan AKP karşıtlığının harekete geçmesinin bir imkanı olarak görülüyor.

Adaletsizlikler karşısında sinik bir görüntüsü olan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bu “olağan dışı” “Adalet Yürüyüşü” ile nereye varmak istediği ayrı bir konu. Ancak kısa da olsa hatırlatmakta fayda var. Bu, aynı zamanda olası sonuçlarından bağımsız bir imaj yenileme eylemidir. CHP’nin söz konusu hareketi, burjuva sol muhalefet ihtiyacını gidermeye yönelik de bir hamledir. Ana muhalefet odağına bir kimlik kazandırılmaya çalışılıyor. Yanı sıra CHP de AKP’nin dizginsiz hoyratlığı karşısında bir konum belirliyor.

Bizzat Kılıçdaroğlu’nun temsilciliğinde CHP’nin şimdiye dek izlediği politikalar haklı olarak bu eylemlerin inandırıcılığını tartışılır kılmakta. Akla ilk gelen ise CHP'nin dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda “anayasaya aykırı ama evet” demesi ve HDP’li milletvekillerinin tutuklanmasını suskunlukla karşılamış olması. En önemlisi de hileli referandum sonrası sokağa taşacak öfkeyi bizzat frenleyen başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP kurmaylarıydı. ‘Hayır’ına sokakta sahip çıkmak isteyenlere 2019 seçimleri yeni hedef olarak gösterildi. Bu “Adalet Yürüyüşü” bile 2019’a hazırlık olarak görülüyor. “Artık bardak taştı” deniliyor ama AKP’nin sokakta yenilmesinden bahsedilmiyor.

Kuşkusuz toplumda birikmiş olan hoşnutsuzluk, Erdoğan AKP’sinin toplumun yarısından daha fazlasını ajite eden saldırgan, gerici uygulamaları bir karşılık bulacaktır. Bunun nasıl olacağını ilerleyen zaman gösterecektir. Ancak CHP’nin temsil ettiği anlayış bu gibi hareketleri örgütleyen değil, aksine frenleyen bir “devlet” çizgisidir. Sokağa yansıyacak tepki sadece AKP’yi değil CHP’yi de aştığı oranda başarıya ulaşacaktır.

Başlayan ve diğer illerde de belli eylemlere vesile olan “Adalet Yürüyüşü” üzerinden bu topraklarda yaşanmış benzeri kitle eylemlerine gönderme de yapılmaktadır. Örneğin bu yürüyüşün başlamış olduğu 15-16 Haziran tarihinin Türkiye işçi sınıfının mazisinde hem ayrı bir yeri hem de öğrettikleriyle önemli dersleri bulunmaktadır. “Adalet Yürüyüşü”, kendisine çizilen sınırların dışına taştığında, sokaktakilerin evlere dönmeye çağrılması şaşırtıcı olmayacaktır. Aynı şekilde Zonguldak maden işçilerinin 1991 yılındaki büyük madenci yürüyüşü de unutulmamalıdır. İşçi sınıfının 15-16 Haziran’ı veya 100 bin maden işçisinin Ankara yürüyüşü ile CHP’nün yürüyüşü arasında önemli farklılıklar vardır. Tek benzerlik belli bir aşamadan sonra “hadi dağılın” diyen anlayışın bu eylemleri koordine ediyor oluşudur. Kılıçdaroğlu’nun başlattığı bu yürüyüşte Mengen barikatının neresi olacağı yine tamamıyla gelişmelerin gösterdiği seyre ve başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP kurmaylarına bağlıdır. Bu yürüyüşün varış noktası olan Berberoğlu’nun tutuklu bulunduğu Maltepe Cezaevi önünün bir Mengen barikatı olması bile ihtimal dahilindedir.

Bu yürüyüşten “Haziran Direnişi çıkar mı” beklentisi içinde olanları ise yine CHP yöneticileri yanıtlamaktadır. BirGün’den Meltem Yılmaz’a konuşan Gezi düşmanı CHP Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Engin Altay, “Gezi çok iyi niyetle başlayan ve sonra devlet ve FETÖ tarafından ve kimi uç örgütler tarafından amacından çıkarıldı. Bu nedenle Adalet Yürüyüşü’nde buna asla müsaade etmeyeceğiz, bunun altını çizerek söylüyorum” diyor. Bu yürüyüşün neden daha kitlesel bir şekilde yapılmadığını ise şöyle açıklıyor Altay: “Bir ülkede ana muhalefet lideri 450 kilometrelik yolun tamamını yürüyerek kat etme kararı aldıysa bu başlı başına önemlidir. Tek başına yürüse bile anlamlıdır. Bu nedenle eylemin niceliği değil, niteliği önemli. Biz oraya 100 bin kişi de getiririz, mesele bu değil.”

Yine İstanbul’da KHK’larla işlerine son verilen kamu emekçilerine, CHP’nin adalet nöbetine davet edilmiş olmalarına rağmen kendilerine kürsüden söz dahi verilmemiş olması CHP’nin kapsayıcılık kapasitesinin sınırlarını fazlasıyla göstermektedir. Medyaya yönelik açıklamalarda kulağa hoş gelen cümleler kullanılıyor olması yanıltıcı olmamalıdır. CHP, birikmekte olan ve yeniden taşma eğilimi gösteren toplumdaki AKP karşıtlığını, kendi düzen içi manevralarında bir kuvvet olarak değerlendirmek istemektedir. Devletin asıl sahibi olduğu iddiasının bir gereği olarak da olası bir kitle hareketi de böylece kontrol altına alınacak ve ehlileştirilecek, demek oluyor ki hedefinden saptırılacaktır.

Buna rağmen, sol hareketin önemli bir bölümü “Adalet Yürüyüşü” üzerinden umutlara kapılmakta, CHP’nin öncülüğünde bir “mücadele” ile adalet arayışına girmekte ve bir düzen partisine yedeklenmekte herhangi bir sakınca görmemektedir. Kuşkusuz AKP’nin temsil ettiği gerici-faşist anlayışa karşı birikmiş öfkenin devrimci kanalını bulması için bütün imkânlar değerlendirilmelidir. Ancak bunun yolu her kalkışma aşamasında itfaiye rolü oynayan düzenin CHP gibi temsilcilerine yedeklenmek değildir.

CHP gibi bir düzen partisinin kitlelerin adalet ihtiyacını istismar etmesine de izin vermemek gerekmektedir. CHP tarafından da bilinçli olarak formüle edilen ve bu ülkede milyonlar tarafından özlem duyulan “adalet” istemini emekçilere mal etmek için “adalet” kavramının sınıfsal mantığını net olarak ortaya koymak, sınıf mücadelesinin yasalarına uygun hareket etmek, hukuku da adaleti de bu çerçevede ele alacak bir hat izlemek gerekmektedir.

Doğru olan düzenin denetiminde olmayan bir hareketliliği yaratma mücadelesi ve böyle bir hareketin içinde olmaktır. Bir kolunda Akşener ve Saadet Partisi gibi sağ unsurları olan CHP ile kolkola girmek, CHP’nin yanında saf tutmak, onun peşinden sürüklenmek ayrı bir şey, kitleleri doğru bir temelde harekete geçirmek, harekete geçmiş kitlelerin içinde olmak ayrı bir şeydir. Aksi takdirde toplumsal muhalefet kendi doğru kanalını bulamaz. Düzen muhalefetine yedeklenildiğinde şimdiye kadar yaşanmış örneklerde olduğu gibi farklı farklı tarihlerde ve farklı farklı yerlerde kurulan ‘Mengen barikatlarına’ ortak olunur.

Kızıl Bayrak

http://www.kizilbayrak2.net/ana-sayfa/guendem/haber/adalet-yuerueyuesue-uezerine/

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.