TROÇKİ “24 AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ -1
1. Makale
ÖNSÖZ YERİNE
Günümüzde Post-Marksizm ve Troçkizm - Troçki'nin Argümanlarıyla Post-Marksist Tasfiyecilik
Revizyonist sistemin çöktüğü dönemi ve sonrası yılları (1989-1991 ve sonrasını) hatırlayalım. Emperyalist burjuvazinin örgütlediği o yoğun anti-komünist propagandanın bir tarafında da Troçkistler vardı. Onlar da tarihin kendilerini doğruladığını yazıyorlardı. Sosyalizmin yenilgisinden bahsetmiyorlardı, “Stalinizm”in yenilgisinden bahsediyorlar ve böylece Lenin'in öğretisinin uygulamasını lanetliyorlardı. Her zaman olduğu gibi, yeni bir şey söylemiyorlardı. Troçki'nin bilinen otobiyografik görüşlerini tekrarlıyorlardı.
1990'lı yıllar “tarihin sonu”nun getirildiği, Marksizmin, sınıf mücadelesinin tarihe karıştırıldığı; küreselleşmenin emperyalizm ötesi bir gelişme olarak lanse edildiği, Negri'lerin göklere çıkartıldığı; aslında ne kadar anti-marksist akım varsa hepsinin önünün açıldığı; siyasi, felsefi, ekonomik vb. gelişmelerin Post-modern ve Post-Marksist yazarların görüşlerine göre değerlendirildiği bir dönemdi. Revizyonist sistemin çökmesi ve yoğun anti-komünist propaganda tasfiyecilerin imdadına yetişmişti, gerçekten de rahatlamışlardı; içinden çıkılamaz büyük sıkıntılara düşmeksizin, karşı devrimci rüzgarı arkalarına alarak, değişimden, gelişmeden, yeni olandan bahsederek etkili olmaya başladılar. Düne kadar sahiplenilen değerlerin artık istenildiği gibi eleştirildiği ortam oluşmuştu, tam tasfiyecilik ortamıydı. Bir taşla sadece 2-3 “kuş” vurmak ancak yeteneksiz olanların işi olabilirdi; ortam 10-15 “kuş”u birden vurmaya uygundu. Marks'ı, Engels'i, Lenin ve Stalin'i düşünmek, okumak dinozorluktu. 100, 150 seneden beri aynı düşünceler nasıl olur da hala önümüzü aydınlatabilirdi?
Marksizm-Leninizmi sağdan soldan çekiştirmenin ve içini boşaltmanın tam zamanıydı. Eminim çoğunuz -abartı olmasın diye bir kısmınız- yanı başınızda sizinle yıllarca omuz omuza mücadele verenler, teoriden anlayanlar arasında, o zamana kadar inandığı değerlere inanmadığını açıklayanları mutlaka şaşkınlıkla izlemişsinizdir. Değişimi, gelişmeyi, yeni koşulları dilinden düşürmeyen bu unsurlar, değişimi, gelişmeyi görmek için revizyonist sistemin çökmesini ve emperyalist burjuvazinin yoğun anti-komünist propagandasını başlatmasını beklemişler. Bekleyenler arasında Troçkistler de vardı. Troçkizm, tarihi bir fırsat yakalamıştı ve bu gelişmeden yararlanmaya çalıştı; Troçkistler, bir kısım tasfiyecinin Marksizm-Leninizmi düşüncede, örgütlenmede ve eylemde tasfiye etmeye çalışmasından, Troçkizmi ideolojik ve teorik gıda kaynağı olarak görmesinden oldukça memnunlardı. Tarih onları haklı çıkartmıştı! Troçkistler artık bundan emindiler. Hangi tarih onları haklı çıkartmıştı, orasını bilmiyorum. Ama bu anlayışlarının altında yatan şudur: Ya dünya devrimi ya da hiçbir şey! Bunu şöyle de ifade edebilirsiniz: “Ya hep ya hiç!”. Böylesi radikalliğe teslim olmayan genç, genç sayılır mı? Troçkistlerin, kısmen oldukça radikal sloganları özellikle gençlik ve aydınlar arasında yankı buluyordu. Diğer bir özellikleri de bizzat Troçki'nin burjuva çevreler tarafından “iyi oğlanlar”dan sayılmasıdır. Emperyalist burjuvazi onu “komünist rejimin cinayetleri”ne katılmamış birisi olarak görüyor; “Troçkizm komünizmin iyi vicdanıdır. O, bütün totaliter yozlaşmaya...rağmen iç yapısı sağlam kalan düşünceye dayanmaktadır ve yıkıntıdan yeniden doğuşu mümkün kılmaktadır” diye değerlendiriyordu (1).
Bildiğimiz Troçki'yi emperyalist burjuvazi “Zümrütü Anka” ilan etmişti. Gerçekten de öyle; hep öldü denirken kendi külleri içinden yeniden dirilmiştir.
Şüphesiz ki, insanlar Troçkist örgütlere akın etmiyorlardı. Ama Troçkizmden etkilenme inkar edilemezdi. Etkilenme kendini bazen erken, bazen de gecikmeli olarak açığa vurdu. Bu sürecin uluslararası arenada nasıl geliştiği takip edilebilir. Dünyanın şurasında, burasında bu “yenilikçi” unsurlar, tarihin kendilerine her dönem önder olma görevini verdiğini sanan unsurlardır. Bunu da Troçki'den, onun otobiyografik “eser”lerinden öğrenmişlerdir. Tasfiyecilik tespit etmişti: Yeni bir durum söz konusuydu ve yeni durumda da yeni düşünce ve örgütlenme anlayışıyla yeni konumlanma olmalıydı!
Özne değiştirilmeliydi; zaten Troçki de “Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya sayısal ve kültürel olarak büyümüyor” demiyor muydu daha 1939 yılında. Proletarya sayısal ve kültürel olarak büyümüyorsa, büyüyen bir toplumsal kesim olmalıydı. Bu da sosyal hareketlerin işçi sınıfı dışındaki ezici çoğunluğunu oluşturan bileşenleri olabilirdi. Zaten “Post-Marksizm” de daha 1980'li yıllarda buna işaret etmiyor ve bel bağlamıyor muydu?
Öznesel değişim kaçınılmaz olmuştu!
Kavram olarak Marksizm-Leninizm de artık yetersiz kalıyordu; “orijin”imizi, kökenimizi ifade etmiyordu! Zaten Ekim Devriminden hemen sonra Batı dünyasında bu devrim ve sonuçları üzerine sonu gelmeyen tartışmaların tozu dumanı içinde Leninist olmayan “Marksistler”, “orijin” Marksizmi Bolşevizmden ayırmak ve yeni bir akım oluşturmak çabasına girmemişler miydi? Bu Batı-Marksizmi, Marksizm-Leninizmi tanımıyordu, sadece ve sadece Marksizmi tanıyordu. Hem Marksist, hem Leninist ve hem de Bolşevik Troçki de Marksizm-Leninizmi tanımıyordu; tek başına Marksizmi veya tek başına Leninizmi tanıyordu. Değişimin, yeninin bir parçası da bu alandaki değişim oldu; Marksizm-Leninizm kavramının yerini tek başına Marksizm kavramı almaya başladı. Böylece ideolojik yozlaşmanın önü açıldı: Herkes kendine Marksist diyebilir, ama Marksist-Leninist diyemezdi. Marksizm kavramı içine Batı-Marksizminden Negriciliğe, Troçkizme varana kadar her türden sapkınlık sığdırılabilir, ama Marksizm-Leninizm kavramı bu sapkınlıkları dışlayarak, onlara karşı mücadele içinde gelişmişti. Böylece, örneğin adları anılmaksızın Althusser, Negri, Troçki ve başkaları keşfedildi. Tabii bu arada Althusserciler, Negriciler, Troçkistler, “N'oluyor, bu kıymet -i harbimiz nereden geliyor” diye şaşkınlık içinde durumu izliyorlardı. Tasfiyecilerden hangi düşünceden, kimden etkilendiklerini açıkça söylemeleri tabii ki beklenemezdi. Almanya Komünist Partisi-Marksist/Leninist'in Troçkist tasfiyeye uğrama sürecini takip edin bunu görürsünüz. Tasfiyeciliğin, tasfiyecilerin özelliği budur. Tarih, hiçbir zaman tasfiyecilerin tek yüzlü olduklarına şahit olmamıştır; oldukları gibi görünmezler veya göründükleri gibi olmazlar. Açıklama ortamı oluşana kadar gerçek düşüncelerini özenle saklarlar. Hep gelişmeden, değişimden, yeni koşullardan bahsederler. Bunu yaparken kendilerine hangi düşüncelerin yol gösteriğini ve o düşüncelerin kendilerini nasıl değiştirdiğini açıklama cüretini gösteremezler. Negri, Althusser, Troçki veya başkaları haklı çıktı, Marksizm-Leninizm yanıldı; Marks, Engels, Lenin, Stalin yanıldılar diyemezler. Onlarda bu cüret yoktur. Ama inandırıcı olmak için yapılması gereken tam da budur. Yerli veya uluslararası alanda tasfiyecilik örneklerini inceleyebilirsiniz. Yeni adı altında öne sürdükleri, tarihin mahkum ettiği düşüncelerin neden yeni ve doğru olduğunu açıklayamadıklarını göreceksiniz. Örneğin tarihin Troçki'yi nasıl doğruladığını Troçkistler de dahil tasfiyeciler açıklayamazlar. Örneğin varoluş krizcileri ve kapitalizmi kendiliğinden çökertenler bu anlayışlarını Troçki'ye dayandırdıklarını açıklayamazlar; Troçki “Kapitalizmin çöküşü, keza eski hakim sınıfın da çöküşü en son sınırlarına varmıştır. Bu sistemin varlığını sürdürmesi imkansızdır” derken doğru bir tespit yapmış oluyordu diyemezler. Ama Troçki'nin teori adına ortaya koyduğu anti-marksist düşünceleri, Lenin ve Stalin dönemindeki SSCB'de (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği) sosyalizmi, bir bütün olarak Marksizm-Leninizmi reddetmek için kullanırlar. Neden Marksizm-Leninizmden değil de, Marksizmden bahsettiklerini açıklayamazlar. Neden düne kadar Marksizm-Leninizm bayrağı altında yürüdüklerini ve bugün sadece Marksizm bayrağı altında yürümek gerektiğini açıklayamazlar. Aksi taktirde niyetlerinin ne olduğu açığa çıkar.
Tasfiyecilik yıkıcılıktır; tasfiyeciler de yıkana, dağıtana kadar “olduğu gibi görünmemeye” devam ederler.
Tasfiyeciler başkalarına ders vermeyi pek severler. Hani kendileri değişimi, gelişmeyi ve nihayetinde de yeni olanı görmüşler ve diğerleri bunu görmemişler ya! Geride kalanları ilerletme, onların ufkunu açma, öğretme babından yeni adına o dönemin koşullarına en uygun olan düşünceyi seçerler. Tasfiyecilerin yazılarına bakarsanız bunları görürsünüz. Post-Marksist düşünceleri, Negriciliği veya Troçkizmi savunanların değerlendirmelerinde bunu görürsünüz. Sanki yedi düvelde sayısız devrime bizzat önderlik ederek katılmışlar ve edindikleri engin tecrübe ve teorik birikimlerine dayanarak 21. yüzyılda sosyalizmin nasıl olmaması gerektiği üzerine dersler verirler. Örneğin, sosyalist devrim, tek veya birkaç ülkede devrim, dünya devrimi üzerine, Negri'nin çokluğu üzerine, işçi sınıfının nasıl “eriyip yok olduğu” üzerine vb. “yeni” yorumlar yaparlar. Ekim Devriminde, SSCB'nde sosyalizmin inşasında bugüne kadar göremedikleri yeni bir şeylerin olduğunu “gevelemeye” başlarlar. Peki yeni nedir diye sorarsanız, karşınıza Troçki'nin “malum” görüşleri çıkar. Troçki'nin 80 veya 100 senelik düşünceleri birden bire “yeni” olur ve bu “yeni” düşüncelerle o zamana kadar savundukları düşüncelere karşı mücadele ederler. Bu unsurların bir kısmının amacı hiç de Troçkizmi savunmak değildir. Ama Troçki'nin düşünceleri Marksizm-Leninizme karşı kullanılması gereken bir silahtır. Bu silahla ideolojik kargaşa yaratabilirsin. Tasfiyeciler, Marks'ın, Engels'in, Lenin'in, Stalin'in; yani Marksizm-Leninizmin sosyalizm, tek veya birkaç ülkede devrim vb. konulardaki öğretisinin artık değersizleştiğini; çağımızdaki gelişmelere, “yeni” olana cevap vermediğini kanıtlamak için Troçki'ye veya Althusser'e veya Negri'ye veya Wallerstein'a veya da Harvey'e sarılırlar. Ama bunu açıktan söyleyecek cüretleri olmadığı için gevelerler; yani ideolojik ve teorik geviş getirirler. Örneğin SSCB'nde sosyalizmin inşasını nasıl reddedebilirsiniz? Tek başına, kişisel “kurtuluş” için asla reddetmezler; bu kişisel bitiş, yok olmak demektir. Böyle tasfiyecilik yapılmaz. Sürükleyeceksin, herkesi peşine takacaksın, bu amaç için reddetmek tasfiyecinin esas işidir. Her halükarda tasfiyecinin önünde iki yol var:
Bunlarda birisi, doğrudan Maksizm-Leninizmi açıktan reddetmek ve burjuvazinin safına geçmek. Bu türden bireysel tasfiyecilerin, döneklerin sayısı hiç de az değildir.
İkinci yol ise “ince” yoldur. Bu yola başvuranlar, düşüncede ve pratikte; ideolojide ve örgütlenmede “değişimi”, yani savunulan dünya görüşünü (ideoloji) ve örgütlenmeyi başkalaştırmayı, yok etmeyi amaç edinirler. Bu nedenden dolayı bu unsurların cepheden Marksizm-Leninizme saldırmalarını beklemek bir hayaldir. Nasıl bir yöntem izleyebilirler? Tasfiyecilikle karşı karşıya kalmış örgütlerin değerlendirmelerinde bu konuda öğrenebileceğiniz çok şey vardır. Örneklemek istersek: Yazılarında Marksizm-Leninizmden çok Marksizm kavramını kullanmaya başlarlar. Burada söylenen “biz Leninizmi sorguluyoruz”dur. Sonra Ekim Devriminin ulusal karakterli olduğu bir biçimde anlatılır. Ardından emperyalist çağda sosyalizmin ulusal çapta kurulamayacağı işlenir. SSCB'nde ulusalcılık yapıldığı, dünya komünist hareketinin çıkarlarının SSCB'nin çıkarlarına tabi kılındığı anlatılır. Troçki'den, Troçkizmden tek kelime söz edilmez. Ama bir Alman örgütünün (MLPD) yaptığı gibi, program değişikliğinden dolayı Troçkist olmadığını bir iki ek paragrafla açıklama derdine düşebilirler. Bunlar hep yeni diye anlatılır. Ama tarihi biraz karıştırırsanız bu rezil düşüncelerin Troçki tarafından otobiyografik teorileştirildiğini ve pratiğinde de Troçkizmi karşı devrimle buluşturan düşünceler olduğunu görürsünüz.
Günümüzde bir kısım tasfiyeci, Marksizm-Leninizmi ancak Troçkizmle vurabilirsiniz düşüncesine varmıştır. Tasfiyecilerin bir bölüğü bu nedenle Troçkizme sarılıyor. Diğer bir bölüğü ise Batı-Marksizmi hattından ilerleyerek Marksizm-Leninizme saldırıyor. Ama bu hattan tasfiyecilik, birkaç yozlaşmış aydın tiplinin ötesinde kimseyi etkileyemez. Uyanık tasfiyeciler, Batı-Marksizmi hattından giderek “Marksist” kalınamayacağını çok iyi bilirler. Veya işçi sınıfının geleceği üzerine Troçki ve Negri'nin görüşlerini birleştirerek veya harmanlayarak Marksizm-Leninizme saldırılabilirsiniz. Böyle bir sınıfın kalmadığını söylemenize gerek yok. Bu hiç inandırıcı olmaz. Bunun yerine, kapitalizmde sermaye ile emeğin (işgücünün) diyalektik birliğini kopartırsınız; bu durumda bir -acemiyseniz iki veya üç- cümlede kapitalizmi ortadan kaldırmış olacağınız için işçi sınıfını da yok etmiş olursunuz...Bu durumda bir taşla kaç “kuş” vurduğunuza bakalım:
Birinci “kuş”: Böylece herkesi, ama herkesi sermaye karşısında işçi yapabilirsiniz.
İkinci “kuş”: Bu durumda işçi sınıfının değil, herkesin; “çokluk”un örgütlenebileceği bir örgütten bahsedebilirsiniz. Leninist bir partide üyelik kıstaslarını Martov'un üyelik kıstaslarına indirgersiniz; böylece bir şey yapmayarak da, pasif kalarak da parti üyesi olabilmenin yolunu açarsınız. Herkesin üye olduğu, ama herkesin mutlaka aktif olmasının, bir parti örgütünde fiilen mücadele etmesinin gerekmediği bir parti anlayışıyla Leninist örgütlenme değil de başka hangi örgütlenme anlayışı dinamitlenmiş olur? Varacağınız yer burjuvazinin kabul edeceği, herkesin üye olabileceği bir burjuva parti örgütlenmesidir. Örgütlenme konusunda Lenin'i anlamak istiyorsanız, konuya ilişkin olarak mutlaka ve mutlaka Martov ve Troçki'yi okumalısınız.
Başka yöntemler de kullanabilirsiniz: İdeolojik-teorik bütünlüğü parçalamak, çok ideolojili olmak için ipe-sapa gelmez burjuva düşünceleri işlersiniz. Belli bir zaman sonra parti, her türden burjuva düşüncenin savunulduğu, ama sadece Marksizm-Leninizmin savunulmasının fiilen yasaklandığı bir “Marksist-Leninist” partiye dönüşür. İdeolojide ve teoride “köşe”leriniz, renkleriniz kalmamıştır. Böylesi ortamlarda Marksizm-Leninizm savunanlara dinozor denir. Dinozor, gelişmelerin, değişimin gerisinde kalmıştır! Uluslararası alanda böylesi değişimden geçmiş birkaç örnek inceleyin, bunları görürsünüz.
Başka bir yol: Leninist emperyalizm analizine ve devrim teorisine darbeyi tam indirmek için sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasını ele alabilirsiniz. Bu konuda; sermaye ve üretimin uluslararasılaşması konusunda Troçki ufkunuzu açar. Yani emperyalist küreselleşme sürecini bütün ülkelerin birbirine sıkı bir biçimde bağlandığını ve ulusallığın ortadan kalktığını savunabilirsiniz. Bu konuda tasfiyecilere Troçki yol göstermektedir. Kapitalizmin geleceği üzerine fal bakmayı Troçki'den öğrenmişlerdir. Onların artı üretim artık yapılamaz, kapitalizm kendiliğinden çökecektir, varoluş krizi vb. sözleri Troçki'den alınmıştır. İsterseniz birkaç örnek verelim.
“Marksizmin Savunulması, SSCB Savaşta” yazısında Troçki, diğer şeylerin yanı sıra şunları söyler:
“Kapitalizmin çöküşü, keza eski hakim sınıfın da çöküşü en son sınırlarına varmıştır. Bu sistemin varlığını sürdürmesi imkansızdır” (2).
Bu iki cümlede kapitalizmin varoluş krizi anlatılmaktadır.
Aynı yazısında Troçki “(II. Dünya Savaşının) toplumun kapitalizm temelinde yaşayabilemeyeceğini itiraz edilemez bir biçimde kanıtladığını“ yazar (3).
Troçki burada da kapitalizmin son sınırına dayandığını, var oluş krizi içinde kıvrandığını anlatır.
“IV. Enternasyonal”in programı “Kapitalizmin Can Çekişme Mücadelesi ve IV. Enternasyonal'in Görevleri” başlığını taşır. “Geçiş Programı” kavramı parantez içinde ve ikinci sırada yer alır.
Sadece bu da değil. İşçi sınıfının tarihsel rolünü önemsizleştirilmesi konusunda hep Negri'ye saldırıyoruz, ama bu anlayışın fikir babası Troçki'dir. İşçi sınıfının tarihsel rolünü artık yerine getiremeyecek durumda olduğunu, artık sayısal olarak da çoğalmadığını iddia etmeye kalkışanlar bu cüreti Troçki'den almışlardır. “Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya ne sayısal olarak ne de kültürel olarak büyümektedir” diyen de Troçki'den başkası değildir (4).
Bu düşünceleri savunmak çok kolaydır. Düşüncelerinizi kanıtlamak için sayısız örnekler verebilirsiniz. Ve arkasından da tek tek ülkelerde sosyalizmin inşa olanağı artık kalmadı, tek ülkede devrim ve sosyalizmin inşası dünya sosyalist devrim sürecine zarar verir sonucuna varabilirsiniz. Bunu anlatırken de -aynen Troçki gibi- devrim ancak ve ancak uluslararası olanakları değerlendirerek yapılabilir demeyi unutmamanız gerekir! Alman Maocuları bu yolda hızla ilerliyorlar. Bu durumda tasfiyeciler, örneğin günümüz koşullarında Türkiye'de devrim olsa dünya ekonomisinin olanaklarını kullanamayacağı için yenilgiye mahkum olacaktır diyeceklerdir ve bu devrime karşı geleceklerdir. Şöyle düşünmelisiniz: Türkiye'de devrim yapıyorsunuz, ama başka ülkelerde, diyelim ki Troçki'nin deyimiyle “bazı ileri ülkelerde”, devrimler gerçekleşmiyor ve tek başınıza kalıyorsunuz. Ne yaparsınız? Sanıyorum devrimi ilerletmek istersiniz. Ama geleneksel Troçkistler ve tasfiyeciler hemen karşınıza dikilirler ve yaptığınız “gerici bir ütopya”dır (Troçki); başka ülkelerde devrimler gerçekleşmediği için sosyalizmi inşa edemezsiniz; kapitalist dünya pazarıyla yeniden bütünleşeceksiniz, kısa zaman içinde...yok olacaksınız. O halde,...yok olmak istemiyorsanız tek başına devrim yapmaya yeltenmemelisiniz. Troçki'nin ... uluslararası alanda yandaşlarının, daha doğrusu hayranlarının yanlış anlaşılmayacak bir açıklıkla söyledikleri budur. Troçki ve Troçkistler bu veya benzeri argümanlarla SSCB'nde sosyalizmin inşasına karşı mücadele ettiler.
Sözün kısası, tek tek ülkelerde devrimler gerçekleştirilebilir, ama devam ettirmenin koşulları yoktur. Öyleyse bütün ülkeler devrime hazır olana kadar beklemek zorundasınız. Tek tek ülkelerde başarılı devrim, başarısızlığa mahkum olmuş devrimdir. Troçki, geleneksel yandaşları ve tasfiyeciler bu ve benzeri anlayışları yanlış anlaşılmayacak açıklıkta savunuyorlar. Kime karşı? Marks'a, Engels'e, Lenin'e, Stalin'e ve bir bütün olarak Marksist-Leninist öğretiye karşı.
Demek oluyor ki, tekil ülkelerde devrim ve sosyalizm, tek tek ülkelerle sınırlı kalındığı müddetçe, yani dünya devrimi gerçekleşmediği müddetçe kapitalizme geri dönüş kaçınılmazdır anlayışı, katışıksız Troçkist bir anlayıştır. Bu anlayışa göre tekil ülkelerde devrimi gerçekleştirmek, sosyalizmin inşasına girişmek anlamsızdır. Bu bir zorunluluktur, ama yine de anlamsızdır. Çünkü eninde sonunda kapitalizme geri dönülecektir. Ekim Devriminden sonra Troçki, benzer düşüncelerle oluşmakta olan SSCB'nde sosyalizmin inşasına -tek ülkede sosyalizmin inşasına- karşı çıkıyordu.
Coğrafyamız açısından bunun anlamı şudur: Türkiye'de -tek ülke olarak- devrim yapmanın ve sosyalizme geçmeye yeltenmenin bir anlamı yoktur. Tek başına kalıp yok olmanız o kadar önemli değil; sadece tek ülkede devrimle ve sosyalizmi inşa çabanızla dünya çapında sosyalizme doğru ilerlemeye bir katkı yapmış olmayacaksınız, tam tersine dünya devimine zarar vereceksiniz, onu zayıflatacaksınız. Dünya devrimine zarar vermemek ve onu zayıflatmamak için, başka ülkelerde devrimin koşulları yoksa Türkiye'de de devrimin koşuları yoktur anlayışından hareket edeceksiniz. Bu nedenle başka ülkelerde devrim koşullarının olgunlaşmasını beklemelisiniz. Bu arada ulusal çapta devrimi hedefleyen programınızı da değiştireceksiniz. Program uluslararası devrimin, dünya devrimin bir parçası olmalıdır! Programın, kapitalizmde eşitsiz gelişmenin bir sonucu olarak uluslararası olması; dünya devriminin yaşadığımız coğrafyadaki; bölgedeki ayağı olması, Troçkist dünya devrimi programına ters düşmektedir. Dünya devriminin bir parçası olarak tek ülkede devrimi amaçladığı için değiştireceksiniz; tek ülkede devrimi uluslararası devrime dönüştüreceksiniz. Alman Maocuları böyle bir değişim yaptılar ve rahatladılar. Her ne kadar Almanya'da devrimden bahsetseler de bir devrim sorunları kalmadı. Almanya'da devrimi dünya devrimine bağladılar, havale ettiler.
Bu konuda Lenin ve Stalin'in çıkardıkları sonucu; yani tek veya birkaç ülkede devrim ve sosyalizmin inşası kapitalizmde eşitsiz gelişme yasasının doğrudan bir sonucudur; bir kaçınılmazlıktır, zorunluluktur; bu nedenle tek tek ülkelerde devrim ve sosyalizmin inşası, dünya çapında sosyalizme doğru ilerleme sürecinin bir adımı olarak görülmelidir sonucunu, Troçki'nin, onu karşı devrime götüren “sürekli devrim” teorisine dayanarak reddedeceksiniz.
Bu niye böyledir ve başka türlü değildir, sorusunun cevabını yazı içinde vereceğiz.
Yani tek ülkede sosyalizmin inşası ulusal bir sorun değil mi diye sorabilirsiniz. Doğru, bu bir ulusal sorundur. Ama tek ülkede sosyalist devrim bir amaç değil, bir zorunluluktur ve aynı zamanda tek tek ülkelerde sosyalizmin inşası da bir amaç değil, bir zorunluluktur. Tek tek ülkelerde devrim ve sosyalizmin inşası, dünya devriminin bir adımı, bir bileşeni olarak görüldüğünde ve ona göre hareket edildiğinde “ulusal sorun” olmaz. Ama bunun böyle olmadığı anlayışında olanlar da var. Örneğin Troçki, Bolşeviklerin sosyalizmi inşa çabasını; SSCB'nde sosyalizmin inşasını ulusal bir sorun olarak görmüştür. Ama Bolşeviklerin SSCB'nde sosyalizmin inşasını SSCB ile sınırlamama, dünya devriminin bir parçası olarak görme anlayışları, Troçki ve Troçkistleri hiç ilgilendirmemiştir. SSCB'nde sosyalizm sorunu üzerine düşüncelerinin bütününe bakıldığında Troçki'nin bu inşayı, dünya çapında sosyalist gelişmeye zarar veren, kaçınılmaz olarak buharlaşıp yok olacak bir adım olarak değerlendirdiği görülür.
Troçki'ye göre sosyalizm sorunu ulusal çapta değil, uluslararası çapta ele alınması gereken bir sorundur. Aksini savunan olmadığına göre Troçki neden bu anlayışını inatla savunur? Bunun nedenini onun dünya görüşünde, devrim, sürekli devrim, dünya devrimi anlayışında aramak gerekir. Troçki, kapitalizmde eşitsiz gelişme yasasını sözde reddetmez, ama bu yasanın doğrudan bir sonucu olan tek ülkede devrimi reddeder. Troçki, kendi sürekli devrim anlayışına göre devrimlerin tek tek ülkelerde başlayabileceğini reddetmez, ama başlayan devrimi yenilgiye mahkum eder. Troçki bu! Birbiriyle çelişen anlayışlar savunur. Onda düşünce bütünlüğü, sistematiği yoktur.
Bu işi nasıl becerdiğini yazı içinde ele alacağız.
Troçki veya Troçkizm üzerinden tasfiyecilik yapanların argümanlarında aynı görüşün savunulduğunu görürsünüz. Troçki ve tasfiyecilere göre kuşkusuz sosyalist devrime tek tek ülkelerde burjuva ulus devlet iktidarları yıkılarak başlanabilir. Bu nedenle biçim olarak sosyalist devrim tek ülkede başlayabilir ve yine bu tek ülkede sosyalizmin inşasına girişilebilir. Ama sosyalist inşanın tamamlanması, sosyalizmin zaferi ulusal bir sorun değildir; modern toplumu içeren bütün ülkeleri kucaklayan ve çözümü en ileri ülkelerin pratik ve teknik işbirliğine dayanan toplumsal bir sorundur. Troçki ne diyordu? Rusya'da devrimin başarıyla sürdürülmesi için, yani SSCB'nde sosyalizmin inşa edilebilmesi için kapitalist gelişmesi geri Rusya'ya ileri, modern ülkelerin teknik vb. katkısı şarttır. Ama bu katkının yapılabilmesi için o ileri ülkelerde devrimlerin gerçekleştirilmiş olması gerekmez mi? Ne de olsa Troçki Batı'dan gelmesi gereken “devletsel destek”ten bahsediyordu. Bu durumda Troçki, ileri ülkelerin teknik vb. desteğini talep ederken de tek ülkede sosyalizmin inşasını reddediyor! Günümüzde Troçkistler ve tasfiyeciler de aynı düşünceleri savunuyorlar...
Ama burada sormadan geçmeyelim: Peki, Bolşevikler bunun aksini mi savunmuşlardı? Hayır, başka ülkelerde beklenen devrimlerin gerçekleşmemesinden dolayı sosyalizmi inşa etmeye, tek ülkede inşa etmeye başlamak zorunda kalmışlardı. Bolşeviklerin, Ekim Devrimini dünya devriminin başlangıcı, ilk adımı olarak görmeleri Troçkizmi hiç ilgilendirmemişti. Bolşevikler, Troçki ve tasfiyeciler gibi, mücadelenin önüne dikilip, yaptığınız gericiliktir, buharlaşıp yok olmaktır, yeniden kapitalizmle bütünleşmektir dememişler; sosyalizm uluslararası sonlanır diye mücadeleden vazgeçmemişlerdi...
Mantıksızlık ve sistemsizlik Troçki'nin düşünce yapısının temel özelliğidir. Troçki, bir taraftan sosyalist devrim ulusal zeminde başlatır, ama aynı zamanda da yenilgiye mahkum eder. Günümüzde Troçkizmin ikilemi de budur: Bir taraftan tek tek ülkelerde devrim olabilir der, diğer taraftan da yenilgiye mahkum eder...
Söz konusu olan Troçki olunca biraz düşünmek gerekir! Politik yaşamı çelişkilerden ibarettir. Bir taraftan “bizim için Sovyetler Birliği'nin karakteri proleter devlet olarak belirlenmiştir” der (7), ama öbür taraftan da bu “proleter devlet”in asla ve asla sosyalist olmadığını söyler (8).
Bunun nedeni var: Troçki'ye göre proleter devlet, proletarya diktatörlüğü bir ara aşamadır; yani kapitalizmden sosyalizme geçiş aşamasıdır. Bu aşamada Sovyet devleti bürokratik deformasyona uğramıştır. Yani Sovyetler Birliği, kapitalizmden sosyalizme geçiş aşamasında kalmış, sosyalizm aşamasına geçememiştir.
Troçki'ye öykünen hemen her tasfiyeci bir biçimde aynı düşünceyi savunur. Bu türden tasfiyecilere göre Sovyetler Birliği ne bütünüyle sosyalisti ne de kapitalisti. Yani bir geçiş toplumuydu; kapitalizmden sosyalizme geçiş aşamasında bir toplumdu. Bundan dolayı da ne bütünüyle kapitalistti ne de sosyalistti! Yoksa büyük bir tesadüf mü? Hani bazı bilim insanları birbirinden bağımsız olarak aynı süreçte bir buluş gerçekleştirirler ve ödül de her ikisine verilir ya. Yoksa bu büyük bir tesadüftür, Troçki bu görüşe varırken, ondan bağımsız ve onun düşüncelerini tanımadan başkaları da Troçki'nin bu görüşünü oluşturmasından 80-90 sene sonra aynı görüşe varabilir diye mi düşünmemiz gerekiyor? Olabilir. Troçki bu düşüncesini 1930'lu yıllarda geliştirmişti. Peki, şimdi ne olacak? Troçki'ye öykünen uluslararası tasfiyeciler, ondan 80-90 sene sonra onun bu konudaki görüşünü tanımadan mı aynı görüşe vardılar, yoksa bu görüşü ondan mı aldılar? Merak ediyorum. Siz de merak etmiyor musunuz?
Troçkist olmak veya Troçki'nin hayranı olmak için Troçkizmi anlamak ve savunmak gerekir. Bir Althusserci, bir Negrici olmak nispeten kolaydır. Sadece cesaretli bir adım atacasınız ve Marksist-Leninist değilim diyeceksiniz. Marksist-Leninist olmaktan doğan “işkence” sonlandığı için hafiflersiniz, rahatlarsınız. Althusserci, Negrici olunca Marksizm-Leninizmle bir sorununuz kalmamıştır. Ama Troçkizm başkadır. Troçkizm, insanı devrimcilik, dünya devrimi, Marksizm adına karşı devrime götürür. Bunu bilincinde olmak gerekir. Troçki, düşünceleriyle ve eylemiyle nasıl ki sonunda karşı devrimle buluştuysa her bilinçli Troçkist de kaçınılmaz olarak karşı devrimle buluşacaktır. Bundan kurtuluş yok; Marksizm-Leninizme karşı mücadele etmeksizin Troçkist olunamaz.
Troçki “SSCB, kapitalizm ile sosyalizm arasında duran çelişkilerle dolu bir toplumdur” diyordu (9). Ona göre Sovyet rejimi, geleceği dünya devrimine bağlı olan bir geçiş rejimidir. Troçki'ye öykünen ve “derin” araştırmalar sonucunda onun görüşünde konaklayanlar da SSCB'yi, kapitalizm ile sosyalizm arasında duran bir ara rejim, bir geçiş toplumu olarak görüyorlar; böyle bir geçiş rejimine özgü olan çelişkilerden; kapitalizmi yıkma sorununda doğan çelişkilerden ve sosyalizmi kurma çabasından doğan çelişkilerden bahsediyorlar...
Sovyet rejiminin sınıfsal karakterini tespit bakımından Troçki ve tasfiyeciler ... arasında hiçbir fark yoktur...
Hiç yorum yok