Header Ads

Header ADS

SURİYE EKSENLİ SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞI*

İbrahim Okçuoğlu
Suriye'de emperyalist güçler arasında savaş tehlikesi dramatik bir seviyeye çıktı. Bir taraftan Amerikan emperyalizmi, diğer taraftan da Rus emperyalizmi Suriye sahasında bölgesel ve küresel oyunları için şimdiye kadarki rekabetlerini savaş tehlikesi boyutuna getirdiler. Bu dramatik gelişmenin görünürdeki nedeni Duma'da gerçekleştirildiği söylenen zehirli gaz saldırısı. Ortada bir kanıt olmamasına rağmen ABD başta olmak üzere Batı'lı güçlerin tepkisi, her halleriyle saldırmak için bir fırsat kolladıklarını göstermektedir. Buna karşın Rusya, bunun bir provokasyon olduğunu söylüyor ve Amerika'nın açık savaş tehdidine boyun eğmeyeceğini açıklıyor.

IŞİD’in açık yenilgisinden sonra Suriye sahasına müdahale etmek için ABD ve Batlı güçlerin elinde “meşru” sayılabilecek bir neden kalmadı. Bu emperyalist güçler, Suriye’nin sadece bir Suriye olmadığını; Suriye savaşının sadece bir Suriye savaşı olmadığını çok iyi biliyorlar. Ortadoğu geneline, Doğu Akdeniz’e hakimiyet bugün Suriye sahasına hakimiyetten geçmektedir. Bu esas nedenin yanı sıra Amerikan emperyalizmi ve Batılı emperyalist güçler (AB), Suriye sahasında yenilgiyi; en azından Astana oluşumu karşısında yapacakları bir şeyin kalmadığını ve bu yapacakları bir şeyin kalmamasının bir yenilgi olduğunu kabul etmek istemiyorlar. Bu nedenle Suriye sahasına müdahale etmek için kendilerince “meşru” olacak bir neden aradılar. Bu da Duma’ya atılan kimyasal silah oldu.

“Şıracının şahidi bozacıdır”; 8 Nisanda gerçekleştirildiği söylenen bu zehirli gaz saldırısının kimin “eseri” olduğunu kanıtlamak için ABD, El Kaide icazetli “Beyaz Baretliler”i kanıt elde etme aracı olarak kullandı. İnandırıcı olup olmamak ABD ve Batılı emperyalist güçler için pek önemli değildir. Başta ABD olmak üzere bu emperyalist ülkeler (Fransa, Almanya, İngiltere) neden yerine vesile üretmekte pek mahirdirler ve zehirli gaz kullanmakta sicilleri bozuktur. I. ve II. Dünya Savaşlarında Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD’nin silah olarak kullandıkları zehirli gaz, bunun ötesinde iki Japon şehrine atılan atom bombası, bu güçlerin sicili hakkında yeteri kadar aydınlatıcıdır. Amerikan emperyalizmi, Vietnam’da kimyasal silah kullanarak orman, ormanda ağaç, ağaçta yaprak bırakmamıştı, ama yenilgiden de kurtulamadı. Afganistan’a, Irak’a saldırmak, bu ülkeleri işgal etmek için de yalana başvurmaktan çekinmediler. Senaryo hep aynı; sahte haber, vesile aramak ve bunu da kimyasal silah kullanımında bulmak. Zehirli gaz veya kimyasal silah, sahte haber için açık ki, ideal bir silahtır. Irak’ta kimyasal silahların; kitlesel imha silahlarının olmadığını bile bile, bunlar var diye Irak’ı işgal edenler bugün Doğu Guta’da kimyasal silah kullanıldı, bunu kullanan Esad rejimidir diye Suriye’yi vurarak Rusya’ya savaş ilan ettiler.

Esad rejiminin böyle bir silah kullanması için mevcut durumu açısından hiçbir neden yoktur. Doğu Guta’da amacına ulaşmış bir rejim neden kimyasal silah kullansın?

Her halükarda bu kimyasal silah tezgahı, Suriye’nin geleceğini belirleme konusunda Astana sürecini işlevsiz hale getirmeye hizmet etsin amaçlı kurulmuştur.

Hiçbir güç bugün Suriye sahasında ABD’nin konumunda olmak istemez; Rusya, İran ve de Türkiye karşısında maskara oldu. Sabah ayrı, öğleyin ayrı, akşamda ayrı Tweet’le devlet yöneten bir Başkan, anlaşılan o ki, görevi Başkanı yalanlamaktan, düzeltmekten ibaret bir Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı... Geliyorum, savaşacağım diyen Trump, geri vitese taktı ve yumuşak inişe geçti...

ABD'nin savaş tehdidi, Suriye eksenli Ortadoğu'da emperyalist güçler arasındaki rekabetin ve keskinleşen çelişkilerin yeni bir aşamaya geçtiğini bir kez daha göstermektedir. IŞİD'in yenilgisinden ve şimdi de Doğu Guta'nın boşaltılmasından sonra artık sahada vekalet savaşı sürdürecek güçler pek kalmamıştır ve olduğu kadarıyla da İdlib’de çember altına alınmışlardır. Şimdi esas aktörler karşı karşıyadır. ABD'nin savaş tehdidine Fransa ve İngiltere'nin de doğrudan taraf olarak katılması; buna karşın İran ve Çin'in Rusya yanında yer almaları Suriye savaşında başından beri bilinen saflaşmanın son gelişmeler doğrultusunda netleşmesinden başka bir anlam taşımaz. Bu saflaşmada şimdilik sadece Türkiye “tarafsız” gözükmektedir veya öyle bir pozisyonda durmaktadır.

Amerikan emperyalizmi şimdiye kadar Ortadoğu'da yerel güç olarak Türkiye-İsrail eksenli bir politikaya dayanarak hareket etmekteydi. Türkiye ile ilişkilerin bozulmasından sonra şimdi Ortadoğu’da S. Arabistan-İsrail eksenli bir politika geliştirmektedir. S. Arabistan-İsrail-Mısır ve Ürdün arasındaki ilişkilerin bu denli kapsamlaşması ve derinleşmesi, Amerikan çıkarları doğrultusunda şekillenmesi bunun açık ifadesidir...

Suriye'de çıkar çatışması bu ittifak şekillenmesini göstermektedir. ABD, AB, Rusya, Türkiye, İsrail, S. Arabistan, İran Suriye'de -bu ülkenin toprak bütünlüğünü savunarak veya savunuyor gözükerek veya da açıktan- hakimiyet için rekabet etmekteler.

Suriye sahasında gelişmelerde Rusya önderliğinde Astana üçlüsünün (Rusya, Türkiye, İran), Çin'in desteğinden de emin olarak açıktan belirleyici olması (özellikle Ankara toplantısından sonra); bu anlamda ABD'nin dolayısıyla AB ve koalisyon güçleri toplamının “yapacağınız bir şey kalmadı, çıkın” durumuna düşürülmesi, Doğu Guta'nın boşaltılmasıyla Esad rejiminin konumunun güçlenmesi ve aynı zamanda Türkiye'nin ABD-Rusya arasındaki çelişkilerden yararlanarak Efrin işgali, Münbiç tehdidi, ABD, Fransa ve İngiltere gibi emperyalist ülkelerin ve Suriye sahasında kaybetme korkusu olan İsrail ve S. Arabistan'ın yeni bir adım atmalarını kaçınılmaz kılmıştır. Bu yeni adım, Trump'ın savaş tehdididir.

Tabi bu savaş çığırtkanlığı iç politik nedenlerden de bağımsız değildir; ABD ve AB’de iç siyasi krizler, işçi sınıfının grev ve protesto hareketliliği bir taşla iki kuş vurma hevesini tetiklemektedir; Suriye’de Rusya’ya karşı bir savaş bir taraftan dikkatleri dış gelişmelere çekerek içte belli bir istikrarın sağlanmasına neden olabileceği gibi Suriye’de de jeopolitik kayıpların telafi edilmesini beraberinde getirebilir.

Bir sene önce de ABD, yine kimyasal silah (zehirli gaz) kullanımı bahanesiyle Şayrat hava üssünü bombalamıştı. Şimdi bombardımanın kapsamı geniş ve şiddeti dehşetli olacak deniyor.

Soru şu: ABD ve Rusya Suriye için savaşmak niyetiyle karşı karşıya gelirler mi? Neden savaştıklarını bilmeyecek derecede aptal iseler gelebilirler. Aksi taktire ne Amerikan emperyalizmi ne de Rus emperyalizmi sadece Suriye için doğrudan savaşırlar. Ama Suriye, doğrudan savaşmaları için bir vesile olabilir. Bu durumda her iki ülke arasında mevcut çelişkilerin seyri artık politika ve diplomasiyle yönetilemeyecek duruma gelmiş ve savaş, çelişkilerin çözümü için artık kaçınılmaz bir araç olmuş olması gerekir. Ama ABD ve Rusya arasında böyle bir gelişme henüz yok. Güç dengesi de henüz dolaysız “kapışmak” için uygun değildir. Bunun böyle olduğunu bilmiyorlar mı? Biliyorlar.
En fazla olacak şudur:

-ABD, İngiltere ve Fransa Suriye’de daha kapsamlı ve şiddetli bir hava saldırısı yapabilirler; bu, daha fazla tahribat ve can kaybı demektir.
-Suriye’de Rus varlığını hedef almazlar.
-Rusya bu bombardımanı şiddetle protesto ederek seyreder.
-İran, ABD ve özellikle İsrail’e karşı tehditlerini yüksek perdeden dile getirir.
-Türkiye “arabuluculuk” yapmaya devam eder.

Ama savaş kışkırtıcılığı yapanlar da yok değil. Örneğin İngiltere ve Fransa. Suriye'deki gelişmelerde söz sahibi olamamanın verdiği acı büyük; ne de olsa Ortadoğu'nun sınırlarını 1916'da bu iki ülke Sykes-Picot antlaşmasıyla çizmişler; bölgeyi çıkar alanlarına bölerek paylaşmışlardı. Şimdi yıkılan onların “eseri”dir. Yeniden söz sahibi olmak istiyorlar, ama Suriye'de bir Türkiye ve İran kadar etkili değiller.

Trump’ın savaş tehdidi, “dağ fare doğurdu” olacak gibi. En yüksek perdeden savaş tehdidinin, savaş tehdidi sayılmayacak dereceye kadar yumuşatılması bunu açıkça göstermektedir...

Amerikan emperyalizminin işi gerçekten çok zor:
Ya geri çekilecek veya da daha fazla, daha kapsamı olarak Suriye’de olacak.
Geri çekilmek veya kovulmak, ABD bakımından Rusya karşısında küresel bir yenilgidir; bu aynı zamanda Türkiye ve İran karşısında bölgesel bir yenilgidir. Bu durumda ne Türkiye’nin üstüne fazla gelebilir ne de İran’a saldırabilir.

Suriye sahasında kalmak ise sadece Kürtlere dayanarak yapılabilecek bir iş değildir. Bu sefer de sahaya binlerce asker yığmak zorunda kalacaktır. Kime karşı? Rusya’ya, Esad rejimine, İran’a, kısmen de Türkiye’ye karşı...

Ama yabana atılmaması gereken üçüncü bir yol da yok değil; Rusya ile Suriye’nin geleceği üzerine anlaşmak; bu aynı zamanda Ortadoğu’nun siyasi haritasını yeniden çizmek; yeni bir Sykes-Picot Antlaşmasında uzlaşmak anlamına gelir. Bu ihtimalin Astana sürecinden önce gerçekleşebilir olasılığı yüksekti. Bugün, çelişkilerin bu keskinleşme aşamasında bu nasıl olur bilinmez.

Önümüzdeki süreçle ilgili olarak Fehim Taştekin 10 Nisan 2018 tarihli yazısında (“Felakete Doğru”) şunları tespit ediyor:
“Başkentin varoşlarındaki son parça olarak Duma’nın da düşmesi silahlı grupları finanse eden aktörler açısından ağır bir yenilgi sayılır. Duma bir başka açıdan da dönüm noktası olabilir: Suriye ordusunun eli burada rahatladıktan sonra savaşın ağırlığı merkezden periferiye yani sınırlara doğru kayacaktır. Kastım şu: ABD’nin hala tam olarak ne yapacağına karar veremediği SDG’nin kontrol ettiği Fırat hattı, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı ile kontrol ettiği bölgeler, yine Türkiye’nin Astana mutabakatı çerçevesinde 12 kontrol noktası kurduğu İdlib, İsrail’in tampon bölgeye dönüştürmeye çalıştığı Golan sınırları ve Ürdün üzerinden beslenen Dera merkezli güney cephesi. Bu bölgelerin kaderi askeri manevralar kadar karşılıklı kozların paylaşıldığı siyasi-diplomatik pazarlıklara bağlı. Bu noktadan sonra Rusya’dan Türkiye’ye “Kontrol ettiğin bölgeleri Suriye’ye ver”, ABD’ye “Suriye’den çık”, İsrail’e “Uzak dur” çağrılarının artacağı yeni bir süreç başlıyor”.
Son cümleye kadar çok doğru. Aslında son cümle de retorik olarak doğrudur. Gerçekten de Rusya, gerekli olduğu zaman Türkiye’ye “Kontrol ettiğin bölgeleri Suriye’ye ver” diyor, diyecektir de. Aynı şekilde “ABD’ye “Suriye’den çık”, İsrail’e “Uzak dur” çağrılarını” yapacaktır. Bu çağrıların ne denli retorik olduğunu; örneğin Rusya'nın Suriye sahasında Türkiye ile ilişkilerini nasıl geliştireceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz. Aslında şunu göreceğiz: Rus emperyalizmi açısından Batı ile sorunlu Türkiye ile ilişkileri derinleştirmek ve kapsamlaştırmak mı, yoksa Suriye'de işgal ettiği alanlardan çıkması mı daha önemli?

*)Sabah yayınlayım derken gece saldırı başladı.
14 Nisan 2018

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.