Analarımız, bacılarımız ve kadınlarımız

Ezilen, Sömürülen ve baskı altında tutulan nalarımız, bacılarımız ve kadınlarımız.
Özgürlükleri için mücadele ettiğimiz ama kiminin ezilme ve sömürülme nedeniyle, kiminin kültürel alışkanlıklar nedeniyle, , kiminin en temel ÖZGÜRLÜK HAKKINI ifade etme pratiğinde, kiminin bu temel hakka karşı BASKIya isyan nedeniyle ortaya çıkan görüntülerinden; ezildiği için utandığımız, hor gördüğümüz, aşağıladığımız, ezilmeye karşı çıktığı zamanda şu veya bu şekilde damgaladığımız,
Kadın özgürlüğünü "emeğini ucuza satma" hakkını kazanma olarak,
kadının ilerlemesini, görünüşünden hiç bir zaman memnun olamıyan ve hep başkalarına benzeme yolunda, kapitalist tüketici çarkındaki "biçimsel bir değişim" olarak,
karşılıksız ve içten sevginin, şefkatin, mücadelenin ve emeğin asırlardır tek kaynağı olan ve her dara sıkıştığımızda yanımızda olan
Özgürlükleri için mücadele ettiğimiz ama kiminin ezilme ve sömürülme nedeniyle, kiminin kültürel alışkanlıklar nedeniyle, , kiminin en temel ÖZGÜRLÜK HAKKINI ifade etme pratiğinde, kiminin bu temel hakka karşı BASKIya isyan nedeniyle ortaya çıkan görüntülerinden; ezildiği için utandığımız, hor gördüğümüz, aşağıladığımız, ezilmeye karşı çıktığı zamanda şu veya bu şekilde damgaladığımız,
Kadın özgürlüğünü "emeğini ucuza satma" hakkını kazanma olarak,
kadının ilerlemesini, görünüşünden hiç bir zaman memnun olamıyan ve hep başkalarına benzeme yolunda, kapitalist tüketici çarkındaki "biçimsel bir değişim" olarak,
karşılıksız ve içten sevginin, şefkatin, mücadelenin ve emeğin asırlardır tek kaynağı olan ve her dara sıkıştığımızda yanımızda olan
Analarımız, bacılarımız ve kadınlarımız...
Nazım Hikmetin şiirini her gün bize okutsanız bir şeyler anlarmıyız aceba???
kadının kurtuluşunu kendini "sermaye" olarak, yada "sermaye" si olana özgürce "pazarlayıp" satabilme "hakkını" kazanma olarak görme
çarpık, burjuva ve şövenist anlayış ve yaklaşımında olduğumuz,
Ayın altında kağnılar gidiyordu .
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru .
Toprak öyle bitip tükenmez .
Dağlar öyle uzakta ,
Sanki gidenler hiçbir zaman
Hiçbir menzile erişmeyecekti .
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle .
Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti .
Ayın altında öküzler
Başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi Ufacık, kısacıktılar Ve
pırıltılar vardı hasta , kırık boynuzlarında Ve ayakları altında akan
toprak , Toprak Ve topraktı ..
Gece aydınlık ve sıcak
Ve kağnılarda tahta yataklarında
Koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı .
Ve kadınlar
Birbirlerinden gizleyerek
Bakıyorlardı ayın altında
Geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine .
Ve kadınlar
Bizim kadınlarımız :
Korkunç ve mübarek elleri ,
İnce , küçük çeneleri , kocaman gözleriyle Anamız , avradımız , yarimiz
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra
gelen Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız Ve ekinde , tütünde ,
odunda ve pazardaki Ve karasabana koşulan Ve ağıllarda Işıltısında yere
saplı bıçakların Oynak , ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
Kadınlar Bizim kadınlarımız Şimdi ayın altında Kağnıların ve
hartuçların peşinde Harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi Aynı
yürek ferahlığı , Aynı yorgun alışkanlık içindeydiler .
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
İnce boyunlu çocuklar oynuyordu .
Ve ayın altında kağnılar
Yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru ...
«6 Agustos emri» verilmistir.
Birinci ve Ikinci ordular, kit'alari, kagnilari, süvari alaylariyla
yer degistiriyordu, yer degistirecek.
98956 tüfek,
325 top,
5 tayyare,
2800 küsur mitralyöz,
2500 küsur kiliç
ve 186326 tane piril piril insan yüregi
ve bunun iki misli kulak, kol, ayak ve göz
kimildaniyordu gecenin içinde.
Gecenin içinde toprak.
Gecenin içinde rüzgâr.
Hatiralara bagli, hatiralarin disinda,
gecenin içinde :
insanlar, aletler ve hayvanlar,
demirleri, tahtalari ve etleriyle birbirine sokulup,
korkunç
ve sessiz emniyetlerini
birbirlerine sokulmakta bulup,
kocaman, yorgun ayaklari,
toprakli elleriyle yürüyorlardi.
Ve onlarin arasinda
Birinci Ordu Ikinci Nakliye Taburu'ndan
Istanbullu soför Ahmet
ve onun kamyoneti vardi.
Bir acayip mahlûktu üç numrolu kamyonet :
Ihtiyar,
cesur,
inatçi ve sirret.
Kirilip daglarda kalan sol arka makasi yerine
sasinin altina, dingilin üzerine
budakli bir gürgen kütügü sarmis olmasina ragmen
ve kalb agrilariyla
ve on kilometrede bir
karanliga yaslanip durdugu halde
ve vantilatöründe dört kanattan ikisi noksan iken
sahsinin vekarli kudretini resmen biliyordu :
«6 Agustos emri»nde ondan ve arkadaslarindan
«... ihzar ve teskil edilmis bulunan
ve cem'an 300 ton kabiliyetinde kabul olunan
100 kadar seri otomobil...» diye bahsediliyordu.
Ihzar ve teskil olunanlar,
bu meyanda Ahmet'in kamyoneti,
insanlarin, âletlerin ve kagnilarin yanindan geçip
Afyon - Ahirdaglari ve imtidadina dogru iniyorlardi.”
Ayın altında kağnılar gidiyordu .
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru .
Toprak öyle bitip tükenmez .
Dağlar öyle uzakta ,
Sanki gidenler hiçbir zaman
Hiçbir menzile erişmeyecekti .
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle .
Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti .
Ayın altında öküzler
Başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi Ufacık, kısacıktılar Ve
pırıltılar vardı hasta , kırık boynuzlarında Ve ayakları altında akan
toprak , Toprak Ve topraktı ..
Gece aydınlık ve sıcak
Ve kağnılarda tahta yataklarında
Koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı .
Ve kadınlar
Birbirlerinden gizleyerek
Bakıyorlardı ayın altında
Geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine .
Ve kadınlar
Bizim kadınlarımız :
Korkunç ve mübarek elleri ,
İnce , küçük çeneleri , kocaman gözleriyle Anamız , avradımız , yarimiz
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra
gelen Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız Ve ekinde , tütünde ,
odunda ve pazardaki Ve karasabana koşulan Ve ağıllarda Işıltısında yere
saplı bıçakların Oynak , ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
Kadınlar Bizim kadınlarımız Şimdi ayın altında Kağnıların ve
hartuçların peşinde Harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi Aynı
yürek ferahlığı , Aynı yorgun alışkanlık içindeydiler .
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
İnce boyunlu çocuklar oynuyordu .
Ve ayın altında kağnılar
Yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru ...
«6 Agustos emri» verilmistir.
Birinci ve Ikinci ordular, kit'alari, kagnilari, süvari alaylariyla
yer degistiriyordu, yer degistirecek.
98956 tüfek,
325 top,
5 tayyare,
2800 küsur mitralyöz,
2500 küsur kiliç
ve 186326 tane piril piril insan yüregi
ve bunun iki misli kulak, kol, ayak ve göz
kimildaniyordu gecenin içinde.
Gecenin içinde toprak.
Gecenin içinde rüzgâr.
Hatiralara bagli, hatiralarin disinda,
gecenin içinde :
insanlar, aletler ve hayvanlar,
demirleri, tahtalari ve etleriyle birbirine sokulup,
korkunç
ve sessiz emniyetlerini
birbirlerine sokulmakta bulup,
kocaman, yorgun ayaklari,
toprakli elleriyle yürüyorlardi.
Ve onlarin arasinda
Birinci Ordu Ikinci Nakliye Taburu'ndan
Istanbullu soför Ahmet
ve onun kamyoneti vardi.
Bir acayip mahlûktu üç numrolu kamyonet :
Ihtiyar,
cesur,
inatçi ve sirret.
Kirilip daglarda kalan sol arka makasi yerine
sasinin altina, dingilin üzerine
budakli bir gürgen kütügü sarmis olmasina ragmen
ve kalb agrilariyla
ve on kilometrede bir
karanliga yaslanip durdugu halde
ve vantilatöründe dört kanattan ikisi noksan iken
sahsinin vekarli kudretini resmen biliyordu :
«6 Agustos emri»nde ondan ve arkadaslarindan
«... ihzar ve teskil edilmis bulunan
ve cem'an 300 ton kabiliyetinde kabul olunan
100 kadar seri otomobil...» diye bahsediliyordu.
Ihzar ve teskil olunanlar,
bu meyanda Ahmet'in kamyoneti,
insanlarin, âletlerin ve kagnilarin yanindan geçip
Afyon - Ahirdaglari ve imtidadina dogru iniyorlardi.”
Hiç yorum yok