Header Ads

Header ADS

"İşçi sınıfının vatanı yoktur" Sloganı Üzerine

Enternasyonalizm, bütün dünya Bilimsel Sosyalist partilerinin temel ilkelerinden biridir. Ancak emperyalizm çağında ve özellikle ezen ülkelerin ezilen ülkeleri sömürmek için son aldatmacası olan küreselleşme safsatasının hüküm sürülmeye çalışıldığı günümüzde enternasyonalizmi doğru anlamak sosyalizm ve sınıfsız toplum amacına ulaşmak açısından büyük önem taşımaktadır. Bilimsel Sosyalizm'in teorik mirasını bugün açısından incelediğimizde enternasyonalizmin, tek ülkede sosyalizmi kurmak bakımından ulusal bağımsızlık ve ulusal devletle ve aynı zamanda yurtseverlikle kopmaz bağlarla bağlandığını görüyoruz.

incelememize, enternasyonalizmi "vatansızlık" olarak algılayanların sık sık ileri sürdükleri Bilimsel Sosyalizmin kurucuları olan Marks ve Engels'in 1848 yılında yayımladıkları Komünist Partisi Manifestosu'ndaki "işçi sınıfının vatanı yoktur" tespitiyle başlayalım. Vatansızlık edebiyatçıları Manifesto'daki bu cümleyi, kendi iddialarının kaynağı olarak gösterirler, ancak paragrafın devamını getirmezler.


"işçilerin vatanı yoktur. Onlardan sahip olmadıkları bir şey alınamaz. Proletarya en başta siyasal hakimiyeti ele geçirmek, ulusal sınıf durumuna yükselmek, kendisini ulus olarak kurumlaştırmak zorunda olduğundan, burjuva anlamda değil ama ulusaldır." Marks-Engels, Komünist Partisi Manifestosu

Bu paragrafın yorumlanmasını Lenin'in Ines Armand'a yazdığı 30 Kasım 1916 tarihli mektubuna bırakalım:

"Marksizm'in bütün ruhu, bütün sistemi, şunu öne sürer;
a) Her tez, tarihseldir;
b) yalnızca diğerleriyle ilişkili olarak ve 
c) yalnızca tarihin somut tecrübeleriyle bağlantı içinde ele alınır.


"Vatan, tarihsel bir kavramdır. Ulusal boyunduruktan kurtuluş çağında, daha doğrusu sırasında vatan, başka şeydir; ulusal hareketlerin çok geride kaldığı bir zamanda başka şeydir. 3 tip ülke için (ulusların kendi kaderlerini tayin konusundaki tezlerimizin 6. maddesi) vatan ve savunması tezi, her durumda aynı biçimde olmaksızın uygulanabilir.



"Komünist Manifesto'da deniyor ki, işçilerin vatanı yoktur.

"Doğru. Ama orada yalnız bu söylenmiyor. Orada ayrıca, ulusal devletlerin kuruluşunda proletaryanın özel bir rol oynadığı da söyleniyor. Birinci tez (işçilerin vatanı yoktur) alınır ve ikinci tezle (işçiler, kesinlikle burjuva anlamda

olmamakla birlikte, sınıf halinde kendilerini ulusal olarak kurumlaştırırlar) bağlantısı unutulursa, bu temelden yanlıştır.



"Bu bağlantı nerededir? Bana göre şurada: Demokratik harekette (böyle bir zamanda, böyle somut bir durumda), proletarya, demokratik hareketi (ve bunun sonucu olarak ulusal bir savaşta vatan savunmasını) desteklemeyi reddetmez.



"Marks ve Engels, Komünist Manifesto'da, işçilerin vatanlarının olmadığını söylediler. Ama aynı Marks, birçok kez ulusal savaş çağrısında bulundu: Marks 1848, Engels 1859 (Po ve Rhein kitapçığının sonunda, doğrudan Almanların ulusal duygusu tutuşturulur; Almanlar doğrudan ulusal savaşa çağrılır). Engels 1891 yılında, Fransa'nın (Boulanger) ve III. Aleksander'in Almanya'ya karşı yaklaşan savaş tehdidi açısından, 'vatan savunmasını' vurgulayarak kabul etti.

"Marks ve Engels, bugün böyle yarın başka türlü konuşan karışık kafalı adamlar mıydı? Hayır. Bana göre, ulusal savaşta 'vatan savunması', Marksizm'e kesinlikle uygundur. 1891 yılında Boulanger'ye ve III. Aleksander'e karşı savaş olsaydı, Alman sosyal demokratları vatanı fiilen savunmalıydılar. Bu, ulusal savaşın özel bir varyantı olurdu." 


Marks ve Engels'te dünya devrimi ve ulusal bağımsızlık ilişkisi 


Marks ve Engels'in tezlerini kavramak için Lenin'in de belirttiği gibi tezlerin ileri sürüldüğü zamana, yani 19. yüzyıl Avrupası'na bakmak gerekir. Marks ve Engels, 19. yüzyıl Avrupası'nda yaşadı, o dönemi tahlil etti ve o dönemin devrim teorisini ortaya koydu. Sosyalist devrim "proletaryanın kurtuluşunun ilk koşullarından birinin en azından önde gelen ülkelerin ortak eylemiyle" (4) en gelişmiş kapitalist ülkelerde olacaktı. Avrupa ülkelerindeki sosyalist devrimlerde o zaman açısından dünya devrimi anlamına geliyordu. Bu bakımdan vatan sınırları aşılarak Avrupa ölçeğinde bir dayanışmaya girmek zorunluydu. İşte Marks ve Engels'in "işçi sınıfının vatanı yoktur" tespiti böyle bir devrim stratejisi için geçerliydi.

Ama bütün bunlara rağmen proleter devrimlerin yanında Avrupa'da ulusal bağımsızlık süreci de yaşanıyordu. Engels, Manifesto'nun çeşitli dillere çevirilerinde yazdığı önsözlerde ulusal bağımsızlık ve dünya devrimi arasındaki bağlantıyı daha o yıllardan ortaya koymuştu:

"Tek tek her ulusun birlik ve bağımsızlığı yeniden sağlamaksızın, ne proletaryanın uluslararası birliği gerçekleştirilebilir, ne de bu ulusların ortpk hedeflere yönelik barışçı ve mantıklı işbirliği."

"Polonya'nın bağımsızlığı ancak Polonya'nın genç proletaryası tarafından kazanılabilir ve onun ellerinde güvence altında olabilir. Çünkü Polonya'nın bağımsızlığına, Polonyalı işçiler kadar Avrupa'nın bütün öteki işçilerinin de ihtiyacı vardır." (5)

"Devrim davasının Avrupa'ya bağlı olduğu zamanlar, geri gelmeyecek biçimde yitip gitmiştir" 

Ulusal bağımsızlık ve dünya devrimi arasındaki bağlantı, 19. yüzyılın sonlarına doğru kapitalizmin emperyalizme dönüşmesiyle daha da arttı. Bir avuç gelişmiş kapitalist-emperyalist ülke, dünyayı paylaştı. 20. yüzyılda dünyadaki ana bölünme, ezen ve ezilen uluslar biçiminde gerçekleşti. Bu bölünme, sınıf mücadelesinin uluslararası alanda devamıydı. Lenin, 19. yüzyılın devrim ve sosyalizm stratejisini esastan değiştiren bu gelişmeyi, dünya tahlilinin temeline oturttu ve Komünist Enternasyonalin 2. Dünya Kongresi'ne sunduğu 26 Temmuz 1920 tarihli Milletler ve Sömürgeler Sorunu Komisyonu raporundaki tezleri (6) temel aldığını belirtti. Bu tezler, Komintern karan haline getirildi ve dünya komünist hareketinin devrim stratejisi oldu.


Ezen-ezilen çelişmesinin baş çelişme olmasıyla devrim akımı, Batı'dan Doğu'ya, Kuzey'den
Güney'e, kapitalist merkezlerden çevre ülkelere doğru kaydı. Kapitalizmin emperyalist aşamaya geçmesi, dünyanın ezen ve ezilen uluslar olarak ikiye bölünmesi, sömürünün ve dolayısıyla çelişmelerin çevre ülkelerde yoğunlaşması, devrim merkezinin bu yönde kaymasını getirdi.

19. yüzyıldan farklı olarak, dünyanın devrime ve sosyalizme daha yakın kesimi, artık en ileri kapitalist ülkeler değil, kapitalizmin daha geri aşamalarını yaşayan ülkeler oldu. Devrim artık bir ülkenin iç çelişmelerinin ürünü olmayacak, emperyalizmin zayıf halkalarında gerçekleşecek, başka deyişle emperyalist sömürü sistemiyle bir ülkenin halkı arasındaki çelişmenin ürünü olacaktı.

"Demokrasi davasıyla sosyalizm davasının sadece Avrupa'ya bağlı olduğu zamanlar, geri gelmeyecek biçimde yitip gitmiştir" şeklinde yazarak devrimin merkezinin Doğu'ya kaydığını 1915 Ağustosu'nda tespit eden Lenin, tek bir ülkede girişilecek bir proletarya devriminin başarıya ulaşamayacağını savunan eski "ortak eylemli" devrim teorisinin, emperyalizm çağında geçerliliğini yitirdiği sonucuna vardı:

"Ekonomik ve politik gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Buradan sosyalizmin zaferinin başlangıçta az sayıda ya da hatta tek başına alınan kapitalist bir ülkede mümkün olduğu sonucu çıkar. Kendi ülkesinde kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve sosyalist üretimi örgütledikten sonra, bu ülkenin muzaffer proletaryası, diğer ülkelerin ezilen sınıflarını kendi yanma çekerek, o ülkelerde kapitalistlere karşı ayaklanmayı körükleyerek ve hatta gerekirse sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı askeri şiddete başvurarak kapitalist dünyaya karşı ayaklanacaktır. Proletaryanın burjuvaziyi alaşağı ederek zafer kazandığı toplumun politik biçimi, söz konusu ulusun ya da ulusların proletaryasının güçlerini, henüz sosyalizme geçmemiş devletlere karşı>mücadele gittikçe daha çok merkezileştiren demokratik cumhuriyet olacaktır. Ezilen sınıfın, proletaryasının diktatörlüğü olmadan sınıfların ortadan kaldırılması imkansızdır. Sosyalizmde ulusların özgür birliği, sosyalist cumhuriyetlerin geri devletlere karşı az ,çok uzun süreli, inattı mücadeleleri olmadan imkansızdır." (7)



Eşitsiz gelişme yasası ve tek ülkede sosyalizm 


Lenin, bu teorisini çelişmelerin daha da keskinleşmesiyle daha da ileri götürerek sosyalist devrimin bütün ülkelerde aynı anda gerçekleşemeyeceğini ileri sürdü (8). Bilimsel Sosyalizm'in önderleri, tek ülkede sosyalizm teorisini kapitalizmin eşitsiz gelişim yasasına dayandırıyorlardı. Eşitsiz gelişmeden kaynaklanan emperyalistler arasındaki çelişmeler sonucunda proletarya, dünya kapitalist cephesinde gedikler açabilecek ve tek tek ülkelerde sosyalizmi kurabilecektir:

"Emperyalizm döneminde gelişmenin eşit oranda olmaması yasasının anlamı, bazı ülkelerin öbürlerine oranla sıçramalı gelişmesi, bazı ülkelerin öbür ülkeleri dünya pazarından çabucak atması, artık bölüşülmüş olan dünyanın devirli yeniden bölüşülmesinin savaşçı anlaşmazlıklara ve savaş yıkımlarına yol açması, emperyalizm döneminde anlaşmazlıkların derinleşmesi ve şiddetlenmesi, dünya kapitalist cephesinin zayıflaması, proletaryanın bu cephede gedikler açmasının mümkün olması, tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferinin mümkün olmasıdır.

"Emperyalizm koşullarında eşit oranda olmaması yasasının temel öğeleri nedir?

"Birincisi, dünyanın emperyalist gruplar tarafından artık bölüşülmüş olması, artık yeryüzünde işgal edilmemiş, 'boş' alanların olmaması, yeni pazarlar ve hammadde kaynaklarına sahip olabilmek ve yayılabilmek için başkalarının ülkelerini zorla almak gerekmektedir.

"İkincisi, tekniğin görülmemiş gelişmesi ve kapitalist ülkelerin gelişme düzeylerinin hızla aynı düzeye erişmesi, bazı ülkelerin sıçrama yaparak öbürlerini geçmesinin mümkün olması, güçlü ülkelerin daha az güçlüleri yerlerinden atmaları, ama hemen gelişen ülkelerin doğması ve bu süreci yavaşlatmasıdır.

"Üçüncüsü, ayrı ayrı emperyalist gruplar arasında nüfuz bölgelerinin eski paylaşımının her keresinde dünya pazarındaki yeni kuvvet ilişkileri yüzünden anlaşmazlığa neden olması, nüfuz bölgelerinin eski paylaşımı ile dünyanın periyodik paylaşımının yeni kuvvet ilişkileri arasında yeniden 'denge' sağlanması için emperyalist savaşların zorunlu olmasıdır." (9)



Ekim Devrimi ve Troçkizmin "enternasyonalizmi" 


İşte Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında dünya kapitalist cephesinde ilk gediği Ekim Devrimi'yle Rusya açtı. Avrupa'nın en gerisi, Asya'nın en ilerisi olan Rusya'daki devrim, 19. yüzyıl devrimlerinden 20. yüzyıl devrimlerine geçişi simgeliyordu. Ekim Devrimi'nin tek bir ülkedeki, yani Rusya'daki zaferi, sadece emperyalizmin eşitsiz gelişmesinin ve giderek parçalanmasının ürünü değildi. Aynı zamanda dünya devriminin başlangıcı ve öncülüydü. Emperyalizm çağında enternasyonalizm, emperyalizmin zayıf halkalarından kopan tek tek ülkelerde olacak devrimlerle anlam bulmaktaydı. Yoksa "aynı anda", "ortak eylemli" devrimlerin çağı geçmişti. Bundan sonraki sorun Rusya'daki devrimin yaşatılması sorunuydu. Enternasyonalizmin gereği bunu başarmaktı.

Ancak Troçki, Batı'da bir devrim gerçekleşmezse Sovyet Cumhuriyeti'nin çöküşünün kaçınılmaz olduğunu savunuyordu:

"Avrupa proletaryası tarafından doğrudan bir devlet yardımı olmadan, Rusya işçi sınıfı iktidarda kalamaz ve geçici egemenliğini kalıcı sosyalist bir diktatörlüğe dönüştüremez. Bundan bir an bile kuşku duyulamaz." (10)

Troçki'nin emperyalizm çağının olgularından bihaber ileri sürdüğü bu tezi, sadece sözde kalmadı. Bu teze uygun olarak Troçki, Ekim Devrimi sonrasında Alman emperyalistleriyle yapılacak bir barışın Almanya'da yaklaşmakta olan devrime ihanet olacağı gerekçesiyle Brest-Litovsk barış görüşmelerini sonuçlandırmayı reddetti. Lenin, bu kararı "garip ve canavarca" olarak nitelendirdi. Avrupa devrimine önderlik için yurtdışına gönderilmeyi isteyen Troçki'nin "enternasyonalizm" maskesiyle aldığı bu tavır Sovyet Rusya'ya pahalıya mal oldu ve sonrasında çok daha ağır şartlarda bir anlaşma imzalamak zorunda kaldı (11).

Troçki'nin "sürekli devrim teorisi" ne kadar sol gözükse de devrimde direnme çizgisiyle cephe cepheye geldi. Ekim Devrimi'yle başlayan sürecin hem bir dünya devrimi süreci hem de Rusya'da sosyalizmi inşa süreci olarak gören Lenin, dıştan gelen saldırıları göğüsleme ve ülkede de sosyalizmi inşada ısrar çizgisini takip etti. Lenin için Troçki'nin teorileri, devrim yapmamanın teorisiydi:

"Biliyorum, kendilerini çok akıllı sanan ve hatta sosyalist geçinen ve devrim bütün ülkelerde patlak vermedikçe iktidarın ele geçirilmemesi gerektiğini iddia eden aklı evvel kişiler vardır. Bunlar bu laflarla devrime sırt çevirdiklerini ve burjuvazinin tarafına geçtiklerini fark etmiyorlar. Emekçi sınıfların uluslararası ölçekte devrim yapmasını beklemek, herkesin bekleyiş içinde donakalması demektir. Bu saçmadır." (12)



"Devrimin ulusal ve uluslararası görevi bir bütündür" 


Ancak iktidarsızlığın teorisyeni Troçki ve ekibi "enternasyonalizm" bayrağını da (13) elden düşürmedi ve Bolşevik iktidarını "olduğu yerde çürümek ve soysuzlaşmakla", bir ülkede sosyalizmin zaferi teorisini "ulusal sınırlama" teorisi olmakla, "ulusal reformculukla" ve "milli dar görüşçülükle" suçladılar (14).

Stalin ise devrimin ulusal ve uluslararası görevlerinin asla bölünemeyeceğini ve bunların bir birlik oluşturduğunu belirtir:

"Bu yüzden şu ya da bu ülkenin proleterlerinin 'ulusal' görevleriyle uluslararası görevlerini karşı karşıya koymak, politikada ağır bir hata işlemek demektir.

"Bu yüzden, SSCB proleterlerinin sosyalist inşa cephesindeki mücadelede gösterdiği gayret ve coşkuyu 'ulusal kapalılık' ve 'ulusal dar görüşlülük' belirtileri olarak göstermek -zaman zaman muhaliflerimizin yaptığı gibi- aklını yitirmek ya da çocuklaşmak demektir.

"Bu yüzden, bir ülkenin proleterlerinin görev ve çıkarlarıyla tüm ülkelerin proleterlerinin görev ve çıkarlarının birlik ve bölünmezliğini savunmak, tüm ülkelerin işçilerinin devrimci hareketinin zaferinin en emin yoludur.

"Tam da bu yüzden, tek ülkede proleter devrimin zaferi, kendi içinde bir amaç değil, bilakis tüm ülkelerde devrimin gelişmesi ve zaferi için bir araç ve yardımdır." ()5)

Tarih, "tek ülkede sosyalizmin kurulabileceği" teorisini haklı çıkardı. Sovyetler Birliği sosyalizmi kurmakta direnerek, aslında emperyalizme karşı bir destek üssü inşa etti. Faşizmin yenilgiye uğratılması, Çin Devrimi, Doğu Avrupa devrimleri, sömürgelerin kurtuluşu, Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki devrimler, Sovyetler Birliği'nin önemli bir ağırlığa sahip olduğu kuvvet ilişkileri tablosunda gerçekleşti. Troçkizmin "enternasyonalizmi" ise bir tek ülkenin halkına bile iktidar yolu sağlayamadı. Tam tersine enternasyonalizmle bir ülkenin emekçileri arasına kama soktu. Kuşkusuz milli demokratik devrimler ve sosyalist devrimler, ülke sınırları içinde kalmayan uluslararası olaylardır ve dünya devriminin parçalarıdırlar. Devrim, Troçki'nin belirttiği gibi "muzaffer proletaryanın ülkesinin devrimi kızıl süngülerle başka ülkelere taşıması" şeklinde ihraç edilemez. Devrim, öncelikle o ülkenin emekçilerinin eseridir. Bu nedenli devrimci işçi partilerinin ayaklan ilk önce kendi toprağına basmalıdır. Bunu enternasyonalizme aykırı görmek, ona en büyük ihanet olacaktır (16).


"Siyasetimiz, kendi gücümüze dayanmalıdır" 

Aslında dikkati çekilmesi gereken önemli bir nokta da Troçki'nin "enternasyonalizm” maskesinin altındaki kendi halkına ve partisine olan güvensizliktir. Troçkizm, "geri kalmış" sınıfların ve halkların isyanına karşıdır ve böylece "ilerlemiş" sömürücülerin düzenlerini sürdürmelerine kayıtsız kalır, dünyanın yoksul ve ezilen çoğunluğunun sesinin duyulmadığı dünya ötesi bir yerlerdedir:

"Troçki, 'hizipçilik yapmama' kisvesi altında özellikle kesin ilkelerden yoksun olan ve Rusya'daki işçi sınıfı hareketinde hiçbir temeli bulunmayan yurtdışındaki bir gurubun çıkarlarını savunmaktadır." (17)

"Lenin'e göre devrim, güçlerini her şeyden önce Rusya'nın işçileri ve köylüleri arasından sağlar. Oysa Trotski'ye göre gerekli güçler, sadece 'proletaryanın dünya devrimi alanından' sağlanır." (? 8)

"Bunun tek bir anlamı olabilir; önce, Trotski, devrimimizin iç gücünü hissetmiyor." (19)

"Devrimimizin güçlerine ve yeteneklerine inançsızlık, Rusya proletaryasının gücüne ve yeteneğine inançsızlık: işte 'sürekli devrim' teorisinin temeli.

"Şimdiye dek 'sürekli devrim' teorisinin genellikle yalnız bir yanına işaret ediliyordu: köylü hareketinin devrimci olanaklarına inançsızlık. Bugün doğru olmak için bu yanı bir başka yanla tamamlamak gerekir: Rusya proletaryasının güçlerine ve yeteneklerine inançsızlık." (20)

"İnançsızlığı, enternasyonalizm olarak yorumlamaktan Zinovyev zevk duyuyor. Ama bir ana meselede Leninizm'den ayrılmak, bizde; ne zamandan beri enternasyonalizm sayılıyor?" (21)

Troçkizm, kendi halkına güvenden yoksun ve ayakları kendi topraklarına basmayan bir ideoloji olduğu için asla bir devrime önderlik edemedi. Ancak afyon bağımlısı bir ülkeden şu an dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biri olan Çin'i Mao, hangi güce dayanarak yarattı?:

"Siyasetimiz hangi temele dayanmalıdır? Siyasetimiz, kendi gücümüze dayanmalıdır ve bu da, kendi çabamıza dayanarak yeniden doğmak anlamına gelir. Yalnız değiliz; dünyada emperyalizme karşı çıkan bütün ülkeler ve halklar bizim dostlarımızdır. Ama gene de yeniden doğuşu, kendi çabamıza dayanarak gerçekleştirmeye ağırlık veriyoruz. Kendi örgütlediğimiz güçlere dayanarak, bütün Çinli ve yabana gericileri yenebiliriz." (22)



Enternasyonalizm ve ulusal kurtuluş mücadeleleri 


Dünya devrimine giden yol, bir taraftan emperyalizmin zayıf halkalarında kopan sosyalist devrimlerle açılırken, diğer taraftan ulusal kurtuluş hareketleriyle de desteklenir. Daha 19. yüzyılda Bilimsel Sosyalizm'in kurucuları, ulusal bağımsızlıkla dünya devrimi arasındaki bağı kurmuşlardı. Ancak emperyalizm çağıyla birlikte dünyanın ezen ve ezilen kutba bölünmesiyle aradaki bağ daha da kuvvetlendi. Ezilen Dünyadaki ulusal kurtuluş hareketleri emperyalizmi dünya çapında zayıflatırken sosyalist devrimlerin önünü açıyor ve onlara manevra alanı sağlıyor:

"Dünya nüfusunun çoğunluğunun başlangıçta ulusal kurtuluşa yönelik olan hareketinin, dünya devriminin yaklaşan belirleyici savaşları içerisinde kapitalizme ve emperyalizme karşı gelişeceği ve belki de umduğumuzdan çok daha devrimci bir rol oynayacağı açıktır... Emekçi kitleler (sömürge ülkelerdeki köylüler), hala geri olmalarına karşın, dünya devriminin önümüzdeki aşamalarında çok önemli bir devrimci rol oynayacaklar." (23)

Diğer taraftan artık devrimlerin Doğu'ya koymasıyla birlikte sosyalist devrimler sömürge veya yarı-sömürge ülkelerde gerçekleşen ulusal kurtuluş hareketi safhasından geçerek gerçekleşiyor:

"Açıkça görülmektedir ki, tüm dünya için yaklaşmakta olan sosyalist devrim, yalnızca her bir ülkenin proletaryasının kendi burjuvazisini alt etmesinden ibaret olmayacaktır. (...) Sosyalist devrim, yalnızca ve esas olarak her ülkenin devrimci proleterlerinin kendi burjuvazisine karşı mücadelesi olmayacaktır, -hayır, o, emperyalizm tarafından ezilen bütün sömürgelerin ve bütün bağımlı ülkelerin uluslararası emperyalizme karşı mücadelesi olacaktır. Partimizin geçen yılın Mart ayında kabul edilen programında, sosyal dünya devriminin yakınlaşmasını karakterize ' ederken, bütün ileri ülkelerde emekçilerin emperyalistlere ve sömürücülere karşı iç.savaşının, uluslararası emperyalizme karşı ulusal savaşlarla birleşmeye başladığını söyledik.." (24)

"Milli nitelikte bir mücadele içinde sınıf mücadelesi, ulusal mücadele biçimini alır; bu da ikisi arasında özdeşliği gösterir. Bir yandan, belli bir tarihi dönem boyunca çeşitli sınıfların siyasi ve ekonomik taleplerinin işbirliğini bozacak nitelikte olmaması gerekir; öbür yandan milli mücadelenin talepleri (Japonya'ya karşı direnme gereği) bütün sınıf mücadelesinin çıkış noktası olmalıdır. Dolayısıyla birleşik cephe içinde birlik ile bağımsızlık arasında ve milli mücadele ile sınıf mücadelesi arasında özdeşlik vardır." (25)


Komintem'de ulusal kurtuluş mücadelelerinin ele almışı 


Ezen-ezilen çelişkisini temel alan Komünist Enternasyonal, programında da ulusal kurtuluş mücadelelerini dünya devriminin birer parçası olarak kabul etmiş ve "sömürge devrimleri ve milli kurtuluş hareketlerinin, emperyalizme karşı mücadelede ve işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesinde son derece önemli bir rol oynadığı" tespitini yapmıştır (26). Yine III. Komünist Enternasyonali kabul şartları arasında " 'kendi' emperyalistlerinin sömürgelerdeki hilelerini amansızca teşhir etmek, sömürgelerdeki her özgürlük hareketini sözle değil, eylemle desteklemek, kendi emperyalistlerinin bu sömürgelerden kovulmasını talep etmek, kendi ülkesindeki işçilerin yüreğinde sömürgelerin ve ezilen milliyetlerin emekçi halkı için gerçekten kardeşçe duygular uyandırmak ve kendi ülkesinin ordusu içinde sömürge halklarının her türlü

ezilmesine karşı sistemli bir ajitasyon yürütmek yükümlülüğü" vardır (27). Ayrıca III. Enternasyonal, devrim odağının Doğu'ya kaydığı anlayışı doğrultusunda ikinci Kongresi'nde Doğu Halkları Kurultayı'nın toplanması kararını almıştır. Kurultay belgeleri, sosyalist hareket ile ulusal kurtuluş hareketlerinin stratejik işbirliğini saptamaktadır (28).



Sosyalist devrimlerin Ezilen Dünyayla ittifakı 


Bilimsel Sosyalizmin her olguya bakışı, ezen-ezilen çelişmesi temelindedir. Daha açık olarak belirtecek olursak emperyalizmi zayıflatan her olgu dünya devrimine yapılan bir katkı olacak, güçlendiren her olgu ise karşı-devrimci bir hareket olarak görülecektir. Buradan hareketle Stalin, "sosyalist" Menşevikleri ve Sosyalist Devrimcileri, Çin'deki küçük burjuva partisi Kuomintang'ı karşılaştırırken şu tespitleri yapmaktadır: Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler, Fransız ve İngiliz emperyalistleri ile işbirliği yaparak onlarla birlikte Türkiye'yi, İran'ı, Mezopotamya'yı ve Galiçya'yı fethetmiş ve ezmiştir. Karşı devrime hizmet etmişlerdir. Kuomintang ise anti-emperyalist bir partidir ve Çinli komünistlerin onlarla işbirliği yapması doğrudur. Bu anlamda Kuomintang, Kerenski ve Tsereteli ayarındaki emperyalist "sosyalistler"den kat kat üstündür (29). Stalin, aynı şekilde Troçkist muhalefetle aralarındaki ayrım noktasından biri olarak da şunu koymaktadır:

"Lenin'in sömürge devrimlerine liderlik çizgisi sorunu. Lenin, emperyalist ülkelerle ezilen ülkeler arasındaki, emperyalist ülkelerdeki komünist politika ile sömürge ülkelerdeki komünist politika arasındaki farklılığı başlangıç noktası olarak aldı. Bu farklılığı başlangıç noktası alarak, daha savaş sırasında, emperyalist ülkelerdeki komünizm için kabul edilmez ve karşı-devrimci bir fikir olan anayurdu savunma fikrinin, emperyalizme karşı bir kurtuluş savaşı vermekte olan ezilen ülkelerde tamamen kabul edilir ve meşru olduğunu söyledi.

" bunun içindir ki, Lenin, belli bir aşamada ve belli bir dönem için, eğer bu burjuvazi, emperyalizme karşı savaş veriyorsa ve Komünistlerin işçileri ve yoksul köylüleri komünizm ruhuyla eğitmelerine engel olmuyorsa, sömürge ülkelerdeki ulusal burjuvazi ile bir blok ve hatta bir ittifak kurma olanağını kabul etti."



"Kurtuluş Savaşı, milletlerarası devrim zincirinin halkasıdır" 


"Burada muhalefetin günahı, Lenin'in bu çizgisini tamamen terk etmiş olması ve sömürge ülkelerin emperyalizme karşı verdikleri devrimci savaşları destekleme politikasını yadsıyan İkinci Enternasyonal çizgisine (caymış olmasıdır." (30)

Ekim Devrimi, ilk sosyalist devrim olarak dünya devrimindeki yerini alırken Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'da ulusal kurtuluş savaşlarının ilkidir. Komünist Enternasyonal, Kurtuluş Savaşımızı "milletlerarası devrim zincirinin halkası" olarak değerlendirmektedir (31). Aynı şekilde "burjuva-devrimci Türkiye'yi Doğu'da devrimci bir çekirdek" (32) olarak gören, "Türkiye'nin mücadele bayrağını kaldırarak Doğu halklarını etrafına topladığını ve mücadeleye teşvik ettiğini" (33) belirten Stalin, Komünist Enternasyonal'in fikirlerini aynen ortaya koymaktadır:

"Kanton Kuomintangını, emperyalizme karşı kurtuluş savaşı hükümeti olarak destekleme siyaseti, o zaman doğru muydu? Kanton ve Ankara, emperyalizme karşı savaşım verdikleri zaman , Çin'de Kanton'a, ve Türkiye'de Ankara'ya bir yardımda bulunmakta haklı mıydık? Evet, haklı idik. Haklı idik, ve o zaman Lenin'in izinde yürüyorduk; çünkü Kanton ve Ankara'nın savaşımı, emperyalizmin güçlerini dağıtıyor, emperyalizmi güçten ve hükümdarlıktan düşürüyor, ve böylece dünya devrim ocağının. SSCB'nin gelişmesini kolaylaştırıyordu." (34)

Troçki, Mustafa Kemal Paşa'nın "milli faşist polisi"nden bahsederken (35), III. Enternasyonal in örgütleyip yönettiği Dünya Sosyal Kurtuluş hareketi de Anadolu işçi ve

emekçilerini emperyalizme karşı savaşa çağırıyordu. Komintern, Anadolu'nun o günlerdeki özel durumundan yola çıkarak Türkiye işçi ve emekçilerinin ulusal görevi ile enternasyonalist görevini belirtmiş, bütünleştirmişti (36). Yine aynı sıralarda Birinci Doğu Halkları Kurultayı, Ankara Hükümeti önderliğinde yürütülen Ulusal Kurtuluş Hareketi'ni destekleme karan almıştır (37). Diğer taraftan III. Enternasyonal, TKP'ye Ankara Hükümeti'ni anti-emperyalist mücadelesinde destekleme tavsiyesinde bulunmuştur (38). Sovyet Rusya'nın ve Komintern'in aldığı bütün bu kararlar hayata geçirilmiş ve Kurtuluş Savaşı'nın başarıya ulaşmasında önemli bir rol oynamıştır (39).



"Kurtuluş Savaşı'nın başarısı dünya devriminin çıkarlarına uygundur" 


O zamanın Türkiyeli Bilimsel Sosyalist önderleri de Ulusal Kurtuluş Hareketimizi değerlendirirken aynı kanıdadırlar. Şefik Hüsnü, Ekim ihtilali ve Türkiye adlı makalesinde şunları belirtmektedir:

"Türkiye'de baş gösteren Kurtuluş Savaşı'nın başarısı dünya devriminin çıkarlarına uygun düşüyordu. Bunun için yeni dostlarımız (Sovyet Rusya kastedilmektedir-MP) bizi tebessümleriyle teşvik etmeyi yeter görmediler. En gerekli anlarımızda yardımımıza koşmayı görev bildiler." (40)

Şefik Hüsnü önderliğindeki Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF), 16 Mart 1920'de ingiliz ordusu istanbul'u işgal edip Meclis-i Mebusan'ı kapatınca partinin icra kurulu şu kararı aldı:

"İstanbul'da mücadeleye devamla kuvvetlerimizi israf etmektense faaliyetlerimizi sınırlandıralım. Parti, milli selamet adına bu davranışı tercih ediyor. Bu sayede bir çok şuurlu arkadaşın milli istiklal savaşına katılmaları imkanını hazırlamış olacak. İşçi ve aydın birçok parti üyesi, milli mücadele cephesinde yerini aldı." (41)

Sovyet TKP tarihçisi Cemil Saydamedov, o dönemi değerlendirirken TİÇSF'nin devrimci marksist politikayı daha kararlı yansıttığını, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası'nın devrimci burjuvaziyle birleşik cephe politikasını reddederek sekter bir tutum izlediğini kaydeder (42). Gerçekten de TİÇSF, Kurtuluş Savaşı'na tam destek olur, Anadolu'ya silah kaçırır, emperyalistlere karşı grevler örgütler, bizzat cephede savaşır (43)... O dönemde Sovyet Rusya'da bulunan Mustafa Suphi'nin girişimi üzerine Ulusal Kurtuluş Savaşma göndermek için Türk savaş esirleri arasından gönüllüler toplamak amacıyla, örgüt içinden 20 kişi Rusya'nın değişik yerlerine gönderilir. Aynı zamanda o sırada Rusya'da yaşayan ve eli silah tutan Türk emekçiler de seferber edilir, sonunda 20 bin kişilik bir güç oluşturulur (44).



"Bizim davamız, bütün Şarkın davasıdır" 


Bilimsel Sosyalizmin ulusal ve uluslararası önderleri ulusal kurtuluş hareketlerini, Türkiye özelinde de Mustafa Kemal'in önderlik ettiği Kurtuluş Savaşı'nı dünya devriminin bir parçası olarak görürken ulusal kurtuluş mücadelelerinin önderleri de bu bilinçle hareket ettiler. Mustafa Kemal, emperyalistlere karşı ulusal bağımsızlığı savunurken diğer taraftan da Türkiye'nin kaderinin ezilen dünyayla bir olduğunu, aynı Komünist Enternasyonalin kararında olduğu gibi zalimler-mazlumlar çelişmesini esas alarak ortaya koymuştur. Bu esasın tespitinin ardından Mustafa Kemal, Türkiye'nin bu kamplaşmadaki yerini de "biz Türkiyeliler Asyai bir milletiz, Asyai bir devletiz" (45) tanımıyla belirlemiştir. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nın bir ayağı sosyalist devrimler, diğer ayağı milli demokratik devrimler olan dünya devriminin bir parçası olduğunu ise şu sözleriyle açıklamaktadır:

"Avusturya, Almanya, Rusya ve hatta dünyanın en muhafazakar bir medeniyete mensup Çin imparatorlukları o büyük fikir cereyanlarının kahredici sadmeleriyle, gözlerimizin önünde devrilmiştir. İşte Efendiler yeni Türkiye devleti, cihana hakim o büyük ve kudretli fikrin Türkiye'de tecellisidir, tahakkukudur." (46)

Mustafa Kemal, emperyalist zinciri ulusal kurtuluş, savaşlarıyla ilk kıran ülkenin devrimcisi olarak Türkiye'nin sadece "kendi nam ve hesabına mücadele" etmediğini belirtir:

"Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin, bütün Şarkın davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan Doğu milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir." (47)

İşte bu yüzden olsa gerek Gürcistan Birleşik Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Komünist Partiler Birliği-Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Başkan Yardımcısı Pantaleymon Ivanoviç Georgadze, 2001 Kasımında Tiflis'te parti heyetiyle birlikte yaptığımız görüşmede Mustafa Kemal'in milliyetçi olmasına rağmen, enternasyonalist olduğunu söylemiştir (48). Çünkü Bilimsel Sosyalizmin büyük ustaları ve bugün onların mücadelesini sürdürenlerin kafasında devrim yapmak vardır. Fikirlerin benzerliği devrimciliklerinden kaynaklanmaktadır. Bilimsel Sosyalist Lenin, Mao ve ulusal kurtuluşçu Mustafa Kemal bu temelde buluşmuşlardır.



"III. Enternasyonalin fikirlerini fiilen destekliyoruz" 


Türkiye'nin bu bakış açısı III. Komünist Enternasyonal'e bakışıyla da uyumludur Mustafa Kemal, Doğu Halkları Propaganda ve Harekat Konseyi temsilcisi Eşba Yoldaş ile 29 Ocak 1921 tarihinde Ankara'da yaptığı görüşmede "III. Enternasyonal’in fikirlerinin her devrimci tarafından alkışla karşılanacağını" belirterek şunları söylemiştir:

"Anladığımız kadarıyla III. Enternasyonal'in fikirleri, mazlum emekçilerin mutluluğunun sağlanması yönündedir. Biz Türkler dünyanın en mazlum halklarındanız. Dolayısıyla Enternasyonal, bizim desteğimize güvenebilir. Biz, şimdi Batı emperyalizmine karşı mücadelemizde, III. Enternasyonalin fikirlerini fiilen destekliyoruz." (49)

Aynı şekilde TBMM'nin temsilcisi olarak Bakü'deki Birinci Doğu Halkları Kurultayı'na katılan İbrahim Tali, TBMM'nin III. Enternasyonal ile ilgili görüşlerini kürsüden şöyle anlatır: 

"Yoldaşlar, Anadolulu köylüler ve devrimciler, çevreleri bu talancılar ve hainlerle dolu olduğu halde büyük bir içtenlik ve heyecanla uluslararası devrime başvurdular. Onlar, tüm insanlığa kurtuluş getirecek olan III. Enternasyonal'in kaderine bağlı olduklarına inanıyorlar." (50)

TBMM'nin dışişleri bakanlığını yapan Tevfik Rüştü Araş, Komintern'e içtenlikle girmek istediklerini, Stalin'in bunu desteklediğini, ancak o sıralarda Komintern'de daha sonradan Stalin'in tasfiye ettiği Zinovyev ve Kamenyev çizgisinin hakim olduğundan bunun gerçekleşmediğini belirtmiştir. Yön dergisinde yayımlanan bu röportajda Araş, Mustafa Kemal'in "komünistlerle birlik olur yeni dünyada yerimizi alırız" sözlerini aktarmıştır (51).

Emperyalizm çağında ulusal kurtuluş savaşları, hep sosyalizmle işbirliği içinde olmuş ve dünya devriminin bir parçası olduğunu pratiğiyle kanıtlamıştır (52).



"Milli kurtuluş savaşlarında, yurtseverlik, enternasyonalizmin uygulamasıdır" 


Dünya devriminin parçaları olan sosyalist devrimler ve ulusal kurtuluş savaşları, anti-emperyalist bir karakter taşıdığından Bilimsel Sosyalizmin ustaları, işçi sınıfı devrimcilerinin hem enternasyonalist hem de vatansever olduklarını döne döne vurgulamışlardır. Lenin'in "Büyük-Rus Ulusal Gururu Üzerine" adlı makalesi, Stalin'in özellikle II. Dünya Savaşı sırasında yaptığı konuşmalar, Nazım Hikmet'in Kuvay-i Milliye destanı bunun en çarpıcı örnekleri arasındadır (53). Mao, enternasyonalizm ve vatanseverlik arasındaki bağı şöyle koyar:

"Enternasyonalist olan bir komünist, aynı zamanda bir yurtsever de olabilir mi? Biz sadece olabileceğini değil, olması gerektiğini de savunuyoruz. (...) Bu yüzden Çin komünistleri,yurtseverlikle enternasyonalizmi birleştirmişlerdir. Biz hem yurtsever hem enternasyonalistiz ve sloganımız da 'Anavatanı saldırganlara karşı savunmak için savaşalım'dır. (...) Çünkü ancak anavatanı savunmak için savaşarak saldırganları yenebilir ve milli kurtuluşa kavuşabiliriz. Proletarya ve emekçi halk anca milli kurtuluşu sağlayarak kendi kurtuluşuna kavuşabilir. Çin'in zaferi ve istilacı emperyalistlerin yenilgisi, öbür ülke halklarına da yardımcı olacaktır. Bu yüzden milli kurtuluş savaşlarında, yurtseverlik, enternasyonalizmin uygulamasıdır. (...) Hata yaptığımızı ve enternasyonalizmi terk ettiğimizi söyleyerek saçmalayanlar, sadece, kafaları siyasi bakımdan bulanık ya da art niyetli olanlardır." (54)

Dimitrov, Çekoslovakya'ya giden gençlere yaptığı konuşmada gençlere şu öğüdü vermektedir:

"Ulusal onurumuzu ve ulusal gururumuzu göz bebeğimiz gibi koruyunuz. Her biriniz Bulgar olmalısınız. İşte bu Bulgardır diye sizi onurla göstersinler. Bu şovenizm değildir, Bu ülkemizin kendini koruması, geri kalmaması ve ilerleyebilmesi için gerekli bir araçtır." (55)

Sovyet edebiyatının önde gelen yazar ve şairlerinde de bu tür vurgulara sıkça rastlarız. Gorki, Lenin'in "gerçek bir Rus olduğunu" belirtirken (56), Mayakovski, "Sovyet Pasaportu Hakkındaki Şiir'inde 'Okuyun,/imrenin,/ben,/vatandaşıyım/Sovyetler Birliği'nin" dizeleriyle (57) vatanına bağlılığını ifade etmiştir. Nazım Hikmet, Şeyh Bedrettin Destanı'nın sonuna yazdığı bölümde milli gururu ve vatanseverliği ele alır (58).



Bilimsel Sosyalizmin 150 yıllık pratiğinin sonuçları 


Bilimsel Sosyalizmin 150 yıllık pratiğinin enternasyonalizm açısından bugüne çıkan sonuçları şu şekilde özetlenebilir:

" 1. Türkiye işçisinin, emekçisinin, halkının vatanı vardır. Bütün Ezilen Dünya halklarının, hatta bütün dünya halkalarının vatanları vardır. Emperyalist burjuva, "vatanseverlik" yalan dolanıyla yağma ve tahakkümünü perdeler. Proletarya devrimcileri ve emekçiler ise, vatanları için derin duygular beslerler, çünkü vatanı emekleriyle yaratan ve işleyen onlardır ve çağımızda devrimin vatan dışında bir zemini yoktur.

"2. Sosyalizm, tek ülkede kurulabilir. Dünya devrimi, tek tek ülkelerdeki devrimlerin ürünü olacaktır.

"3. Ezilen Dünya'nın ulusal devletleri, 20. yüzyılda emperyalizme karşı kurtuluş savaşlarıyla ve devrimlerle kuruldu. Ulus devlet, dünya sermayesiyle bütünleşmeye karşı ulusal piyasayı koruyan ve küreselleşmeye direnen yönüyle emperyalizme set çeken ilerici bir rol oynamaktadır.

"A. Bugün devrim, emperyalist tahakküm zincirinin 'zayıf halkasını' kırmaktır. Başka deyişle devrim, emperyalizme herhangi bir ülkede alt etmek, emperyalist sistemden kopmak, vatanı emperyalist sistemin dışına çıkarmaktır. O nedenle Ezilen Dünya ülkelerindeki devrim, vatanı emperyalizme karşı savunmaktan başka bir şey değildir. Günümüzde devrim, vatan savunmasının zafere ulaşmasıdır." (59)



DİPNOTIAR:

(2) Marks-Engels, Komünist Partisi Manifestosu, Aydınlık Yayınları, İstanbul, Mart 1979, s. 72.

(3) Marks-Engels-Lenin, Über proletarischen Internationolismus, Dietz Verlag, Berlin 1959, s. 433 vd. aktaran Doğu Perinçek, ÖDP'nin Kimliği, Kaynak Yayınları, Üçüncü Baskı: Aralık 1998, s. 60-61. Ayrıca Lenin'in Ines Armand'a yazdığı 20 Kasım 1916 tarihli mektubun bu konuyla ilgili bölümleri için bkz. age.

(4) Marks-Engels, Komünist Partisi Manifestosu, Aydınlık Yayınları, istanbul, Mgrt 1979, s. 72.

(5) Bu ve diğer örnekler için bkz. Doğu Perinçek, age., s. 62-63.

(6) Lenin, Seçme Eserler, c. 10, inter Yayınları, Haziran 1997, s. 262-263.

(7) Lenin, Avrupa Birleşik Devletleri Şiarı Üzerine, Seçme Eserler, c. 5, inter Yayınları, Haziran 1995, s. 151-152.

(8) George Thomson, MarxHan Mao Zedung'a, Kaynak Yayınları, ikinci Basım: Haziran 1997, s. 75-76.

(9) J. Stalin, Trotskizm mi, Leninizm mi?, Sol Yayınları, Mayıs 1976, s. 275. (10)age., s. 51.

(11) SBKP (b) Tarihi, Kaynak Yayınları, Mayıs 1997, s. 236-242.

(12) Proleter Devrimin Teorisi, Marsizm-Leninizmin Küçük Kitaplığı, inter Yayınları, Eylül 1990, s. 78.

(13) J. Stalin, age., s. 157 vd.; J. Stalin, Leninizmin İlkeleri, Sol.Yayınları, Aralık 1969, Ankara, s. 168, 173-174.

(14) J. Stalin, Trotskizim mi, Leninizm mi?, s. 55, 284, 288; J. Stalin, Leninizmin ilkeleri, s. 167.

(15) J. V. Stalin, Eserler, c. 9, inter Yayınları, Ağustos 1991, s. 32.

(16) Bu konuda bkz. Doğu Perinçek, Stalin'den Gorbaçov'a, Kaynak Yayınları, Üçüncü Baskı: Ağustos

1991, s. 26-29, 196-224.

(1 7) Lenin, Collected VVorks, c. 20, s. 332'den aktaran George Thomson, age.

(18) J. Stalin, Trotskizm mi, Leninizm mi?, s. 47..

(19) age., s. 54/

(20) age., s. 57.

(21) J. Stolin, Leninizmin ilkeleri, s. 173.

(22) Mao Zedung, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nda Zaferden Sonra Durum ve Siyasetimiz, Seçme Eserler, c. 4, Kaynak Yayınları, Şubat 1993, s. 28.

(23) Lenin, Collected Works, c. 32, s. 482'den aktaran Gerge Thomson, age., s. 60,

(24) Proleter Devrimin Teorisi, s. 40-41. •

(25) Mao Zedung, Birleşik Cephe içinde Bağımsızlık ve İnsiyatif Sorunu, Seçme Eserler, c. 2, Kaynak Yayınları, Nisan 1992, s..222.

(26) Komünist Enternasyonal Programı, Aydınlık Yayınları, Mayıs 1977, s. 29, 73-79.

(27) Lenin, Komünist Enternasyonale Kabul Şartları, Seçme Eserler, c. 10, s. 224-225.

(28) Belgeler için bkz. Birinci Doğu Halkları Kurultayı, Kaynak Yayınları, Şubat 1999.

(29) J, V. Stalin, Sun Yat-Sen Öğrencileriyle Bir Konuşma, Eserler, c. 9, s. 194-196.

(30) J. Stalin, Trotskizm mi, Leninizm mi?, s. 439-440.

(31) Komünist Enternasyonal Programı, s. 29.

(32) Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazıları, Kaynak Yayınları, Üçüncü Baskı: Temmuz

1992, s. 135.

(33) age., s. 137-138.

(34) J. Stalin, age., s. 323.

(35) Isaac Deutscher, Troçki, c. 3, Ağaoğlu Yayınevi, istanbul 1974, s. 13'den aktaran Doğu Perinçek, Stalin'den Gorbaçov'o, s. 215.

(36) Bilal Şen, Cumhuriyel'in İlk Yıllarında TKP ve Komintern ilişkileri, Küyerel Yayınları, Ekim 1998 istanbul, s. 43.

(37) Birinci Doğu Halkları Kurultayı, s. 100.

(38) General Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınlan, Ankara 1982, s. 58.

(39) Bu kouyla ilgili bkz. Mehmet, Perinçek, Türkiye-Sovyet Devrimleri Arasındaki Silah Arkadaşlığı, Öncü Gençlik dergisi, sayı: 52.

(40) Şefik Hüsnü, Türkiye'de Sosyal Sınıflar, Kaynak Yayınları, Nisan 1997, s. 227.

(41) A. Cerrahoğlu, Türkiye'de Sosyalizmin Tarihine Katkı, İstanbul 1975, s. 187'den aktaran Bilal Şen, age., s. 46.

(42) Sosyo-Politik Tarih Rusya Devlet Arşivi, fond 532, liste 4, dosya 392, yaprak 62.

(43) Bu konuyla ilgili bkz. İlknur Kalan, Türkiye Proleter Devrimci Hareketin Önderlerinden Şefik Hüsnü Deymer, Teori Dergisi, Nisan 1996, sayı: 76. Aynı yazının özeti için bkz. Öncü Gençlik dergisi, sayı: 53.

(44) aga-, f. 532,1. 4, d. 395, y. 18y«n aktaran Bilal Şen, age., s. 73.

(45) Sadi Borak, Atatürk'ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev demeç Yazışma ve Söyleşileri, Kcynak Yayınlan, 2. Basım: Şubat 1997 istanbul, s. 140 vd.'dan aktaran Doğu Perinçek, Asyalıyız, Teori dergisi, Eylül 2001, sayı: 140, s. 7.

(46) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 1,2. Basım, s. 321'den aktaran age., s. 16.

(47) age., c. 2, 2. Basım, s. 40'tan aktaran age., s. 1 7.

(48) Görüşmenin ilgili böıümü için bkz. Aydınlık, 9 Aralık 2001.

(49) Sosyo-Politik Tarih Rusya Devlet Arşivi'nde bulunan belgenin Türkçesi için bkz. Aydınlık, 7 Kasım 1999, sayı: 642, s. 16vd.

(50) Birinci Doğu Halkları Kurultayı, s. 100.

(51) Yön Dergisi, 30 Ekim 1964, sayı: 83.

(52) Bu konuda bkz. Evsen Yanık, Millileştirmeden Kamulaştırmaya Bir Ezilen Dünya Devrimi: Mısır Devrimi, Öncü Gençlik dergisi, Aralık 2001, sayı: 61 ve Zeynep Çalışkan, Fransız sömürgeliğinden devrimci Cezayir'e, agd., Şubat 2002, sayı: 63.

(53) Bu bölüm üzerinde daha önceden ele aldığımızdan dolayı çok durmayacağız. Bu konu için bkz. Mehmet Perinçek, Geçmişi Olmayanın Geleceği Olamaz, agd., sayı: 54.

(54) Mao Zedung, Çin Komünist Partisi'nin Milli Savaştaki Rolü, Seçme Eserler, c. 2, s. 203.

(55) Dimitrov, Gençlik İçin Notlar, Maya Yayınları, İstanbul 1974, s. 162-163.

(56) Rodina, Gosudarstvennoe izdateltsvo Hudojestvennoy Literaturı, Moskva 1942, st. 142.

(57) Mayakovski, İzbrannie Proizvedeniya, Gosudarstvennoe izdateltsvo detskoy Literaturı, Moskva 1956, st. 241.


(58) Nazım Hikmet, Şiirler, c. 2, Adam Yayınları, dokuzuncu basım, istanbul, Ocak 1994.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.