Header Ads

Header ADS

Secimler ve Irkcilik oyunlari nedeniyle Irk konusuna bir defa daha


Bu yazıyı "Türklerde ulus anlayışının 7 inci yüzyılda doğduğu" teorisine cevaben, efsanelerin dışında, ve tarihi önemi açısından ilk doğan "Türk ulusu"nun niteliğini kısaca vurgulamak amacıyla yazmıştım. Seçimler nedeniyle "etnik-milliyetçilik" , yani ırkçılık temelinde, emperyalizm uşaklığı yönünde hizmet verecek partilerin bu yönde propagandalarını daha da arttırmaları ve kitleleri kandırma çabalarının doğurduğu güncelliği nedeniyle yazıyı bir daha (ilavelerle) yayınlamayı uygun buldum.

Ulus kavramı klasik anlamda her ne kadarda belirli sınırların çizilmiş olmasını gerektirse de, bunu gerçekleştirecek teknolojinin olmadığı tarihin her döneminde de-facto sınırlar mevcuttu. Yazıda kısaca "ırkçılık" ve "ırkçılık korkusuyla" sübjektif olarak es geçilen tarihini önemli bir gerçeğini, ve öz olarak mücadelelerin tarihi olarak sınıfsal yapısının (ezen -ezilen , sömürülen-sömüren ve işbirlikçileri) varlığına bu tarihi örnekte işaret etmek istedim.

"Irkçı" lar genellikle iki kategoriden oluşur, birisi bu duygu ve hisleri kendi ekonomik, politik ve sosyal çıkarları doğrultusunda sömürüp, kitleleri kendi sınıf/grup çıkarları doğrultusunda yönlendirenler, ikincisi ise bu duyguları sömürülen eğitim görmemiş yada görmüş "okumuş cahiller" grubu.
Irkçılık ile kendi tarihini bilme ve geleceğe yön verme yaklaşım ve anlayışı arasında büyük bir uçurum vardır. Ancak bu uçurum okunan tarihin kaynağına bağımlı olarak ya daha da derinleşir, yada kapanarak tekrar ırkçılığa dönüşür. Okunan kaynağın "kurttan gelen " , "ezenleri", "sömürenleri", "işbirlikçileri " olmayan bir "ırk" efsanesini anlatması, efsane-tarihle gerçek arasındaki uçurumu derinleştirecek, bireyle ırkçılık arasındaki uçurumu kapatacaktır. Bu efsaneyi günümüzde bile doğru olarak kabullenen bir insan ın "Irkçı" olup emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin oyunlarına gelmesi kaçınılmaz olacaktır. 


Bilgiyi arkeolojik, bilimsel vb tarihi gerçeklerin oluşturduğu kaynaklardan alanlar, tarihle gerçek arsındaki uçurumu kapatabileceğinden, ırkçılıkla kendi arasındaki uçurumu da derinleştirecektir. Bu da onun emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin "IRK" oyunlarına gelmesini engelleyecek en önemli faktörlerden biri olacaktır. Tarihi iyi inceleyen birey görecektir ki her etnik grup ("Türk", "Kürt" , "Arap", "Ermeni" vb) kendi içinde ezeni-ezileni , sömürgeci/emperyalist işbirlikçileri ve uşakları olan bir yapıya sahiptir. Her "etnik grup" un içinde çıkarları tamamen birbirine zıt olan insanların var olması gerçeği, o etnik grubun bir bütün olarak "anti-emperyalist" olamayacağı gerçeğini de ortaya koyar. Yani "anti-emperyalist" lik "etnik", "ırk" temelinde ve çerçevesinde olamaz.

Yukarda bahsettiğim iki kategori dışında bir de "karşı ırkçı" lar vardır. Bunlar ırkçılığa karşı değil, kendi "etnik" tarihlerinin bile bilgisinden yoksun olup, diğerlerinin tarihine çamur atarak, onu reddederek yada değiştirerek ezikliklerini giderme yolunu seçen "ırkçılar". Buna "Türk diye bir şey yoktur" gibi teoriler yaratan PKK nın babalarından Demir Küçükaydın ve tayfaları, yada "batı" nın kucağında "kimliksizleşen" aydın! safsataları örnek olabilir. "Karşı-ırkçılar", teori ve pratikleri ile, saldırılara karşı doğal tepki olarak eleştirdikleri etnik grupta, bireylerle ırkçılık arasındaki uçurumun kapanmasına, yani Irkçılığın oluşması ve yaygınlaşmasına en fazla katkıda bulunan, emperyalizme ve onların ülke içinde ki işbirlikçilerine hizmet eden, en tehlikeli gruplardandır. Bu nedenledir ki emperyalistler bu tür grupları gizli/ açık her zaman desteklerler.

Gelelim bu "karşı-ırkçı" PKK lı Demir in "Türk diye bir şey yoktur " provokasyonuna ve ilk "Türk ulus" unun oluşumuna.

Her şeyden önce bizim anladığımız anlamda "Türk" ten önce gelen, insanların birbirleriyle iletişim sağladığı konuşma ve yazma aracı olan "dil" dediğimiz bir "Türkçe" nin varlığı belgelerle MÖ 121 senelerine kadar gider. Dil biliminde kullanılan x-ik eki vb, Slav-ik, Türk-ik o dilin hangi etnik kökene dayandığını belirtir. Şu anda tam hatırlamadığım ama isteyen olursa tam tarihini çıkaracağım bir belgeye (Çin generalinin karısının, savaştaki generale gönderdiği mektup -bir örnek) göre de Çin hakim sınıflarında "Türkçe" yazışmak, ayni eski Osmanlı döneminde Fransızca yazışmak gibi bir "sosyal statü" belirtmekteydi (ya da Farsça gibi daha şiirsel, romantik olarak görülüyordu)

Bizim anladığımız defakto  "ulus" olma niteliğinde ilk "Türk" oluşumu 7 inci yüzyılda değil 546-553 yılları arasında gerçekleşmiştir. Benim şu ana kadar araştırdığım tarihe geçecek nitelikte en geriye dönük, başarılı olan, ve de-facto sınırlı "ulus"laşmayı sağlayan tek "işçi sınıfı ihtilali", Altay dağlarında Demir madeni köle-işçisi olarak çalışan Türklerin (ve muhakkak ki diğer etnik kölelerin de bulunduğu), maden sahibi Ruruan lara karşı ayaklanıp onları tarihten silmesi ve ilk  karışık etnik gruplardan oluşan "Türk işçi kabilesi-ulusu" nu kurmaları ile gerçekleşmiştir. Burda "ırk"çı lara hatırlatmadan geçemeyeceğim bir gerçek, o zamanda Ruruanlar bu ayaklanmayı bastırmak için sadece "Çin" lileri, yada başkalarını kullanmamış, gene "imtiyazlı ve diğer Türk" leri kullanmışlardır. Yani "sınıf" sal tavır, yada halk terimi ile "halktan yana " -"sömürenden yana-işbirlikçi" olma her zaman vardı, o zaman da olduğu gibi, günümüzde de Türkiye'nin mücadelesi "IRK" değil, ezen le ezilen, emperyalizme uşaklık edenlerle, ona karşı olanlar arasındaki bir mücadeledir.

Irkçılar için "tarih" duyguları sömürme ve sömürülmesi işlevi gören bir efsane, ya da masal, "kimlik krizinde" olanlar için "tarih" safsata olabilir, belki de bu nedenle onlar pratikte hep ya emperyalistlerin, ya da emperyalist işbirlikçilerinin ellerinde birer "alet olma " işlevini görmeyi aşamamışlardır.

Tarihi yaratan insanlardır. Her ne kadarda tarihi "yazan"lar kendi çıkarları doğrultusunda yazsalar da, her bilgi ve belgeyi yok edememişler ve edemezler. Tarihi, yani uzak ve yakın geçmişi incelemenin geleceğe yön vermede en önemli ve değerli kaynak olduğunun bilincinde olmak, ve onu bilimsel bir şekilde incelemek, gerek emperyalizme, ve gerekse emperyalistlerin özü ve kan kaynağı olan "ırk" oyunlarına karşı uyanık olmayı sağlayacaktır.

Anti-emperyalistlik ne etnik, ne mezhep temelinde ve çerçevesinde olamaz. Sırf ayni etnik kökendeniz diye, işbirlikçilerle el ele anti-emperyalist mücadeleden bahsedilemez. Bir ulus içindeki bütün ezilen insanların birlik ve beraberliği ile, emperyalistlere , (hangi ırk ya da mezhepten olurlarsa olsun) onların işbirlikçilerine ve işbirlikçi iktidarlarına karşı verilen, emekçi halkın iktidarının kurulmasını hedefleyen mücadele ancak gerçek anti-emperyalist mücadele olabilir. Ve ancak bu nu hedefleyen birey gerçek bir anti-emperyalist olabilir.

Erdogan Ahmet
Ocak 24, 2007

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.