Header Ads

Header ADS

ULUSALCILIK, ENTERNASYONELCİLİK VE MARKSİZM LENİNİZM


Sömürüden PAY alanlar ve Sömürülmekten PAYLARINI alanların birliği: Günümüz enternasyonalizmi ve Ulusalcılığına bir bakış.

1. Giriş
2. MARKSİZM-LENİNİZM VE ENTERNASYONALİZM
3. ANAVATANIN SAVUNULMASI TEORISI - YURTSEVERLIK /ULUSCULUK
4. Sömürüden PAY alanlar ve Sömürülmekten PAYLARINI alanların birliği üzerine
5. Batı mı Doğuyu, Doğu mu Batıyı kurtaracak?
6. ULUSAL SORUNUN GÜNCELLİĞİ ÜZERİNE
7. SONUÇ

1-GİRİŞ

ULUSALCILIK, ENTERNASYONELCİLİK VE MARKSİZM LENİNİZM

“””…….yığınlara önderlik etmekte doğru taktik sloganlara sahip olmak, bugün son derece büyük bir önem taşımaktadır. Devrimci bir dönemde, ilkelere dayanan sağlam taktik sloganların önemini küçümsemek kadar tehlikeli bir şey olamaz.””
Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin iki taktiği, Lenin
“”Bir savaşın bir ulusal kurtuluş savaşı olduğunu düşünmek, bir taktik, emperyalist savaş olduğunu düşünmekse bir başka taktik içerir.””” Lenin, Oportünizm ve İkinci Enternasyonalin Çöküşü
Ezilen halkların bağımsızlık mücadeleleri, sınıf mücadelesi sadece pratik ekonomik ve politik alanda değil, düşünceleri çarpıtma, etkileme, yünlendirme, yani düşünce ve tavır üretimi alanındada, başlangıçtan beri, özellikle günümüzde en geniş alanlarda devam etmektedir.

Düşünce ve tavır üretimleri için sadece medya ve eğitim kurumlarını kullanmakla yetinmeyen emperyalistler, tek korkuları ve gerçek düşmanları olan Marksist-Leninist parti ve örgütlere sızarak teorik kargaşalık yaratmayı ve anti-emperyalist mücadeleleri kendilerine tehlike teşkil etmeyecek teori ve sonuçta bu temelde pratiklere yönlendirmeyi hedeflemişlerdir. Kendi ülkelerinde, sömürgelerinde ve yarı sömürgelerinde anti-emperyalist bağımsızlık ve demokrasi mücadelelerini bastırmak için sağda “milliyetci! leri” her zaman kendi saflarına çekmeyi beceren emperyalistler, sol da da “ Troçkist” düşünceyi yayma, Troçkist ajanlarını devrimci örgütlerin içine sızdırmada, özellikle Latin Amerikada başarılı olmuşlardır. Bu sızmanın ilk belirtisi genellikle Stalininin resmini, parti yada örgüt sayfalarından silmekle başlar, pratikte uzlaşma ve teslimiyetcilikle daha da açığa çıkar.

Dünya geneline baktığımızda Troçkizmin ve Troçkist parti-örgütlerin hakim olduğu ülkelerin başında ABD ve İngiltere gibi emperyalist ülkeler olması bir tesadüf değil, tam tersine Marks ve Engels ın aşağıdaki teorisinin pratikte doğrulanmasının bir başka delilidir.
"Her dönemde egemen sınıfların fikirleri egemen fikirlerdir; yani toplumun egemen maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda toplumun egemen entellektüel gücüdür. Maddi üretim araçlarını kendi tasarrufu altında tutan sınıf, buna bağlı olarak düşünce üretim araçlarını da denetiminde tutar, öyle ki düşünce üretim araçlarından yoksun olan fikirler tümüyle buna tabidir. Egemen fikirler, salt maddi ilişkilerin düşünsel ifadesinden başka birşey değildir .... Egemen sınıfı oluşturan bireyler, diğer şeyler arasında, bilinç ve dolayısıyla düşünce sahibidirler. Bu yüzden onlar egemen oldukları sürece bir sınıftırlar ve bir tarihsel çağın içeriğini ve süresini belirlerler; kendiliğinden görülüyor ki, onlar, bunu tüm uzanımları içinde yaparlar, bundan dolayı diğer şeylerin yanında düşün adamı olarak, düşünce üreticileri olarak egemendirler ve kendi çağlarının düşüncelerinin üretim ve dağıtımını da düzenlerler. " Marks-Engels: The German Ideology
Bu teoriyi okuyup yorumlarken kitlelerde ve örgütlerde Marksist düşüncenin ve Marksist parti-örgütlerin, bu teorinin vurguladığı gerçeğin dışında kaldığını, “dokunulmazlığını”, etkilenmiyeceğini” savunmak, teorinin yanlış olduğunu savunmakla eşdeğer olduğu gibi, darkafalılık düzeyini aşamayan küçük burjuva kibirliliğin örneğini vermek olur.

İçinde bulunduğumuz dönemde emperyalistlerin sömürü politikalarındaki “biçimsel” değişiklik, (öz ve özetle uzaktan/dolaylı kontrol yerine, direk/dolaysız kontrolü seçmeleri, yani kimi yerde sömürgeci döneminin “askeri işgal “ taktiğini , kimi yerde sermayenin ve teknolojinin gücü ile günümüz şartlarına uygun “askersiz işgal” taktiğini seçmeleri) sömürülen/küçük uluslarda bağımsızlık mücadelelerini ön plana çıkarmıştır. Buna bağımlı olarakda pasifist, Emperyalizme teslimiyetci Troçkist düşüncelerinde yaygınlaşması hızını arttırmıştır.

Gerek ekonomik ve gerekse mücadelenin pratik yönü ağır basan sömürge ve yarı sömürge ülkelerde, Lenin in “””Marksizm bizlere kesinlikle tam ve objektif olarak doğrulanabilir ve her tarihi duruma özel somut karakterleri olan sınıfsal ilişkiler analizi yapmamızı gerektirir” sözleri gözardı edilerek, Marksist teoriler içeriği tam anlaşılmadan “SLOGAN” LAŞTIRILMIŞ, belirli dönemlere özgün teoriler, gene Leninin “””Her duruma uyan bir reçete, ya da .. genel kural bulmaya kalkışmak saçmadır. Her özel durumda doğru yolu bulabilmek için kafayı işletmek gerekir” Sözlerinin tersine, her döneme uygun “REÇETELER” haline dönüştürülmüştür.

Şüphesizki bunda en önemli diğer etkenlerden biri de Marksist maskesine kılıf geçirebilmek için “kendilerince yalanlardan daha etkili olan yarı-doğruları kullanıp söyleyen” emperyalizm ajanı Troçkistler ve Troçkist düşünceler olmuştur.

Döneklik ve emperyalizm uşaklıkları Kautsky e kadar dayanan, ve hala o günlerde kalan Troçkistlerin “..Dünde kalana saplanıp kalmayın. Yeni ortaya çıkan koşulları dikkate alarak sonuçlar çıkarın” diyen (Dimitrovun Notlarindan) Stalin e saldırmaları, gericiliğin sol adına Devrimciliğe saldırısının en temel örneğidir.,

Her sloganın, ekonomik gerçeklerle, siyasal durumla ve o sloganın siyasal anlam ve öneminin tam ve kesin bir tahliliyle doğrulanması “ Marksizmin bir gereğidir.

Gelinen yerde “Tek bir dünya, tek bir hükümet” emperyalist globalist teorinin, sol adına ve sol içindeki ajanlarının destekcisi, özünde “tek bir enternasyonal parti, burjuva enternasyonalizm ve ulusal-nihilizm” olan, anti-uluscu, pacifist ve teslimiyetci teorilerdir.
“”””İçinde bulunduğumuz dönemde, proleter politika kendi önüne uluslararası görevleri koymalıdır. Uluslararası görevler, uluslararası kadroların sıkıca birleşmesinden başka bir şeyi talep edemez. ……….ancak kendisini enternasyonal ilkeler üzerinde temellendiren ve proletaryanın dünya partisinin saflarına giren…….. “”Trocki “ savaş ve 4 uncu enternasyonal
“Tek bir ülkede sosyalizm gerçekleşemez” pacifist ve teslimiyetci Troçkist teoriden kaynaklanan bu emperyalizm uşaklığı, Lenin in “ana vatanın savunulması “ teorisini, çarpıtılmış ve sloganlaştırılmış şekliyle, Marksizm-Lenininizm maskesi arkasına saklamaya çalışmaktalar. Leninizm ve Troçkizm arasındaki fark emperyalizme karşı savaşla, emperyalizme teslimiyetcilik, Devrim le karşı Devrim arasındaki fark tır. Bu nedenle günümüzde emperyalizme teslimiyetciliği öneren Troçkist enternasyonalizm anlayışı ile Marksist-Leninist enternasyonalizm anlayışı arasındaki farkı, ayni şekilde ML enternasyonalist anlayışın Ulus anlayışı ile çelişmediği, tam tersine onun kaçınılmaz bir parçası olduğunu anlamak ve anlatmak ezilen halkların mücadelesinin başarısı için acillik ve zorunluluk taşımaktadır.

Yayılmak istenen Pasifist Teslimiyetci düşünce ve tavırın Marksist teorik “dayanma” kaynağı , Lenin in “Emperyalist Savaşta Kendi Hükümetinin Yenilgisi Üzerine” yazısıdır. Bu teori temelinde “Ana vatanın savunulması” nın ve buna bağımlı olarakda “ulusalcılığın” anti-Marksist olduğu sonucuna ulaşılarak emperyalist saldırılara karşı teslimiyetciliğin teorisi ve pratiği yaratılmak istenmektedir.

Konuya önce enternasyonalizm teori ve yaklaşımıyla başlayalım.

2-MARKSİZM-LENİNİZM VE ENTERNASYONALİZM
“””Kautsky ile menşeviklerin enternasyonalizmi şuna dayanıyor: Emperyalist burjuva hükümetten reformlar istemek, ama onu desteklemeyi sürdürmek, bu hükümet tarafından yürütülen savaşı, bütün savaşanlar: "ne ilhak, ne tazminat" belgisini kabul edene değin desteklemeyi sürdürmek””” Viladimir İliç Lenin Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky
Enternasyonalizm bir düşünce, anlayış, ve bu temelde dayanışmayı öngören, aynı amacı hedefleyen bir yaklaşım ve tavırdır.

Marx ve Engels in 1848 öncesi düşünce ve yaklaşımlarında sınırsız bir dünyanın devrimci enternasyonalizmi ile karışık, anti-ulusalcı bir eğilim vardı. Ancak 1848 devrimi ile “ulusal-sorun”un kendini ortaya çıkarmasıyla, Marks ve Engels erken yazılarındaki karmaşık kozmopolitanizm yaklaşımlarını, enternasyonalizm temel anlayışını muhafaza ederek, terketdiler. Bunun en net örneğini Marks ın Gotha Programının elestirisi yazısında;
“”” İşçi sınıflarının uluslararası hareketi, hiç de Uluslararası İşçi Birliğinin varlığına bağlı değildir. Enternasyonal, bu harekete bir merkezi organ kazandıracak bir ilk girişimdi; harekete kattığı hızdan ötürü uzun vadeli sonuçlar vermiş olan, ama Paris Komününün düşmesinden sonra birinci tarihsel biçimiyle uzun süre varlığını sürdürmesi olanaklı olmayan bir girişim “”” 
“””Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada, devlet proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz””
sözlerinde görebiliriz.

Marx ve Engels in 1848 öncesi yazılarında izlerine rastlayacağımız “ Avrupanın geri kalmış ülkelere hakimiyeti , bu ülkeleri geliştireceği için ilerici niteliktedir” kozmopolitan anlayışı, 1850 lerde ki gelişmeler ve tarihi tecrübeler ışığında, sonradan Lenin in “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” teorisinin temelini oluşturacak olan iki tez Marks tarafından geliştirildi. Bunlardan birincisi, Engels in bir halkın diğer bir halkı yönetmesini “misfortune”-talihsizlik olarak görmesi olarak nitelediği, Marksın “ Başka ulusları ezen Ulus özgür olamaz tezi, ikinciside ezilen ulusların kurtuluşu, ezen ulusların kendi sosyalist devrimlerinin gerçekleşmesi için bir koşuldur tezi.

Lenin bu tezle, “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” sloganı temelinde, işçi sınıfının devrimci Stratejisini geliştirdi.

Marksizmi çarpıtmayı beceren Emperyalist düşünce üreticileri ve Troçkistler sayesinde bu “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” teorisi ne yaklaşım, “uluslararasında” değil de, sadece bir “ulusun” (belirli bir sınırlar ) içindeki ezilen diğer “uluslar” arasındaki bir soruna indirgenerek, gene Emperyalizm başarılı bir şekilde aklanmaya çalışıldı.

İşlerine gelince “enternasyonalist”, işlerine “ gelmeyince “ulusalcı” teorileri “sloganlaştıran” emperyalistler ve onların Troçkist ajanları “doğruların sadece bir kısmını savunarak” bu UKKTH teorisinin revizyonu ile de emperyalizme uşaklık ve teslimiyetcilik teorilerini pratiğe geçirdiler. (bu konuya ayrı bir yazıda deyineceğim)

Marks ulusların “gönüllü” ve “özgürce” birlik ve dayanışmalarını uzun süreli kılmaları, burjuvaziye karşı uluslararası mücadelenin başarılı ve kalıcı olabilmesi için gerekli olduğunu vurgular.

Ayni şekilde Lenin de sosyalist-devrim le ulusal-demokratik-mücadeleler arasındaki diyalektik bağlantıyı görmüş ve emperyalizme karşı mücadelede ezilen halkların en geniş kitlelerinin Devrimci proletaryanın ittifakı olduğunu, Devrimci Proletarya nın bu mücadeleye önderlik etmesi gerektiğini göstermiştir.

Ulusal kurtuluş ve “enternasyonal” yaklaşım konusunda Lenin in “Dönekleri” eleştirisi Leninist görüşe ışık açar.
“””””””””Rus kautskicilerinin lideri, Akselrod, "proletaryanın kurtarıcı hareketinin enternasyonalleştirilmesi sorununun ağırlık merkezini, her günkü pratik eylemin enternasyonalleştirilmesinde" görüyor: böylece, "emeğin korunmasına ilişkin yasamayla sigortalar yasaması, uluslararası eylemlerin korkusu, işçilerin uluslararası örgütlenmesinin konusu olmalıdır". (Akselrod, Sosyal-demokrasinin Bunalımı.) Bu "enternasyonalizm"e, yalnızca Legien, David, Webblerin değil, ama Lloyd George'un ta kendisinin, Naumann, Briand ve Milyukov'un da tamamen katılacakları apaçıktır…. Eğer Kautsky ile Akselrod, yığınları gelecek enternasyonalin hiç kuşkusuz devrimci olacağı umuduyla besliyorlarsa, bunu yalnızca bugün karşı-devrimci öğelerin: Legienlerin, Davidlerin, Vanderveldelerin, Hyndmanların egemenliğini korumak, gizlemek ye allayıp pullamak için yapıyorlar. “”””””(Viladimir İliç Lenin, Oportünizm ve İkinci Enternasyonalin Çöküşü)
Teorileri sloganlaştırarak “Her duruma uyan bir reçete“ haline getirmek Marksist lik olamaz. Leninin, “Marks-Engels ve Marxsizm” yazısında "Biz Marks'ın teorisini tamamlanmış, değişmez bir bütün olarak görmüyoruz, tersine olarak düşünüyoruz ki, bu teori sadece bilimin köşe taşlarını yerleştirir. … sosyalistler ….. bu bilimi, her yönden derinleştirmelidirler" sözleri her dönemin, o döneme özgül şartlarını inceleyerek, analize ederek Devrimci mücadelenin pratik ve taktiklerinin belirlenmesinin gerekliliğini vurgular.

Günümüze en yakın, tekelci emperyalizm döneminin Marksist Leninist önderlerinden Dimitrov ve Zhdanov un “”Gelinen aşamada, komünist partilerin bağımsız ulusal partiler olarak gelişmeleri gerekmektedir. Her ülkede komünist hareketin en üst düzeye ulaşmasıyla birlikte, bir sonraki aşamada uluslar arası komünist bir örgüt daha geniş ve daha sağlam bir zeminde yeniden kurulacaktır. (Komintern uzerine konusmalardan) sözleri , ve Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi Prezidyumunun Bildirisi ndeki ;
“”Dünyanın farklı ülkelerinin tarihsel gelişme yollarının bu ayrılığı, farklı karakterleri, hatta yapılarındaki zıtlıklar, toplumsal ve politik evrim düzey ve ritimlerinin farklılığı ve son olarak işçilerin bilinç ve örgütlenme düzeylerindeki farklılıklar, farklı ülkelerin işçi sınıflarına farklı görevler yüklüyor. Son çeyrek yüzyılda yaşanan bütün olaylar ve Komünist Enternasyonal’in edindiği deneyimler ikna edici bir şekilde göstermiştir ki Komünist Enternasyonal’in 1. kongresinde işçilerin birleştirilmesi için seçilen örgütlenme biçimi –işçi hareketinin yeniden doğuşunun başlangıç döneminin gereksinimlerine uygun düşen bu biçim- farklı ülkelerde işçi hareketlerinin gelişmesi ve görevlerinin karmaşıklaşmasıyla gittikçe aşılmakta, hatta ulusal işçi partilerinin daha fazla güçlenmesinin önünde bir engel haline gelmektedir…………. 
Ulusal kitlesel işçi partileri yaratılması aşamasına gelindiğinde, Birinci Enternasyonal’in dağıtılması gerekmişti, çünkü bu örgütlenme biçimi artık ihtiyaçlara uygun düşmüyordu”” 

analizi ve ulaşılan sonuç, ML enternasyonalist anlayışının Emperyalist ajanı Troçkist, pacifist, teslimiyetci tek hamlede “Dünya Devrimi” enternasyonalist!! anlayışından çok farklı olduğunu gösteriyor.


Emperyalist yazarların çarpıtmalı, Troçkist ajanlarının yarı-doğruyu ileten enternasyonalizmi ile ML enternasyonalizmin arasındaki fark , birinde “ulusal kurtuluşların “ reddedilip , Troçkist enternasyonalizmin (yani emperyalist Globalizmin) savunulması, yani emperyalizme “ulusal” alanda teslimiyet, diğeri, ulusal alanda (sosyalist mücadelenin bir parçası ve gereği olarak) emperyalizme karşı mücadele ederek, emperyalizme darbeler vurarak “uluslararası” mücadelenin güçlenmesini hedefleyen “enternasyonalist” anlayış.

Bunu en güzel bir şekilde , karşı Devrimcilerin korkulu rüyası Stalin aşağıdaki sözleriyle açıklıyor.
``……..partileri Komünist Enternasyonal’in seksiyonları olarak kalmak yerine tamamen bağımsız partiler yapmak gerekir. Farklı isimler altında – işçi partisi, Marksist parti vs.- ulusal komünist partiler haline gelmelidirler ..her ülkede yerine getirilmesi gereken somut görevleri bağımsız olarak çözümlemeleri gerekir…….. (…) Çünkü durum ve görevler ülkeden ülkeye tamamen farklılaşıyor……………Marx zamanında Enternasyonal yaklaşan bir uluslar arası devrim beklentisi içinde kurulmuştu. Aynı şekilde, Komintern de Lenin yönetiminde benzer bir dönemde oluşturuldu. Bugün, her ülkede ulusal görevler önde geliyor``Stalin  komintern üzerine , Dimitrov un notlarindan
Yarı-doğruları ileten Troçkistlerin (işçi sınıfının) “ulusal” cılığına karşı çıkmalarının emperyalist ajanlığı pratik nedeni dışında, teorilerine destek olarak gösterdikleri Leninin “Emperyalist Savaşta Kendi Hükümetinin Yenilgisi Üzerine” başlıklı yazısını inceleyelim.


3-ANAVATANIN SAVUNULMASI TEORİSİ - YURTSEVERLİK /ULUSCULUK

Emperyalistler ve Sol içindeki uşakları karşı devrimciler, Marksist teorileri işlerine geldiği gibi, içeriğini ve anlamını gizliyerek sloganlaştırmada çok başarılı oldular. Leninin “Emperyalist Savaşta Kendi Hükümetinin Yenilgisi Üzerine” yazısının temel olarak alındığı, “ana vatanın savunul-maması” teorisi bana hep ters geldiğinden yazıyı onlarca defa, değişik tercümelerden okudum. Lenin in bu teoriyi belirli bir dönem için, ve genelde “emperyalist ülkelerin” işçi sınıfı için vurguladığının bilincinde olmam, bunu Lenin in diğer yazılarıyla ortaya dökmek, Troçkistlerin demogoji ve çarpıtmaları , ve Marksist iyi niyetli unsurlardaki etkisini kırmaya yeterli olmamıştı. Burda bunu daha da netleştirmeye çalışacağım.

Lenin söz konusu yazısına “Devrimci sınıf, gerici bir savaşta kendi hükümetinin yenilgisini iste­mek zorundadır” diye başlar. Emperyalist savaşlar gerici savaş lar olduğuna göre kaçınılmaz olarak bundan Marksistler için “emperyalist saldırılarda ana vatanı savunmak” diye bir sorun yoktur” anlayışı çıkartılıyor. O zaman incelememiz gereken, Lenin in bunu hangi dönem için söylediği, burda “gerici savaş” derken hangi tür savaştan bahsettiği ve “Devrimci sınıf” derken bir genelleme yapıp emperyalist ülkelerin ve ezilen ulusların hepsinin devrimci sınıfından mı bahsettiği olması gerekiyor.

“Söz konusu, diyor yazısında Lenin, emperyalist hükümetleri yenilgiden korumak. "İç barış"ın sadece sözde değil, gerçekten kırılması ve sınıf mücadelesinin gerçekten kabul edilmesi anlamına gelen biricik politika, proletaryanın kendi hükümetinin ve burjuvazisinin zorluklarından, onları ortadan kaldırmak amacıyla yararlanmasıdır. Fakat, kendi hükümetinin yenilgisini istemeden, bu yenilgiye katkıda bulunmadan bunu gerçekleştirmek, bunu amaçlamak imkansızdır.””

Burda altını çizdiğim “emperyalist hükümetleri” sözü belkide Lenin in bu yazısında bahsettiği emperyalist ülkelerin işçi sınıfı olduğu iddiama yeterli olmayabilir.

Gene aynı yazıdan devam edelim.
“Bir proleter, "vatana ihanet" etmeden, yenilgiyi teşvik etmeden, "kendi" emperyalist "büyük" gücünün çöküşüne katkıda bulunmadan, ne kendi hükümetine bir darbe vurabilir, ne de kardeşine, "bizimle" savaş içinde olan "yabancı" ülkenin proleterine gerçekten elini uzatabilir.” 
Belki bu paragrafta da altını çizdiğim "kendi" emperyalist "büyük" gücünün” sözleri bazı kafalar için yeterli olmayabilir.

O zaman, zaten fazla uzun olmayan yazıdan bir alıntı daha yapalım.
””“Savaşan büyük güçler arasında tam da en geri olanın proletaryası, özellikle Alman ve Fransız sosyal-demokratlarının rezil ihanetleri dikkate alındığında, partisinin şahsında, kendi hükümetinin "yenilgisini teşvik etmeden" kesinlikle imkansız olan,........”
Dar kafalılar için,  Leninin, “Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky” yazısından, konuyla direk ilgili örnekle devam edelim. 
“”Her savaş uluslar üzerinde zor kullanmaya dayanır, ama bu, sosyalistleri devrimci savaş yandaşları olmaktan alıkoymaz. Savaşın sınıfsal niteliği nedir, işte (eğer bir dönek değilse) her sosyalistin karşısına temel sorun.”” diyerek devam eden Lenin , “1914-1918 emperyalist savaşı, emperyalist burjuvazinin iki grubu arasında, dünyanın paylaşılması için, ganimet paylaşımı için, küçük ve güçsüz ulusların soyulup boğulması için bir savaştır” diyerek , “kendi Hükümetinin yenilgisi üzerine” yazısına cevaben “”Şimdiki savaş özünde ..." 
sözleriyle emperyalistler arası savaştan bahsettiğini açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bunu destekleyen ve farkı acıkça belirten, gene aynı yazıda, “Güncel savaştaki ulusal öğe, yalnızca (küçük güç) Sırbistan'ın, (emperyalist büyük güç) Avusturya' ya karşı savaşı tarafından temsil edilmektedir.”” sözleridir.

Sonuç olarak, Lenin in bu yazısında bahsettiği emperyalist ler arası savaşta, emperyalist ülkelerin işçi sınıfının , emperyalist hükümetlerin yenilgisini istemesidir.

Demogojilere de yer vermemek, iyi niyetli Marksist sempatizanlara iddiaya destek verebilmek için Leninin bu teorisi üzerine onu “vatan hainliği” ile suçlayan döneklere verdiği cevabı iletelim.
“”Kievski, Ana Vatanın savunulması sloganının "haince" olduğunu söylüyor. Kendisine senet veririz ki, anlamını kavramaksızın, üzerinde düşünmeksizin bir sloganı papağan gibi yineleyen kişiler için, anlamını tahlil etmeksizin ezberleyen kişiler için her slogan "haince"dir ve her zaman öyle olacaktır”””
Lenin bunu söyledikten sonra, bu- kendi Hükümetinin yenilgisi-teorinin o dönem savaşlarına özgül olduğunu
````Partimizin 1915 martında Bern Konferansında, "ana vatanın savunulması sloganı hakkında" kabul ettiği karar şu sözlerle başlar: "Şimdiki savaş özünde ..." sözleriyle belirtiyor.Ve arkasından “”Şimdiki emperyalist savaş, emperyalist çağın genel koşullarından doğuyor; bir raslantı sonucu, bir istisna, genel ve tipik olandan bir sapma değildir. Bu nedenle, ana vatanın savunulmasından söz etmek, halkı aldatmaktır. Çünkü bu savaş ulusal bir savaş değildir. Gerçekten ulusal olan bir savaşta "ana vatanın savunulması" sözü aldatmaca değildir; biz de böyle bir savaşa karşı değiliz……..”” 
sözleriyle emperyalistler arası savaşla, emperyalistlerle (büyük Devletlerle), Ezilen halklar (küçük devletler) arasındaki savaşlar da Devrimci Sınıfın tutumunun farklı olduğunu, Emperyalistlerle ezilen ülkeler arasındaki savaşın, ezilen ülkeler açısından “savunma” savaşları olduğunu, “bağımlı devletler” in emperyalizme karşı zaferini dilemesi gerektiğini vurguluyor. Yani bağımlı ülkelerin işçi sınıfına “Ana Vatanını” savunma, emperyalistler gelsin işgal etsin, halk sefalet içinde kalsın, kapitalizmden nefret etsin, ve devrimin şartlarını yaratsın..gibi pasifist, evrimci, emperyalizme hizmet eden Troçkist bir görüş öne sürmüyor.

Tam tersine, Leninin sözleriyle;
“” Lenin'le Zinovyev'in Sosyalizm ve Savaş adlı broşüründe parti kararları,. Broşür, 5. sayfasında, "sosyalistlerin, “ana vatanın savunulması' için verilen savaşları ya da 'savunma' savaşlarını", yalnız "yabancı baskısını yok etme" anlamında, "haklı, ilerici ve adil gördüklerini" açıkça belirtir. Broşür, Rusya'ya karşı İran "vb." örneğini anar ve şöyle der: 
"Bu savaşlar, ilk saldıran kim olursa olsun, haklı, savunma savaşlarıdır; herhangi bir sosyalist, ezen, köleci ve yağmacı "Büyük" Devletler karşısında ezilen, eşit görülmeyen ve bağımlı devletlere zafer diler.
diyerek Troçkist yarı-doğru “Ana Vatanın savunmasını dilemek anti-Marksist tir “ çarptırma ve emperyalizme teslimiyetci iddiayi çürütüyor.
“”Biz, .., büyük savaşlarda bir kenarda durmak gibi darkafalıca bir ütopyaya da inanmıyoruz.”””” diyen Lenin,“…………oysa darkafalının düzeyine inerek kendini alçaltmayan Marksizm, belli bir savaşın ilerici sayılıp sayılmayacağını, demokrasinin gerekleriyle proletaryanın çıkarlarına hizmet edip etmediğini ve bu anlamda haklı, meşru, vb. olup olmadığını belirlemek amacıyla, her savaşın tarihsel bir tahlilden geçirilmesini gerektirir.”” 
diyerek teorilerin  SLOGANLAŞTIRILAMIYACAĞINI da vurguluyor.

Bu sloganlaştırmanın Marksizm olmadığınıda, Lenin, `Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm`, yazısında
“””..Yazar inatla yineliyor: "Kendi kaderini tayin, ana vatanın savunulmasına varır." Burada yazarın hatası, ana vatanın savunulmasını yadsımayı gelenek haline, getirmesinde, onu belli bir savaşın somut tarihsel özelliklerinden çıkarmamasında, fakat "genel olarak" her savaşa  uygulamasındadır. Bu marksizm değildir.”” 
diyerek, sol adına emperyalist uşaklığın Marksizm olamıyacağını yineliyor.

Ve ayni yazının devamında “”Proletaryanın, ulusların baskı altında tutulması sorununa ilişkin tutumu, ezen ve ezilen uluslarda aynı midir? Hayır, aynı değildir, iktisadi, siyasal, ideolojik, manevi vb. bakımdan aynı değildir.””” diyerek emperyalist ülkelerle emperyalist olmayan ülkeler, emperyalist savaşlarla, emperyalistler le ezilen uluslar arasındaki savaşlarda Marksist teorilerin ve tutumun genelleştirilemiyeceğini vurguluyor.

"Kısacası", diyor Lenin , "emperyalist Büyük Devletler (yani bütün öteki devletleri ezen ve onları mali-sermayenin ağına düşüren, vb. devletler) arasında ya da Büyük Devletlerle ittifak halinde verilen savaş, emperyalist savaştır. 1914-1916 savaşı böyledir. Bu savaşta " topraklarının savunulması" bir aldatmacadır; savaşı haklı gösterme çabasıdır."
"Emperyalist, yani zulmeden devletlere karşı ezilen (örneğin sömürge) ulusların savaşı, gerçekten ulusal bir savaştır. Zulüm gören bir ulusun yabancı bir zalime karşı verdiği savaşta "ana vatanın savunulması" bir aldatmaca değildir.
Sosyalistler böyle bir savaşta "ana vatanın savunulması"na karşı değildirler. Ulusal kaderi tayin hakkı, ilhaka karşı tam ulusal bağımsızlık savaşımıyla, tam bağımsızlıkla aynı şeydir; sosyalistler —sosyalist olmaktan vazgeçmedikçe— hangi biçimde olursa olsun, başkaldırı olsun, savaş olsun, böyle bir savaşımı reddedemezler."
Lenin in yorumuyla, Emperyalist savaş dönemine kadar Marksist olan Kautsky nin
"Almanya ile İngiltere arasındaki bir savaşta dava demokrasi değil, dünyaya egemenlik, yani dünyanın sömürülmesi davasıdır. Bu, sosyal-demokratların, kendi uluslarını sömürenlerin yanında yer alabilecekleri bir dava değildir.” 
sözleri ezilen ülke devrimcilerin emperyalistler arası savaştaki tutumlarıyla, emperyalistlerin ezilen uluslara yönelik savaşlarına karşı tutumlarının aynı olmadığını güzel bir şekilde vurgulamakta, ve günümüz savaşlarındaki tavır konusunda da Marksistlerin emperyalistlerin yanında olamıyacağını açıklamakta.

Sol adına Emperyalizme teslimiyetcilik teorilerini , ezilen ülkelerde ana vatanın savunulmasını “sosyal-şövenizm” olarak niteleyen uşaklara ve döneklere Lenin ayni konu üzerine bu döneklerin ağbabalarına verdiği
 “ Biz sosyal-şovenizmden, güncel emperyalist savaşta (yani emperyalistler arası savaşta) yurt savunması fikrinin kabul edilmesini, bu savaşta (emperyalist ülkelerin ve devrimci durumun uygun olduğu ülkelerin) sosyalistlerin "kendi" ülkeleri burjuvazisi ve hükümetleri ile bağlaşmasının doğrulanmasını, "kendi" burjuvazilerine karşı proleter devrimci eylemlerin öğütlenmesi ve desteklenmesinin yadsınmasını vb. Anlıyoruz””” 
cevabıyla Marksist tutumun ne olması gerektiğini, ve sosyal-şövenizmin hiçte döneklerin öne sürdüğü gibi olmadığını açıklıyor.

Gene döneklerin yarı-doğrularından konuyla ilgili bir örnekle, sahtekarlıklarını ortaya dökelim.

Lenin in
 “…..ilk saldıran kim olursa olsun, bu savaşlar, "haklı" savaşlar, "savunma" savaşları sayılırlar; ve her sosyalist, ezilen, bağımlı, eşit olmayan devletin, ezen, köleci, soyguncu "büyük"devlete karşı kazanacağı zaferi sevgi ile karşılar.””” 
sözüne,  devamında söylediği
“”””Ama şöyle bir durumu gözünüzün önüne getirin: 100 kölesi olan bir köle sahibi, kölelerin daha "adil" bir dağılımı için 200 kölesi olan bir köle sahibine karşı savaşa girişiyor. Açıktır ki, bu durumda, "savunma" savaşı ya da "anayurdun savunulması için" savaş deyimlerinin kullanılması, tarihsel bakımdan yanlış, ve uygulamada, halkın, işin inceliğini aramayan ve bilisiz kimselerin, kurnaz köle sahiplerince aldatılması olur. İşte bugünkü emperyalist burjuvazi, köleliği sağlamlaştırmak ve güçlendirmek için köle sahipleri arasındaki savaşı, "ulusal" ideoloji ve "anayurdun savunulması" gibi sözlerle halka yutturmak istemektedir.”””” 
sözleri , Emperyalist yazarlar ve Troçkist ajanları tarafından, ilk bölümden ve bütününden ayrılarak teslimiyetci teorilerini desteklemeye ve emperyalist savaşta “tarafsız” olma gerekliliğini yutturmaya çalışırlar . Çünki birinci bölüm saklanarak, Emperyalistlerle eşit olmayan ezilen devletlerin arasındaki savaşta ki tutumun ne olduğu gizlenmeye ve sanki her savaşta, "ulusal" ideoloji ve "anayurdun savunulması" gibi sözler halka yutturmak tır anlayışı ve bu anlayış temelinde emperyalist teslimiyetciliği Marksistlik olarak satılmaya çalışılıyor.

Emperyalistler arası savaşlarda emperyalist büyük ülkelerin işçi sınıfı için “ana vatanın korunması” teori ve pratiğinin çığırtkanlığını yapan, buna karşı çıkan Lenin i “hainlikle” suçlayan bu emperyalist uşakların, ezilen ülkelerin işçi sınıfına gelince emperyalizme karşı teslimiyetciliği ve “kendi hükümetinin yenilgisi” teorisini kucaklayıp satmaya çalışmaları onların burjuva hipokratlığının ve sahtekarlığının en güzel örneğidir.

Sonuç olarak gelinen yerde, Ezilen ulusların işçi sınıfı için, devrimci bir durum olmadan, emperyalist bir saldırıda “ana vatanın savunulma-ması” diye bir tavrı olamaz, Emperyalist ülkelerin işçi sınıfı için emperyalist savaşta “Ana Vatanın savunulma-ması” her zaman geçerli Marksist- Leninist bir tavırdır. Çünki, Leninin sözleriyle, “”Ana vatanın savunulması, emperyalist bir savaşta, bir yalandır, fakat demokratik ve devrimci bir savaşta değil” (Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm)

Aynı yazısında Lenin;
 “Batı ülkelerinde ulusal hareket, uzak geçmişin malıdır. İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da, vb. "ana vatan" ölü bir sözdür; tarihsel rolünü tamamlamıştır, yani ulusal hareket buralarda ilerici herhangi bir şey ortaya çıkaramaz..”” diyor ve devamında, Doğu Avrupa'daysa durum farklıdır. ……oralarda ulusal hareketin henüz tamamlanmadığını, yığınlarda kendi ana dillerinden ve yazınlarından tam olarak yararlanma düşüncesinin daha hâlâ oluşmakta olduğunu hiç kimse yadsımaz, ancak Merihli bir hayalperest yadsıyabilir. Oralarda "ana vatan" sözcüğü henüz tarihsel olarak ölü bir sözcük değildir. Oralarda "ana vatanın savunulması" henüz demokrasinin, ana dilin, baskıcı uluslara karşı, ortaçağ anlayışına karşı özgürlüğün savunulması olabilir………Yarı-sömürgelerle sömürgelerde ise ulusal hareket, tarihsel olarak, henüz Doğu Avrupa'dakinden de yenidir.” 
diyerek “ana vatanın savunulma-ması teorisinin emperyalist ülkere özgül olduğunu, ezilen uluslarda “ata-toprağı ve onun emperyalistlere karşı savunulmasının “özgürlüğün savunulması” olabileceğini vurguluyor.

Troçkist teslimiyetci teorilerin temelinde yatan, onların Leninin sözleriyle;
"….bütün yazılarındaki temel nokta ulusların bağımsızlığının kapitalizm ve emperyalizmde genel olarak "erişilemez" bir şey olduğu savıdır. Emperyalizmde bütün demokratik istemler, siyasal bakımından "erişilemez" istemlerdir ancak ekonomik anlamda erişilemez istemler değildir."
Emperyalist ülkeler arasındaki savaşlarla emperyalistlerle ezilen uluslar arasındaki savaşlar daki tutumların emperyalist ülkeler işçi sınıfı ile ezilen ulusların işçi sınıfının farklı olduğunu vurgulayan Lenin e Kievski nin "Entemasyonal birci eylemin yerine ikici propaganda konmuştur." Diyerek eleştirisine Lenin in cevabı;
(Kıevski) Bizim "ikici" olduğumuzu düşünüyor. Neden? Çünkü bizim her şeyden önce, ezilen ulusların işçileri için istediğimiz şey —bu yalnızca ulusal sorunda söz konusu— ezen ulusların işçileri için istediğimiz şeyden farklılık gösteriyor……
Ulusal sorun açısından, ezen ve ezilen uluslar işçilerinin gerçek-somut koşulu aynı mıdır? Hayır, aynı değildir.””
diyerek teorilerin sloganlaştırılmasının ve genelleştirilmesinin Anti-Marksist bir yaklaşım olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

4- Sömürüden PAY alanlar ve Sömürülmekten PAYLARINI alanların birliği: Günümüz enternasyonalizmi ve Ulusalcılığına bir bakış.

Lenin yukardakı ezen ve ezilen uluslar işçilerinin gerçek/somut koşulu aynı mıdır? Hayır, aynı değildir " sözlerinden sonra bu farklılığı;

 (1) Ekonomik bakımdan farklıdır çünki ezen ulusların işçi sınıfı içindeki kesimler, bu uluslar burjuvazisinin, ezilen uluslar işçilerini fazladan sömürü yoluyla elde ettikleri aşırı kârdan kırıntılar alırlar.. Bu bir gerçek

(2) Siyasal bakımdan farklıdırlar çünki ezilen ulusların işçilerine bakışla, ezen ulusların işçileri, siyasal yaşamın birçok cephesinde ayrıcalığı olan yerler tutarlar.

(3) İdeolojik olarak ya da manen farklıdırlar çünki ezen ulusların işçilerine okulda ve yaşamda, ezilen uluslar işçilerine tepeden bakmaları, onları küçük görmeleri öğretilir "sözleriyle açıklıyor.

Sömürüye karşı gelmeyen, sömürüyü ırksal, dinsel, etnik farklılılarla haklı çıkaran, sömürüden pay alanlar, sömürücü sınıf ın bir parçası haline gelirler. Leninin tabiriyle ;
Ezen ulusların işçileri, ezilen ulusların işçilerini (ve halk yığınlarını) yağmalayan kendi burjuvazilerinin, belli bir ölçüde ortağıdırlar”
“”Sömürücü, sömürülene eşit olamaz. Bir sınıfın bir başka sınıf tarafından tüm sömürü olanağı kesinlikle ortadan kaldırılmadıkça, asıl eşitlik, gerçek eşitlik olamaz.”” Lenin Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky
“””Gerçek yaşamda Enternasyonal, ezen ve ezilen uluslara bölünmüş işçilerden oluşmaktadır. Eğer Enternasyonalin eylemi birci olacaksa propagandası her ikisi için aynı olmamalıdır. Sorunu, gerçek "bircilik"in (dühringci bircilik değil), Marksist materyalizmin ışığı altında, böyle görmemiz gerekir.. “”
açıklaması ışığında enternasyonal slogan ve anlayışını, günümüze özgül ve özellikle Globalizm le eşdeğerleştirme ve ona hizmet ettirme yönünde teorik ve pratik gelişmeler nedeniyle daha da netleştirmek gerekiyor.

Marksizm bizlere teorilerin içeriğini ve anlamını değiştirebilecek şekilde sloganlıştırılmaması gerektiğini öğretir. En önemli sloganlardan birisi olan “Bütün Dünyanın İşçileri Birleşin” sloganına içerik ve anlamı vurgulanmadan, ya da bilinmeden bir yaklaşım, pratikte Troçkizme ve dolayısıyla emperyalizme hizmet etmekle sonuçlanabilir.

Marksist yaklaşım “Bütün Dünya İşçilerinin Birliğini (enternasyonal kurum anlamında) mücadelede hedefe ulaşmak için bir “araç” olarak görür, ve “o olmazsa olmaz” diye bir mücadele “ön-şartı”, tavrı olamaz. O özelde, belirli bir dönemde mücadelenin gelişmesi ve yaygınlaşmasının, genelde (sosyalizmin genelde dünya kapitalizmini yıkma, komünizme geçişi hazırlama) “nihai-amaç” olarak  gerçekleştirilmesinin teori ve sloganı dır.

Yaklaşım eğer “Bütün Dünyanın İşçileri nin Birliğini “ bir “ön-amaç” olarak temel alıyorsa, ve bu “Birlik” hedefe ulaşmada bir mücadele “ön-şartı” olarak görülüyor ve gösteriliyorsa, bu Troçkizmin batağına düşmekten başka bir sonuça ulaşamaz. Çünki bu yaklaşım “ulusal” düzeyde örgütlenmeyi ve mücadeleyi küçümseyen ve hatta reddeden, evrimci, pasifist, emperyalizme teslimiyetci bir tavır ve pratikte buluşacaktır, ve günümüzün AB-D ciliği örneğiyle, buluşmaktadır.

Troçki "İngiltere ve Hindistan gibi kapitalizmin zıt iki çeşidini ele alırsak, İngiliz ve Hint li proleterya nın enternasyonalizmi onların içinde bulundukları şartların, yöntemlerin ve görevlerin benzerliğine değil, fakat onların ayrılmaz şekilde birbilerine bağımlılıklarına dayanır demek zorundayız” diyor.

Lenin ise “….modern kapitalizmin siyasal kurumları —basın, parlamento, birlikler, kongreler vb.— saygıdeğer, uysal, reformcu ve yurtsever memur ve işçiler için, ekonomik ayrıcalıklar, ve sus paylarına uygun düşen siyasal ayrıcalıklar, ve sus payları yaratmıştır.” diyerek bir yerde emperyalist ülkelerin işçi sınıfı ile ezilen ülkelerin işçi sınıfı arasındaki farkı devrim için önemli olan “çelişkilerin uzlaşmazlığı” konusunda ortaya koymuş oluyor..ve
“”Sosyalist devrim, bütün ülkeler proletaryalarının birleşik eylemi olamaz. Basit bir nedenle olamaz: ülkelerin çoğu ve dünya nüfusunun çoğunluğu kapitalist gelişme aşamasına ulaşmamıştır ya da henüz ulaşmıştır.””” 
diyerek enternasyonal ın bir “ön-amaç” ve mücadelenin “ön-şartı” olamıyacağını vurguluyor.

Kaynağını hatırlamıyorum ama Engelsin de deyindiği özde, İngiliz emperyalizminin Hindistan emekcisini sömürüsünden dağıttığı sus paylarıyla rahat bir yaşam sürdüren İngiliz işçi sinin, bu rahatına devamı, Hindistan işçisinin sömürüsününün devamını gerektirir. Çelişkilerin uzmaşlazlığı ve Devrim koşulları gerçeklerinden yola çıkarsak, olasılık olarak Hindistanda olacak bir devrim le sona erecek sömürü , İngiltere de dağıtılan sus paylarının azalması, ya da ortadan kalkmasına neden olacaktır.

Gelin İngilterede vb Emperyalist ülkelerde, emperyalizminin Hindistan gibi ezilen sömürge, yarı-sömürge ülkelerin emekcilerinin sömürüsünden PAY alanlarla, bu sömürülmekden PAYLARINI alan ezilen halkların işçilerin ÇIKARLARI ve içinde bulundukları sistemle ÇELİŞKİLERİNİN uzlaşmazlığı konusuna genel olarak bir bakalım.

Emperyalistlerin kendi istatistiklerine göre ABD de 1970 lerde toplam iş gücünün % 49 u idari ve servis alanındayken, 2004 de bu oran % 73 e fırlamıştır. 1970 de % 34 olan üretim işçi oranı 2004 de % 21 e düşmüştür. Bu % 21 in se sadece % 7 si proleter anlamında Fabrika , maden vb işçisi oranını teşkil ediyor. İngiltere de ise oran % 11 lere, “proleter” anlamda ise % 3 e düşmüştür. İdari ve Servis % 66 ya fırlamıştır. Diğer ülkelerden istatistiklere geçmeden bu istatistiklerin neler anlattığına bir bakalım.

İş gücü oranına göre “işçi” oranının azalması pratik açıdan üretimin dışa, yani ezilen uluslar a kaydığını gösterdiği ve verilecek istatistiklerde de onaylandığı gibi, Devrim ve Dünya devrimindeki yeri ve “önderlik!” konusunda teorik analiz için de önemlidir. Bu her nekadar kendini açıkça gösterse de zaten konumuz olmadığından, biz bu % 7 ve % 3 lerde olan üretim işçierine dönelim. Bütün araştrımalarıma rağmen bu orantı içindeki “Savunma!, Silah “ sanayi si hakkında hiç bir veri bulamama rağmen, İngiltere ve ABD nin ortak tekelci silah sanayisinin “işçi” gücü olarak sayı ve oranının belkide en son kalan “sanayi” üretimi olduğunu biliyoruz.

Silah sanayisinde çalışan ve ortalığı süpürenin bile saatine 16 dolar aldığı bir işçi ile, başına bombalar yağan, haftada 16 dolar alan bir işçinin , üretim araçlarına olan ilişkileri nedeniyle “işçi” olarak tanımlanması dışında ortak noktaları neler olabilir?

Özgür-rahat-köle olarak emeğini silah tekellerine satan işçinin, işinin devamı, bu yapılan silahların satılması ve tüketimine bağlı. Özgür-fakir-köle olarak emeğini satmaya yer arayan işçinin, iş bulabilmesi, yada işinin devamı için ülkesinin bu silahları almayıp, ona harcayacağı parayı ülke içinde yatırımlara harcaması lazım. Yani çıkarlar aynı değil birbirine zıt.

Ayni şekilde savaş, rahat-köle (emperyalist işçi) için primlerle daha rahat bir yaşam ifade ederken, fakir-köle (ezilen ulus işçisi) için açlık yada ölüm ifade ediyor. Gene zıt olan çıkarlar.

Emperyalist ülke işçisi Rahat-özgür-kölenin çıkarları (her ne kadarda yanlış-bilinç desekde) özgülde sömürünün devamında, ezilen ulusların işçisi fakir-özgür-kölenin çıkarları sömürünün sona ermesindedir.

Emperyalist ülke işçisi rahat-özgür-kölenin çıkarları! Emperyalist savaşlarda, ezilen ulusların işçilerinin çıkarları anti-emperyalist devrimci savaşlardadır.

Yani Sömürüden PAY alan emperyalist ülkelerin işçi leri ile , Sömürül-mekten PAYLARINI alan ezilen ulusların işçilerinin (yeniden vurguluyorum, her ne kadar da yanlış-bilinç desek) gerçek hayatta ve günümüzdeki pratik gerçeği, çıkarların AYNI olmadığı, tam tersine çıkarların ÇELİŞKİ de olduğu dur.

Böyle bir günümüz döneminde anti-emperyalist, devrimci, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi için, çıkarları farklı olan “Dünya işçilerinin birliği”ni (dünya partisi gibi) mücadele için “ön-şart” koyan, böyle bir birlik! le dünya işçi önderi “tek bir enternasyonal parti” nin oluşmasını “ön-şart” koyan, ulusal mücadeleleri bu “enternasyonale!” bağımlı kılan “enternasyonalci” anlayış, sadece emperyalistlere ve onların ajanları Troçkistlere ait olabilir, Marksist Leninistlere değil.
“’işçi sınıfı, savaşım verebilmek için, sınıf olarak kendi ülkesinde örgütlenmelidir ve her ülke, ayrı ayrı bu sınıf savaşımının doğrudan alanıdır”” Gotha Programinn elestirisi , Marks

5-Batı mı Doğuyu, Doğu mu Batıyı kurtaracak?

Her nedense, kökeni Bernsteine giden,  neo-kon emperyalist teorik kılıf olan Modern ve Medeni Batı , Geri ve Yabani Doğuyu kurtaracak teorisi , Sol Enternasyonalist anlayışında da giderek açık bir şekilde kendini göstermeye başladı. Bunu Neo-Kon ların Troçkist kökenli olmasına ve Troçkist ajanların işlerini iyi yapmasına bağlıyabileceğimiz gibi, enternasyonalizm anlayışının içi boş bir slogan, yada emperyalist yayılmacılığı kucaklayan teslimiyetci bir anlayışa dönüşmesine bağlıyabiliriz.

Emperyalist Batı, yabani doğuyu bir asır boyu dur KURTARIYOR!!. Kurtuluşu AB-D ci teslimiyetciler gibi Batı Demokrasisinde ve Batılı emperyalistlerin Birliklerine girip “Modernleşme! de arıyorsak, ulaşacağımız sonucun bu olması doğal. Ama eğer kurtuluşu sosyalizm de arıyorsak bunun cevabı Marksizm de, devrimci şartların neler olduğunda, sınıflar arası çelişkilerin uzlaşmazlığında , Devrim için NEDEN ve NİTELİĞE sahip olan emekci sınıfın olmasında….ve bu öğelerin Batı da mı Yoksa Doğu damı daha yoğun olduğu gerçeklerine bağlı.

Yukarda da vurguladığım gibi emperyalist ülkelerin işçi sınıfı (en azından gelinen yerde ve günümüze özgül konumda) nicelik olarak azaldığı gibi, nitelik olarak da "devrim" diye bir sorunu olmayan önder! bir sınıf durumunda. Emperyalist ülkeler için verdiğim istatistiklere tam ters, ABD de % 21e İngiltere de % 11 e düşüşe ters orantılı olarak, ezilen uluslarda, örneğin Malezya da toplam iş gücüne gore “işçi “ oranı % 32 ye , Singapur da % 28 e, Türkiyede % 48 e fırlamıştır. Niceliğin niteliğe dönüşeceği teorisinin yanında, işçi sınıfının Devrim açısından önemini burda anlatmaya gerek yok sanırım.

Dönelim emperyalist ülkelerdeki işçilere ve karşılaştırmaya. Lenin Emperyalizm ve Sosyalizmde Bölünme yazısında şöyle değiniyor konuya; 
"Bir emperyalist "Büyük" Gücün burjuvazisi "kendi" işçilerinin üst tabakasına, yılda yüz milyon ya da daha fazla frank harcayarak, ekonomik rüşvet verebilir, çünkü aşırı kârı büyük bir olasılıkla bin milyona ulaşmaktadır. Ve bu küçük sus payının, işçi bakanlar, "işçi temsilcileri" (Engels'in bu terimi parlak bir biçimde tahlilini anımsayınız), savaş sanayii komitelerinin işçi üyeleri, resmi işçi yetkililer, dar meslek birlikleri üyeleri olan işçiler, büro memurları vb. vb. arasında nasıl bölüşüldüğü ikincil bir sorundur….
12 Eylül 1882 tarihini taşıyan bir mektubunda da Engels, Kautsky'ye şöyle yazmıştı: 
"Sömürge politikası konusunda İngiliz işçilerinin ne düşündüklerini bana soruyorsun. Genel olarak politika konusunda düşündüklerinin tıpkısını. ……. . işçiler de dünya piyasasındaki ve sömürgelerdeki İngiliz tekelinin ziyafetinden keyifle pay alıyorlar."
Şimdi hızlı Marksistler, “onların sömürüden pay alması onların işçi olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz” diyecekler. Doğru, belirleyici olan üretim ilişkilerindeki yerleridir. Ancak Lümpen-Proleterya nın da işçi olduğunu , ve ustaların “lümpen-proleteryanın devrimde burjuvazi yanında yer alacağını” vurguladıkları gerçeğinden yola çıkarak, onlara şu soruyu soralım, emeğini bile satamayan (bu anlamda Devrimden ÇIKARI olan) “fakir özgür köle” ler le işbirliğini bir anlamda redderken, emeğini satarak,sömürüden PAY alan (sahte-bilinç olsa bile Devrim den çıkar görmeyen) , “zengin özgür köle” lerle işbirliğini hangi temelde ve hangi pratik gerçeklerle savunabilirsiniz?

7 Aralık 1889'da Engels, Sorge'a şöyle yazıyordu:
"Burda [İngiltere'de] en iğrenç şey, işçilerin iliklerine dek işlemiş olan burjuva 'saygınlığıdır'.
Nasılki kapitalizm emperyalizme geçişte bütün (siyasi) ilerici niteliğini kaybetti, emperyalist ülkelerin sömürüden pay alan (kendi) işçileri de Devrimci olma NEDEN ve niteliğini (günümüz de) yitirmişlerdir. Devrimden çıkarı olmayan , sömürüden pay alan sözde proletaryanın, ya da onların hakim olduğu bir enternasyonal, batı nın önderliğinde olacak bir “Dünya Devriminden” bahsetmek, neo-kon globalist teoriyi ve emperyalist yayılmayı kucaklamakla eşdeğerdir.

Engels, İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu, yazısında "Gerçek şu: İngiltere'nin sanayi tekeli döneminde, İngiliz işçi sınıfı, bir dereceye kadar bu tekelden yarar sağladı…….. O tekelin kırılmasıyla, İngiliz işçi sınıfı, o ayrıcalıklı konumunu yitirecektir; genel olarak kendisini -ve ayrıcalıklı, önde gelen azınlık da bunun dışında değil- öteki ülkelerdeki işçi arkadaşlarıyla aynı düzeyde bulacaktır. Ve İngiltere'de sosyalizmin yeniden niçin olacağının nedeni de budur." Diyor.

İçeriği açık ve net olan bu söylemi inceleyelim.

“”O tekelin kırılmasıyla, İngiliz işçi sınıfı, o ayrıcalıklı konumunu yitirecektir”” diyor Engels. Yani İngiliz işçi sınıfının “ayrıcalıklı” bir konumu var. Sömürüden Pay Alıyor ve bu pay da onun sistemle olan çelişkilerini UZLAŞMAZ lıktan UZLAŞIR hale getiriyor.Y ani DEVRİM diye bir sorunu YOK. Engels İngiliz işçi sınıfının tekrar Devrimci olma NEDEN ve NİTELİĞİni İngiliz tekellerinin kırılması ön-şartına bağlıyor. Yani yukarda örnek olarak verdiğim Hindistan da işçi sınıfının devrimiyle ingiliz tekelinin sömürüsüne verilecek bir son, ve devamında diğer uluslarda İngiliz emperyalizmine verilecek her darbe, İngiliz işçi sınıfının sömürüden aldığı payları ortadan kaldırarak, kendi burjuvazi ile arasındaki çelişkileri, (ezilen uluslarda olduğu gibi) UZLAŞMAZ hale getirecektir. Ve Engels in sözleriyle “İngiltere'de sosyalizmin yeniden niçin olacağının nedeni de budur”.

Burdan anladığımız, Emperyalist ülkelerin işçi sınıfının kurtuluşu, ezilen halkların kurtuluşuna, emperyalizme ve sömürüsüne vurulan darbelerle orantılı olarak, onların sömürüden aldıkları PAYların azalmasına/kesilmesine bağlantılı olarak kendi burjuvazisiyle çelişkilerinin uzlaşmaz hale gelmesine bağlıdır.

Yani onların Emperyalist savaşlar ve sömürüden çıkarı değil zararı olmasına, ezilen halkların emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmasına, ulusal tam bağımsızlıklarına kavuşmalarına bağlıdır.

Yani Devrimci mücadele, halkların kurtuluşu, sembolik, sloganlaştırılmış, pasifizmi ve teslimiyetciliği, emperyalizme uşaklığı öngören “Troçkist enternasyonalizm” e değil, Ulusların kurtuluş ve bağımsızlığını gerçekleştirmeyi, emperyalizmi yıkmayı hedefleyen, bir anlamda, emperyalist ülkelerdeki işçi sınıfının rahat ını bozup onları “sahte-bilinç”den kurtaran , onlara Devrim için Neden ve Nitelik yaratan, Global Evrimci değil , uluslar özelinde Devrimci Marksist Leninist enternasyonalizm anlayış temelinde gerçekleşebilir.

Gene Stalin in sözleriyle …””Marx zamanında Enternasyonal yaklaşan bir uluslar arası devrim beklentisi içinde kurulmuştu. Aynı şekilde, Komintern de Lenin yönetiminde benzer bir dönemde oluşturuldu. Bugün, her ülkede ulusal görevler önde geliyor``Stalin komintern üzerine, Dimitrov un notlarindan

6-ULUSAL SORUNUN GÜNCELLİĞİ ÜZERİNE

Hipokratlıklarını ve teslimiyetciliklerini saklamaya çalıştıkları Şövenizm teorisi de, ayni emperyalist ülkelere gelince Ana vatanı savun-mama teorisi haince, ezilen uluslara gelince ana vatanı savunma teorisi haince ve şövenist tir hipokratlığı ve sahtekarlığıyla, kurnazca saptırılmaktadır. Ezen ve ezilen ulus, yani emperyalistlerle emperyalist olmayan uluslar a farklı yaklaşım gerektiğini vurguladık yukarda.

Ezberci Şövenizm konusuna geçmeden, Ulus un neden önemli olduğuna kısaca değinelim.

Bu konuda Burjuva TAKTİĞİN en çarpıcı örneğini Marks ın “ işçilerin ana vatanı yoktur” sözünü bütünden hatta paragrafdan kopartarak alarak tekrar tekrar sunmaları ve ezberci bir slogan haline getirmelerinde görebiliriz. Halbuki Marks o sözün hemen devamında “”işçi sınıfı , herşeyden önce, (1) siyasal gücü ele geçirmek, (2) ulusun önder sınıfı durumuna gelmek, bizzat ulusu oluşturmak zorunda olduğuna göre, kendisi, bu ölçüde, ulusaldır, ama sözcüğün burjuva anlamında değil” der.

(1) “Siyasal gücü ele geçirmek” Devrim e intikal eder, 

(2) “önder sınıf durumuna gelmek” , İşçi sınıfının devleti olan, Proleterya diktatörlüğünün kurulmasına intikal eder,

yani bahsettiği “oluşturulması gereken ulus”, Proleter DEVLET in , Devletin varlık nedenlerini ortadan kaldıracak şartları yaratacak, sosyalist ulus dan başkası değildir, yani bu Marksist anlamda, ve pratikte, İşçi sınıfı ULUSALDIR, ve onların ULUS unun görevi ULUSların varlık nedenlerini ortadan kaldırmaktır. Bu içerikte ULUS ve DEVLET olmadan, bu araç ve alan kullanılmadan, Ulus ve Devletin yok oluşu demek olan Komünizmden bahsedilemez.

Dönelim Şövenizm ezberciliğine ve ezilen ulus halklarının emperyalizme teslimiyetciliği öneren Troçkist ajanlar için Lenin den teorinin özü hakkında ki alıntıyla devam edelim.
“”Egemen ulusların (İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya, Japonya vb.) kendi emperyalist hükümetlerine karşı mücadele etmek istemeyen; "kendi" sömürgelerinin ezilen halklarının baskıdan kurtulma, devlet olarak ayrılma mücadelesini desteklemek istemeyen "sosyalistlerinin" büyük güç şovenizmine karşı inatçı, sürekli ve kararlı mücadele zorunluluğu bundan ötürüdür..””
“””Bütün büyük devletlerin burjuvazisi, dünyayı parçalamak ve sömürmek için, halkları ezmek için savaşıyor. Burjuvazinin gerçekleştirdiği büyük kârlardan, işçi bürokrasisi, işçi aristokrasisi ve küçük-burjuva  yoldaşlar tarafından oluşturulan küçük bir azınlığa bazı kırıntılar düşebilir. Sosyal-şovenizmle oportünizmin sınıfsal temeli özdeştir: Küçük bir ayrıcalıklı işçiler katmanının işçi sınıfı yığınına karşı, "kendi" ulusal burjuvazileriyle bağlaşması, burjuvazi uşaklarının burjuvazinin sömürdüğü sınıfa karşı burjuvazi ile bağlaşması””. Lenin, Oportünizm ve İkinci Enternasyonalin Çöküşü
Azda olsa okuduğum Marksist ustaların yazılarında, ezilen halkların ve ezilen ulusların işçi sınıfının, emperyalizme karşı ana vatanı savunmalarını “Şövenizm” le değerlendiren bir yazı ya rastlamadım. Ama emperyalist ülkelerin işçi sınıfı ve sosyalistleri için böyle bir “savunma teorisi”nin Şövenizm olduğu üzerine , yukardaki örnekler dahil, yüzlercesine rastladım.

Emperyalist olmayan bir ülkede Ulusal sorun ve ulusal görevleri, emekçi halkın ulusalcılığını açıklamak ve savunmak Şövenizm değil Marksist Lenininstlerin görevidir. Burjuva Ulusalcılığı ile arasındaki kesin (ama gerçek şu ki bilinçsiz kitleler açısından çok hassas) farkı sürekli vurgulamadan, Burjuva Ulusalcılığının emperyalist uşaklığı olduğunu , yada kısa zamanda uşaklığa dönüşeceğini kitlelere göstermeden de bu mücadele sağlıklı bir şekilde yürütülemez. Halk Ulusalcılığı bir “amaç” değil, Emperyalizme karşı Bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinde bir “araç”, onun Ulusu,  sosyalizm mücadelesi için bir ALANdır. 

Lenininizm, der Stalin, emperyalizm ve proleter devrimi çağının Marksizmidir. Daha tam söylemek gerekirse: Leninizm, genel olarak proleter devrimin teorisi ve taktiği, özel olarak proletarya diktatörlüğünün teorisi ve taktiğidir” Leninizmin Temelleri Üzerine

Dünya iki kampa ayrılmıştır: mali sermayeyi ellerinde tutan ve dünya nüfusunun muazzam çoğunluğunu sömüren bir avuç uygar ulusların kampı; ve bu çoğunluğu oluşturan, sömürgelerin ve bağımlı ülkelerin ezilen ve sömürülen halklarının kampı bağımlı ve sömürge ülkelerdeki ezilen halkların emperyalizme karşı devrimci mücadelesi, onların baskıdan ve sömürüden kurtulmalarının biricik yoludur.

Teorileri güncel pratiğe dökerek onaylıyabiliriz. Ezilen Ulus un emperyalist işgallere karşı direnişlerini gerici olarak niteliyenlerin, getirdikleri “pratik” bir çözüm olmadığını da görürüz. Çünki, örneğin Türkiye ye bir emperyalist saldırı ve işgal durumunda bunların pratik önerileri nedir? Eğer başta CHP ise savunmak, AKP ise emperyalizme teslim olmakmı? Sanırım her iki durumda da Ana vatanın savunulma-ması olacak, çünki teorinin pratik de getirdiği öneri bu. Ezilen ulusların emperyalizme teslimiyeti, Global emperyalist hakimiyet ve evrim sonucu “kendiliğinden” Global Devrim!!!!!

Bütünü oluşturan “parçalar” dır,. Parça bir bütünden ayrı düşünülemez, ancak görüldüğü gibi bütünün kurtuluşu, parçaların kurtuluşlarıyla hızlanacak ve gerçekleşecektir. Bütünün parçaları kurtaracağını iddia etmek kör bir yaklaşım olacağı gibi, Bütün ü Batı olarak tanımlayan ve anımsayan görüşlerin hakimiyeti nedeniyle, emperyalizmin global bir şekilde hakimiyetini savunan teslimiyetci, Global ayaklanışı bekleyen EVRİMCİ bir yaklaşımdır.

Sonuç


Dünya Partisi, Enternasyonalin kurulması zorunluluğu, İşçinin ana vatanı yoktur, Ana vatanın savunulmasından bahsetmek Şövenistliktir , ULUS tan bahsetmek ulusalcılıktır ve benzeri ezberci sloganlar, tam da Leninini vurguladığı gibi içleri boşaltılmış Haince Sloganlardır.

Devrim için bir Dünya partisi kurma , Enetrnasyonel kurma ön şartı getirenler Troçkizmin batağına hızla batanlardır. Ulus ve Emekci halkın ulusalcılığı terimlerini kullananlara Şövenist diye saldıranlar, Marksizmin ABC sini bile anlamamış, teorileri sloganlaştırmış hızlı solcu küçük burjuvalardır.

Yineliyelim;

“ işçilerin ana vatanı yoktur, ama işçi sınıfı , herşeyden önce, siyasal gücü ele geçirmek, ulusun önder sınıfı durumuna gelmek, bizzat ulusu oluşturmak zorunda olduğuna göre, kendisi, bu ölçüde, ulusaldır, ama sözcüğün burjuva anlamında değil” der.

“Siyasal gücü ele geçirmek” Devrim e intikal eder, 

“önder sınıf durumuna gelmek” , İşçi sınıfının devleti olan, Proleterya diktatörlüğünün kurulmasına intikal eder,

“oluşturulması gereken ulus”, Proleter DEVLET in hakimiyeti altında sosyalist ULUS dur. Proleter Devlet fiziki olarak enternasyonal alanda savaş verilerek değil, ULUS alanında verilen mücadeleyle kurulabilir. 

ULUS ve DEVLET olmadan, bu araç ve alan kullanılmadan, Ulus ve Devletin yok oluşu demek olan Komünizmden bahsedilemez. 

Günümüzde Ulusal alanda mücadeleyi reddeden, gerek teorik gerek pratik sonuçta, enternasyonalizmi, emperyalist Globalist teoriyle eş hale getiren, AB-D yardakçılığıyla Batı Burjuva demokrasisini tek ve nihai çözüm olarak gösteren Emperyalist ajanı Troçkist, pasifist, teslimiyetci düşüncenin etkisinden kurtulup,ULUSAL alanda görevlerimize öncelik verip, onları yerine getirmemiz gerekir. Enternasyonalizmin GEREĞİ , Emperyalist ülkelerin işçi sınıfının kurtuluşu, ULUSAL alanda ki devrimci kurtuluş hareketlerinden geçer.


Erdogan Ahmet

Nisan 19 2007

* Yazım da “”””emperyalist ülkelerin sömürüden pay alan (kendi) işçileri de Devrimci olma NEDEN ve niteliğini (günümüz de) yitirmişlerdir“““ derken KENDİ ve GÜNÜMÜZDE kelimelerini bilinçli olarak tırnak içine almıştım. “Günümüzde” derken bunun geçici olduğunu zaten devamında Engel sin “””tekelin kırılmasıyla, İngiliz işçi sınıfı, o ayrıcalıklı konumunu yitirecektir.. öteki ülkelerdeki işçi arkadaşlarıyla aynı düzeyde bulacaktır. Ve İngiltere'de sosyalizmin yeniden niçin olacağının nedeni de budur." Sözleri ve bu sözler ışığında açıkalamalrla ortaya koydum..

„KENDİ „ işçileri konusuna açıklık getirmeyi yazının uzayacağı düşüncesiyle başka bir yazı da, sırf bu konuya değinmek amacıyla yazıda yer vermedim.. Ancak verdiğim istatistiklerde Emperyalist ülkelerde İdari-yönetim ve Servis iş gücünün % 70 lere çıktığına işaret ederek ekonomiden etkilenme ve çelişkilerin Uzlaşmazlığı konusunda bu ükelerin KENDİ işçileri hakkında sayısal bir fikir vermeye çalıştım. Kendi işçileri sözünü parantez içine almamın asıl nedeni emperyalist ülkelere gelen ve getirilen Ezilen halkların GÖÇMEN işçilerini bu yorumun dışında bırakmış olmamdandır. Konu üzerine ayrı bir yazıda daha genişçe deyineceğim, burda kısaca özetlemeye çalışayım...

Kapitalist ler sistemlerindeki aksaklıkları ve kaçınılmaz haksızlıkları, bozuklukları hiç bir zaman SİSTEMİN BİR HATASI olarak göstermezler, her zaman bir kişi yada grub a suçu yükleyerek kapitalist sistemi aklamaya çalışırlar. Yani ““SİSTEM de yanlışlık yada bozukluk yok, Sistem içindeki birey yada Gruplarda dır hata“““ politika ve taktiği. Bu hünerli bir şekilde kullanılan politika ve taktik sadece kapitalist sistemi aklamakla kalmaz, sistem içindeki hoşnutsuzluğun odağını başka yönlere ve genellikle, hoşnutsuzlar arasındaki FARKLILIK lar temelinde kendi aralarındaki gruplara yönlendirirler. Bu şekilde hem Sistemi aklamış hemde hoşnutsuzların arasındaki FARK ları ÇELİŞKİ ye dönüştürerek kendilerine karşı olacak GÜÇ ü bölmeye hazır hale getirmiş olurlar.

Bu taktiğin en güzel güncel somut örneklerini Emperyalist ülkelerde ““ ekonomik krizlerin““, ücretlerin düşmesinin ““işsizliğin“ NEDENLERİ nin kapitalist sistem değilde , „““Göçmen ve yasa dışı işçiler““ olduğu hipokratlğı ve sahtekarlığının ürünü olan „“Göçmen işçi düşmalığı““dır.

Burda konuyla Engelsin tezleri ışığında yaptığım tahlillerle ilgili iki noktaya dikkat etmek gerekiyor. Birincisi zaten sömürüden pay alan, sistemle olan çelişkileri yanlış-bilinçle UZLAŞIR olan Emperyalist ülkelerin kendi işçilerinin büyük bölümü İdari ve Servis alanına kaydırılarak bu uzlaşma devam ettiriliyor, diğer yandan da işçiler arasındaki etnik, dini vb FARKLILIKları çelişkiler haline sokarak onların birbirlerine düşmesini sağlıyorlar. Günümüzde emperyalist ülkelerdeki, çatışmalara varan göçmen işçi düşmanlığı , ne ilginçtirki bu ülkelerin orta sınıfnda değil , işçi sınıfında yoğun olarak görülmekte.

6 mayis 2007

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.