Ulusalcilar ..........ve Digerleri?????? etkinsanat a cevap
Burjuvazinin/ halk diliyle işbirlikcilerin , kitleleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmesinde başarılı olmasının en önemli etkenlerinden birisi, onların Halk dilini seçmesi ve hünerli olarak kullanması olmuştur. Bunu kendi ülke özelinde gerek mahkemelerde, gerek günlük yaşamda çok iyi gören ve tecrübe eden Dimitrov un anti-empryalist anti-faşistlere ısrarla vurguladığı , “halk için, halkın anlayacağı dilde ve biçimde konuşulması ve yazılması gerekir ” özündeki sözleri sadece okunmuş ama özümlenmemiş.
Burjuvazi yazılarını oluştururken bunun bir “mesaj “olduğunun bilincindedir. Politik/ekonomik her mesajın oluşturmak istediği bir anlayış ve bu anlayış temelinde de bir “tavır” biçimlendirme amacı vardır. Yani belirleyici olan, hitab ettiğin toplum kesimine/grubuna/ bağlı olarak, “amaca” ulaşmak için nasıl ve ne söyleyeceğinin belirlenmesi ve şekillenmesidir. Eğer amaçları “kafa karıştırmak” , kitlelere “siz bunu anlayacak kapasitede değilsiniz” imajı ve kompleksini yaratmak ise uzun ve bir sürü “jargon” larla ve demogojik teorilerle doldururlar. Eğer amaç belirli bir konuda düşünce üretme ve bu düşünce üretimi temelinde tavır belirlemek ise, yazılar genellikle , mümkün olduğu kadar hitab edilen kesimin anlayabileceği, “kısa ve öz” mesajlarla oluşturulur.
Eğer yazının yada yazının bir bölümünün hitab ettiği kesim köylülükse onlara onların anlayacağı dilden ve onların yaşamını ilgilendiren biçimde, Dindar kesimse dindarların bakış açısını ve görüşü göz önünde bulundurarak, milliyetci ise onların anlayacağı, solcu ise onların anlayacağı bir biçimde oluşturulur.
Eğer bir MAKALEDE bir sürü değişik kitlelere hitab ediliyorsa, ve amaç KAFA KARIŞTIRMAK yeine açık ve net, çok temel bir mesajsa, ve bu bir KİTAP değilse yazıyı mümkün olduğu kadar kısa ve öz tutmak gerekir.
Eğer okuyucu bu “kısa ve öz” olan yazıda vurgulanan bir konu üzerine yazarın görüşünü daha da derin bir şekilde anlamak ve öğrenmek istiyorsa diğer yazılarla bir bütün içinde bakarak bu değerlendirmeye ulaşabilir.
Herşeyden once eleştiriye konu olan yazı bir “PARTİ PROGRAMI” falan değil, belirli bir konuda yazılmış bir makaledir.
Sayın Etkin ile Türkiyenin asıl GÜNDEMi olmayan konulara ve KISIR tartışmalara girerek ne işbirlikcilerin DİKKATLERİ başka yöne çekme, nede Gündemi değiştirme taktik ve tuzağına düşmeyecek kadar yarım asırlık bir tecrübem var. Aslında yazısının çoğunluğunda ve genelinde benim görüşüm den farklı bir görüş sunmuyor ama ulaştığı sonuç, ve sanırım amaç farklı.
diyorsunuz.. İlgisi yok.
Bu “çelişki” emperyalistler ve onların Troçkist teorist ve ajanların tarafından özellikle soğuk savaş döneminde antı-emperyalist güçleri bölme , mücadeleleri bastırma yönünde tezgahlanmış, ve hünerli bir şekilde sahneye konulmuş teorik çarpıtamalar ve kafa bulandırmalardan başka bir şey değildir. Ayni şekilde günümüzdede bu oyunlar Ulusalcı-Milliyetci- Globalist teorik karmaşalık ve çarpıtmalarla günümüzde sergilenmekte.
Marksistler herşeyden once “Ulusalcılık” anlayışını “Ana Vatanın/ulusun Savunulması” temelinde alırlar. “Savaş” emperyalist yayılmacı politikanın değişik bir biçimidir “ deyip “yayılmacı savaşlara karşı ana vatanın savunulmasını öngören Marksist ustalar, yayılmacılığın diğer biçimlerine karşı Ana Vatanın Savunulmasının GEREKSİZ olduğunu söylememişler. Anavatanın savunulması, uygulanan “biçime” değil, emperyalist yayılmacılığa karşı söz konusudur. Yani Ana Vatanın Savunması , sadece Avrupa ülkelerinin silahla Türkiyeyi sömürge haline getirmesi söz konusu olduğunda değil, onların her ne şekilde olursa olsun Türkiyeyi sömürge haline getirme çabalarında söz konusudur.
“”””Bugün için sorun, Türkiye kapitalizminin gelişmesi ve var olan üretim biçimini zorlamasıdır. Bu zorlamada, gelişen üretim biçimi içersinde geri konumda bulunan ve gitgide iktidar ortaklığından uzaklaşan kesimin sarıldığı ulusalcılık ile Marksizmin uluslara bakışı arasında her hangi bir bağ bulunmamaktadır.””” diyorsunuz
Herşeyden once bahsettiğiniz “gelişen kapitalizm” ile burjuva demokratik devrimlerle oluşan kapitalizm arasında ne nitelik olarak ne nicelik olarak bir benzerlik yok. Birisi ilerici diğeri gerici, birisi rekabetci diğeri tekelcilerin elinde. Bu yaklaşım nedeniylede Avrupada , yani Burjuva Demokratik Devrimlerin gerçekleştiği ülkelerde oluşan güçlü bir MİLLİ SERMAYE nin bağımlı ve çarpık kapitalizmin geliştiği Türkiyede de var olduğu sonucuna ulaşarak “”gitgide iktidar ortaklığından uzaklaşan kesimin sarıldığı ulusalcı”” lardan bahsediyorsunuz. Kim bunlar samimi olarak merak ettim. Koç mu? Sabancımı? Türkiyede ULUSALCILIĞA sarılan , size gore “oligarşinin” içinde olup bu ortaklıktan uzaklaştırılan MİLLİ sermaye kesimini kimler oluşturuyor?
Burda gene Lenin den alıntı yapmak zorunda kalarak onun “””her dönem ULUSU içinde iki ulus vardır” ". Burjuva “ulus” ve onun “anavatanına” zıt olarak , emekci halkın “ulusu” ve anavatanı vardır.”” Sözlerini hatırlatmam gerekiyor. Bu yaklaşımla iki ulus ve iki farklı “ULUSALCILIK” olduğu gerçeğini de vurguluyoruz. Eğer sizing bahsettiğiniz burjuva ulusla bizim bahsettiğimiz “halk ulusu” nu birbirine karıştırıyorsanız, onu bir daha vurgulayalım biz “HALK ULUSCULUĞU”ndan bahsediyoruz.
“”””Vatanın bağımsızlığının korunması fikri, eğer, sömürü ilişkilerinin bağımsızlığını ve sömürücülerin varlığını koruma anlamına geliyorsa, Marksistleri bu işe katmaya çalışmak oldukça saf bir niyettir. “”” diyorsunuz ve beni sizin samimiyetinizden şüphe etmeye zorluyor. Bırakın benim diğer yazılardan düşüncemin ne olduğunu, yazıdaki
“”””Gerçek ULUScu, emperyalist uzantıları, işbirlikcileri, ajan ve provokatörleri dışlayan, onları pratiktede “dışarı” atmayı, yada Erzurumun Aşkalesinde bir açık hapishane inşa edip oraya atmayı hedefleyen bir anlayışa sahiptir.””” sözlerinin halkın anlıyacağı dilde ne anlama geldiğini sizin gibi entellektüel birisinin anlamamasına imkan yok.
“”””Yok eğer vatanın bağımsızlığı fikri, demokratik devrimle taçlandırılacak bir mücadeleyi hedefliyorsa, bu politik biçimi ulusalcı temelde örmeye çalışmak da prematüre bir doğum demektir.”””” diyorsunuz..
Bu türden sorulara, geçmişte olduğu gibi tüm plan, program ve taktiklerin reklam eder gibi deşifre edilmesi hatalarının tekrar edilmesine alet olmamak için derinlemesine girme yerine , mademki Marksist siniz size Leninden iki alıntıyla cevap vereyim , yorumunu size bırakıyorum,
Burjuvazi yazılarını oluştururken bunun bir “mesaj “olduğunun bilincindedir. Politik/ekonomik her mesajın oluşturmak istediği bir anlayış ve bu anlayış temelinde de bir “tavır” biçimlendirme amacı vardır. Yani belirleyici olan, hitab ettiğin toplum kesimine/grubuna/ bağlı olarak, “amaca” ulaşmak için nasıl ve ne söyleyeceğinin belirlenmesi ve şekillenmesidir. Eğer amaçları “kafa karıştırmak” , kitlelere “siz bunu anlayacak kapasitede değilsiniz” imajı ve kompleksini yaratmak ise uzun ve bir sürü “jargon” larla ve demogojik teorilerle doldururlar. Eğer amaç belirli bir konuda düşünce üretme ve bu düşünce üretimi temelinde tavır belirlemek ise, yazılar genellikle , mümkün olduğu kadar hitab edilen kesimin anlayabileceği, “kısa ve öz” mesajlarla oluşturulur.
Eğer yazının yada yazının bir bölümünün hitab ettiği kesim köylülükse onlara onların anlayacağı dilden ve onların yaşamını ilgilendiren biçimde, Dindar kesimse dindarların bakış açısını ve görüşü göz önünde bulundurarak, milliyetci ise onların anlayacağı, solcu ise onların anlayacağı bir biçimde oluşturulur.
Eğer bir MAKALEDE bir sürü değişik kitlelere hitab ediliyorsa, ve amaç KAFA KARIŞTIRMAK yeine açık ve net, çok temel bir mesajsa, ve bu bir KİTAP değilse yazıyı mümkün olduğu kadar kısa ve öz tutmak gerekir.
Eğer okuyucu bu “kısa ve öz” olan yazıda vurgulanan bir konu üzerine yazarın görüşünü daha da derin bir şekilde anlamak ve öğrenmek istiyorsa diğer yazılarla bir bütün içinde bakarak bu değerlendirmeye ulaşabilir.
Herşeyden once eleştiriye konu olan yazı bir “PARTİ PROGRAMI” falan değil, belirli bir konuda yazılmış bir makaledir.
Sayın Etkin ile Türkiyenin asıl GÜNDEMi olmayan konulara ve KISIR tartışmalara girerek ne işbirlikcilerin DİKKATLERİ başka yöne çekme, nede Gündemi değiştirme taktik ve tuzağına düşmeyecek kadar yarım asırlık bir tecrübem var. Aslında yazısının çoğunluğunda ve genelinde benim görüşüm den farklı bir görüş sunmuyor ama ulaştığı sonuç, ve sanırım amaç farklı.
“””Günümüzde ulus kavramı genellikle Stalin’in teorize ettiği biçimiyle açıklanmaktadır. Benim açımdan memnunluk verici olan bu durum, Ulusalcılar açısından bir çelişkidir “””
diyorsunuz.. İlgisi yok.
Bu “çelişki” emperyalistler ve onların Troçkist teorist ve ajanların tarafından özellikle soğuk savaş döneminde antı-emperyalist güçleri bölme , mücadeleleri bastırma yönünde tezgahlanmış, ve hünerli bir şekilde sahneye konulmuş teorik çarpıtamalar ve kafa bulandırmalardan başka bir şey değildir. Ayni şekilde günümüzdede bu oyunlar Ulusalcı-Milliyetci- Globalist teorik karmaşalık ve çarpıtmalarla günümüzde sergilenmekte.
Marksistler herşeyden once “Ulusalcılık” anlayışını “Ana Vatanın/ulusun Savunulması” temelinde alırlar. “Savaş” emperyalist yayılmacı politikanın değişik bir biçimidir “ deyip “yayılmacı savaşlara karşı ana vatanın savunulmasını öngören Marksist ustalar, yayılmacılığın diğer biçimlerine karşı Ana Vatanın Savunulmasının GEREKSİZ olduğunu söylememişler. Anavatanın savunulması, uygulanan “biçime” değil, emperyalist yayılmacılığa karşı söz konusudur. Yani Ana Vatanın Savunması , sadece Avrupa ülkelerinin silahla Türkiyeyi sömürge haline getirmesi söz konusu olduğunda değil, onların her ne şekilde olursa olsun Türkiyeyi sömürge haline getirme çabalarında söz konusudur.
“”””Bugün için sorun, Türkiye kapitalizminin gelişmesi ve var olan üretim biçimini zorlamasıdır. Bu zorlamada, gelişen üretim biçimi içersinde geri konumda bulunan ve gitgide iktidar ortaklığından uzaklaşan kesimin sarıldığı ulusalcılık ile Marksizmin uluslara bakışı arasında her hangi bir bağ bulunmamaktadır.””” diyorsunuz
Herşeyden once bahsettiğiniz “gelişen kapitalizm” ile burjuva demokratik devrimlerle oluşan kapitalizm arasında ne nitelik olarak ne nicelik olarak bir benzerlik yok. Birisi ilerici diğeri gerici, birisi rekabetci diğeri tekelcilerin elinde. Bu yaklaşım nedeniylede Avrupada , yani Burjuva Demokratik Devrimlerin gerçekleştiği ülkelerde oluşan güçlü bir MİLLİ SERMAYE nin bağımlı ve çarpık kapitalizmin geliştiği Türkiyede de var olduğu sonucuna ulaşarak “”gitgide iktidar ortaklığından uzaklaşan kesimin sarıldığı ulusalcı”” lardan bahsediyorsunuz. Kim bunlar samimi olarak merak ettim. Koç mu? Sabancımı? Türkiyede ULUSALCILIĞA sarılan , size gore “oligarşinin” içinde olup bu ortaklıktan uzaklaştırılan MİLLİ sermaye kesimini kimler oluşturuyor?
Burda gene Lenin den alıntı yapmak zorunda kalarak onun “””her dönem ULUSU içinde iki ulus vardır” ". Burjuva “ulus” ve onun “anavatanına” zıt olarak , emekci halkın “ulusu” ve anavatanı vardır.”” Sözlerini hatırlatmam gerekiyor. Bu yaklaşımla iki ulus ve iki farklı “ULUSALCILIK” olduğu gerçeğini de vurguluyoruz. Eğer sizing bahsettiğiniz burjuva ulusla bizim bahsettiğimiz “halk ulusu” nu birbirine karıştırıyorsanız, onu bir daha vurgulayalım biz “HALK ULUSCULUĞU”ndan bahsediyoruz.
“”””Vatanın bağımsızlığının korunması fikri, eğer, sömürü ilişkilerinin bağımsızlığını ve sömürücülerin varlığını koruma anlamına geliyorsa, Marksistleri bu işe katmaya çalışmak oldukça saf bir niyettir. “”” diyorsunuz ve beni sizin samimiyetinizden şüphe etmeye zorluyor. Bırakın benim diğer yazılardan düşüncemin ne olduğunu, yazıdaki
“”””Gerçek ULUScu, emperyalist uzantıları, işbirlikcileri, ajan ve provokatörleri dışlayan, onları pratiktede “dışarı” atmayı, yada Erzurumun Aşkalesinde bir açık hapishane inşa edip oraya atmayı hedefleyen bir anlayışa sahiptir.””” sözlerinin halkın anlıyacağı dilde ne anlama geldiğini sizin gibi entellektüel birisinin anlamamasına imkan yok.
“”””Yok eğer vatanın bağımsızlığı fikri, demokratik devrimle taçlandırılacak bir mücadeleyi hedefliyorsa, bu politik biçimi ulusalcı temelde örmeye çalışmak da prematüre bir doğum demektir.”””” diyorsunuz..
Bu türden sorulara, geçmişte olduğu gibi tüm plan, program ve taktiklerin reklam eder gibi deşifre edilmesi hatalarının tekrar edilmesine alet olmamak için derinlemesine girme yerine , mademki Marksist siniz size Leninden iki alıntıyla cevap vereyim , yorumunu size bırakıyorum,
“”….demokratik bir doğrultudaki siyasal değişmeler ve hele de siyasal devrimler, hiç bir zaman ve hiç bir koşul altında bir sosyalist devirim sloganını gölgeleyemez ya da zayıflatamaz. Tersine sosyalist devrimi yakınlaştırır, tabanını genişletir, küçük-burjuvazinin yeni kesimlerini ve yarı-proleter yığınları sosyalist savaşıma çeker.””” Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine, Lenin
“…….Zamanımızda seçim olmadan bir şey yapılamaz; yığınlar olmadan bir şey yapılamaz. Ve bu basın ve parlamentarizm döneminde, geniş bir biçimde dallanıp budaklanmış, sistemli bir biçimde düzenlenmiş, iyi donatılmış dalkavukluk, yalan, sahtekarlık sistemi olmaksızın, geçer akçe ve yaygın sloganlarla hokkabazlık yapılmaksızın ve —burjuvaziyi alaşağı etmek için devrimci savaşımı reddettikleri sürece— sağda ve soldaki işçilere her türden reformlar ve nimetler vaadedilmeksizin yığınların yandaşlığını kazanmak olanaksızdır”….. Emperyalizm ve Sosyalizmdeki Bölünme, Lenin
“”””sizin ulusculuğun temel ilkesi olarak belirlediğiniz “vatanın bağımsızlığı” fikri, kendi başına hiç bir şey anlatmamaktır. “””” diyorsunuz
Yazının içeriğine ve özüne bakarsanız orda, kitleleri emperyalizme karşı ORTAK bir temelde birleştirebilecek en asgari birliğin “Vatanın Savunulması” olduğunu vurgulamakta. Hemen her satırdada “bağımsızlık” analyışının ne olduğunu vurgulamakta. Emperyalistlerden, onların uzantılarından ve işbirlikcilerinden ayıklanmış bir ülkenin bağımsızlığı eğer size hiç bir şey anlatmıyorsa benim bu konuda yapacağım bir şey yok.
“””””Yazınızdan anlaşıldığı kadarıyla, sizler açısından tek bir ulus vardır Ancak sizin bu tek ulus fikrini Marksizmle nasıl bağdaştırdığınızı merak etmekteyim. “ diyorsunuz
Yazıya bakarsanız bir değil iki ulus olduğunu vurgular, birisi burjuvazinin, diğeri halkın. Eğer " her dönem ULUSU içinde iki ulus vardır” diyen Lenin i Marksist olarak görmüyorsanız neden bağdaştıramadığınızı anlarım.
“”””Şimdi, ya UKKTH’ni kabul etmiyorsunuz. Ya da “zaten başka ulus yoktur” diyorsunuz. Birincisi sol yanınızı, ikincisi ise Stalinist Ulus tanımını gözden geçirmenizi gerektirir. Kaldı ki “Ulus üzerinde yaþanılan vatanın ta kendisidir” derken zaten bu tanımın dışına düşmektesiniz.”””” diyorsunuz
Birincisi, Sanırım benim UKKTH anlayışımla, açık gizli Troçkistlerin ve burjuva ulusalcıların, Ulusların kendi Kaderlerini tayin hakkı anlayışı çok farklı. Bunuda burda getirmeye hiç gerek duymuyorum, merak ediyorsanız PKK üzerine yazılarımdan görüşümün ne olduğu hallkında bilgi edinebilirsiniz.
İkincisi yazıda açıkca belirtildiği gibi , “Ulus üzerinde yaşanılan vatanın ta kendisidir”, sözü, Türkiyede deki Millet ve Ulus kavramlarının anlam değişikliği süreci geçirdiğini ve HALK arasında Ulus ve Millet kavramlarının günümüzde aldığı anlam çerçevesi içerisinde, emperyalizme karşı birlik için temel ortaklığı vurgulayan bir sözdür. Ve gene yazıda açıkca belirtildiği gibi “Ulus” Millet olarak değil “içinde yaşanan, belirli sınırları olan bir toprak” olarak ele alınmıştır. Yani “Millet, üzerinde yaşanan vatanın ta kendisidir” denmemiştir.
Yazıyı anlamak için okumakla, eleştirmek için okumak arasındaki farkdan bir örnek sanırım bu.
“””Dolayısıyla Kürt sorununun varlığını gizleme adına, millet-ulus-vatan üçgeninden oluşan kurgunuz çelişkilerinizi gizleyememektedir.””” Diyorsunuz..
O kadar alıngan mı artık ne desem, olmuşsunuz ki, sanki bizlerin hiç başka bir sorunu yok, Türkiyenin hiç başka bir sorunu yok, hep bizlerin aklında Kürt sorunu, ve bu sorunu nasıl gizleyebiliriz düşünceleri var… Bu da etnik milliyetciliğin bir başka türlüsü..
Çelişki benim değil sizin çelişkiniz.
Kürt sorununu oturduğu sıcak koltukta, kompütür başında ve teorilerde oluşturan! ların tersine , bu sorunu Hozat dan Şırnağa kadar yaşayarak, görerek ve tecrübe ederek, daha PKK nın Apo cular döneminde, MHP-Kontur-gerilanın giremediği yerlerde bu görevi üslenmelerini, ve (çoğunluğu Kürt kökenli olan) bir sürü Marksisti kahpece kurşunlamalarının acısını duyarak “sorun”un ne olduğu konusunda fikir oluşturan, benim, “Kürt Sorunu” anlayışım , PKK nın kahpe kurşunlarına hedef olan hemen her örgütden Marksistlerin , Yusufların, Düzgünlerin, Hidayetlerin , İbrahimlerin ve kurşunlanmadan önceki düşüncelerini bildiğim Devrimci Marksist Aslan Göncünün anlayışından hiç te farklı değil. Bu konuda da fark, aynı Burjuva ulusalcılığı ile emekci halkın ulusalcılığı arasındaki fark gibi, uzlaşmaz olan, açık gizli Troçkist anlayışla, Marksist Leninist anlayış arasındaki farkdır.
Samimiyetsizliğinizi “ Kısacası size göre bu vatan üzerinde yaşadığımıza göre hepimiz Türküz. “” sözünüzle belli ediyorsunuz. Yazıda açıkca ve net bir şekilde “halkın ulusalcılığı” , emperyalist uzantıları, işbirlikcileri , ajan -provokatörleri “ırkdaş” görüp dışlamayan, bu nedenlede pratik sonuçta emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden işbirlikci sahte milliyetcilerin, halkı bölüp birbirine karşı düşürme amacını güttükleri ırkcı etnik-miliyetciliğe, ve dolayısıyla da EMPERYALİZME , ve onların işbirlikcilerine karşı bir tehditdir” sözleriyle bu mücadelenin “etnik” bir etiketi olmadığını vurguluyoruz.. Bu entellektüel yapıya sahip olan sizin “ etnik” temelde olmayan bir mücadelenin ne mücadelesi olduğunu kavramasının zor olmaması gerekir. Tabi ki isteniyorsa. Ki devamındada yaptığınız eleştiriler bu şekilde temelsiz ve yazının içeriğini anlamamakta ısrar eden ve “Öküz altında Buzağ arayan” cinsinde.
“”””egemenlerinin dilini kullanarak nasıl bir anti-emperyalist mücadele yapılacağını anlamak gerçekten zor.”””” Diyor sayın Emteko. Yani “Ana Vatanı savunma” çağrısı yapmak, kitleleri anti-emperyalist bir cephede , emperyalistlerin, onların uzantılarının (yani egemenlerin) onların işbirlikcilerinin, povokatörlerinin DIŞLANDIĞI bir birlikte toplama ve mücadele yönünde örgütleme çağrısı “egemenlerin “dili oluyor.. Nazım Hikmet in sözlerine uygun olarak
Eğer emperyalistleri, onların uzantılarını, işbirlikcilerini, propogandacı ve provokatörlerini dışlayan bir “ULUSAL” hareket çağrı dili , egemen dili ise, ben bu dili zevkle ve her zaman kullanırım.
“”””Sonuç olarak anti-emperyalizme EVET.
Ama hangisine? Siz sahtecilerle olan ayrýmlarýnýzý ortaya koymaya çalýþýyorsunuz.
Öncelik içeriğin doldurulmasýný gerektirmiyor mu?””””” diyor Sayın Etkin bey…
Ayırım yukardaki cümlede ve yazı içinde çok AÇIK ve NET bir şekilde yapılıyor. İçeriğin doldurlumasını da kitap yazmayı düşünürsem yaparım. Yada isteyen diğer yazılarımın içinde bulabilir. Görmek isteyen bunu görür.
“””Anti-kapitalist, anti-emperyalist, anti-faşist ve anti-şovenist bir Demokratik Devrim talebine var mısınız? “””” sorusuna cevabım, gene gerek bu yazı ve gerekse diğer yazılar içinde açık ve net bir şekilde yorumlanacağı gibi Anti-emperyalist mücadele, anti-fasist liği ve anti-şövenistliği mücadelenin ayrılmaz bir parçası olarak içeren bir mücadeledir.
Anti-kapitalist derken eğer kapitalizmin bu günki biçimi olan emperyalizmden bahsediyorsanız, sadece kavramı tekrarlıyorsunuz. Yok eğer onun feodalizmi tasfiye eden ilerici yönünden bahsediyorsanız, bu anlamda (altını çiziyorum ki demogoji olmasın) bizim gibi yarı feodal bir ülkede devrimci anti-kapitalist olamaz, tam tersine feodalizmi tasfiye etme, yani “kapitalist”in bitiremediği, emperyalizme geçişte artık bitirmek gibi bir niyeti olmadığı, tam tersine koruduğu, tarihi görevini üstlenir…“””Anti-emperyalist hedefler yazmak, maddeler sıralamak yetmez. İçeriğin ve yöntemin ortaya konulması gerekiyor.””””” Diyor sunuz
“İçeriği” Anti-emperyalist halk cephesi yazarlarını ve orada yayınlanan yazıları okursanız anlarsınız. Dedim ya bu bir PARTİ PROGRAMI değil çünki AEHC bunu gerektiren ne bir parti, ne de klasik anlamda bir ÖRGÜT değil. Tabanda anti-emperyalist DÜŞÜNCE ve TAVIR yaratmaya , böl-parçala-yönet politika ve provokasyonlara karşı kitleleri uyanık tutmaya yönelik yazılar yazan, geniş tabanda ve Devrimci üst kesimde birlik sağlanması için çaba harcayan, bir BÜTÜN olarak Atatürkün de, Marksın da, Lenininde, Stalinin de ve karşı cepheden Neo-Konlarında, Troçkistlerinde düşüncelerini çok iyi bilen, ideallerini sadece “YAZIY” la değil , geçmişte ve günümüzde mücadele içinde pratiğe uygulayan, “EMEKCİ HALK ULUSALCILARI”nın DÜŞÜNCE ve PRATİK birliğini sağlama çabasında, biribirinden bağımsız, düşünce ve amaç birliğinde EMEK VEREN insanlardan oluşuyor Halk Cephesi.
“Yöntem” lere gelince, gene hep emperyalistlerin uyguladıkları “kurnaz” hileleri geliyor aklıma, “bana karşı savaşıyorsun , ne gibi yöntemler uygulayacaksın?” öğrenelim bakalım “”.. Hangi “yöntem” leri soruyorsunuz? Ve Neden soruyorsunuz merak ettim…
Mücadele bir çeşit savaş tır, uygulayacağın yöntemlerin ne olduğunu , ne olacağını , elindeki gücün ve araçların ne olduğunu, (geçmişte olduğu gibi) ortalığa dökmen savaşı baştan kaybetmeyi getirecektir..
Hangi saflardasınız?
“”” Söylemde sol, pratikte sağ; Marx’ın deyiþiyle, sözünüz içeriği aşıyor. “”””
Bakalım hangi pratik “sağ” , emperyalistlerin oyunları ve planlarını su yüzüne çıkarmak, kitlelerin emperyalizme karşı “güçlerini bölmeyi “ değil de “”güçlerini birleştirmesini” sağlama yönünde pratikler almak, Burjuva Demokrasisi sahtekarlığını sergilemek ve Kurtuluşun Burjuva Demokrasisi olmadığını kitlelere göstermek….. eğer bunlar sağcılıksa ben sapına kadar sağcıyım.
“”””Bu nedenle politikalarınızın dayanağı olarak Marx’ı seçmek yerine, Kemalist bir teori ve pratik örneğinden yola çıkmak, genel duruşla ilgili daha isabetli bir seçenek olacaktır diye düşünüyorum.”””
Siz böyle düşünmeye devam edin, ve Anti-emperyalist güçleri bölme ve birbirine düşürme pratik sonucuna ulaşın,.. Leninin sözleriyle “””Her duruma uyan bir reçete, ya da .. genel kural bulmaya kalkışmak saçmadır. Her özel durumda doğru yolu bulabilmek için kafayı işletmek gerekir.””” , gene Leninin sözleriyle “”……….her tarihi duruma özel somut karakterleri olan sınıfsal ilişkiler analizi yapmamızı gerektirir”. Bu temeldede bizi de bırakın, yaşayarak, öğrenerek tarihi ve günümüz şartlarını inceleyerek, ve tahlil ederek ulaştığımız sonuçlar ışığında başka şekilde düşünelim. Marksizm ne Troçkistlerin, nede Euro-Koministlerin tekelinde olan bir düşünce değildir. Onların ulaşmak istediği sonuçla bizimki gene birbiryle farklı dır.
Sözü gene gerek “kavramları ve gerekse yazıları” anlama yerine eleştirme ve ezberleme hastalığını ve sonucunu çok iyi vurgulayan, galiba size göre anti-marksist olan Leninin sözleriyle bitirelim. “””anlamını kavramaksızın, üzerinde düşünmeksizin bir sloganı papağan gibi yineleyen kişiler için, anlamını tahlil etmeksizin ezberleyen kişiler için her slogan "haince"dir ve her zaman öyle olacaktır”””..
Sağlıcakla
Erdogan Ahmet
Hiç yorum yok