Marksa göre din ve yabancılaşma
Marks dinle ilgili sosyal şartların sebep olduğu yabancılaşmadan bahsederken “kökden” bir yabancılaşmadan değil, bu kökden yabancılaşmanın yan ürünlerinden biri olan yabancılaşma dan bahseder. Yani dinden bahsederken onu “hastalıkları yaratan ortam” değil” bu ortamın yarattığı hastalıklardan biri” olarak görür. Hastalığı yaratan ortamı kaldırma yerine hastalığı ortadan kaldırmaya uğraşmak emperyalistlerin her zaman uyguladığı hedef şaşırtma ve ceplerini doldurma pratiğinden pek farklı değildir, ve sonuca ulaşmayacak bir “aldatmaca” ya da maceradır.
Marksa göre , Hegel ve Feurbach ın görüşlerinin tersine, yabancılaşma Leninin sözleriyle “.. düşüncede yada dinde kök salmış bir yabancılaşma değildir..Yabancılaşma, kontrölün kaybı, özellikle emeğin üzerindeki kontrolün kaybı demektir.
Yani temel “yabancılaşmanın” nedenlerini ortadan kaldırmak zaten onun yan ürünleri olan “yabancılaşmaları” da beraberinde ortadan kaldıracak ortam ve şartları yaratacaktır. Yani hastalığın ortamını ve şartlarını hedef alıp ortadan kaldırınca hastalıkların tedavisi için gerekli ortam ve şartlar oluşacaktır.
Dinine inanan insanların doğasal olarak devrimci demokrasiye karşı olacağını iddia etmek Marksizmi anlamamak yada inkar etmektir. Marks kalıplaşmış, insanların içinde yaşadığı toplum ve çevreden soyutlanmış “insan doğası” anlayış ve fikrine her zaman karşı çıkmıştır. Marksa göre insan ihtiyaclarını karşılamak için doğa üzerine harcanan emek ihtiyacı bütün insan toplumlarının tek değişmeyen doğasal özelliği olmuştur, ve doğanın insanın varoluşu üzerine koyduğu hiç bitmeyecek şartıdır.
Yani dindar olsun olmasın onun “insan doğası” emek ve ekmekle ilgilidir, onun “doğası” içinde bulunduğu ve yaşadığı toplumdan, gelişmelerden soyutlanarak düşünülemez. Emeğiyle doğayı değiştiren emekçiler ayni zamanda kendilerini de sürekli değiştirmekte yada değişime hazır duruma getirmekte. Marksın kapitalden sözleriyle “..insan ..dışındaki dünyayı değiştirerek, o (insan-emekçi) ayni zamanda kendi doğasını da değiştirir.””
Sömürü düzeninin yarattığı yabancılaşma emekcinin sadece emeğine ve emeğinin yarattığı ürüne, emeğini sömürenlere değil, hem kendine, hemde kendi gibi olanlara yabancılaşmayı da beraberinde getirmiştir. Örneğin toplumu oluşturan bireylerin değişik biçimde kategorize edilmesi, damgalanması onların üretim araçlarına olan ilişkileri ve üretim ilişkilerindeki rolleri yerleri yada yersizlikleri ile ilişkili. Bireyler arasındaki ilişkilerde birbirinden bağımsız olan bireylerlerin bu “damgalanma” dan bağımsız bir “kimlik” leri olmazken, üretim ilişkilerinde “araç” olan sermaye kendi başına bağımsız bir “kimlik” sahibi olur. Ancak bu emeğine, kendine ve kendi gibilerine yabancılaşma, değişime ve değiştirmeye eğilimide kaçınılmaz hale getirmiştir.
Kısacası yabancılaşan (Marksistlerin umrunda olması gereken kesim olarak) emekcileri damgalayarak ve dışlayarak emekcilerin hakları savunulamaz. Onların aktif örgütlenmesi ve katılımı olmadanda Devrimci Demokrasiden bahsetmek hipokratlıktır.
İnsanlar sosyal yapıya sahip yaratıklardır. Bu karakter onların “toplu-m“ olarak temel çıkarları doğrultusunda hareket etme yetenek ve gücünü sağlayan bir özelliğidir. Bu anlamda sınıf mücadelesi emekcilerin kendilerini birbirinden soyutlanmış bireyler olarak görmeyi bırakıp toplu olarak mücadele vermesi demektir.
Devrimciler dini sadece gerektiğinde ve yerinde eleştirir, ancak bireylerin dini inanışlarını özgürce kullanma haklarına saygı duyarlar, ve bu haklarını korurlar. Dine ve Dinine inananlara saldırmak devrimcilerin görevi değildir. O burjuvazinin kendi çıkarları doğrultusunda aldığı ve düşünce-tavır üretimi sonucu aldırttığı bir tavırdır.
Marx devrimcilerin din e saldırılarını görev zanneden düşünceye kesinlikle karşı cıkmıştır. Din…..sosyal şartların bir ürünüdür ve sadece (onu var eden) sosyal şartlar kaybolduğunda o da kaybolur..der ( Marks, Critique of Hegels Phılosophy of Rıght)
“devlete ilişkin olarak, din bütünüyle kişisel bir sorundur.” EngelsDevrimciler, dil, din ırk gözetmeksizin bütün işçi, köylü, emekçi kesimi, engeniş kitleleri emperyalizme karşı mücadeleye katmak için ellerinden gelen her şeyi yapmalıdırlar...Kısacası devrimciler emekçilerle ve onları kazanma uğruna aralarına engeller dikme lüksü ve kaynakları içinde değiller, onların Devrimci Demokrasi mücadelesine etkin bir şekilde katılmaları için teşvik edecek her yolu denemeli, ve her sunı engeli de reddetmelidir.
“Devlet dinle ilgilenmemelidir; dinsel kurumlar devlete bağlı olmamalıdır. Herkes istediği dini savunmakta ya da dinsiz, yani genelde her sosyalist gibi ateist olduğunu açıklamakta özgür olmalıdır.” (Lenin, Din Üzerine, “Sosyalizm ve Din”)
“Böyle bir zamanda ve bu koşullarda ateizm vaazları vermek, grev hareketine katılan işçileri dinsel inançlarına göre bölmekten başka bir şey istemeyen papazların ve kilisenin ekmeğine yağ sürmek olur.” (Lenin, “İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu”)Devrimcilerin görevi dinsel, ulusal, dilsel farklılık gözetmeden tüm ezilenleri ve sömürülenleri emperyalizme karşı tek bir güç olarak birleştirmektir.
Devrimcilerin din konusunda hassas olmaları sadece Devrimci ahlakın bir gereği değil Devrimci Demokrasi mücadelesinin başarısı içinde kaçınılmaz bir zorunluluktur, “(Marxsistler) bu işçilerin dinsel inançlarına karşı yapılan en küçük hakaretin dahi kesinlikle karşısındadırlar.” (Lenin, “İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu”)
"""hiçbir koşulda din sorununu burjuva radikal demokratlarının sık sık yaptığı gibi, soyut, ülkücü bir biçimde, sınıf mücadelesinden kopuk "entellektüel" bir sorun olarak ortaya koymak yanlışına düşmememiz gerekir. Aşırı baskı temeline oturan ve işçilerin eğitilmediği bir toplumda, dinsel önyargıların sadece propaganda yöntemleriyle yok edilebileceğini sanmak budalalık olur. İnsanlığın üzerindeki din boyunduruğunun, toplumdaki ekonomik boyunduruğun bir sonucu ve yansıması olduğunu akıldan çıkarmak burjuva dar görüşlülüğünden başka birşey değildir""" (Lenin, Sosyalizm ve Din)
Din insanın sosyal şartlar içinde kendine ve çevresine yabancılaşmasının bir yansıması değil tam tersine bu yabancılaşmaya karşı bir isyanın yansımasıdır. Bu anlamda dine, yani yabancılaşmaya karşı isyana, aynı burjuvazinin takındığı baskı ve aşağılama tavrı, onları savunmaya ve daha da fanatikleşmeye itecektir. Ki bugün emperyalistlerin ve uzantılarının amacı ve yaptıkları da budur, yanı İslamın savunmaya geçip fanatikleşmesi ve onlar için ülkelere "müdahele" gerekçeleri ortamının hazırlanması. Onların çıkarları ile Devrimcilerin ve ezilen halkların çıkarı uzlaşan değil uzlaşmaz çıkarlardır.
Bu anlamda Devrimci laikler dine inanma ve dinine göre yaşama ve pratiğini yapma bireysel hak ve özgürlüklerinin (diğerlerinin hak ve özgürlüklerini kısıtlamadığı sürece) en güvenilir koruyucuları olmaları gerekir.
Gerçek anlamda Laiklik burjuvazinin hayata geçirebileceği ve savunabileceği ne bir düşünce ne de bir pratik olabilir. Laiklik, içinde özgürlük, bağımsızlık, eşitlik ve adalet gibi öğeleri taşıyan bir kavramdır. Bunlara karşı olanlar, yada sadece bunları “kendilerine ve kendi gibilere” hak görenler gerçek laikliğin , yani Devrimci laikliğin ne koruyucusu ne de savunucusu olabilirler.
Burjuva laiklik dinler arası nefreti ortadan kaldıramaz, tam tersine nefreti ve fanatikliği beslemek zorundadır..
Devrimci laiklik bu nefreti ortadan kaldırır.
Devrimciler ezilen halkların bağımsızlığı, eşitliği ve hakları için mücadele verenler oldukları için, Devrimci laiklik ezilen halkların dini inanç ve pratik haklarını, ve diğer dinden insanlarla eşitliğini sağlayabilecek tek laiklikdir.
Burjuva laiklik temelinde düşünce ve tavırlar, kitlelere Devrimci Demokrasi anlayışını götürme yerine, burjuva anlayışını ve sistemini kitlelere “doğru” bir seçenek olarak yayma hizmetkarlığı pratiğinde sonuçlanır. Ve günümüz Türkiyesinde olan da bu. Emperyalistleri ve onların uzantılarını demokrasi, eşitlik ve insan haklarının şampiyonu ilan etme pratiğidir.
Devrimciler ezilen halkların dinine karşı değil, onların sömürülmesi ve köleleştirilmesine karşı savaş verirler.
""".Engels.......onların dine savaş açmalarını budalalık olarak nitelemiş ve böylesi bir savaş açmanın dine karşı yeniden ilgi duyulmasını sağlamak ve dinin gerçekten ortadan kalkmasını engellemek için en iyi yol olduğunu belirtmiştir........... dine savaş açılmasını işçi partisinin siyasal görevi olarak yorumlamanın anarşist safsatadan başka birşey olmayacağını belirlemiştir.""" (Lenin, Proletarya partisinin Dine karşı Turumu)
Devrimcilerin hedefi dinine inanan ve pratiğe koyan bireyler değil, onların inancını, ve baskılarla fanatikleştirerek onları, emperyalist çıkarları doğrultusunda kullanma pratiği içerisinde olanlardır. Dine ve Dindar insanlara karşı verilen "bilinçsizce" savaş emperyalistlere hizmet edecektir.
""""""Ne olursa olsun tanrıya savaş açılmasını isteyen bir anarşist, gerçekte papazlara ve burjuvaziye yardım ediyor demektir""" (Lenin, Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu)
Devrimcilerin ezilen halklarla kardeşliği, sempatisi ve desteği, onların dini inançları temelinde değil, onların salt eziliyor, sömürülüyor ve köleleştiriliyor olmaları temelindedir.
""""Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır. Vatandaşlar arasında dinsel inançları nedeniyle ayrım yapılmasına kesinlikle göz yumulamaz.""" (Lenin , Sosyalizm ve Din)
“yabancılaşmaya” neden olan sosyal şartların bizim gibi geliştirilmesi engellenmiş ülkelerde ağır bir şekilde var olması, örgütlenmesi gereken, ve devrimci demokrasiyi gerçekleştirecek emekçi kesimin dinine bağlılığı gerçeğini ortaya koyar. Aklı başında Devrimciler emekçisiz devrimci Demokrasi kurulamıyacağının bilincinde olduğu için, geniş halk kitlelerinin dindar olduğunun da bilincinde olması gerekir, ve bu yüzden konuya yaklaşımda hassas, anlayışlı, saygılı ve hoşgörülü olması gerekir.
Devrimcilere düşen görev, ya emperyalistlerin oyununa gelerek burjuva “laiklik” yaygaralarına alet olmak , ve bu kitlelerin fanatikleşmesine katkıda bulunmak, yada Devrimci laik bir anlayış, Devrimci ahlak, ve tavırla bu kitleleri saflarına çekmek için en titiz ve hassas bir pratik içine girmekdir.
""""Biz sosyalistler, bu hareketi desteklemeli, kilisenin dürüst ve içten üyelerine doğru sonuca ulaşmaları konusunda yardımcı olmalı, onların özgürlük isteklerini sürdürmelerini sağlamalı ve kilise ile polis arasındaki ilişkiyi koparmalarını onlardan istemeliyiz.""" (Lenin, Sosyalizm ve din)
""""""".....Burjuva ilerici aydınları, radikaller ve burjuva maddecileri ......... "kahrolsun din, yaşasın dinsizlik! Ateist görüşleri yaymak başlıca görevimizdir"- diye haykırmaya başlarlar. Marksistler ise, bunun doğru olmadığını, aldatıcı bir görüş olduğunu, dargörüşlü burjuvaların fikri olduğunu söylerler."""" (Lenin Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu )
"""........Bize düşen, sadece Tanrıya inancını sürdüren işçileri Sosyal Demokrat Partiye almak değil, özellikle bunları partiye kaydetmeye çalışmaktır. Onların dinsel inançlarına karşı çıkmamalıyız, ama onları kendi programımızın ruhuna uygun olarak eğitmek...."""""" (Lenin Proletarya partisinin Din Konusundaki Tutumu)
Her gördüğü sakallı erkeği ve başörtülü kadını şeriatcı olarak gören “düşünce” ve alınan “tavır” devrimci tavır değildir. Devrimci, şeriatcıların asıl kaynak ve destekleyicilerinin viski yudumlayan sakalsız-bıyıksız-kravatlı erkek, başörtüsüz ve mini etekli kadınlar olduğunun ve olabileceğinin, ve en önemlisi onların sınıfsal konumlarının ne olduğunun bilincindedirler.
Erdogan A
Eylül 25, 2009
Hiç yorum yok