TDKP BİRİNCİ (KURULUŞ) KONGRESİ BELGELERİ -1980 - ÖRGÜTÜMÜZÜN KADIN SORUNUNU ELE ALIŞI VE BU ALANDAKİ FAALİYETİMİZ
Bugünkü burjuva-feodal düzende, emekçi kadın ikili bir boyunduruk altında ezilmekte gelişmesi çok yönlü olarak engellenmekte ve adeta ikinci sınıf bir insan durumuna düşürülmüş bulunmaktadır.
Kadınların köleleştirilmesi sömürüye dayanan sınıflı toplumların en belirgin özelliklerinden biridir ve onun kurtuluşu da başta proletarya olmak üzere emekçi sınıfların sermayenin boyunduruğundan kurtuluşu ile mümkün olacaktır. Burjuvazi ve uşakları tarafından piyasaya sürülen sayısız teori bu gerçeği karartmaya ve kadının kurtuluşu davasını devrimin zaferi davasından ayırmaya hizmet ediyor. Bunlar kadını feodal geleneklerin zinciriyle bağlamaya, 'feminizm' vb. akımlar aracılığıyla kadının ezilmişliğine karşı duyulan tepkiyi saptırmaya, revizyonizmin aldatmacalarıyla uyutmaya çalışıyorlar.
Bu durum proletaryaya ve onun komünist partisine, Marksizm-Leninizm’in öğretileri ışığında, kadının kurtuluşu konusundaki her türden burjuva revizyonist teoriye ve akıma karşı dişe diş mücadele süreci içinde, parti tarafından yönlendirilen ve ulusal ve sosyal kurtuluş uğruna mücadele eden militan, devrimci bir kadın hareketi yaratmak görevini yüklüyor. Bu devrimin başarısının can alıcı sorunlarından bir diğeridir, Ve diyebiliriz ki, örgütümüzün bu ölçüde hayati önem taşıdığı halde, ele alıp çözümlemede bu kadar geç kaldığı ve pratikte bu kadar az şey yaptığı başka bir sorun yoktur.
Yarı sömürge, yarı feodal toplumumuzda kadın konusundaki burjuva feodal ideoloji ve gelenekler çok güçlüdür. Öyle ki, bunların etkileri örgütümüz ve onun yakın çeperi içinde dahi görülmekte, bazı yoldaşlarımız bu konuda bir Marksist'e yakışmayacak tavırlar içine girebilmektedirler. Örgütümüzde kadın yoldaşların oranı çok düşüktür (%6,6) ve bu oran yönetici organlara gelindikçe daha da azalmaktadır.
Buna karşılık mücadelemizin pratiği, ülkemizde geniş emekçi kadın kitlesinin mevcut burjuva feodal düzenden nefret ettiğini, berrak bir şekilde olmasa da emekçi ve kadın olarak kurtuluşunun yolunun bu düzenin yıkılmasından geçtiğini gittikçe daha fazla kavradığını ve devrimci mücadeleye büyük istekle katılarak, ona paha biçilmez katkılarda bulunduğunu gösteriyor. Bu durum, partimizin bu konudaki teorik ve pratik geriliğiyle, kadınların devrime gittikçe kitlesel bir şekilde katılmaları olgusu arasında keskin bir çelişki yaratmıştır Bu da partimizin önüne en kısa zamanda kadın ve örgütlenmesi sorununun çözümlenmesi gerektiğini koymaktadır.
Kadın sorunu ve kadınların örgütlenmesi alanındaki eksik ve zaaflarımız Ekim Konferansı'nda GMK'nın raporunda ortaya konmuş ve burada üstesinden gelmemiz gereken görevler belirlenmişti. Ancak bugün tespit ediyoruz ki Ekim Konferansı'nda belirtilen eksik ve zaaflar bugüne kadar aşılmış değildir ve varlığını sürdürmektedir.
Konferans raporunda çeşitli görevler tespit edilmiş olmasına karşın, GMK bu konuda üzerine düşen görevleri yerine getirmedi ve gereken faaliyeti gerçekleştiremedi. Kadın sorununa gereken önemin -uygulamada- verilmemesi şeklindeki zaaf en başta GMK'da söz konusuydu. Bu alanda yapılabilecek olanlar dahi yapılmadı. Bu durum, bu alanda ortaya çıkan zaaf ve eksikliklerin başlıca kaynaklarından birini oluşturdu. Yapılması gereken, en başta, Marksizm-Leninizm ışığında kadın sorununun, kadınların örgütlenmesi sorununun teorik planda açıklığa kavuşturulması; kadınların kurtuluşu davasının muhtevasının, hedef ve taleplerinin ve kadınların nasıl ve nerede örgütleneceğinin açıklanmasıydı. Bu, gerçekleştirilemedi.
Sorunun teorik planda çözümlenmemesi, bu konuda yayın organlarımızda da doğru, derinlikli, zengin ve açıklayıcı bir faaliyetin sürdürülmesini engelledi. Bunun doğrudan bir sonucu olarak, kadın sorununun örgütümüze, üyelerimize, çevremize benimsetilmesi ve onların bu konuda seferber edilmesi, bu alanda mümkün olmadı.
Çeşitli bölgelerde örgütlerimiz ve yoldaşlarımız bu atanda çalışmaya giriştiler ve bir takım örgütlenmeler gerçekleştirdilerse de; bugüne kadar önderliğimizde kurulan kadın örgütleri gerçek kitle örgütleri niteliğine kavuşamadılar. Bunların çoğu yakın çevremizdeki kadınların bir dernekte toplanması durumundan daha ileri gitmedi. Bunlar kadınların kurtuluşu davasında doğru, nitelikli, sistemli bir mücadele ve faaliyetin aracı olamadılar. Bunun yanında örgütlerimizin bu alanda yürüttüğü propaganda ve ajitasyon faaliyeti de doğru, nitelikli, sistemli bir faaliyet olmadı.
Elbette bunlar, konunun teorik planda, Marksizm-Leninizm’e uygun olarak net bir şekilde çözümlenmemiş, açıklanmamış olmasının doğrudan ve kaçınılmaz bir sonucuydu.
Öte yandan bu alanda her türden burjuva-revizyonist teoriye, akıma ve faaliyete karşı dişe diş ve etkin bir mücadele sürdürülemedi. Oysa bugün ülkemizde revizyonistler ve reformistler bu alanda yoğun bir faaliyet sürdürmekte, kitle örgütleri kurmakta ve bizim etkin bir mücadelemizin yokluğu koşulunda birçok kadını yanlış düşüncelere çekebilmektedirler.
Onların kurdukları ve etkinliklerinde olan kadın örgütleri kadınların kurtuluş davasının araçları değil; aksine kadınların mücadele ufkunu burjuva-revizyonist, reformist «teorilerle» karartan, kadınların kurtuluşu davasının engelleri olan araçlardır.
Mücadelenin her alanında olduğu gibi, bu alanda da revizyonizmi ve reformizmj yere sermek, kitleleri Marksizm-Leninizm’in gösterdiği doğrultuda eğitmek, seferber etmek ve kadınların kurtuluşu davasını, işçi sınıfının önderliğine ve işçi sınıfının büyük davasına bağlamak bize, partimize düşen ve ancak onun başarabileceği bir görevdir.

Hiç yorum yok