Header Ads

Header ADS

Emperyalist Savaşa Karşı Tavır Üzerine (1)

(taslak)
Emperyalistler sömürü düzenlerinin ekonomik ve politik değişimlere bağlı olarak gelişen ve kendini ona göre adapte edip yeni politika ve taktikler uygulamasını gerektiren her yeni dönem başlangıcında, saldırı ve savaşlarına kılılf geçirecek, onları haklı çıkaracak , kendilerine "taraf" ve "tarafsızlaştırmayı " hedef alan ve "düşman" hedefini belirleyen yeni teorilerle ortaya çıkmışlardır. Bu teorilerin kitlelere benimsettirilmesi "tarafların" ve "tarafsızlaştırılmaların" gerçekleştirilmesini hedefleyen yoğun bir propaganda, provokasyon ve psikolojik savaş, bu politikaların pratiğe geçirilmesinde bir başlangıçlık ve/yada iç-içelik, her dönemde, her emperyalist ülke tarafından hemen hemen aynı benzerlikleri taşımaktadır.

“Tarafsızlaştırma”,taraf”larına katma ve “düşman” belirleme konusunda ellerinde bulunan medya ve burjuva liberal aydınlar gibi genis olanakları yoğun bir şekilde pratik hayata geçiren emperyalistlerin, içinde bulunduğumuz dönemde, bu yöndeki başarılarının örneklerini gerek Afganistan, ve Irak savaşında ve gerekse İsrailin Lübnana saldırısında kendilerine “Komunist” diyen örgüt ve aydınların!! bile tarafsız kalmayı öngördüğü ve hatta Emperyalistlerin saldırılarını haklı çıkaran içerikde düşünce ve tavırlar içerisinde olmalarında görebiliriz. Bunun nedenlerinin temelinde “sol” un tarafsızlaştırılması ve mümkünse “taraf”lılaştırılması yönünde emperyalistlerin aldığı yoğun propaganda ve taktikleri yatmaktadır. İnternet sitelerinde bir zamanlar konu üzerine doğru dürüst (yığınla Troçkist yazı hariç)  hiç yazı bulumayan Marksizm Leninizm üzerine, son beş altı sene içerisinde özellikle “Marksizm ve savaş” anlayışı üzerine 473000 yazı bulabilirsiniz. Bunu tesadüf olarak görmek, 11 Eylülün bir tesadüf olduğuna inanmak kadar saflıktır.

Yazıların içeriklerine baktığımızda büyük çoğunluğu ya Leninin devrim ortamının ve şartlarının olgun olduğu, emperyalist paylaşım savaşları döneminde söylediği “emperyalizme karşı savaşmayı değil, kendi hükümetinin yenilmesi” yönündeki sözleri, yada “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” anlayışının gene çarpık ve anti Marksist bir yaklaşımla “yanlış” olduğu anlayışını yayan, ve bu anlayışı Marksist olarak sunma doğrultusundadır. Bu yazıda temel alacağım konu “savaş” ve devrimci tavır, buna bağlı olarak da “düşmanımın düşmanı “ anlayışının Marksist bir şekilde alınması üzerine olacak.

Yazıya başlamadan once vurgulamayı gerek duyduğum;genelde karşı olduğum bir yazı olsa bile, anti- emperyalist yazıları ve yazarları, Anti-emperyalist Demokrasi mucadelesine hizmet eden taktiksel içeriği ve amacı olabileceği sezinlemesiyle, mücadeleye zarar vermiyeceği sürece eleştirmeme prensibindeyim. Ancak yazının özü anti-emperyalist mücadeleye hizmet etme yerine emperyalist tezgaha ve onların çıkarlarına hizmet edeceğine inandığım zaman da onu eleştirmeyi bir prensip olarak görürüm. Bu anlamda eleştirim “düşmanımın düşmanı” konusunda yazılarını okuduğum antı-emperyalist yazarların kendilerine değil yazdıkları yazının içeriğine yöneliktir.

SAVAŞ VE MARKSİZM

“”Biz, .., büyük savaşlarda bir kenarda durmak gibi darkafalıca bir ütopyaya da inanmıyoruz.”””” Lenin

Marksist ustaların yazıları içerisinde temel almamız gereken ve evrensel olan teorilerin yanında , o günün ve zamanın ekonomik, politik ve sosyal şartlarına özgü evrensel olmayan pratik ve yorumlarını da içermektedir. Bu ayırımı yapmadan dindar bir adamın Kurandan alıntılar yapıp evrenselleştirmesi gibi ustaların yazılarından alıntılar yapıp onları evrenselleştirmek , her hastalığa reçete olarak kullanmak, bizi bir önceki dindardan farklı kılmayacaktır.

Marksist teoriler dünya ve olaylara , onları tahlil etmede ve öğrenmede vazgeçilmez temel YÖNTEM lerdir. Farklı dönemlere özgü alınan tavır ve Marksist yorumlarsa bu yöntemlerle bağımlı olarak tahlilimize yardımcı olacak, ancak “reçete” özelliğini taşımayan ÖRNEKLERdir. Yani örnekler evrenselleşemez, her hastalığa reçete olamaz.

Lenin in de vurguladığı gibi “””Marksizm bizlere kesinlikle tam ve objektif olarak doğrulanabilir ve her tarihi duruma özel somut karakterleri olan sınıfsal ilişkiler analizi yapmamızı gerektirir”. Gene Leninin sözleriyle “””Her duruma uyan bir reçete, ya da .. genel kural bulmaya kalkışmak saçmadır. Her özel durumda doğru yolu bulabilmek için kafayı işletmek gerekir.

Bu anlamda Marksın yada Leninin “savaş” üzerine teorileriyle, içinde oldukları özel dönemlerdeki yorumları arasında bir ayrıcalık yapmak gerekir. Aksinde bizi hatalı ve olumsuz sonuçlar yaratacak sonuçlara götürür.

TEORILER

“”SAVAŞ POLİTİKANIN BAŞKA ARAÇLARLA (YANİ ŞİDDET) ARAÇLARIYLA DEVAMIDIR Bu ünlü söz, savaş üzerine derin bilgisi olan yazarlardan birisi, Clausewitz tarafından söylenmiştir. Marksistler, haklı olarak, bu beliti, daima, her savaşın özelliğini kavramada teorik temel olarak görmüşlerdir. Marx ve Engels de savaşlara işte bu görüş açısından bakmışlardır””. Lenin

Savaş çıkarları ve güçleri içinde bulunduran somut bir durumdur. Bu durumlarda bir “taraf” olmak söz konusu olduğu gibi , “taraf” olmadan savaşa karşı olmakda olasıdır, tarihte örnekleri vardır (devamında vereceğim). Bu anlamda savaşın neden ve sonuçlarını iyi tahlil ve tesbit etmek alınacak tavrı belirlemede en önemli unsurdur. Bu yönde birinci Marksist temel prensip alınacak tavrın emekci sınıfın çıkarları doğrultusunda olmasıdır. Bu anlamda Marksistlerin barış için ayrı savaş için ayrı bir politikası yoktur.

İkincisi Marksist lerin “taraf” olduğu “haklı” ve “haksız” savaş anlayışıdır.
Bağımsızlık savaşları, halkların köleleştirilmesini hedef alan emperyalist saldırılara karşı özgürlük savaşları, emperyalizmin boyunduruğundan kurtulma yönünde verilen özgürlük savaşları gibi haklı savaşlar, Ülkeleri ve halkları işgal etme onların yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürme, halklarını da köleleştirmeyi hedef alan “emeperyalist” haksız savaşlar.

En hatalı, Marksit maskesi altında yaygınlaştırılmaya çalışılan anti-Marksist görüş,; savaşı kimin başlattığı temelinde olan “saldırgan kim” olduğu temelinde savaşa “tavır” alma ve “taraf” olma anlayışı. Özellikle İsrail Lübnan-Hızbullah olaylarında bu tmelde yaklaşım olan Marksist!!! adı altında İsraili haklı çıkarmaya çalışan binlerce yazı görmek mümkündür. Leninin Emperyalistlerle emperyalist olmayan ülkeler arasındaki savaşlar üzerine söylediği şu sözler bu konuda yeterli bir açıklama olması gerek;

“”””Feodalizmin, mutlakıyetin ve yabancı zulmünün devrilmesinden önce proletaryanın sosyalizm için vereceği savaşımın gelişmesi olanaksızdı. Böyle bir dönemin savaşları ile ilgili olarak "savunma" savaşının meşruluğu üzerine söz ederken, sosyalistler, daima sonu ortaçağ kurumlarına ve köleliğe karşı devrime çıkacak olan bu amaçları gözönünde bulundurmuşlardır. "Savunma" savaşı sözü ile sosyalistler, her zaman bu anlamda "haklı" bir savaşı kastetmişlerdir (W. Liebknecht de bir defasında bunu tıpkı böyle ifade etmiştir). Sosyalistler, yalnızca bu anlamda, "anayurdun savunulması için" verilen savaşlara ya da "savunma" savaşlarına, meşru, ilerici ve haklı savaşlar gözü ile bakmışlar ve bakmaktadırlar. Örneğin, yarın, Fas Fransa'ya, Hindistan İngiltere'ye, İran ya da Çin, Rusya'ya... savaş açsalar, ilk saldıran kim olursa olsun, bu savaşlar, "haklı" savaşlar, "savunma" savaşları sayılırlar; ve her sosyalist, ezilen, bağımlı, eşit olmayan devletin, ezen, köleci, soyguncu "büyük"devlete karşı kazanacağı zaferi sevgi ile karşılar.”””

Marksın emperyalist olmayan ülkelerin emperyalist ülkelere karşı savaşlarında onları şartsız bir şekilde desteklemelerinin gerekliliğini savunurken gene aynı temelde, emperyalizme vurulacak her darbenin emekci sınıfının çıkarları doğrultusunda olacağı görüşünde birleşmektedir.

Marksistler burjuva hayalcilikle ve kavramlarla değil, içinde bulundukları döneme özgül somut şartlar ve gerçekler temelinde tahlil ve tesbitlerini yapar ve bu doğrultuda tavırlarını belirlerler. Marksist teorik temeller ışığında “savaşa” karşı alıncak tavır; “Düşmanımın Düşmanı benim dostumdur”, gibi burjuva mekanik bir bakış açısıyla değerlendirilemez. Bu yaklaşım sadece Devrimci mücadeleyi direk ilgilendiren somut koşullarda pratik açıdan bir TAKTİK değerlendirmesi olabilir,bir savaşta “taraf” olup olmama değerlendirmesi değil.


Demokrasi, İnsan hakları, laiklik vb hipokratlığı ve yaygarası ile gelişmesi engellendirilmiş ülkelere saldıran Emperyalistlerin bu yaklaşımı sol kesimde yayma amaçlarının temelinde yatan amaç, onları bu anlayış çerçevesi içerisinde kendi tarafına çekmek yada en azından “tarafsızlaştırmayı” hedeflemektedir.

Martksistler “düşman” tahlillerini Marksist teori ve temelde yaparlar. Bu anlamda “düşman” zaten bellidir; Emperyalizm. Emperyalizmin saldırı ve savaşına karşı olmak, Marksistleri “saldırılanla” “taraf” yapar gibi bir anlayış herşeyden önce onların yaratmak istediği, onların çıkarına hizmet eden bir anlayıştır.

Saldırılan “taraf” ın (başka bir emperyalist ülke olmadıktan sonra) “nasıl bir ülke” olduğu (o ülke içindeki sınıf mücadelesine ve güçler dengesine bağımlı olarak) Marksistler için (emperyalist saldırıya karşı olma yada olmama doğrultusunda) hiç bir önemi olamaz. Bunun önemi olduğunu iddia etmek emperyalizmin ikinci , en etkili ve en tehlikeli tezgahına düşmekle eşdeğerdir.


Bu önemli konuya bir açıklık getirelim;

“Düşmanımın Düşmanı dostumdur anlayışı” nın “yanlışlığı” ileri sürülürken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta bu ikilemli olabilecek ve oynayabilecek kavramda ilk cümledeki “düşmanımın” kim olduğunun belirtilmesi öncelik taşır. Eğer bu Emperyalist bir ülke değilse ve “düşmanı” emperyalist bir ülkeyse anlayışın yanlışlığı konusunda hem fikir olabiliriz (Yani Emperyalistden dost aramıyorsak). Ancak “düşmanımın” derken emperyalist bir ülkeden bahsediyorsak, ve bu temelde kendimize bir “dost” arıyorsak, yada dost olabilmemiz için saldırılanda “saldırılanın emperyalist olmayan bir ülke” olmasının dışında bir nitelik arıyorsak (yani emperyalistlerce saldırılan ülkenin dost olamıyacağını savunuyorsak) Marksizmden tamamen uzaklaşıp burjuva oyunlarına alet oluyoruz demektir.

Sosyalist olmayan bir ülke dışındaki emperyalist olmayan ülkelerde, emperyalist saldırıya karşı tavır almak için ülkede “nitelik” aramak, Emperyalistlerin yaymaya çalıştığı ve büyük ölçüde batıda başarıya ulaştığı; Devrimci Demokrasinin artık bir çözüm olmadığı, ihraç edilmek istenen Burjuva Demokrasinin tek alternatifi olduğu anlayışını kabullenmek ve onaylamakla eşdeğerdir.

Marksistler ülkelerin politik sistemlerine “biçimsel” değil “öz”de, yani sınıfsal bir yaklaşımla bakarlar. Ülke yönetiminin başlarında asker şapkası, üzerlerinde asker elbisesi, ellerinde tüfek olması, veya başlarında yamaka / sarık ellerinde tesbih olması, yada saçları jilatinli, üstlerinde takım elbise, boyunlarında kravat ellerinde insan hakları kitabı olması Marksistler için o ülkenin niteliğini belirlemede bir kriterya olamaz. Böylesine bir yaklaşım, tahlil ve tesbit Marksist “devlet” anlayışına ters düşen burjuva bir yaklaşımdır. Çünki ülkelerin “devlet” yapılarına sınıfsal değil, biçimsel bir yaklaşımdır, ve bu yaklaşım batının Burjuva Demokrasisinin şakşakcılığı ile sonuçlanır. ABD-İran olası çatışması örneğini alırsak (ki genellikle düşmanımın düşmanı dostumdur yaklaşımının yanlışlığı özellikle bu konuda örnekle getiriliyor), İranın mollalar tarafından yönetiliyor olması İrana emperyalist bir saldırıya karşı alınacak tavrın bu anlayış içerisinde tarafsız ve hatta desteklenmesi gerektiği sonucuna ulaşabiliyor. Yani eğer yarın mollalar çarşafları çıkarıp üzerlerine takım elbise giyerlerse, dini baskıları kaldırırlarsa ve belli ölçüde özgürlükler, özellikle ybancı sermaye için özgürlükler ve haklar verirlerse, “dost” olabileceklerinden Marksistlerin tavrı farklı olabilir gibi Anti-Marksist , burjuva bir görüşün sol içinde yayılmasına hizmet eden bir yaklaşım. Çünki bu yaklaşım pratik sonuçta;

1-Haksız bir savaşta tarafsız olmayı hatta emperyalistlerin saflarında olmayı öngören

2-Emperyalistlerin başka bir ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının yağmalanmasına, o ülke halkının köleleştirilmesine hizmet edecek olan


3-Marksist devlet anlayışını reddedip burjuva devlet anlayışını tahlil ve tesbit yöntemleri olarak hayata geçiren


4-Burjuva demokrasisinin günümüz ve gelecek tek çözümü olduğu düşüncesinin ve tavrının oluşmasına hizmet eden, kısaca bugunki siyonist-evangelist emperyalizmin yaymak istediği düşünceye hizmet eden bir yaklaşım biçimidir.

Kısacası Marksist teorik temeller ışığında “savaşa” karşı alıncak tavır “Düşmanımın Düşmanı benim dostumdur” gibi burjuva mekanik bir bakış açısıyla değerlendirilemez. Düşmanımın düşmanının ne nitelikte olduğunun emperyalist (ler arasında bir savaş olmadığı sürece) bir savaşta savaşa karşı çıkmak yada çıkmamak açısından hiç bir siyasi değeri olamaz. Saldırana karşı olmakla saldırılanın “tarafı”nı tutmuş oluruz gibi “bilimsellikten” uzak, lümpen “takımcı” bir değerlendirme SOL değerlendirmesi olamaz. Savaşa karşı Marksist tavır almada tek bir “taraf” olma vardır, oda emekçi halkların ve onların mücadelesi çıkarları “tarafı”. Bu taraflılık emperyalistlerin (geçmişte) kendi aralarında olan savaşlardada, bağımsızlık savaşlarındada vs her zaman alınan “taraftır”.

Dindarcasına Hızlı Marksistlerden , ustaların yorumlarından içinde yaşadığımız dönemle ilgisi olmayan, bütününden ayrılmış bir şekilde , seçme alınmış yazılarla, gelebilecek bir kaç demogojiye simdiden cevap vermek için , ustaların dönemlere uygun ama farklı yaklaşım ve tavırları üzerine örneklerle değinelim.

İlk eleştirecekleri ve verecekleri örnek (internetde maaşlı yada maaşsız neo-kon marksist!! lerin binlerce yazılarında olduğu gibi ) başlangıçta verdiğim Leninin “…..ilk saldıran kim olursa olsun, bu savaşlar, "haklı" savaşlar, "savunma" savaşları sayılırlar; ve her sosyalist, ezilen, bağımlı, eşit olmayan devletin, ezen, köleci, soyguncu "büyük"devlete karşı kazanacağı zaferi sevgi ile karşılar.””” sözüne gene Leninin devamında söylediği “”””Ama şöyle bir durumu gözünüzün önüne getirin: 100 kölesi olan bir köle sahibi, kölelerin daha "adil" bir dağılımı için 200 kölesi olan bir köle sahibine karşı savaşa girişiyor. Açıktır ki, bu durumda, "savunma" savaşı ya da "anayurdun savunulması için" savaş deyimlerinin kullanılması, tarihsel bakımdan yanlış, ve uygulamada, halkın, işin inceliğini aramayan ve bilisiz kimselerin, kurnaz köle sahiplerince aldatılması olur. İşte bugünkü emperyalist burjuvazi, köleliği sağlamlaştırmak ve güçlendirmek için köle sahipleri arasındaki savaşı, "ulusal" ideoloji ve "anayurdun savunulması" gibi sözlerle halka yutturmak istemektedir.””””sözlerinin önemli (kalınlaştırılmış) kısımları çıkararak çürütmeye, ve emperyalist (haksız) savaşta “tarafsız” olma gerekliliğini yutturmaya çalışıyorlar.

Burda Leninin bahsettiği EMPERYALİST ÜLKELER ARASI SAVAŞ tır, emperyalist ülke ile emperyalist olmayan ülkeler arasındaki savaş değil. Tabi altını çizdiğim kısım yazının bütününden ayrılırsa bu sonuca ulaşamayız. Gerçi şimdilerde neo-kon Trockist yazarlar emperyalist tekellerin odaklaştığı günümüz gerçeği ile çelişen; “günümüz yarı-emperyalist ülkeleri” , diye bir kavram çıkardılar bu tarafsızlığı sağlayabilmek için ancak bu teorinin emperyalist hedef olan ülkeler göz önüne alındığında ne kadar geçerli olabileceği konusunda bir sonuca varmak hiçte zor olmasa gerek.

Emekci halkların çıkarları temel ve doğrultusunda olmasına rağmen Marksın kendi dönemine özgü savaşlara karşı pratik yaklaşım ve yorumları ile, Leninin dönemlerine özgü savaşlara karşı yaklaşım ve yorumları farklı olduğu gibi Leninin Kapitalist ve emperyalist dönemlerde yaşamış olması onun da bu dönemlere özgül olarak farklı yaklaşımları olmuştur. Yani savaşa karşı alıncak tavırlarda en önemli etken içinde yaşanılan dönem olmuştur.


Eylül 4, 2006
Erdoğan A

Emperyalist Savaşa Karşı Tavır Üzerine (2)

1 yorum:

  1. AnonymousEkim 21, 2006

    "Programımızın temel teorik bölümü, kapitalizmin gelişmesini ve temel karakteristiklerini özlü çizgiler halinde vermelidir. Kapitalizmin bu tarihsel gelişim çizgisinden ve temel karekteristiklerinden, aynı zamanda kapitalizmin yıkılışına ilişkin temel tarihi yön, proleterya devrimi ve sosyalizmi hazırlayan ve olanaklı kılan maddi temeller çıkacaktır. Aynı şekilde, sosyalizmden komünizme gidiş süreci ve nihai hedefler çıkacaktır. Bu sonuncular programın teorik bölümünün öteki temel öğeleridir. Programın evrensel-enternasyonal karekteri de buradan gelir. Uluslararası proleterya hareketinin nihai hedef birliğinin temelleri de buradadır, programın bu bölümündedir..."
    "Mevcut program deneyimi ve pratiği üzerinden bakıldığında, Türkiye'de parti programının teorik bölümünün anlamı, kapsamı ve işlevinin anlaşılmadığı açık olduğuna göre, bu konu çok daha özel bir önem taşıyor..."

    "Kapitalizmin en özsel olan, en temel olan, en karakteristik olan yönünü; şu veya bu ulusa özgü olanı değil, daha belirli bir evreye özgü olanı değil, tüm uluslar için temel olanı ve aynı çağın tüm alt evreleri için kalıcı olanı vurgulayabilmelidir programın bu bölümü..."

    "Bu bölüm, sadece modern kapitalist toplum gerçeğini vermekle kalmıyor, onun kendinden ileri bir toplumsal düzenin önkoşullarını ve toplumsal dinamiklarini kendi bünyesinde nasıl ürettiğini de veriyor. Bir başka ifadeyle, kapitalizmin tarih içerisinde nasıl varolma imkanı bulunduğunu ve hangi kaçınılmaz çelişkilerin onu çöküşe götüreceğini, bunu sağlayacak etkenlerin ve toplumsal gücün ne olduğunu da veriyor."

    TKİP Kuruluş Kongresi Belgeleri

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.