Birlik ve beraberligin saglanmasi uzerine
""....işçi sınıfı içinde bölünme, diğer emekçi kesimden halklarla birliğin olmaması, faşizmin güçlenmesine zemin hazırlarken , işçi sınıfnın birliği ve Halk Cephesinin oluşturulması demokrasinin fasızm üzerine zaferini getirecektir.."""" Dimitrov, halk Cephesi
"""...kendilerinin dışında kimse onlara "birlik" "vermeyecektir", kimse onların "birliğine" yardımcı olacak durumda değildir..Birlik "söz verilemez" ....birlik küçük entellektüel grupların arasındaki "antllaşmalarla" yaratılamaz....bu en zavallıca, safca vurdumduymaz cinsinden bir hatadır...Birlik "kazanıl"malıdır....inatcı ve kararlı çalışmayla...."""" Lenin Seçme Eserler
Bir baska , kizim sana soyluyorum gelinim sen anla yazisi.
ORTA DOĞU PROJESİNİN GERCEKLEŞMESİ İÇİN GENELDE ORTA DOĞUDA, ÖZELDE TÜRKİYEDE HAZIRLANAN PROVOKASYONLARA GELMEMEK İÇİN
TABANDA TÜRKİYE ÇAPINDA GERÇEKLEŞMESİ GEREKEN BİRLİK ÜZERİNE
Günümüzde yerini "terrorizm ve İslam ülkeleri" "tehlikesi" propoganda ve taktiklerine bırakan, "Komünizm tehlikesi" propogandasını artık büyük olçüde Emperyalistler bile bıraktı.. Sadece bu propogandanın etkisinin hakim olduğu bilinçsiz kitlelerin yoğun olduğu müslüman ülkelerde, Sol ve Sağın emperyalizme karşı birleşmesini engellemek için, ama kendi taraflarına çekmek istedikleri "sözde sosyal demokratları" karşıi tarafa itmeyecek derecede, kullanmaya devam etmekteler..
Emperyalistlerin kitlelere yönelik “hedef" i değişti, Emperyalizm bu gün, "insan haklari, özgürlük, sosyal demokrasi, globalizm ve lakilik " yaygaralari yapmakta..Bir zamanlar "Komunizm tehlikesi, Din , Vatan elden gidiyor" yaygaraları ile kendi yanlarina çekmeyi başardıkları ve en SADIK DOSTLARI haline gelen "Dindar ve Milliyetci kesim", günümüzde yayılmacılıklarının önünde en büyük engel olarak ortaya çıktı.
‘…Bu yeni dünya döneminde …...Milli Devletler dünya ilişkilerinde en güçlü oyuncular olarak kalacaklar… Samuel Huntington , Yani, “Yeni Dünya Düzeni” teori ve pratiğinin amacina ulaşmasi için, (diğer) ülkelerin Lubnanlaştırılması, milli niteliklerinin ve bütünlüklerinin ortadan kaldırılması gerekir
Soğuk savaş dönemindeki "Komunistler" tehlikesinin yerini “Islamcilar ve Milliyetciler" aldı. Temel olarak Emperyalizme ve yayılmacılığına karşi olan, ona karsi savaşmada deneyimli Marxist örgüt ve sempatizların emperyalizme karşı Dindar ve milliyetci tabanla bir Cephe Kurma olasiliği Emperyalizmin Kabusu haline geldi..
Bir taraftan "laiklik" yaygaralari ile, sosyal demokratlarla dindar kesimi karşi karşiya getirme çabaları, diğer taraftan Komunizm "tehlikesi" cığırtkanlıgı ile sol ve sağı karşı karşıya getirme provokasyon çabalari süphesizki bilinçsiz kitlelerde hala bir ölçüde taraf buluyor kendisine.
Mimarı Huntington ve Lewis olan bu Neo-Demokratik-kolonici politikasının pratikte uygulayici lideri olarak seçilen kişinin John Negroponte olması ve pratiğin “ElSalvador Seçeneği” olarak isimlendirilmesi , genelde Orta Doğu, özelde Türkiye için hayati bir önem taşımakta.
Latin Amerika ülkelerinin köleleştirilmesinde en büyük rolu oynayan John Negropontenin taktik ve yöntemleri bugün belgelerle bilinmektedir. Tarihin en ilkel yöntemi olan Bol-parçala-birbirine düşür ve kontrol altına al politikasini Medyanın, kiralık katillerin ve “provokatörlerin kullanılması ile en modern hale getiren Negropontenin Irak a tayin edildigi dönemden bu güne kadar olan gelişmelere bir bakarsak aldiği sonucu görürüz. Işgalcilerin kontrolu altındaki TV yayınları, gazeteler, gazetecilerin ve yüzlerce profesör, ve aydınların kim vurduya gitmesi, camilerin ve carşılarin bombalanması, Şiilerin! Sunnileri planlı bir şekilde katletmesi, dikkatleri başka tarafa çekmek için komşu ülkelerle arasını açma ve uzlasmaz hale getirme çabalari. Bunlar Elsalvador seçeneğinin, yani Elit-Vurucu-timleri dedikleri, Ölum tugaylarının gerek karşılarindaki gücü bölüp birbirine düşürmek için provokatör olarak ve gerekse kendilerine karşı etkili olabilecek her bireyin öldürülmesi plan ve pratiğinin hayata geçirilmesinden başka şeyler değildir.
Latin Amerikada bağımsızlık için mücadele eden gerillaların yanında papazlar, rahibeler ve bir sürü sivil lider ve halkın işkencelere çekildigi, liderlerin teker teker, kitlelerin toptan katledildiği bu “bastirma, Koleleştirme” yöntemlerini bu sefer de “Orta Doğu Projesi” nin gerçeklesmesi yönünde Irak ta kullanıldiğının cüretkar itirafları ve pratikleri sayfalara dökülmeye başladı.
TABANDA TÜRKİYE ÇAPINDA GERÇEKLEŞMESİ GEREKEN BİRLİK ÜZERİNE
Günümüzde yerini "terrorizm ve İslam ülkeleri" "tehlikesi" propoganda ve taktiklerine bırakan, "Komünizm tehlikesi" propogandasını artık büyük olçüde Emperyalistler bile bıraktı.. Sadece bu propogandanın etkisinin hakim olduğu bilinçsiz kitlelerin yoğun olduğu müslüman ülkelerde, Sol ve Sağın emperyalizme karşı birleşmesini engellemek için, ama kendi taraflarına çekmek istedikleri "sözde sosyal demokratları" karşıi tarafa itmeyecek derecede, kullanmaya devam etmekteler..
Emperyalistlerin kitlelere yönelik “hedef" i değişti, Emperyalizm bu gün, "insan haklari, özgürlük, sosyal demokrasi, globalizm ve lakilik " yaygaralari yapmakta..Bir zamanlar "Komunizm tehlikesi, Din , Vatan elden gidiyor" yaygaraları ile kendi yanlarina çekmeyi başardıkları ve en SADIK DOSTLARI haline gelen "Dindar ve Milliyetci kesim", günümüzde yayılmacılıklarının önünde en büyük engel olarak ortaya çıktı.
‘…Bu yeni dünya döneminde …...Milli Devletler dünya ilişkilerinde en güçlü oyuncular olarak kalacaklar… Samuel Huntington , Yani, “Yeni Dünya Düzeni” teori ve pratiğinin amacina ulaşmasi için, (diğer) ülkelerin Lubnanlaştırılması, milli niteliklerinin ve bütünlüklerinin ortadan kaldırılması gerekir
Soğuk savaş dönemindeki "Komunistler" tehlikesinin yerini “Islamcilar ve Milliyetciler" aldı. Temel olarak Emperyalizme ve yayılmacılığına karşi olan, ona karsi savaşmada deneyimli Marxist örgüt ve sempatizların emperyalizme karşı Dindar ve milliyetci tabanla bir Cephe Kurma olasiliği Emperyalizmin Kabusu haline geldi..
Bir taraftan "laiklik" yaygaralari ile, sosyal demokratlarla dindar kesimi karşi karşiya getirme çabaları, diğer taraftan Komunizm "tehlikesi" cığırtkanlıgı ile sol ve sağı karşı karşıya getirme provokasyon çabalari süphesizki bilinçsiz kitlelerde hala bir ölçüde taraf buluyor kendisine.
Mimarı Huntington ve Lewis olan bu Neo-Demokratik-kolonici politikasının pratikte uygulayici lideri olarak seçilen kişinin John Negroponte olması ve pratiğin “ElSalvador Seçeneği” olarak isimlendirilmesi , genelde Orta Doğu, özelde Türkiye için hayati bir önem taşımakta.
Latin Amerika ülkelerinin köleleştirilmesinde en büyük rolu oynayan John Negropontenin taktik ve yöntemleri bugün belgelerle bilinmektedir. Tarihin en ilkel yöntemi olan Bol-parçala-birbirine düşür ve kontrol altına al politikasini Medyanın, kiralık katillerin ve “provokatörlerin kullanılması ile en modern hale getiren Negropontenin Irak a tayin edildigi dönemden bu güne kadar olan gelişmelere bir bakarsak aldiği sonucu görürüz. Işgalcilerin kontrolu altındaki TV yayınları, gazeteler, gazetecilerin ve yüzlerce profesör, ve aydınların kim vurduya gitmesi, camilerin ve carşılarin bombalanması, Şiilerin! Sunnileri planlı bir şekilde katletmesi, dikkatleri başka tarafa çekmek için komşu ülkelerle arasını açma ve uzlasmaz hale getirme çabalari. Bunlar Elsalvador seçeneğinin, yani Elit-Vurucu-timleri dedikleri, Ölum tugaylarının gerek karşılarindaki gücü bölüp birbirine düşürmek için provokatör olarak ve gerekse kendilerine karşı etkili olabilecek her bireyin öldürülmesi plan ve pratiğinin hayata geçirilmesinden başka şeyler değildir.
Latin Amerikada bağımsızlık için mücadele eden gerillaların yanında papazlar, rahibeler ve bir sürü sivil lider ve halkın işkencelere çekildigi, liderlerin teker teker, kitlelerin toptan katledildiği bu “bastirma, Koleleştirme” yöntemlerini bu sefer de “Orta Doğu Projesi” nin gerçeklesmesi yönünde Irak ta kullanıldiğının cüretkar itirafları ve pratikleri sayfalara dökülmeye başladı.
"Orta Doğu Projesi" (yani Orta Doğu ülkelerinin "Lübnanlaştırılması" projesi) nin gercekleşmesinde en önemli engellerden birisi Türkiye, diğeri, belkide en önemlisi İran. Yetmiş milyon nüfusu, "milli" niteliği ve askeri gücüyle, bugün her bilirkişinin vurguladiği gibi, ABD nin saldirisinin bir intihar olacağı İran, Neo-Demokratik Kolonicilerin korkulu rüyasi.
İran ın gelişmesi ve çevre ülkelerde etkin olması, "Yeni Dünya Düzeni" kurma planlarında başlattıkları "Demokrasi ihraç etme", "terorizme-İslam a karşi savaş" planları ters tepki yaratıp Türkiyenin de "Barişçıl" yolla uzun vadede Lübnanlaştırılması (AB uyeliği) planları bozulabilir (yada kendileri bozar) ve "Savaş" yoluyla bunu gerçekleştirme alternatifi ile karşı karşıya gelmek zorunda kalabilirler.
Burda herkesin soracağı, “iyide Latin Amerikada başı belada, İranla ve hatta Suriye ile bile uğraşacak askeri olarak bir gücü yokken Türkiye de böyle bir plan mantıksız olmazmi”? olacak. Uzun süredir yarı açık tartışılan alternatiflerin/ bir kaç teorilerin üzerinde biraz duralım;
Türkiyenin konumu İrandan çok farklı. Birincisi; Türk halkı 80 yılın üzerinde bir laik geleneğe sahip. Iran gibi bir “din’i devlet oluşma olasılığı “dişardan” hazırlanan senaryo ve bu senaryo sahneye koyulmadan, imkansız. Ancak bu arada İranda da bu dini liderlerin nasıl başa geldiğini de unutmayalım. (Dini liderlerin Avrupada yaşadığını mesela, ve Fettullah gibi örgütlerin nerede olduğunu ve kimler tarafından desteklendiğini)
Emperyalistlerin, en büyük düsman olarak gösterdikleri “fanatic müslümanlar”larla is birliği yaparak (daha doğrusu onları kullanarak) Laik bir devleti yıkma faaliyetine girme olasılığı varmı sorusuna cevap olarak 1980 öncesi Afganistan Laik hükümeti yıkarak Talibanı başa getirmesi , Irak ta laik bir ulkenin yıkılması , Arab Emiretden tut hemen bütün Arap ülkeleri güzel cevap olabilir. Burda içinde yaşadığımız dönemde “Laik bir ülkeyi yıkma” derken onların “amacı” olarak “yıkma” işlevinden değil, “kurtarıcı” olarak müdahele etme ortamını yaratma amacından söz edeceğim. Unutmayalımki bugün Afganistanda “kadınlara özgürlük getiriyoruz” diye övünenler, bir zamanlar o çevrede kadınların üretime en geniş ve özgür bir şekilde katildığı o ülkeyi Talibanın eline bırakanlardır. Yani Laikliğe karsi olan fanatik Müslüman örgütleri destekleyen gene onlardır. Kısacası, emperyalistlerin çıkarlaı doğrultusunda, planlarını gerçekleştirme sürecinde, kontrol altında tuttuğu sürece yardım etmeyeceği, “kullanmayacağıi” hiç bir “Taraf” yok.
“Demokrasi ihraç etmeyi” kendilerine görev sayan, daha doğrusu dolaysız-kolonici hedeflerinde araç olarak kullanan emperyalist güçlerin ülkeleri direk askeri işgal yapmalarına “demokratik”, “insancıl” bir kılıf hazırlamaları gerekir. “Askeri müddahele” gereksinimi için “ortamın” hazırlanması, yani “nedenlerin” yaratılması gerekir. Türkiye de şu anda böyle bir “ortam”, yani “mudahele için bir kılıf” yok. Ama şuna inanalım ki bu kılıfın senaryoları hazirlanmakta, yada plana geçme döneminde.
Başörtü ve benzeri olaylar, senaryonun provokasyonlarının, “Laiklik” yaygaraları dolu yazılar da, satın alınmıs medya ve yazarların bu senaryonun hayata geçirilmesinde ve kitleleri oluşturmada rollerini belirlediğinin örnekleridir. Türkiyede “laik”liğin kaldırılma tehlikesi yok, ama böyle bir “tehlikenin yaratılma”, (dikatleri dağıtma, başka yöne çekme, halkı bölüp birbirine düşürme ve sonundada müdahele için kılıf hazirlama) tehlikesi var.
Bu laikliğin tehlike içine düşürülmesi “mudahele” için yeterli bir ”kılıf” olamaz denilecek, doğru, tek başına yeterli bir kılıf olamaz çünki Türk halkı kendi başına böyle bir tehlikeyi göğüsleyecek güce sahip. O zaman gelelim Iranla farkli olan ikinci özelliğimize;
Yakın tarih çok açıkca göstermiştirki emperyalistlerin gücü hiç bir ülkeyi bölüp parçalamadan, birbirine düşürmeden ve en önemlisi kendilerine “yandaşlar” bulmadan işgali rahatlıkla gerçekleştirmeye ve uzun süreli “kalmaya” yeterli değil. Yani, emperyalistlerin “kullanacağı” iç “yandaşların” oluşturulması ve silahlandırılması gerekir.
İranda Kürt nüfusun sayısının “önemi”, emperyalistlerin oraya kadar el uzatip örgütleme olanaklarının kısıtlandığından, Türkiyedeki şartlarla karşılaştırılamaz.
Burada Kürt asıllı Türk vatandaşların haklı olan “demokrasi” mücadelelerini tartışmayacagım. Haklı bir mücadelenin önderliğinin gericiler tarafindan ele geçirilmesi ve yönlendirilmesi o mücadelenin özünü ve amacını kaçınılmaz olarak carpıtır. Haklı mucadeleleri desteklemekle, gerici bir önderliği desteklemek arasında çok keskin bir çizgi vardır.Heşeyden once bu gerici önderlik halkın iradesi ile değil, onların iradesi dışında gelişmiş ve emperyalistlerin bir maşasi ve kozu haline gelmiş bir onderlik. 1980 li donemlerde yüzünde Kürt dostu maskesi olan emperyalistlerin uşagi bir iktidarin ve emperyalistlerin planları sonucu ellerine tepsi ile verilen bir onderliktir bu. Ne ilginçtirki Kürt halkı üzerindeki baskı ve işkenceler bu 80 li dönemde daha da arttırılarak, Kürt gençliğine “ya işkencelerle yaşama, ana ve/ya babasının gözleri önünde işkence edilmesine seyirci kalma, yada bu gerici önderliğin saflarına katılarak “demokrasi!’ mücadelesi verme seçeneği bırakılmiştır. Bu bir tesadüf değil, tam tersine planlanan senaryoların hayata geçirilmesidir. 1970 li donemlerde “devrimci kuruluşlardan “tasfiye” edilen, yani atılan, Avrupada karınlarını zor doyuran “kişilerin” birden yaşamlarının değişmesi ve “nefret kusucu”, “Türk” (devlet demiyorum) düşmanlıgı körükleyen yazılarınıin internetde ve gazetelerde, sonrada kitaplar halinde çıkması da tesadüfler değil..
Yani İrandan farklı olarak, Türkiyede önderliği emperyalistlerin elinde olan, onlar tarafindan beslenen ve silahlanan, tabanın da “yandaş edilme” provokasyon ve planları içerisinde olan bir kitle var. Bu gerçegi reddetmek duygusallıktan ve ayni şekilde bu uşak/faşist önderliği sırf “popüler” liğe “sığmaz” gibi duygusal bir tavırla “ilerici” görme , hatasına düşmektir.
“Askeri müdahele alternatifi senaryosunun” bu ikinci etkeninin “senaryonun kendi içinde” de değişik alternatifleri oluşmakta.
Birinci alternatif, önderliği gene uzun süredir dışarlarda beslenen Fanatik Müsluman örgütün yada örgütlerin, Türkiyede dini hak ve hürriyetlerinin (planın bir parçası olarak) biçimsel olarak kısıtlanmasına tepki olarak fanatikleşme yönünde eğilim gösteren dindar kitlelerin önderliğini ele geçirmesi! (yani onlara emperyalistler tarafindan önderliğin tepsi içinde sunulmasi), provokasyonlarla ve onemli-kişilere, önderlere yönelik cinayetlerle bir çatışma ortami yaratılması. Bunu takiben, ikinci kozlarını harekete geçirerek bir iç savaş ortamı yaratılınabilecek. Bu iç savaş doneminde her iki kozlarını silah vb ile besleyerek Türkiyedeki gerçek yurtsever, demokratik guçler tamamiyle zayıflatılacak. İşte bu donemde, adi Türk olan medya ve zaten bu planlardan haberdar olan “Neo-Demokrasi” yanlıları emperyalistlere “mudahele” etme yeşil ışığını yakacaklar..Yani “demokrasi” adına müdahele etme ortamı ve kılıfı hazırlanmış olacak.
Bu senaryolar ne kadar başarılı olur kendileri de bilmiyor. Özellikle yakin geçmişteki senaryolarda evdeki hesaplar tamamiyle çarşiya uymadi.
Çin’i kontrol etmenin tek yolu olarak , onların gelişen ekonomisinin enerji ihtiyacini kontröle alma ve Orta Doğu projesi ni hayata geçirme peşindeyken, Latin Amerikadan büyük darbeler yeme yolundalar, Çin’in Afrikada, Afrikalıların “batinin” alışılagelmiş “soygun” ve “Sömürü” politikasının dışında bir yaklaşımla etkinliğini ve ticaretini her geçen gün arttırdığı bilinmekte. Yani bir anlamda dişari pirince giderken evdeki bulguru kaybetme sorunları var. Bunu engellemenin tek yolu İran, İran a geçiş te Türkiyeden..
Sessizce devam eden diğer bazı gelişmelere bakınca ve tarihe dönüp karşılaştırma yaptığımızda, ikinci senaryoları daha da fazla ürpertici görünüyor.
Tarihe baktigimizda 1850 yılına kadar Türkiyede yşsayan müslüman ve hristiyanlar genellikle barış içinde yaşamışlar. Neden 1850 yılı önemli? Türkiyeye ilk hristiyan misyonerlerin akın tarihi 1831 lere dayanıyor. 1850 ile 1914 yılları arasında oluşan Amerikalı misyonerlerin sayısı bütün dünyanın misyonerlerin toplam sayısından daha fazlaydı. (Forty Years in the Turkish Empire; or, the Memoirs of Rev. William Goodell)..
1850 den sonra Osmanlı Türkiyesinde hristiyan ve müslüman vatandaşlar arasinda oluşan "yabancılaşma" ve devamındaki çatişmalarda bu misyoner akınının bir rol oynamış olamıyacağını iddia etmek saflıktan başka bir şey olamaz. Heleki, bugün artık belgelere çıkan CIA öncesi OSS in (Office of strategic Services) , yabanci istihbaratın bu misyonerleri kullandığı ve işe aldığı gerçeğini de düşünürsek bu rolün önemi ciddiye alınmasi gerekir.
""According to Gerard Colby and Charlotte Dennett, the association between the intelligence community and Christian missionaries predates the public emergence of the CIA.""....""" Interestingly, the link between the CIA and missionary groups was quite often """This is written of in great detail in Thy Will Be Done:
O zamanlar akın edilen şehirler ve bölgeler konuya biraz daha açıklık getirebilir ;(American Board of Commissioners for Foreign Missions) dan alınan bilgilere göre;Istanbul, Izmir, Trabzon, Adana, Diyarbakır, Erzurum, Antep, Malatya, Harput, Kessab?,……(isteyen bu bölgeleri Ermeni olaylarındakı bölgelerle de karşılaştırabilir, şu anki konumuz o değil). Son bir kaç yılda Türkiyeye akın eden misyonerlerin de seçtikleri bölgeleri karşılaştırdığımızda tarihsel benzerlik inanilmaz bir tesadüf!!!..
“Iyide doğru dürüst hristiyan yokki o böolgelerde, ne olacak yani” dedikten sonra bu misyonerlerin en azından bir bölümünün gizli örgütler tarafından kullanılabieceği gerçeğini vurgulamak gerek. Gizli örgütlerin dini pratikten çok, örgütleme, kadrolar yetiştirme ve provokasyonlar duzenleme pratiği yaptığını bilmeyecek kadar kitap okumayan olduysada, Hollywood filmi seyretmiştir.
Burda akla gelen, “Bir zamanlar Kafkaslardaki ve orta doğudaki doğal kaynakları ele geçirme, Türkiyeyi paylaşma amacıyla, Kafkaslarda Çerkezlerin göçe zorlanmasına ve katliama uğramasına göz yuman, Türkiye ve Suriyede Ermeni ve Süryanileri kullanıp onlarin göçe zorlanmasında ve katliamında asıl sorumluluğu taşıyan emperyalistler, aceba o zamanki provokasyonun Kurtuluş savaşı ile engellenmesi ile yarım kalan amaçlarını tamamlama provokasyonları ve yeni katliam planları icindemi” düşüncesi.
1991 de bir sürü vaadlerle kendi yanlarına çektikleri Irak Kürt lerini, ve Şii leri Irak savaşında kullanan sonradan bırakıp onlarin katledilmesine göz yuman emperyalistler, amaçlarının gerçekleşmesi doğrultusunda dost-düsman çoluk-çocuk herkesin “harcanabilir” listesinde olduğunu ‘gören gözlere”, “düşünebilen beyinlere” isbat etmiştir. Emperyalistlerin önlerine attıkları kemikleri yalamanın sarhoslugu içinde Türkiyede Türk Kürt düşmanlığı ve nefreti yaratma yolunda azda olsa yol katetmis olanlar bu “gerçeğin” bilincindeler. Ancak “sarhoşluğun”verdiği bir anlayışla, sahiplerinin onları hep koruyacaklarına inaniyorlar.
Donelim senaryolara; eğer “iç savaş” döneminde “Laiklik” senaryosu çalismazsa, provokasyonlarla ve kendi ajanlarının gerçekleştirdikleri katiamlarla, “Kürt Katliam”I senaryosu sahneye konulacak ve “Ermeni katliamı” na engel olamiyan !! “medeni batı” nin “bu sefer sessiz kalamıyacagı” kılıfı ile “müdahele“gerçekleştirilecek..teorisi…
Içinde yaşadığımız; gerçeklerin komple teorisi olarak, kapalı kapılar arkasında yazılan senaryolarında “gerçek”, olarak sunulduğu bu dönemde böylesine ciddi ve hayati sonuçlar verebilecek “teori”leri bütünüyle kulak ardı etmenin “beklenilen” tavır olması, sadece “hazırlıksızlığı” yaratır, buda yenilgiyi getirir.
Turkiyeden, forumlardan ve gruplardan okuduğum binlerce yazıdan anladığım kadarıyle, dedelerimizin ve ninelerimizin kanları ve canları ile Kurtuluş savaşında kazandığı bağımsızlığın barışcıl yada askeri bir şekilde elden gitme tehlikesi olduğu ortak bir seziş ve/yada anlayış. Ancak bu anlayış sadece tabanda, birlik, beraberlik ve onderlikten yoksun, çaresizlik içinde.
Gelinen yerde Turkiye capinda dindarından solcusuna, milliyetcisinden demokratına kadar tabanda bir birliğin gerçekleşmesi, hazırlanan provokasyonların başarıya ulaşmasını engellemek için hayati bir önem taşımakta.
Yurt çapında bir birlik ve beraberliğin gerçekleşmesinde önemli olan TAVANDA BİRLİK DEĞIL TABANDA BİR BİRLİĞİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ İÇİN UĞRAŞMAK. Tarih boyu gerek iç ve gerek dışda gördüğümüz ve tanık olduğumuz tecrubelere baktığımızda, TAVAN da her zaman kendi KİŞİSEL, GRUPSAL ve PARTİ cıkarlarını ÜLKE çıkarlarının üstünde tutan, yani UŞAK nitelikte insanların olacağının kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Bu yüzden birleşmeye yaklaşımımız PARTİcilik anlayışı dışında, partileri zorlayacak bir şekilde TABANDA , Türkiye Cumhuriyetinin Vatandaşlari olarak AB-D nin ve onların kemik yalayan "Aydin!!" larının, provokatörlerinin, provokasyonlarına, BÖL PARÇALA - YÖNET POLİTİKA VE TAKTIKLERINE karşı TABAN ı uyanık tutmak, bu provokasyonları engellemek ve "VATANSEVER" lık temelinde, Partiler! dışında halkımızın;öğrenci gençliğin, köylünün, işçinin memurun her kesin birliğini sağlayabilmek.
Tabanda olan Dusunce farklılığı doğal dir, ama UZLAŞMAZ farklılıklar değildir. Bu Farklılıkları UZLAŞMAZ hale getirmek isteyenler 1- Parti başındaki POLİTİKACILAR, (parti-Kişisel-grupsal çıkarlar için) 2- AB-D gibi dış güçler; (BOL PARÇALA VE BİRBİRİNE DÜŞÜR taktiği ile düsmanı zayıflatma ve birbirine duşurme amacını güdenler) Yani ülkeleri "Lübnanlaştırma" peşinde koşan Neo-Demokratik koloniciler.
Bu gün uygulanmakta olan Neo-Demokratik-kolonici politikasinin mimari Samuel Huntington un yazısını iyi kavramak gerekir; """"Bu yeni dünya döneminde çatışmaların temel kaynağı ideolji yada ekonomik olmayacaktır. İnsanlar arasındaki büyük ayrılık ve çatışmanın temel kaynağı kültürel olacaktır. Milli Devletler dünya ilişkilerinde en güçlüu oyuncular olarak kalacaklar........"""" diyor Huntington
Huntington batının ABD nin tartışılmaz önderliğinde dünya hakimiyetini önerir. Huntington "Batı Kültürünün varığının devam edebilmesi" için bu sözde tehlikeye karşı askeri gücünü ve birliğini koruması gerektiğini önerir. Gene AB nin ve NATO nun Avrupanın bütün katolik ve protestan ülkelerini içine almasını, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan gibi Ortadox ülkelerin Rusya kontrolu altına itilmesini öngörür.
Huntingtonun dünya görüşüne göre, George Kennannın teorisinde Komunizm olan ana "Tehlike" simdi Çin ve İslam.O yüzden onlarin (Müslüman ülkelerin ve Çinin) gerek ekonomik ve gerekse askeri gelişmelerinin sınırlandırılması gerekir.
ABD nin dünya önderliği konusunda kesin görüşe sahip olan Huntington, ABD nin kesinlikle "diğer medeniyetlerin, (yani hristiyan ülkelerin)" bölgelerine müdahele etmekten çekinmesini, bu "medeniyetlerin" her birinin "öz/bağımsız bir " milli devlet olmasını, her birinin diğerinden daha güclü olan devletler kurmasınıi" onerirken, müslüman olan ülkeleri "öz/bağımsız bir " milli devlet olmaya uygun nitelikli görmediğinden dışlamış, yani onlarin bu hristiyan-medeni devletlerin kontrolu altında olmasını öngörmüştür.
Temelde dünyayı yeni paylaşım dilimlerine bölmeyi öngören Huntington, bu dilimlerin, bu "öz/ bağımsız, milli. medeni, hristiyan" devletler tarafindan paylaşımasınıda yapmis bile. Buna gore avrupanin da onderligi elinde olan ABD , Rusya ve Cin.
"Sovyetlerin dağılmasıi Türkiyeye yeniden canlanmış , Yunanistandan Çin'e kadar , yedi devletden olusan olan bir Turkik medeniyete önderlik yapma şansınıi tanımıştır" diyen Huntington, ayni zamanda Turkiyeyi "en bariz ve tipik yıipranmis bir ülke" olarak yorumluyarak, ""öz bir milli devlet" liderlik yapma niteliği olamıyan yani Lubnanlaştırılması gereken ülkeler içine sokmayı unutmamış..
Bu teorinin diger Mimarlarindan birisi olan Lewis un temel gorusu, "şimdiki adı batı olan Hristiyanlığın, yüzlerce senelik mücadelesinin artık son safhada olduğu, ve hristiyanlığın hakimiyetini gerçeklestirecegi görüşüdür. "Hiç bir şüphem yok ki 11 eylül olayıi en son savaşın (Haçlı Seferinin) bir başlangıcıdır " diyen Lewis, Bush un Ahmet Çelebi sinin Neo-konlar tarafindan "yukardan aşagi Kemalist demokrasinin Irak ta getirilmesinde rol oynayacak 'günümüzün Atatürkü" olarak tanımlanmasında temel alınan teorisyendir..
Ancak "birisi Emperyalizme karsi kurtuluş savaşı veren bir önder, diğeri ise emperyalizme çanak tutan kukla biri olduğunu" göremiyen "sözde-aydinlar" bunu bir iltifat olarak görebilir. Aslında bu Türkiyeye ve Türk Kurtuluş hareketine, Atatürke yapılan hakaret den baska bir şey değildir.
1960 larda İngiliz Dışişleri için hazırladığı " Modern Türkiyenin Doğuşu" araştırma yazısında, Kemalizmin ve Türkiyenin modernleşmesine karşı gelinip, Osmanli Imparatorluğunun yeniden canlandırılıp ,Israil le birlikte hem Rusya hemde Arap ülkelerine karşı Ingilizlerin kontrol etme gücüne ahip olmasını oneren Lewis ün birden Atatürkcü kesilmesi "düsünebilen" beyinleri biraz düşündürmesi gerek.
Huntingtonun teorisini daha da somutlaştıran ve hedefleri daha da açığa çıkaran Lewis "bugün islamik terrorizmin doğuşu tamamiyle genelde hakim olan Islami görüş olan 'hristiyanlarin islamik yasalar altına alınmasıdır" gibi uydurmaca bir teoriyle bütün müslümanları ayni kategoriye koyarak, Huntingtonun "medeniyet ve kültürler arası " savaşında hedefin Islam olduğunu göstermiştir.
Lewis, Huntington gibi ortadoğuda, yada müslüman ülkelerde "Milli-devletler" döneminin sona ermesi, bölünüp parçalanması, bir kaos içine girmesi ve sonunda "Hristiyan, öz/bağımsız, milli , medeni devletlerin" boyunduruğu altına girmesini dilemekte ve amaçlamaktalar.
Lewis "Dışısleri yazısında"; 'Bütün bölgenin Lübnanlaştırılması, Israili kurtarır. Ortadoğudaki çoğu ülke...suni oluşmuş, ve bu Lübnanlaştırılmaya hazır. Eğer merkez güç yeteri kadar zayıflatılırsa, ne politik kimliği bir arada tutabilecek sivil bir toplum, ne GERCEK ANLAMDA BİR MİLLİ NİTELIK , nede MİLLİ-DEVLET NITELİĞİĞİ OLUŞTURABİLECEK bir güç kalacaktır.Devlet, o zaman, Lübnandaki gibi dağılır, ve kaos, birbiriyle savaşan dini ayırımlar, kabileler, bölgeler ve partiler.....""" diye devam eder.
Su yukardaki kısacık alıntılardan bugün Türkiye için hazırlanmış ve işleme konulmuş planların neler olabileceğini anlamak mümkün. Medya propogandası için 320 milyon dolar harcayan, generallere ve politikacılara milyonlarca rüşvetler (20 kuruşa bile mal olmayan 100 dolarlık kağıt parcalari ile) veren Neo-Demokratik-kolonicilerin bu oyunlarina karsi EN BÜYÜK GÜÇ, PROVOKASYONLARA GELMEYEN, BÖLÜNMEYEN, BİRBİRİNE DÜŞMEYEN, TAM TERSİNE SANKİ YARIN İŞGAL OLACAKMIS GİBİ "VATANSEVERLİK" TEMELİ ALTINDA TABANDA BİRLEŞİK BİR CEPHE KURAN TÜRKİYE CUMHURIYETİ VATANDAŞLARI OLACAKTIR, OLMAK ZORUNDADIR.
Turkiyede tabanda sağcınında, solcununda dindarinin da ORTAK ÇIKARLARI BÖYLESİNE BİR BİRİĞİN KURULMASININ SAĞLANMASIYLA DİREK BAĞLANTILIDIR. Gündemde olması gereken BİRLİK ve BENZERLİKLER, ORTAK YÖNLER; YANİ VATAN IN ÇIKARLARI DIR.
Barışçıl Lübnanlaştırma ıle ilgili olarak AB YE KATILMAYI SAVUNAN BİR SOLCU , SOLCU OLAMAZ; EN BASİTİNDEN BU KATILIM (BİNLERCE TÜRK GENCİNİN VE BEYNİN AKINI İLE, AVRUPA İŞÇİ SINIFININ MUCADELESİNE, SENDIKALAŞMAYA VURULACAK EN BUYUK DARBEDIR, YANİ GREV KIRICILIĞIDIR, YANİ INSANLARIN KOLELEŞTİRİLMESİNE HIZMETDİR, Bunu gerçek bir solcu için açıklamaya gerek yok , anlamıyorsa zaten solcu olamaz.
AB YE KATILMAYI SAVUNAN BIR MİLLIYETCI OLAMAZ; ÇÜNKÜ ARTIK NE POLİTİK, NE ASKERİ, NE YASAL, NE EĞİTİM VS , VE DOĞAL OLARAK DA COĞRAFI BIR BAĞIMSIZLIKTAN BAHSEDEMIYECEĞIN, "MİLLİ HİÇ BİR NİTELİĞİ OLMAYAN" BİR ÜLKEDE "MİLLIYETCİLİK" OLAMAZ..
AB YE KATILMAYI SAVUNAN BIR "DİNDAR" OLAMAZ; ÇÜNKÜ BATIDA CAMİLERDEN EZAN OKUNMASINA MUSAADE EDİLMEZKEN, (VE BIR MUDDET SONRA TR DE), ÜLKENDE ÇANLARIN ÇALMASI "MEDENIYET" OLACAKTIR. ÇUNKİ, BATIDA HERKESIN BOYNUNDA HAÇ, HER OTEL ODASININ ÇEKMECESINDE BİR İNCİL NASIL DOĞALSA, TR DE DE OLACAKTIR. NASIL BATIDA CAMİLER VIDEO VE POLİS KONTROLÜNDE İSE, Türkiyede DE OYLE OLACAKTIR...
Barişla halledilmezse TR nin "Lübnanlaştırılması", savaş ve işgal ile gerçekleştirilme alternatifi olasılığına inanmayan varsa kendisini aldatıyor. Işgalciler ne senin sağını, ne solunu, ne de dinini bilir..sadece birbirine düşürmek icin kullanacaktir bu ayrılıkları. Afganistanda ,Irak ta gördükki Düşen bombalar, atılan kurşunlar hiç görmüyor kişiler arasindaki görüş farklılığını.
YANİ KISACA ÇIKARLAR İSTERSEN SAG, İSTER SOL İSTER "DİNDAR" OL...AYNI...ama TABANDA ayni. Üst kesimden her partiden Allaviler, Karzailer çikacaktir.TABANDAN çikabilecek uşakların etkinliği, TAVANDAN zaten var olan ve olabilecek uşaklarin "etkinliği" kadar tarihte hiç bir yerde olmamıştır ve olamaz.
TABANDA BİRLİK EN GÜÇLÜ BİRLİKTİR, VE ZORUNLU BİR BİRLİK, SAĞLANMASI GEREKEN BİR BİRLİKTİR...ÖNEMLİ OLAN BUNU GEÇ KALMADAN GERÇEKLEŞTİRMEK...
PRATİĞİN BİRİNCİSİ, TEMEL KALKIŞ NOKTASI..
* Turkiyenin icinde bulundugu tehlikeleri kitlelere anlatmak ve kavratmak,
* Neo-Demokratik kolonicilerin 10 cente bastığı 100 dolarlıklarla bir sürü medyayı, Politikacıyı ve askeri satın aldığını veya alabileceğini örneklerle göstermek
* Bu satın almalarla BİRLİĞİN ENGELLENMESİNİN ve KARDEŞİN KARDEŞE DÜŞÜRULMESİNİN asıl amaç olduğunu göstermek. (Irak ve Afganistan buna güzel örnek, Güney Amerika ve Afrikaya gitmeye gerek yok)
* Gene bu amaçlar doğrultusunda ASIL GÜNDEMDE OLAN BU TEHLİKEYİ , Ermeni meselesi vs gibi suni/yaratilan meselerle GÜNDEM DIŞI BIRAKMAK ve DİKKATLERI BAŞKA TARAFA ÇEKMEK, BÖYLECE Kitlelerin Birleşme olasılığını geciktirmek..olduğunu kitlelere GÖSTERMEK..
* Kitlelerin gözünden HOLLYWOOD gözlüğünü çikartmasını sağlamak
* Barışçıl (AB yada) savaşla kaybedilecek coğrafi özgürlüğün SONUÇLARININ NELER OLABILECEĞİNİ Kitlelerin kafasina dank ettirmek
BUNLARI SAĞLAMAK PRATİĞİn KENDİSİ,PRATİĞİN TEMELİ VE SAĞLANMASI GEREKEN BIRLİĞİN ORTAK/TEMEL ÇIKIŞ NOKTASI.
* Eğer köylü öğrenirse ki yakında bir gün kendilerinin olan topraklarında köle gibi çalışmak zorunda kalacaklarına, bir zamanlar kendi ürettikleri, çokluğundan çöpe attikları meyva ve sebzeleri satın almaya güçleri yetmiyecegine. (Hondurasdan tut Hindistana kadar Genetik tarımın sonuçlari cok güzel örnekler)
* Eğer savcısının hakiminin kafasina dank ederse yakında bir gün onların kararlarının yabancılar tarafindan onaylanmasi gerekeceğini (ki şimdiden olmaya basladi zaten)
* Eğer asker anlarsa yakında bir gün yabancıların emrinde kendi kardeşlerini ve komşularını öldürmeye gönderileceğini
* Eger "Solcu" anlarsa yakinda bir gun Sendika ve örgütlenme diye bir şeyin ortada kalmiyacağını, "halklarin koleleştirlmesini engellemeyi amaclıyan Enternasyoneli yerine Tekelci şirketlerin halklari koleleştirme enternasyonelinin (Globalleşme) kurulacağını (daha doğrusu başariyla sonuçlanacağınıi)
* Eger anlarsa Milliyetci yakinda bir gün "Milliyetci" olabilecek coğrafi bir ülkenin ortadan kalkacağını, herkesin, hipokratliktan ve biçimsellikten başka birşey olmayan 6nci sinif "Batılı" olacağını
* Eğer anlarsa Dini inançlarini gülük hayatda uygulayan dindar insanlar artik dini inançlarını bile özgürce uygulayamayacaklarını
Ve anlarlarsa Lider olarak gördükleri "parti" insanlarının coğunun bu yolda hizmet ettiklerini...
ANCAK O ZAMAN BAŞKA ÇARELERI KALMIYACAK, ÖRGÜTLENME KENDILIĞINDEN, YUKARDAN AŞAGI DEĞIL ASAĞIDAN YUKARI OLUŞACAKTIR. KITLELER KENDI LIDERLERINI KENDILERI YARATACAKTIR.
Kitlelere ortak noktalarini, birliğin ve beraberliğin sağlanmasinin önemini ve Acilliğini göstermek ve kavratmak birliğin sağlanmasını oluşturmadaki temeli atmaktır.
Bununla ayni doğrultuda gidecek ve buna bağımlı olan diğer bir pratikse ; kitleleri "takimcilik", "Particilik" , ozellikle AB-D taraftari partiler den "gerçekleri" göstererek, soyutlamaya uğrasmak olmasi gerek.
Ozetle, insanlara "neden" birlesmeleri gerektiğini anlatmak "pratiğin/icraatin" kendisi, onlara bunu kavratmak "örgütlenme", "organize" olma işlevinin kendisi dir.
Pratiğin temeli kitleleri uyandirmak ve birlik olmazsa, olasi geleceği onlara göstermek. Gündemde olan acil Pratik bu..
Birliğin sağlanması yolunda uygulanacak Temel" pratik, ORTAK çıkarlarin vurgulanmasi ve kavranmasidir.
Turkiyede Birliğin gerçekleştirilmesi, gerek hazirlanan provokasyonları önlemede, gerekse olası bir savaş ve işgale, bunun kılıfının hazirlanmasına karşı mucadelede hayati bir önem taşımaktadır.
Erdogan
Nisan 15, 2005

Hiç yorum yok